No. 1710—25 UYANIŞ 395 «İKotebten; aaa an Bahta balkonun üzerinde, sararmış glisinlerJ1J ve kirmizi ada çaylarının yassılanmış çiçekleri arasında, bu gecenin kasırgası ile sürüklenmiş, inş ik koparılmış bir haşhaşın tüveyçleri gibi bu sabah, iki pembe ve yeşil kelebek boylu boyuna uzanmış yatıyorlardı... Olur doknduğum zaman azasık canları kalmıştı, ince, narin ayakları, göğüslerinin kiymetli kürküne çarparak, minimini bir ihtizazla iki bükülm oluyordu. Birisi çabuçak öldü. Öteki, vücudunun hafif örperişlerini bir kaç dakika daha devam ettirdi.. Onları orada, balkonun üzerinde bıraktım. Sırtımı çevirir çevir- mez sekiz kanattan başka bir şey bulamıyacağım... Zavallılar birden bastıran sonbaharla kimbilir nekadar mücadele etmişlerdi; kaç defa, evimin uzunluğunca tırmanan bacaya tırmanarak teşrinieveln bu uğursuz sabahında sığınacak bir yer, köşe aramışlardı ? Balkonun üzerinden, hergün, Passy'(2Jnin bu sakin köşesinde, bütün bahçelerin çekildiğini görüyorum. Bahçem artık yapraktan çatısını kaybediyor. Üç kemerli o kocaman gül tidanlarımdan ortada ne kaldı? Çıplak saklarla bağlı, paslı bir demir... Ve «komşunun parkı» ismini verdiğim içinde görünmeyen edeli gülüp oynadıkları yer, bu murabba arsa, bu yüksek ve mağmum duvarlarla çevrili çıplak ağaçlarını? Burada yazları bir çiçek gibi açılan hayat bahçeleri terk- ediyor, ve ürkmüş gibi, kapalı pencereler arkasına çekiliyor... Yeniden gelen güneşe rağmen artık dallar arasından börrak kor- sajlarını, parlak saçlarını farkettiğim, hasır koltuklırda uzanan genç kızları görmiyeceğim. Haydi bakalım, şimdi biz bizeyiz, cellat! Hop!... Ensesinin altına bir yastık atıyor, bir diğerini ayakları üstüne uzatıyor, iki üç yastığa da sanki onlarla hokkabazlık yapıyor- muş gibi vurup duruyor. Ötede, odanın niha- yetinde, Marguerite Moreno ile Darangnes süküt içinde kıvranıyorlar. Colette'in menekşe renginde, müsahebeye alışkın gözleri sabit bir nazarla bana bakıyor. m Bu *Y, sanki kıravatın yana çarpılmış gibi müp- hem bir his içindeydim. — Devamı (396 ) ıncı sahifede — resi On , yakınımda, yapraktan bir perde arkasında, yaşa- dıklarını hissederdim, Demirden bir masanın üzerinde elişi ma- kaslarının çınladığını, yüksüklerin kumlar üzerinde yuvarlandığı- dim. Şen, şakrak bir kaşık ve fincan sesi bana saatin beş olduğunu söylerdi; iştihamdan bol bol esnerdim.. Şimdi etrafım- da uzun bir yazın artıkları kalıyor: boş bir hamak, rüzgârda sallanıyor, bir kurbağa kırık bir testi parçasının suyunu yalıyor.. Derileri bozulmuş ağaçlar altında esrarsız yollar uzanıyor Şimdi elinde güller taşıyan genç kızın, gürğen ağaçlarının ötesinde gül fidanlarını budayan o narin endamlı bahçivanın, çirkinleştiğini öğreneçeğim diye korkuyorum.. Gelecek ilkbahara kadar, her gün iki defa ağır gezintilerini işittiğim çift ilyiyar olaçak diye korkuyorum.. Matem tutan kadının evinde, taş merdivenin basamakları üzerinde şarkı söyliyorlar. Onlara bakınca susuyorlar... Onları rahatsiz ediyorum. Buna rağmen bu yaz burada olduğumu bili- yorlardı, fakat bahçeme kaçan lâstik toplarını budanmış akasya- ların arasından attığım zaman hangisinin « teşekkür ederim» de- diğini bilemiyorum.. Şimdi onlara yabancı görünüyorum Ev, ateş, lâmba; siyah kan renginde bu yıldız çiçegi demeti kitaplar, yastıklar, çabuk geçen ikindiler, camlı kapıyı morartan akşam.. Haydi! içeri kapanmak lâzım. Daha şimdiden duvarların damların ılık arduvazlarında, kulaklar bahçelerimizin oOmahrum gözlü yeni kediler pençelerde sh sahipleri göründüler: Siyah,uzun bir erkek kedi günün her saatini de damı bekliyor; ılık gece, yaş odun kokulu bir sisle her tarafı morartiyor.. Seb ze bahçesi kadife tüylü hayaletlerle doluyor. Pençeler ln Me boğuk bir kedi sesi uzun süren bir şikâyete b aşlıyo Penceremin kenarına bir eşarp gibi atılan acem kedisi aşa- gıda mutbağın önünde uyuklıyan dişisi şerefin€ geriniyor,. Başı arkada burnunun küçük hareketlerile rüzgârı içine çekiyor.. Bir- az sonra gün kararınca, ben de sırlı gümüş gibi parlıyan Van kedisini kaybedeceğim.. Soğuk bir ay altında, ikisi de, bu uyku ve oyun arkadaşları, kardeş bir çift gibi değil, aşkin biribirine düşürdüğü iki düşman gibi yola çıkacaklar. (4) bir nevi çiçek. (2) Parise yakın bir yer. Öercüme eden (Bedxettin