5 Ağustos 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

<alınca, 'ftitreştiği görülür. Ve tren yaklaş- — yatakları , Hatay notları HABER — Akşam Postası Iskenderun ve Antak- yanın sayfiyeleri Milyonlarını kaybettiği halde nmeşesi ehsilmi- yen hovarda şehir! — evvelâ nereye götürür? — Halepli faytoncu seyyahı — İskenderun geceleri İzmire benzer — Balayına çıkan çiftlere ye- ğ rinde bir tavsiye! ğ Yazan: ; Payastan kalkan tren biraz yol karşıda bir dizi ışığın tıkça bu aşıklar kıvrılarak biz: 'doğru gelirler. Geceleyin İskende- derun, elektrik ampullerinin ses- siz parıltıları altında mışıl mişil uyuyan şekilsiz ve cansız bir şe- hirdir. Fakat, sabah olup ta güneş a- lev yağdırmağa koyulduğu andan itibaren, orada, gürültülü ve bin bir şekilli bir hayat başlar. Antakyada, daimi bir durgun - luk vardır. Ben orada her zaman hâkim olmak istiyen, olur olmaza metelik vermeyen mağrur bir şe- hir hususiyeti buldum, Halbuki İskenderun yaygaracı, her şeye burnunu sokan, bütün milyonları- nı kaybettiği halde neşesini 'kay- betmiyen hovarda ve şuh karak- terli insanlara benzer Oraya ilk gidişinizde, kendininizi — hayatın yumruk değil, fiske bile vurmağa cesaret edemediği kaygısız bir şe- hirde zannedersiniz. Meselâ, indiğiniz oteldekl genç Rum kadını arapça güfteli bir tangöoyu, ağız dolüsü söylerken düzeltir. ve — sizinle ritmik jestlerle konuşur. Gittiği- niz, gazinoda, bir kaç defa: — Garson! , — Garson, evlâdım!. — Ulan garson!, Diye bağırdığınız halde işitme- mezliğe gelen Rum delikanlısı, siz “ hiddetten terter tepinirken, o ga- “ yet sakin bir halde yanınıza gelir ve ortada bir şey yokmuş gibi: — Buyur pasam, der, arkasın: dan bozuk bir arapça ile meşru- batın isimlerini sayar. (Bunların bir çoğu Türkçe İdeğil, Rumca bile bilmez.) — Görülecek yerlere götür be- ni. Diyerek bindiğiniz tek atlı faytonu idare eden genç Halepli, sizi, ilk olarak umumi kaldlınların bulunduğu çıkmaza sokar ve: ' — Delikanlı, burasr görülmeğe değer bir yer midir?. Hulüsi Günay * Sualinize karşı o kapı önlerin- de baldır bacak teşhir eden kadın- lara ağzının suyunu akıtarak &r mı “— Efendi, dünyanın üç di: reğinden bir direği de bunlardır.., * &* # Bana, İskenderüun geceleri, da. ha ziyade İzmiri hatırlattı. Sahil caddesinin birinci kordona ben - zeyişi, şayanı hayret derecededir. Tabit bazı küçük farklar var. Fa- raza, İskenderunun sahil calddesi, daha geniş; binalar, birinci kor - donda olduğu gibi, yükselip arka caddeleri kapamış vaziyette de- gil.. Yani burası, insana ferah verici e açıklık. İskenderün körfezi de İzmir körfezinden az farklı. Hele gece- leri sahil gazinolarından karşıya bakan bir insan, biraz ida dalgınlrr ğa düşerse, kendisini İzmirde zannedecek.. Payas cihetindeki gaz depolarının boylu boyunca uzanıvermiş olan ışıklarında Kar. şıyakanın ve biraz sağda da Bay- raklının gece manzaralarını —bul- mak mümkün. İskenderunun göklere erişmek isteyen, yarı beline kadar duman- Ir dağlarla çevrili nefis fonunu, güzel