ba iğ "No. 1695—10 UYANIŞ 159 Onorin, bir dakika kadar, hakikaten bu dehşetini zihninde toplamayarak öylece kaldı. Sonra yaralı bir kuş gibi, birdenbire ac bir nida çıkardı. “Başı: düşük, benzi sararmış bir halde, hiç bir şey söylemeden gemiyi terketti. , g iyi * Bir gün Jan Bojü (Şen kalafatçı) meyhane sinin önünden geçerken, her Zaman başını çevirüp baktığı halde bu sefer önüne bakarak sür'atli adımlarla geçiyordu. Onorin, Janı sa- mimi bir dost gibi çağırdı. — Bonjur.. Jan.. niçin girmiyorsun? Jan alçak sesle cevap verdi: — Bir az s5ura Madmazel Onorin.. vaktım arkadaşlara yar- yok.. morinalar indiriliyor.. dım için gitmem lâzım. Onorin israr ederek: — Galiba tokatın acsını unutmadın.. Za- vallı Janım.: hakikaten pek de kinci tabintin var, Kızarak; > EE ii — Evet.. tokatınız bana fazla tesir etmişti. — © halde gel de sana güzel bir şarap giktam edeyim.... O zaman -ba#ışiriz. .. - , vw Jan neye uğradığnı anlayamadı. lik defa olarak kendisinde büyük bir meserret ve gurur hissediyordu. Marti kuşunun sözleri vicdanını tazzik eden büyük bir ağırlığı tahfif etmişti. OÖnorin kendisi içün çiçekli bir fincana kahve boşaltırken içeri girdi: Çok konuşmadılar.. Zira her ikisinin de dudaklarindan, kelimeler zorakı çıkıyordu. Onorin: — Yine geleceksin degil mi? dedi... — Evet... geleceğim seni tekrar gördügüme barıştığıma o kadar memnun oldum ki!.. — Şu halde... daima' geleceksin... — Ihtimal < o Ta Gemici hemen hemen her gün geliyor, güzel kızın tbessümü onu ta kapıdan selamlıyor, şefi kalafıtcıda öğleden akşama kadar bila fasıla içiyordu. Jan, artik, gemicilere mahsus neş'esini tekrar kazanmıştı. OÖnorin, bazan, güzel sözler ve şulı vaziye- tlerle yanı adeta çıldırtıyordu. Jan, bundan sonra, marti kuşunun kendisinin olduğunu ve hayata yeniden girdiğini anladı. Bir gün OÖnorin gayet tabii bir seda ile “(Nikola Dro) nun vefatından bahis aşti. Fakat serdümen ani surette kendini kaybetti. Bereket versin ki, Onorinin vermiş olduğu bir kadeh rom onu kendisine getirtebilmişti. 5 Ertesi akşım bermutat kaldıkları mevzua temas eden yine OÖhorin yalınız zaman feci oldu. — Nikola ile beraber imişsin? — Evet.. diye cevap verdi. Korkunç ve kesif bir sis içinde küçük bir sandalla gidiyor- dük, bedbalit çocuk ağlardan birini kaldırdı ve sonrâ.. Onorin birdenbire elini ağzına götürerek: — Sus.. dedi. Anlatma.. vefati beni müş- külattan kurtardı, zira onu sevmiyordum.. Jan hayret ve meserret içinde: — Nasıl? Onu sevmiyor miydin? dedi Onorin dudaklarını bükerek cevap verdi: — Hayır.. izdivacımızi en ziyada arzu eden pederim idi. Nikola için kat'iyen kaygum yok.. — Hakikaten sevmiyor miydin? — hayır, yüz defa hayır. Jan sevincinden sersem gibidi.. — O halde sevmiyordunda niçin ona kal- bini verdin. Onorin cali bir gülüşle: — Ah!.. Kalbim.. Hangi kalp.. bir marti- kuşu kalbi mi ? — Hayır!.. keudisine hatıra olarak vermiş olduğun gümüş kalp... Ceplerini karıştırdı... küçük kalbi masanın üstüne fırlafti. , — İşte.. bu kalp... dedi... Onorın isticalle hemen hemen vahşi bir nida ile masaya yapıştı. Jan Bojü, şaşkın, mütereddit, ayakta duru- yordu. Marti kuşu, şimdi garip bir nazarla bu kü- çük gümüş kalbe bakiyor ve ağlamımak için dudaklarını kanalircasına ısırıyordu. Büyük bir gayret ve sükünetle: bu kalbi nerden aldın? Bu sefer, Jan; zoraki gülerek cevab verdi: — Söyle Jan... — Onu bana Nikola vermişti. — Yalan söyliyorsun... sisle.. sen oun sandalın içinde aldın... Jan kollarini kaldirarak: — Ne demek isteyorsün anlamiyoruin.. — Demek isteyorum ki; sen onu Nikolanın cesedi. üzerinden aldın.. haydi itriraf et...