550 UYANIŞ No. 1720—35 Milli edebiyat, Milliyetçi edebiyat Kaç zamandır bir milli edebiyat gürültüsüdür olur durur. Sade türkçe kelimeleri sıralamak, aruz vezni yerine parmak hesabını kullanmak milli edebiyat yap- maktır zannolunuyor ve öyle manzum yazılar yazan zatlara milli şair adı veriliyor. Eğer poltika yapılmı- yorsa bu doğru bir noktai nazar değildir. Edebiyat tarihlerini tetkik edecek olursak görü- rüz ki, şiir ilk zuhurunda raks ve musikiden ayrı değildi. İnsanlar bu üç şeyi birlikte yaptılar. İlkin raks ayrıldı, fakat musikinin refakatı baki kalmak şartile.. Bununlaberaber musiki şiirden de ayrılmadı. Eski ozanlar kubuzlarını çalarken şiirlerini irticalen söylüyorlardı. O vakitler raks gibi musiki de, şiir de dinden, dini vecitten ayrı değildi. Şiirin ilk lâyık ola- nı destanlardır, diyebiliriz. Epik şiirlerin dini mahiyet- ten büsbütün ayrı olmadığı aşikârdır. Dini şiir epik şiire mi istihale etti? Hayır. O yine varlığında devam etti gitti. Daha sonra, fransızların ici saz şairlerini görüyoruz. Tvoubadour dedikleri gez Epik şiirlerle beraber lirik şiirler de meydana çıktı. Dini şiir ruhanilerde, dervişlerde; epik şiir kahraman- larla reislerde, lirik şiir bütün aşıklarda vardı. Kavim- ler arasında zümreler, —kastlar—, sınıflar zuhur ettikçe her birinin hususi kelimeleri teşekkül ettiği gibi hu- susi tehassüs tarzları da teşekkül etti. Her halde bir prensin aşkile bir çobanın aşkı arasında fiziyolojia noktasından bir fark olmasa da tahassüs tarzı itibarile, bilhassa ifade itibarile çok büyük bir fark bulundu- guna şüphe yoktur. YalnızOsmanlılık devrine ait Türk edebiyat tarihine bakacak olsak orada bir divan edebiyatı, bir tekke edebiyatı, bir halk edebiyatı gibi birbirinden lehçe, düşünüş,duyuş itibarile çok farklı edebiyatlar görürüz. Bu edebiyatlar ekseriyetle birbirine yabancı gözle bakarlardı. Sarayın istediği edebiyat başka, tekkenin istediği edebiyat başka, kalkın istediği edebiyat da başkaydı. Böyle olmakla beraber bütün bu edebiyatlar kâmilen Türk edebiyatı idi. Bugün tarih bu edebi- yatları hep Türk edebiyatı meyanına koyar. Hakikat de budur. Bir millet muhtelif içtimai zümrelerden, sınıflardan teşekkül etmiştir. Her sınıfın ruhi meye- lânı ayrıdır; kimi şöyle, kimi böyle düşünür, duyar. Bu düşünüşler, duyuşlar arasında büyük farklar ol- ması kadar tabii bir şey yoktur. Bundan dolayı hep birden bir kül, bir millet teşkil etmemeleri lâzımgel- mez. Yalnız bizde değil, her yerde milletler böyle sınıflar teşkil ederler ve bazan bu sınıfların menfa- atleri birbirile tamamile mütezat olur. Vakıâ bizim cemiyetimizi her cihetçe o mütekâmil cemiyetlere benzetemeyiz; onlar bizim gibi orta çağ hayatından daha dün kurtulmadılar. Biz onların geçtiği yerlerden ancak şimdi geçmek fırsatını elde ettik. Böyle olmakla beraber bizde sınıf addedilmese bile zümre farkları her halde vardır, bu farkalar olunca da düşünüş, duyuş farkları olmak zaruridir. Fakat her zümre kendi tehassüslerini ancak bir