addettiğimiz bir çok — şe- hirlerde bulmak kabil değildir. Bu dağlar, onu korumak için ayar ga kalkmış devler gibidir. Antakyaya giden yol, İsken” derunün cenubundaki çamlık te. pelere, döne möne tırmanırken, - geceleyin — seyahat edildiğine göre - sol koldaki yamaçta, su - lardaki ay kırpıntıları gibi bir ışığın kaynaştığı görülür. Burası, bilhassa Suriyeli zenginlerin ka- rış karış bildikleri bir cennet <zn- nt€t parçasıdır. İskenderun, Temmuz güneşinin altında ağzını açarak solurken, (Soğuk Oluk) ta arzular uyandı- dırıcr serin rüzgârlar dolaşır. Bir kısım İskenlderunlular pa. zar günlerini, keselerine güve -| nenler de bütün yazlarını orada geçirirler. “Kesesine — güvenen- ler,, sözü bana başka bir mesele- yi hatırlattı. Bizde yeni evlenen genğlerden. bazıları kendi keselerine değil de babalarının keselerine ve yahut baba, ana, hala, teyze, amca mi- rasına dayanarak, balaylarını ge- şirmek için: — Dayan Nisl. Veya: | — Ver elini Venedık! Yahut ta; — Neredesin Napoli!, Diyerek yola çıkarlar ve bura- larda yabancı yabancı dolaştıktan sonra bir karış burunla memleke. te dönerler.'Tabit, çok defa bu seyahatin sonu, damat beyde, Ar- navut biberi tesiri yaptığı için daha yolda iken zırıltı başlar. Netice malüm!, Son Anadolu ve Hatay seya - hatim bende, şu kanaati kökleş- tirdi; j İsviçre de bizde, Napoli de biz- de, Nis de, Venelik de... Bolunun (Aband) 1, Ereğlinin (İviriz) i, Samsunun. (Derbend)i, Bergamanın (Kozak) 1, Akhisar rım (Saydan) yaylası, Burdurun (Salda) gölü, Toros etekleri, De- nizlinin Tavas çamlıkları, Van gölü kıyıları ve nihayet Hatayın (Soğuk Oluk) u, “Baylan yaylası ve (Harbiye) si, dünyanın bir çok sayfiye yerlerini — kıskandıracak, güzelliktedirler, — Efendim, konfor yok.. Diyeceklere cevahrmız gudurâ — Bâlayı seyahatine çıkan çift. lere konfor kleğil, hisleri kamçıla- yacak dekor lğzım Bu dekor, ta- biattir. Kalabalık ve konfor ara- mak için balayı seyahatine çıkan- | lar, ruhlarını tatmin değil, ancak maddi ihtiyaçlarını temin — edehi- lirler. Balayını nerede geçirelim, diye düşünenlere — bulundukları memleketin en yakın köşelerini tavsiye edeceğiz.. Bilhassa Hata- Hulüsi GÜNAY '.şy f Kısa bir düşünceden sonra ilâve etti; -- PFakkınız var. Madam Lökör devam etti: Meml>letlerim'z arasındaki bu harp tabiat haric'dir. İki mil - lete, kinsiz ve garazsız bir sulh dev resinin, Bismarkın hatasını unut - turması lâzım. Bunu böyle size damdan düşer gibi söylememin sebebi sizlerin ara. nızda bulunmaktan niçin kızarma- dığımı anlatmaktır. Böylece, sizin de, ikimiz için de hoş olması icap eden münasebetlerimizi gölgelendi - rebilecek bir siyasi hatada bulunma nızı önlemek istiyorum. Kompars sustu ve salona girdiği zamanki kadar heyecana düştü. Sonra “acaba benimle alay mı edi- yor?,, diye düşündü. Fakat ne mak satla? Nihayet kendini toplayarak: — Fikirlerinizi. bir makale ile “Gazette des Ardennes,, de (1) i - zah etmelisiniz. madam, dedi. Bu gazetenin neşir gayesi bu ama İşi pek beceremiyor. — Ciddi mi