No. 1718—33 EDEBİYAT UYANIŞ 517 Son münakaşaların sosyolojik izahı Meşhur Süleyman Dede Mevlüdunda: «Çok alâmetler belürdi gelmedin» der. Ben de bu günkü heyecanlı gürültüleri, doğacağı yakınlaşan, asri büyük Türk Şairinin müjdecisi saymak istiyorum. Ateş olmıyan yerde duman çıkmadığı ğibi dogur- mıyacak kadın da doğum ağrıları çekmez. Her zuhur edecek fevkalâde halden evel bazı galeyanlar, hatta gürültüler, patırdılar olur, Edebiyat âlemimizde her hatta ferdi şahsiyetine hücum edenler ve edilenler bulunmuştur. İki edipten biri hasmını haptetmek için onun mesleki kusurlarını tenkitle kalmaz, körlük, kamburluk, sağırlık, çopurluk gibi bedeni kusurlarını bile istihzasına vesile yapar, bazan daha ileri gide- rek mahrem cihetleri ortaya açıp dökmekten ve iftira etmekten geri kalmaz. Bu türlü edebi münakaşalar nihayet bir dedikodu mahiyetinde kalır, ve zaten dedikodudan hoşlanan okurları eğlendirir. Bence bu yoldaki münakaşaların ne ilmi, ne de içtimai hiç kıymeti yoktur; bütün edip ve şairlerin de ahlâkiyetine delil addedilemez. Fertlerin böyle münakaşalara edebi ismini ver- dikleri gürültülü, patırdılı makalelerle kendilerini öv- meğe, muhaliflerini batırmağa çalışmaları, hep şahsiyat vadisinde olduğu için hiçbir ilmi kıymeti haiz değil- dir; mamafih zamanlarının ve muhitlerinin san'at ve ahlâk telâkkılerini de ihsas ettikleri için edebiyat tarihi noktai nazarından büsbütün de kıymetsiz sayı- vakit birbirinin edebi, lamaz. Bu türlü münakaşaların, Garplıların kritik dedik- leri hakiki tenkit ile bir münasebeti yoktur, ve şim- diye kadar bizde bu namda yazılan bütün yazılar tenkit veya intikat olmaktan çok üzaktır. Bugün bir kısım muharrirlerle şairler arasında çıkan miinakaşalara gelince, bunların eski münaka- şalara benzer cihetlerini görmüyorum. Yeni kalem kavgalarının içinde ağır şahsi ithamlar bulunmakla beraber mesele ferdi bir dava olmaktan uzaktır. Hü- cum edilenlerin şahsiyetleri bir kısım kimselerce içti- mai birer kıymet addolunuyor, buna mukabil hücum edenler de büyük bir zümredir. Saman yemek ve komünist olmak gibi, müna- kaşa harareti arasında, istiyerek istemiyerek, kalemden çıkan ithamları bir kenâra bıraksak iyi olur; çünkü bunlar makul esaslara istinat etmiyen hükümlerdir. Okumuş olup olmamak, iyi yetişip yetişmemek mes- elelerini de işe karışdırmamalı. Binaenaleyh şu son edebiyat münakaşalarını teessüri (affectif) olan unsur- larından soyup daha şey'i bir surette mütalea eder- sek, o vakıt bu kavganın için için mevcut olup da ancak şimdi kaynamağa başlıyan tekevvünün kayna- yışı olduğunu anlarız. Acaba bu, neyin kaynayışı (eftervescence) dır? Bu, olsa olsa iki tekevvüne taalluk eder; ve haddi zatince her iki tekevvün de birdir? Mamafih bu iki tekevvünü evvelâ ayrı ayrı göz- den geçirelim: Bunlardan biri içtimai inkilâbımızın yeni bir zümreye vücut vermek üzere bulunmasıdır. Eski rejimler içinde doğup yetişen nesiller, inkilâbı ne kadar benimsemiş olurlarsa olsunlar, onda fani olacak kadar benimsiyemediklerinde şüphe yoktur; halbuki yeni hayat tamamen kendinde fani olmuş bir zümreye muhtaçtır; işte bugün bu zümre edebi bir cereyanın müphem kaynaşması halinde tecelli ediyor. İkinci tekevvüne gelince, yeni hayatın tekevvün kudreti, elbette ilkin bir fertte boşalacaktır; mademki bu tekevvün edebi bir kaynayış halinde göründü, kudretin boşanması da yeni hayatı samimiyetile te- rennüm edecek bir şairde vaki olacaktır. İşte ben, bugünkü hamleleri, onlara nan menfi ve adeta tahaffuzi mukabeleleri, ancak bu suretle telâkki edebiliyorum. Osmanlılık zamanındaki orta çag zihniyetli hayat, giyindiği yeni hayat kıyafetine rağmen, hakiki (âgoni- e)sini şimdi sezmiye;mutlaka tahakkuk etmek lâzım» selen asıl yeni hayat da şimdi kendine şuur hasıl karşı alı- etmiye başlıyor. Darwin (strugele for life) kaidesini, lerde değil, bu vesile ile nesillerde de mütecelli görü- yalnız fert- yoruz. Yeni bir âlem doğuyor ve, hiç şüphesiz, bi yeni âlemin bir şairi de doğmak üzeredir. İşte bugünkü kaynaşmalar onun müjdecileridir.. Kâzım Nami P.S.Makalemdeki nesilleri sinni değil, zihni olarak almak lâzımdır. Yeni alman şiirleri Tohum *J, H. Braach » tan ifçinin eli yüzlerce tohum eker, yedi tane tohum ölü tar- laya düşer, yedisi taşa çarpar, Miri toza karışır, yedisini ta- vuklar yer, yedisini rüzgâr savurur, yedisinin üstünden döven geçer, yedisini fareler kemirir, ii kurtlar, yedisini yağmur çürütür, yedisini fırtına örseler. Yedisi başağında boynunu büker yedisi kavrulur ve yabani otlar tarafından boğulur. Yedisi yap- yalnız mahvolur. Yedisini baldıranlar ve dikenler örter, fakat onları taşıyan başak kendini kurtarır ve tohum olur. Yüzlerce içime ekeriz, yüzlerce eser dünyanın dört buca ğına yayılır. Yedi kuvvetini kaybeder ve fena bir elbiseye bürünür. Yedisi ihaneti mahveder, Sami hasedi. Yedisile alay edilir ve fena tanılır. in leke sıvanır ve yedisi lânete çar- par. Yedisi seciyyesiz ellere düşer, yedisi desiseyi dallandırır, budaklandırır ve yedisi vefa ve sedakatı mahveder, yedisi de saadeti. Yedisinin mazarratı kendimize olur. Yedisi yokluğa karışır ve geri kalan bütün kelimeler ve eserler küçük, içine mahçup, istekli, hasretli bir ruh heyecanına karışır. Bunların içinde yalnız bizim kalbimizden fışkıran ve şakrak, neş'eli bir sevgiyi terennüm eden bir tanesi bize zarar vermez ve ismimiz üstünde hürmet uyandırır, yeşerir, filizlenir, meyva verir ve tohum olur.