17 Aralık 1931 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6

17 Aralık 1931 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yg 34 SERVETİFÜNUN No. 1844—159 Zaman Makinası H. GWELLS'IN MÜHİM BİR ESERİ - Muharririn bizzat hazırladığı bir hülâsadan tercüme edilmiştir - I — zaman içinden son suratle geçiş — Hakiki bir varlığın dört bundu. olmalıdır. Bir eis- min boyu, eni, derinliği ve müddeği bulunmalıdır, Has kikaten dört buut vardır, biz bünlürdaün üçüne mekâ- min üç müslerisi ve dördüncüsüne de saman diyoruz, Bu üç buullan her hangi birile zaman arasinda hiç bir fark yokter, yalnız şırrumuz zamanın imtidaden- cn hareket eder, Zaman seyyalı söyle anlatıyor. Bugün tam şant ondu, zaman makinaların bi rineisi işlemeye başladı, Onu son deli ölarık sikiş trdım bütün vidiları tecribe ettira, bir dahı yoğ- ladım, Ve oturulacak yerine geçtim. Öyle zannede- rim ki nihayet intihar eden bir adam du beynine tabancayı sikarken Istikbal kursısında nihayet benim o zaman duyduğum kadar hayret duyar. Bir elime hareket, öbür elime de tevakkaf manivelâsim aldım, eyvelâ birinciyi ve sona hemen ikinciyi ittim. Fe ril fini dönüyor gibiydim, kâbuslu bir düşme hissi duyuyordum, etrafıma bakındığım zamun İâburatı- varı gene yerli yerinde gördüm, Sonra duvurdaki sante dikkul ettim, bir az evvel önü bir iki dakika geçiyordu; halbuki şimdi üç buçuğu yaklaşmıştı. Ge- niş bir nefes aldım, dişlerimi sıktım, İki elimle ha reket manivelâsıma sarıldım, bir gürültü ile gidiyor. dum, Mis, Watehett içeri girdi ve her halde beni görmeksizin bahçe kapısını doğru yürüdü, onun bu yürüyüşü zannederim ki bir iki dakika sürdü lâkin bana odayı bir anda delip geçen bir fişek gibi gö- ründü. Manivelâyı son haddine kadar ittim. Gece, bir lâmbanın sönüşü gibi geliverdi, ve arkasından bir an içinde yarın geldi. Lâburutuvar #oluklaşlı gislendi ve gittikçe silindi. Simsiyalı yarın gece, sonra gene gündüz gene, gece, gene gündüz, gittikçe bizim arttırirık geldiler, zihnime garip uyuşuk bir şaşkınlık çöktü. Zamanın içindeki seyabatın çok hususi duyğulu- rım İfade edememekten korkuyorum. Son derecede tatsız duyğular. Çaresiz ve beşin bir hareketle kam- çNanmak gibi bir his veriyor. Ayni zamanda tehtit kâr, ezici bir darbenin bütün delihüş korkunçluğunu duyuyordum. Her lâhznda bir gece bir gündüzü ta- kip ediyordu, tıpkı siyah bir kuşun kanat çırpışı gihi.., Laburatuvarin sönük hayali artık benden uzaklaşmış görünüyordu. Ve ben güneşin semanın bir başındati öbür başına fırladığını görüyordum, güneş her daki- ka sıçrıyor ve dakikalar birer günü işaret ediyordu, Hafil bir ölüm intibat vardı, fakat bu hareket eden şevlerin hiç birinden haberdar olamıyacak kadar bazlı gidiyordum. Bu yavaş giden bir salyalngoz bile karşımda göze sığnıyan bir süratle kayıyordu. Gecs ile gündüzün göz kırpar gibi birbirini takip etmesi göklere istirap veriyordu, Ozaman bu fasılalı küranlığın içinde hizla yuvarlanarak hilâl şeklinden bedir şekline girdiğini gördüm, ve dönen yıldızların sönük bakışları gözüme çarptı, Şimdi, sür'ati gittikçe artarak ilerlerken gece ve gündüzün nabızlarıı mütemadi bir kurşunilik içinde kayboldu; gök twwyori agarirkenki gibi harukulâde derin bir Jüsivertlik, muhteşem ışıklı bir renk aldı. Siçriyan güneş ateşten bir çizgi, fozadu parlak bir kömer ve ay nisbeten solgun, akıcı bir kurdelâ oldu, yıldız olarak ara sıra maviliğin içinde batıp çıkan pırıltı bir daireden baska bir sey göremiyordum. Manzarı sisli ve müphemdi ve ben halâ bu bi- nün bulunduğu dağ eteğinde idim. Ve dağın sirti gölrün ve esmer görünüyordu, Kih kahve rengi kâh yeşil olan ve buharm kıv- rımları gibi şişerek değişen ağnclar görüyordum, bu ağaçlar büytiyorlar yayılıyorlar titreşiyorlur ve sonra yokoluyorlardı. Sülgun ve zarif binaların yükselip yükselip te rüyalar gibi kaybolduğunu görüyordum. Sanki yer- yüzü değişiyor ve bakışlarımın altında. eriyip akıyor- du, Benim süratimi kaydeden Kadranların ibreleri gittikçe daha hızlı dönüyordu, Dikkat ettim, aletim aşağı yukarı sallanıyor ve bir dakikadan daha ax bir samanda güneşin medarlara amut vuruşunu gös teriyordu, demgk ki süratim dakikada bir seneden fazla idi; ve dakikada bir bembeyaz karlar dünyayı sarıyor ve kayboluyor, sohru ilkbaharın parlak ve sh yeşilliği bunu takip ediyordu. Artik hareketin verdiği acı hisler daha az mustü- rip ediyordu. Bütün o ıstraplar hafifleyerek bir nevi histerik doşkunluğun ve neşenin işinde eridi: Makinanın bilmediğim bir sebeple sallandığının Tar kına vardım, Fakat zihnim bu gibi şeylerle alâka- dar olmayacak kadar karışmıştı, böylece üzerime çöken çılgınlıkla kendimi istikbale doğru fırlatıyordum. Hvvelâ muakimayı durdurmayı düşünmemiştim, yalnız ruhuriıdaki yeni hislerle oyalanıyordum. Fü- kat artık simdi zilinimde bir alay taze intibalar var- dı. — bir merak, bununla karışık bir korku nihâyet bü intibalar bütün rahuma hâkim oldu. Gözlerimin önünde koşan ve akan ve eriyen solgun âlemde bu bizim iptidai medeniyetimizin fevkine çıkan ne hârikulüde terakkilere, insanlığın ne gerip inki-

Bu sayıdan diğer sayfalar: