a No. 1844 — 159 şallarına şahit olacağım, diyordum. Btrafhımda yükde- len büyük ve muhteşem mimsri eserleri, zamanınız daki binalardan daha çok mnazzam binalar gördüm. Fakat hepsi de sönük pırıltılardan ve sişlerden kur rulinnş gibi görünüyorlardı. Dağ eteğinde daha bol ve zengin bir yeşilliğin aktığını ve bütün kiş fasılası zarfında orada kaldığım görüyordum. Gözlerimde şaşkınlığın duvağı olduğu halde sz gene çök hoş gözüküyordu. makinayı dürdur Bunun içindir ki mak aklıma geldi. Bu şayan dikkat telilike boşlukta honim ve ima kinamın dolduracağı işgal edeceği bir madde bul mak imkâninda idi, amanın içinde yüksek sür'atle seyahat ettiğim müddetçe bunun hiç ehemmiyeti yoktu: Ben, diye- bilirim ki tesant etmiştim, Ve mutavasai maldenin mesamalı içinden bir buhar gibi süzülüyordum. Fas kat durmak demek kendimi moleküllerime varıncıya kadar yolumun üstündeki şeye çarpmak demekti ve benim atomlarımı önüme çıkan manianımn atomlrile deroni bir temas buline getirmekliğimi icap ediyordu. Derin bir kimyevi teamül ihtimal müthiş bir infilâk hüsüle gelebilir beni de makinamı da bütün tüm- kün istikametlerin Maricine ve meçhulün içine ati bilirdi. Ben makinayı yaparken de bn imkân hatır mü gelmemiş değildi; Taknat ozaman bunu iştinap edilemez bir tehlike olarık, bir insanın katlanmayı mecbür olduğu tehlikelerden biri olarak kabul etmiş ve ümidimi kırımamıştın. Şimdi telilike gelip çat- muştı ve arlık oyu aynı pikbin ışıkla göremezdim. Her şeyin son derece garip oluşu makinenin bozuk gürültü ve sarantisi ve hepsinden ziyade uzun bir gukut hissi sinirlerimi tamamile altüst etmişti. Ken- di kendime makinayı aslâ durduramıyacağımı söyle dim. Sonra birdenbire cayarak durdurmayı kurur verdim. Sabırsız bir deli gibi raaniyolaya asıldım, alabildiğine döndü ve ben şiddetle boşluğun içinse #taldım, 7I — Uzak istikbalin küçük ve gerip insanları Ban uzak istikbal âleminde merakla etrafımıza bü kindim, İlk nazarda her şey çok şaşkınlık veriyordu. Herşey hatta çiçekler bile benim bildiğim dünyada- kilerden tamamile farklıydı. Makinanın İüçük ka- ratüları milidın sekizyüz iki bin yediyüz bir setie- sine vâsıl olduğumu kaydediyordu. Beyyoremizin bü uzak seneleki manzarasını daliş iyi #eyredebil- mek için civardaki tepelerden birinin zirvesine (ır münmaya kurar vördim. Yürürken dikkat ediyor ve dünyayı kaplıyan ha rabi ile dolu olan ihtişamın vaziyetini işah edecek bir intiba arayordum. Hakikaten dünya harnbeler ve viraneler dünyam idi. Dağın biraz yukarısında kövcanlatı bir granit yığını vardı Aluminyom külçe- lerile birbirine bağlanma koca bir yığın yalçın du- varlarla, parçalanmış yığınlarln çevrilmiş, geniş bir labirent ortasında güzel pagoda çiçekleri, ihtimal isirganlar fakat yapraklarının etrafi çok Zarif kühve rengi sırhlarln süslü ve insunn elive batmıyor. — Bu her halde suların çekilmesile ortada kalmış vasi bir binanın enkazı olsa gerek. Bundan biraz sonra burü dâ çok tuhaf bir tecrübe başımdan geçti, şimdiye kadar olan keşillerimin en