No. 1720 -35 Biraz höş beş ettikten sonra dediki: «— Ben sizin resminizi yaparım sizde benimkini yaparsınız... Eh artık akrabalık « hayır » denir mi hiç? «— Karakalemmi olsun yağli boyamı? «— Nasılolsa olur, dedi kara kalem başlıyalı «— şöyle masanın kenarında vaziyet alın... «— siz gazetelerde karikatür filanda yaparmışsınız sakın bir karikatür yapıpta beni coluğun çocugun arada meslektaş- bir eskiz © maskarası etmeyin ne kadar olsa lık var değilmi? «— Efendim; dedim sizin çok heybetli bir resmi- nizi yapacağım. Bu öyle bir resim olacak ki bunu karakolun önüne assanız hıvsızlar, katiller, dolandırı- olar taş kesilir bu yollardan bir adım bile atmazlar.. elini maşaya koydu, burnu sola doğru cevirdi.. Resmi cizmiye başladım. Çat kapı, içeri kelli felli bir adam girdi. «— Memur bey sizinle hususi konuşacağım!» dedi haydi ben elimde kalem kâgıt dışarı.. öyle üstü gene kapı vuruldu:gene merkeze çağrıldık polis arkada ben önde haydı karakola.. Bir kaç cizgi cektim. Sokaktan bir gürültü koptu: Yangın var.. aşagı dan polislerin sesleri geldi: Bitişik dukân yanıyor..! memur heybetle kalktı. Ve iş başına koştu. Velhasıl ben her gün her gün &irasına göre, bir iki hatta üç defa memrun portresini yapmak için karkola, gittiğim oldu. >u gidip gelmenin onuncu günü baktım bizim ta- lebelerden ikisi namevcut ertesi gün namevcutların adedi günden güne eksile eksile nihayet talebe kalmadı. Tabii beni aldı bir düşünce. Çocukların dersleri neden terk ettiklerini sordum öğrendim b fazlaca karakola gidip gelmem talebenin anaları babaları arasında dedi koduyu mucip olmuş. Demişler ki: « — Bu herif nedir böyle karakoldan çıkmıyor; ne olur ne olmaz başımıza bir dert gelmeden kendi- mizi kurtaralım. Mahalleye ilk taşındığımız zaman ev boyuna misafirlerle dolup boşalıyordu..Hele havuz sefasına gelen komşular evi bir düğün evi haline ko- yuyorlar. Onlarında ayakları kesildi ah bir misafir gelse diye dört gözle beklemiye başladık. Hakikaten kuş uçup kervan göçmez bir yer oldu. Bir gün hizmetciyi gönderdim Acemden bir cı- gara almasını söyledim. Köşedeki aâcemle haftadan haftaya hesaplaşırdık. Acem hizmetciye: « — Ben artık kredi açamam onun karkoldan çık- tığı yok... ne biçim adam evelce bizde onu bir sağ- lam ayak kabı sandıydık demiş. Cigara almak için sokağa çıkarken omuzumdan birisi dürttiü. « — Merkez memru bey sizi istiyor. Şu Acemi şikâyet edeyim diye hızlı hızlı gittim. Merkez memuru: «<— Dostluk başka vazife başka mahalle halkı sizin bütün civar sukkânını rahatsız ettiğimzi 500 imzah bir mazbata ile bildirdiler. Mahallemizin maddi ve manevi huzur ve sükünü muhafazası UYANIŞ Si ra i 335 Wu ş YALNIZLIĞI ene bir çamın koyu yeşilliği altından, yaz güneşinin haşin hararetile olgunlaşan günün son ışıklarını; dalından henüz kopmuş altın renkli iri bir portakalın taze ve zengin usaresi halinde emiyorum. Engin bir Afrika seması plâjda bakırlaşan; esmer, kirmizi, yanık bir bakır ren- gi kaplıyan cildimin harareti, bu son ışıkların akisleriyle, damarlarıma dağılıyor, ve büsbütün içime siniyor. Sırtımı verdiğim orman karardı, ve karşı sahiller havanın esmerliğinde kayboldu. Şimdi saçlarımda bir el bir el ki, akşam rüzgârı kadar ılık, yumuşak ve muattardır. Artık çok geçmeden , git gide donuklaşan ay ışığı altında gece başlıyacak. Burada geceler; ağaç altlarına süzülürken çam dallarının rengini alırlar.Ve çamlıkta ge- celer yemyeşil bir bahçedir!... altındaki dolaşıyor, Ne kadar sakinim...Ve hiç kimseden hiç bir şey istemiyorum.. Yalnız mermer yalaklara dö- külen serin ve serpintili sular gibi, uzaklardan bir beste gelse, ve bir kadın, titrek ve muzta- rip bir sesle, çamlıkta uyuyan vaz gec elerinin aşkını ve kalbini söylese.. Saçlarımı okşiyan sevgilimin parmakları ince sivri yontulmuş birer pembe mücevhere benzi- yen küçücük, minimini, yramaz ellerinin mi; yoksa genç bir kadın teninin sicaklığını ve rayıhasını dağıtan akşam rüzgârlarının mı?.. Bekir Sıtkı bilmiyorum , tırnakları temas ; uzun, namına ressam Ahmet Hakkı beyin mahallemizi terk etmesini rica ederiz diyorlar... Müteessirim ne yapalım vazifemin taktir edersiniz. «— Pek alâ dedim merkez memuru: «Tabii dostluğumuz baki kalır.Şu yarım kalan resmi tamamlarsınız. Cevap vermeden çıktım şimdi işte burada bu izbede çalışıyorum ve karakol olan semtten geçmiyorum anladın ımı resimde inkilâbın sebebini. Sadri Etem kudsiyetini döndüm kapıdan çıkarken -—.. re se ee