m No. 1844 — 139 SERVETİFÜNUN 47 Roman Teirikası: 11 e İLK s RO E y a“ 4 Kızım Hamiyete H.R. N4 AŞK O Ar İİİ ve bedbaht idim ki kendi kendime acıyordum. Bu gen tahassüslerde, mest ve beyhuş eden bir İezaei vardı. Bir gün, göne bu duvürn üzerinde oturarak, m zaklara, bükıyor ve şehirden akıp dağılan sesleri din- liyordum. Hakikatte, vazih olarak ne bir şey gördü. güm, ne bir şey duyduğum vardı. Birden üzerimde bana sürünüp geçen bir rüzgür, bir serinlik duydum. Önüme baktım. Aşağıda, yoldu, üzerinde halif pembe ap, omzunda pembe bir şemsiye, #indayda, seri adımlarla gidiyordu. Beni gördü, durdu ve şapkasını üz arkayn alarak, inenekşe renginde gözlerini üzeri- bir ösv Tig çevirdi. Dudaklarında garip bir tebessümle sonlu: — Böyle yükseklerde ne arıyorsunuz? Her zaman beni sevdiğinizden bahseder, türlü türlü teminat ve rirsiniz. Beni hakikaten geviyorsanız, kendinizi aşağı adnız! Bü kelimeler, ağzından acnba tamamen çıkımiş mı idi? Çıkmamış mi idi? Bilemem, Bildiğim, güya biri arkamdan itmiş gibi aşağıya doğru uçtuğumdur. Duvar, dört metrodan fazlaca bir yükseklikte idi. Gerçi ayaklarımın üstüne düştüm, Fakat, sademe, o derece şiddetli oldu ki, kendimi kaybetmişim. Ayıbı gibi olduğum zaman, gözlerimi açmadan kızın yımımda olduğunu hissettim, Üzerime eğilmiş, tatlı sesinde bir korku ifadesi ihtizaz ederek; -- Yavrucuk! Ne diye sözümü dinledin? İşte, se ni seviyorum, hadi, kendine gel!..... Diyordn. Göğsü göğsümün yanında nefes alıyor, öllerile bağımı okşayordu. Ansizm, aman Yarabbi, ye hissetmiştim! 'Taze, leziz, dudaklar, bütün yüzümü büselere garkediyordu; ye nihayet, dudakları, dudaklarıma temas citi! Fa- kat heniz gözlerimi açinamış olmakla beriber, sima- min gandet tağan ifadesinden artık baygın olmadığı- mı anlamış bulunacaktı, ki hemen ayrıldı ve: — Haydi, kalkınız! Toprakta yatmak da ne olü- yor İ Dedi. Kalktım. — Hadi, şemsiyemi ver, Nerelere de atmışım. Hem bana öyle bakmayınız. Bu sersemlik de nedir? Bir yeriniz asıyor mu? Öyle bakmayınız, demiyor muyum ? Yoksa laf anlamıyor musunuz ? Kendi kendime söyler gibi: — Hiç de csvap vermiyor. Eve gidiniz, üstünüzü süpürünüz. Sakın arkamdan geleyim, demeyiniz. böy- le yaparsanız, darılının ve bir dahm..... Cümlesini bitirmedi, sür'atle uzaklaştı... Böp, yolun ketarnda oturdum. Ayaklarım, vücu- dimi çekmiyordu, Ellerimi, #ürünen mırgan otlarının şiddetle yaktığını duyuyordum; arkamda bir ağrı var dı, başım dönüyordu. Fukut, dudaklarıma bıraktığı lezzet, okmlur gavi- düni bir şeydi, ki günlerce gitmedi ve ömrümde Öy- ie bir lezzet tekerrür etmedi. Onun tesirile olucak, bütün vücudimde ancak tatlı bir kırıklık, tatli bir ağrı hissediyordum. Bütün bu haller, benim 0 saman dalın pek çocuk kalpli olduğumu gösterir! Heyhat... xn O gün okadar gen ve mağrur idim, dudaklarının yüzümdeki tesirini öyle bir hazla muhafaza ediyor âym, yarı büygü bir halde iken duyduğum tatlı söz- leri, o derece büyük bir saadetle hatırlıyordum ve hiç beklemediğim bir anda göktei iner gibi tecelli eden sandetin üzerine oderece hasudane titriyordum, ki bana 0 üne kadar tamamen meçhul olan bu he yecunları ilisan eden vüdudi bile tekrar görmekten korkuyordum... Öyle zannediyordum, ki bir insan Fbuyattan dala fazis bir şey istiyemez vE artık ferih ve fahür bir nefes alarak ölebilirim. Faknt ertesi gün, paviyonun yolunu tutunca, bül yük bir teşevvüş içinde kaldım ve kendime, #usma- yı bilir, ketum bir şahsiyet hali vermek üzere, tüm bir kayıtsızlık takınmak istediğim zaman, beyhude uğraştığını atladım. Kız, beni gayet tabii olarak kabul etti, Hiçbir telâş göstermedi. Yalnız, parmağile tehdit ederek, vür endimde bir çürük ve bere falan olup olmadığım sordu, Bu kabul şekli karşısında, kalbimin bütün ri Kiti, vücüdimi başlan başa saran mesti esrari VE bunlarla beraber onunla telâkkiden tehaşiye sevkeden ihtiraz hislerim, hep birden kaybüldüu. Şüphe yok, ki beklediğim bir fevkalâdelik yoktu, Fakat, beklediğim ve beklediğim halde runhiyetini tayin edemediğim bir şekil yerine gösterilen tarz, bir soğuk duş tesirini yaptı, Artık meydanda idi, ki ban yalnız bir çocuk nazarile bakıyordu; bu ise, beni huvdahâş etmek için kâfidi; beni ennevimden vurmaktı. O, odada boydan boyu dolaşıyor ve bana her bakışında gülümsiyordu; fakat, ben pek iyi anlı