garibine burada vâsıl ol SERVETİFÜNUN 35 dum, bunu sırası düşünce anlatacağım. Bir az dinle niyordum, ani bir düşünce ile etrafıma bakındım, ve biç bir küçük ev göremediğimin farkına vardım. Her balde wüterit ev ve aile ortadan kaybolmuşlardı. Şurada burada yeşillikler arasında saraya benzer bi- nalar vardı. Fakat bizim İngiltere manzaralarını kü: rükteristik bir hugusiyetini teşkil eden ev, ve kulü- beden nişan yoktu. Tiç bir çit, hudut, imiliiyet hak kımı gösteren bir işaret, ziraat yapıldığına. diair bir alâmet yoktu. Bütün dünya tek bir bahçe İline gelmişti, Kendi kendime <komünizim» diye söylendim. Tam bu esnada ilk defa olarık sesler işittim bir ân Sonra bir adam karşıma çıka geldi. Ö narin bir mahlülktu, bir metreyi bir az geçen bir boyu vardı, eflâtun rengi bir cübbe giymiş belimi meşin bir ke- merle aıkmıştı, Ayaklarında sandal mı pabaçmu ol- düğünü farkedemediğim bir şeyler geçirmişti. Bncak- ları diz kapaklarına kadür çıplak ve başı saçsizdi. Bunu dikkat ederek ilk defi olarak havanın ne ka dar sek olduğunun farkına vardım. Bu adam bana gok güzel ve hoş bir umhlük olamk göründü, fakat tarif edilenez derecede nahif ve püriadi. Pembeleşmiş çehresi ateşler içinde yanan bir Ve remliyi batırlatıyordun. Artık istikbalin bu ünrin ve cliz mahlükü ile karşı karşıya doruyonduk, (O bana doğru yaklaştı, sözlerimin içine bakarak güldü. Ev velâ bir noktn dikkatimi celbetti, sonra kendisini takip eden iki arkadaşını döndü, onlara garip tatlı ve akıcı bir lisanla bir şeyler söyledi. Daha gelenler de vardı, hemen bu zarif muhlüklardan sekiz on in nesi etrafımda toplandılar. Banu öyle geliyorün ki sesim onların tekrar başımı salladım. Onlara zaman makinasını ve kendimi güsterilim, Sonra, zamanı asıl ifade edeceğimi düşünerek terei- düt ettim, ve güneşi işaret ettim. EBflâtun ve beyaz santraçlı çok cazip ve hoş elbiseli mahlöklardat biri benim. hareketimi derhal tekrir etti, ve gök gürül- tüsünü taklit eden bir ses çıkartarak beni hayrete düşürdü. Hareketinin mmânâsi çok basitti, fakat buna rağ men biran için hayretten başım döndü, zihnime birden bire şöyle bir senli geldi: Acnba bu mahlükler çılgın muydilar? Bu snalin beni ne vaziyete soktüğunu tü savvür edemezsiniz. Şüphe vok ki sekiz yüz iki bin senesinin insanlarını bilri ve sanatin, her şeyde hiz- den çok ileride olacaklarını umuyordüm. Bir az sonu işlerinden biri bana öyle bir sual #orduki bu günle bizim. boş yaşındaki çocuklarımızın bir zekâ pöviye- sinde olduğunu gösteriyordu, Eval bu mahlük yıldırımlı bir fırtınada güneşten mi geldiğimi soruyordu! Elbiselerine narin bücakları- ba ince biçimlerine bükarak vermiş olduğum hükmü artık geri almıştım. Zibhuimi bir sukutuhayal tufanı kapladı. Bir an, bu zaman makinasını beylinde Yücüde getirmiş oldu #umu düşündüm. * Dâhi tulal birşey keşfettim ki uda ler şeye karşı alâkasızlıklarıydı. Tıpkı çocuklar gibi heveskür — Devamı 38 uncu sahifada — taharnmiil edemiyeceği kadir sort ve derindi, başımı salladım, kalaklarımı işaret ettim, vE