158 UYANIŞ No: '1695—10 Gümüş Kalp — Geçen nushadan mabad ve hitam — — Git.. Felaket kuşu.. Git! dedi. Nikola mühibbesini hatırlayarak sessiz ses- siz ağlıyor, titremeler bütün vücudünü ezmiş, hıçkırıklar boğazını tıkıyordu, boğulmamak için iki elini göğsü üzerine koymuştu. Jan arkadaşına yaklaşarak elini omuzu üze- rine koydn. — Hey çocuk!.. bu pis hayvan mi seni bu kadar ağlattı. Nikola kekeliyerek : — «Evet!.. Bu marti kuşu!.. — Niçin? — Çünkü (Erenvil) deki marti kuşunu dü- şündüm. yani Onorini.. Avdette.. evlenmek için biribirimize ( vadetmiştik, halbuki artık avdet edemiyeceğim.. Burada öleceğim. Dümeni sandalın gerisine doğru çekerek: -—-(Taruyi) nin kızila nişanlımısın? Yani Onorinle? — Evet... hatıra bile verdi. Ufak bir zincirin ucunda asılı duran gümüş kalbi göstererek: - İşte... dedi. Jan vahşi bir istihza ile güldü: — Ah!.. Ah1... Kalbi... Hain ve alçak kadın kalbi... Tehalükle küreklerin birini elinde sallayarak ayağa kalkdi. Nikola bir an bağırmağa vakit bularak: dedi.. hatta azimetten evvel bana bir — Allah aşkına... Merhamet... Sonra birdenbire kürek beyni uzerine indi ve gözleri yuvalarından fırlamış, kolları çapraz olarak sandalın dibine yuvarlandı. Jan on dakika kadar ayağa, sis içinde fütek- keresiz ve sakin olarak dürdu. Aklı biraz ye- rine gelince arkadaşının üzerine egildi. Ölmüştü. Onu kurtarmak Onu denize atmak ve vefatı istedi. Fakat kurtarmağa ne lüzum vardı? için bir yalan düşünmekten başka yapılack bir şey yoktu. © Bunların. her ikiside o kâdar zor değildi. Jan evvela birinciyi icra etmek istedi. Yalnız cesedi denize atmadan evvel marti kuşunun ona verdiği kalbi cebinden alarak derin bir iç çek- mesile kendi cebine koydu. * # * Jan kırk sekiz-saat sonra; açlıktan, susuz- luktan, souktan yarı ölü bir halde gemisini bir ingiliz sefinesinin yanında buldu. Sis, denizin üzerinde yırtık bir elbise gibi duruyor, güneşin kırmızı şual bu yirtiklardan nufuzederek kanlı bir çizgi gibi ufuka uzanı- yordu. Kaybolduğunu zanettikleri serdümenin av- det etmesinden dolayı gemiciler, şenlik yapıyor- lar, o da, daha canlı ve mağrur, (Stella Mar- ris) i sevkediyordu. Nikola içün: — «Zavallı çocuk!.. ağları kırdırırken de- nize düştü.. sis imdadına yetişmeme mani oldu. » diye bir yalan uydurmuştu. Sefinenin kaptanı, taifa defterinden, Nikola Dro) nun ismini, me'yusane sildi. * * liman feneri ( Stalla Marris » in avdetini işaretle haber verince, Onorin rıhtıma koşmağa başladı, son bahar ruzgârı şapkasını uçuruyor, ve koşmasına maniolduğu halde o mütemadiyen koşuyordu. Bütün kadınlar ve genç kızlar limana topla- nıyorlar, mendillerini sallıyorlar. Sefine yovaş yavaş limana vasıl oluyor, kadınların bağırma- larına cevab olarak, gemicilerin şen sesleri işidiliyordu, Yemicilerin hepsi yelkenlinin küpeştesine dyanmışlardı, onlar ayrı ayrı teşhisetmek mü- mkün olabilivordu. Onorin birden bire sevgilisini görenedi, vucüdünu souk bir ra'şe istila etti. Yelkenli çıkarmadan mütemadiyen, gözlerile sevğilisini rıhtıma yanaşıyor, o, hiç sesini arıyordu . Gemi yanaşır yanaşmaz içeri atladı. Yan Bajü kaptanın yanında olarak dümen başında duruyordu. İçeri girince ilk sözü şu oldu: Nikola nerede? gemide göremedim. Kaptan kasketini nezaketle çıkardı. Serdümenin siması sararmıştı. Onorinin kalbi hızlı çarpiyor bütün âzâsı titreyordu. Tekrar ederek: — Nikola nerde? dedi. Kaptan ağır bir seda ile cevap verdi: — Heyhat!.. Madmazel. Önorin.. kaldı.. —-Öldü mü? — Evet!... Orada