dille ifade etti. Divancılar daha mülâmma, tanzımat- çılar biraz baha sade,tekkecilerle halk büsbütün sade, yani sırf türkçe, duygularıni ifade ettiler, Divan ede- biyatının lisanı türkçeydi,.. ilâ. Artık Türkçe bütün sınıfların tefekkür ve tehassüs lisanı olunca 6 tefekkür ve tehâssüslerin ifadesi milli sayılmaz mı? Şu halde muhtelif edebiyatları birbirin- den ayırmaklığımız doğru olmaz. Bir tek milli ede- biyat vardır ve o da işte bu türk edebiyatıdır. Ama buedebiyatta şair dinden, mezhepten, aşktan, harpten, esnatlıktan, hulâsa bir çok şeylerden bahsetmiş, ehem- miyeti yoktur; yapılan edebiyat Türk edebiyatıdır, milli edebiyattır. Bu tafsilâta nazaran Filân milli şairdir de filân milli şair değildir denmez. Faruk Nafiz kadar Nazım Hikmet te milli şairdir, yani Türk şairidir. Ama bun- lardan birincisi milliyetçi şair olduğu hâlde ikincisi milliyetci şair addedilmez. Çünkü millilik le milliyet- çilik arasında çok fark vardır, Milliliği oyukardanbe- ri arzettik, miliyetçilik nedir; onu anlatayım. Milliyetçilik, ilmi ifadesine göre, lisani ve siyası vahdetini elde etmiş olan bir halkın sınıf tefrik et- mek istemiyerek mücerret bir hayali müşehhas bir şeniyet haline koymaya çalışmaktadır. Vakı'a milliyet- çiliğide her içtimai sınıf kendine göre bir noktai nazar dan telâkki eder, Onun için ilmi kaydını koymuş ol- makla beraber milliyetçiliği tarifimiz itirazdan salim kalmaz. Şimdi bu tarzı kendine ideal ittihaz edip de ona göre şiir yazan şair milliyetçi şairdir. İşte milli edebiyatla milliyetçi edebiyatmes'elesin- de benim düşündüklerim bunlardır. , R KAZIM NAMİ Fikir hadisesi : e «Kübizm» hakkında BİR KONFERANS Darülfünunda Terbiye müderrisi İsmail Hakkı B. tarafından Kübizm ve Türk an, anası hakkında pek mühim bir konferans ve- rilmiştir.İsmail Hakkı bey bu konferansında son mimari cereya- nından bahsetmiş ve mimarinin bir lüks değil bir ihtiyaca teka- bül ettiğini iddia ederek kübik mimarinin üç esasa istinat ettiğini söylemiştir: i İsmail Hakkı beye göre kübik mimari malzeme, umumi kültür, ve milli harekterlere göre tetkik edilebilir. 1— Malzeme itibarile yeni mimari zinetsiz ve ancak hendesi şekillerin birbirine karşı olan vaziyetile güzellik temin etmektedir. Kübik mimarisinin malzemesi «Çimento» dur. Çimento ne mermer, ne de tahta gibi işlenmiye müsaittir. Onun için cephe dümdüzdür. 2— Kübik mimariyi tevlit eden ikinci sebep içtimai tekâsüftür ve fertlerin hayatında dünkü dinlerin yerini tutan ilmi mefhumdur, Konfor ihtiyacıdır. Lüksten azade ferdi rahatlaştıracak konfordur. Bol hava ve bol ziya almak ihtiyacıdır ki, kübik mimariye can verdi. 3— Üçüncü amil milli seciyedir. Türk mimarisi ve eşki Yu- nan mimarisidir ki bünye ve teşekkül itibarile fazla süsten azade dir. Binaenaleyh kübik mimariye en çok yaklaşan ve yadırgamıyan eserler Türk klâsik ve Yunani kadim mimarisidir. Süleymaniye camii, Yeni cami mimarisidir. i İsmail Hakkı Bey diğer bir konferasında resimde kübizmi tetkit edecektir.