söylüyorsunuz efen. dim? Ben gazetecilik mi yapaca - ğım? Pek komik olur doğrusu! — O halde bir kitap yazın. — Ben tenbelimdir! Bahsi değiştirerek devam etti: — Buürada geçicisiniz galiba? de- ğil mi? Kompors ona tâbi olarak atıldı: — Evet madam, Artık burada ya- pacak bir işim kalmadı. Yakında umumi karargâha dönmem lâzım - gelecek. — Umumi karargâha mı? Tebrik ederim. İnsan ancak orada umumi| bir görüş imkânını elde edebilir.: — Eyvet. Ama, benim rütbemde değil... Siz niçin bir gün Meziper . | Şarlvile gelmiyorsunuz? — Orada ne işim var? Affeder- siniz, Koloneli pek yalnız bırak - tım. Öğleden sonraları hep evdeyim. Gelin görüşürüz. Ekseriya papaz Hunpenşlaht ile Ştroberg bulunur- lar. Ü Yalnız kalınca Kompors düşün - dü. Bu kadın onunla o gece oyna. mış, fakat muvaffak olamamıştı. Buna müukabil o, kadının casus ol- duğuna kati kanat getirmişti. Sen Korentenin sükünet zamanı o gece ile nihayet buldü. V (30 Haziran 1915 Çarşamba) Bü haziran ayı sonunda - zahiri sükünuna rağmen Komparsla ar - dar faaliyet göstermemişlerdi. Epey & kadaşları hiç bir zaman o günkü ka| 3 AĞUSTOS — 1939 | ŞS6ak ALTMND Gamlğ d mühim neticeler de almışlardı. Öy- le ki bu gizli mücadelenin son saf. İhasının gelip gelmemiş olduğu da sorulabilirdi. Kompars, Kolonelin davetinden sonra, arkadaşlarını evinde toplan- mağa davet etmişti. Kolonelin #vin- den ayrılamıyacak olan Long bu davetten istisna edilmişti. Gece ya- rısından biraz sonra evine döndüğü zaman Konrad ile Friçi kendisini beker buldu. İçeri girer girmez, hat- tâ paltosunu çıkarmaksızın — söze başladı: — Evyelâ on beş gündenberi öğ . rendiklerimizin tahlilini yapacağım. Papaz Gayyardın merkez kuman - danlığı zabıtasınca tarassudu neti- celerini hulâsa ile başlıyorum. “Haziranın 15 şini 16 sına bağ - layan gece papazı, Fransız yaralı - larının başucuna göndermek baha . nesile iki Gayyar arasındaki mutat değişmenin o sırada yapılmamış ve şehirde bulunanın hakiki papar olduğunu müşahede ettik. O zamandanberi papazın hare- kâtında şüpheli bir vaziyet görme - dik. Gündüzleri evleri dolaşıyor ve fakirlere yardımda bulunuyor. De- vam ettiği evlerin hepsini, şüphele. rimizi açığa vurmaksızın araştırma- mıza ise imkân yok. Araştırdığımız birkaç evde ise hiçbir saklanmış asker bulamadık; başkalarında ol - duğuna inanmamız için de bir se- bep göremiyoruz. Papaz geceleri hiç dışarı çıkmıyor. Tuvalet odasında, 1915 şubatında Amerikada imal edilmiş bir. traş makinesinin bulunması bir tesadüf sayesinde izah edildi. Papaz Hup. penşlaht'ın oturduğu evin sahibi, kiracisımâ, papaz Gayyarın geçen . lerde bir İngiliz esirinden hediye olarak aldığı son sistem Amerikan marka traş makinesinin bir eşini tedarik etmesi tavsiyesinde bulun - muş ve çok güzel olduğunu söyle - MİŞ.;, Kompars burada gülümsiyerek ilâve etti: — İngilizlerin Tahatlarını pek sevdiklerini bilirim. Fakat esarette de bu kadar iyi teşkilâtlanmış ol - malarıma hayret ediyorum. Raporu hulâsaya deyam ediyorum: “Muntazam — fasılalarla alınan -| parmak izleri 15 - 30 haziranda Sen Korentende yaşıyan Gayyarın pa - paz Gayyar olduğunu kati surette te muntazaman felsele dersini ver - diği gibi dini vazifesini de gene mun tazaman ifa etti.,, gösteriyor. Haltada üç defa mektep | ——— ."'