392 UYANIŞ No.1710—25 Aksam gazetesinde anket facası Akşam gazetesinin sütun kaldırımlarında onbeş yirmi gündenberi çürük yumurtalar kırılıyor. Düşün- düğüm şey, zavallı mürettiplerin bu kükürt kokusuna nasıl olupta hâlâ tahammül edebildikleridir. O yumur- talar bu anket rezaletinden evel de gerçi çürüktüler. Fakat sapsarı ve irin renginde kesilmiş kabukları içinde, gene aynı kokuyu meşrelmekle beraber, hiç olmazsa kokunun mahiyyetini ortaya koymamışlardı. Onların — bütün ammeye karşı — deriler üstünde bir firengi illeti gibi meydana çıkan hüviyetlerinin feci manzarasına bugün birde, anketi yapan zatın harikulâde fena yazması, manaları tahrifi, el çabukluğu inzimam ediyor. Netice şu: Anket, bir fuhuş gecesirden fahişe yüzü kadar müstekrehtir, Bugün, Sirkeciye inmek isteyenler, artık, bir kahveye çıkan müteaffin caddeyi değil, arka sokakları takip mecburiyetinde kalıyorlar. Anketlerde, her hangi bir iddiası katiyyen olmaya- nlara ve olamayacaklara nefhı ruh edilmeğe yelte- nildiğini; Anketlerde, her hangi bir iddiası olmakla beraber, bir satır yazmaktan aciz, ve gazetelerinin sütunlarında sadece maskaralıklar yapmakla meşgul olanların — bir kelime ile — hortlatıldiklarını; Ve gene anketlerde, karilerinin nezaketini istismar ile kendi fuhuş maceraları mükellef ciltler içinde neşredenlerin; yahut, garbin araştırarak buldukları mülevves yzılarını bir kerede ağız'arının çamurunda ıslatarak kusanların, «Edebiyatım'z ne halde» süaline maruz bırakılarak edebi kisve altında ortaya atılıklarını gördük. Hakikat hâlde, ne bunların ne onların, ne ötekilerin hiç bir kıymeti: olmadıkları bir kaziyye kadar bedihi... Bugün malüm olan yalnız Bâbiali Ocaddesinde akan ve , mansabi kahveler olan yol patlamıştır. ler ve müstekreh böceklerin uçuştusu bu yolun münteşir ufunetini gidermek için, Ş:hremanetinin nazarı dikkatini celbediyoruz.. Etfaiyenin arozozları yangın olmadığı zamanlar, elbetteki şehrin müteaffin ve bir kangıran kadar feci mahallelerini temizlemek için getirildi. Yoksa şehremaneti, kapana tutulmuş vebalı bir fareyi yakar gibi, orasını gazlı bezler ve paçavralarla mı tutuşturmak istiyor?.. Anketlerde edebiyatımızı yalnız «fecriâtioye kadar bilen ve şair diye hâlâ Hamitten bahseden, değil Nazım Hikmet hatta dünün ve bu günün her hangi bir şairnden temamile bihaber bulunan zavallılara gidildiğini gördük. Anketlerde, elindeki dört sahifalık ve amiyane nüktelerle dolu gazetenin hürmetine (kendisinden bahsettirebilmek mecalinde olan ve gazetesi kapandığı zaman isminin Bâb'lali muhitinden derhâl unutulacağı muhakak ve kıymeti — varsa eğer - adapte ettiği iki buçuk şiirle kaim ve kafası b'r bezirğanın hilelerile meşbu edebiyat biçarelerile mülakat yapıldığını gordük.. Ankostlerde;—daha iki gün evvel— «Bana kitapla- TİM sün e diye yazıp verir, okuduğum yok» sözlerini söyleyan fakat şimdi midesinin istismar ettiği o şahsın yazılarına tecavüzü görür görmez, öteye beriye biedebane küfreden ve hatta baştanbaşa bütün türk edibiyatını inkâreden ediplere tesadüf ettik... Anketlerde ne şarlatanlıklara, ne maskaralıklara, sonra uyanan bir bir şey var; Artık, müayyen Üstünde iğrenç sinek- ne küfürlere tesadüf etmedik... Ve gene anketlerde, şahsı bakkında süal sorulan öyle adamlara tesadüf ettik ki vehmedilen kıymeti anketi yapan zatla arkadaş olmasındadır. Ve anketi yapan zatla arkadaş olduğu içindir ki, Oo hakkında söylenilen sözler şişirilmiş, arkadaşı olmayan diğer bir zat hakkındaki fikirler kesilmiş ve budanmıştır. Yapılan bu işe bir kelime ile isim verebiliriz: söz madrabazlığı... Fakat yapılan bu işten daha ziyade şayanı dikkat bir şey varsa mülâkatı çıkanların, şairler, hikâyeciler romancılatı hakkında gösterdikleri eblehane tegalül- dür..Şimdiye kadar meselâ hikâyeciler meyanındaÖmer Seyfettınin ismini pertevsizle aradık... Bâbıâlinin dedikodusu muharrırleri artık ağızlarını bir çarşaf kadar genişlettiler. Dilleri bu çarşaf içinde bin madrabazlıkla namütenahi dönüyor. Bu rezalet ne yazık ki Akşam gazetesinin sülunlarında pat- lak verdi. Şimdi, Sirkeciye inmek isteyenler, bâbrâli tarafında bir koku duyacak olurlarsa, bu, Akşam gazetesinin sütun kaldırımlarında bir aydan beri kırı- lan çürük yumurtaların kokusudur ve artık herkes, bu çürük yumurtaların mahiyetini anlamış vaziyette bulunuyor. pe Ke nar Jlulüsi <Byran» dan : Karanlık Bir rüya gördüm, bu tamamile bir rüyaya da benzemiyordu. Parlak güneş sönmüştü, yıldızlar nihayetsiz boşlukta ışıksız ve serseri dolaşıyordu. Buz kesilen dünya o aysız gökte kapkara ve bir kör gibi kalmıştı. Sabah vaktı geldi, geçti, gene geldi; fakat gündüz hiç gelmiyordu. İn- sanlar bu pek büyük felâketin korkusiyla ihtiraslarını unutmuşlardı. Nur istiyen bütün kalpler hotğâm bir duaya bağlanmıştı. İnsanlar kçüçük ateşlerle aydınlanıyorlardı. Nihayet ta sıhibi hakemların sarayları ve içinde barınılan her bucak bir parça işik için ateşe verildi. İnsanlar birbirlerinin yüzünü bir kere daha görebilmek için tutuşan evlerinin etrafina top- lanmışlardı. Yanardağların alevden sorgucunu görebilenler bahtiyardılar. Dünyada yalnız korkunç bir ümit kalmıştı. Ormanlar tutuşturu- luyor, fakat bazan bu ateşte soluyor tavsayor ve çatırdıyan kütükler son bir hamle ile sönü- yor, simsıyah kesiliyordu. Alınlar ümit kesen ışığın akislerile uhrevi bir manzaraya bürün- müştü. Çehrelerde bir sara nöbeti gibi ışıklar çarpıyor, zaman zaman, kimi yerlere kapanıyor, gözlerini gizlıyerek ağlıyor, kimi çenesi sıkıl- mış avuçlarında duruyor, gülümsüyor, oteye beriye koşuşarak cenaze yığınlarını ateşliyorlar.