% ııı'wî .. "7"( İ | b! î | Çeviren: Fethi Kardeş Eskiden de böyle yapıp yapmâ Jığını öğrenmeğe, gene ihtiyatlı N* reket kaygusile, teşebbüs edilmet İki haftada bir papazın ders vef | mediğini ve kiliseye devam eti liğini söyliyerek iki Gayyar arasif da değişme olduğu yolundaki faf*| ziyeme kuvvet vermiş olan pap” Tuppenşlaht şimdi bunun belki © ıydurma bir şayiadan ibaret Sâ nıyor, Aldanmış olabilir. İ Nihayet birinci mülâzim Hayf' zarassudun devam ettiğini söyle | mek suüretile beni biraz teselli &| yor. | Şimdi bunlardan şu neticelere $ lebiliriz: 1 — Her şey, Gayyarların ©" nevrasına dair düşündüklerimi * haziranda merkez kumandanlığı *| bitlerine söylediğim günden itibaf” bu manevranın kesildiğini göste” yor. Her iki kardeş, buhranın £© | mesine intizaren tabif hallerine ? det etmiş bulunuyorlar. İki kardeşten hangisinin p hafta Sen Korentende bulunduğu” öğrenmeğe çalışmak eğlenceli *” oyun olabilir ama, neye yarar? 9" diki halde muhakkak olan nok” zabitin, buraya 1 haziran gecesi F İlip 8 haziran gecesi gittiğidir. bi Ldğ Filhakika mahut traş 1 haziran akşamı Freri sokağıt” ki evde yoktu. Bununla bıaı-aıbgr ve 13 haziran arasında orada P" mak izi bıiraktı. Son seyahatin “| 8 haziran gecesi yapıldığını bili?' | rüuz; çünkü her şeyin 15 haziraf” durduğuna vakıfız. 2 — İki Gayyar arasında değ ';'w me olduğuna inanmamız için € ce mevcut sebenpler şimdi karış vi ' ve gittikçe manasını kaybedi3? | Bir müddet sonra bu farazîye]" | nanan bulunmayacak, * 3 — Nazariyemi isbat için ellıg | w de tek bir delil vardı: Zabit Güf | yarın 1 ve 13 haziran arasında * | na üzerine bıraktığı parmak izl€ Halbuki bunları gören yalnız İ | nim; fotografını da almadım. ** | danmış olabilirim. Hem ikiz ! deşlerin parmak izleri arasında * şılacak bir benzerlik var. İlk faraziyeme madde madde "4 bir reddiye değil mi? İzah edilme” / hiçbir şey kalmıyor, Mükemit', hattâ lüzumundan çok mükemi?” Şimdilik geçelim. — : | v (Devamı vıı')__W (1) Bu gazeleyi Almanlar pfi? ganda maksadile fransızca - olA"| çıkarırlardı. Fakat Fransada het hiçbir tesiri görülmedi,  l Nihat bennim zevklerimi iyi görmüyor, fikirlerimi doğru bulmuyor. Kendi düşün: celerini ve arzularını her şeyden — üstün görüyor. » — Mübalâğa ediyorsunuz. — Hiç de mübalâğa etmiyorum. Nihat şahsının, zekâsının, istidadının esiridir. Veclâ, Nihadı biraz daha müdafaa et - mek istedi: — Öyle olsa bile haklır değil mi? Nişan lm çok zeki ve çok kıymetli bir adamdır, — Evet. Bunu ben de biliyorum. İşte bu yüzdendir ki kendisini çok yüksek görüyor. Konuştuğu vakıt onda talebe- sile konuşan bir mualliım tahakkümünü seziyorum. Nihat belki beni sevecek, fa- kat daima kendisine takdirle bakmam şartile.. Ben onun elinde tamamile malr olan bir eşya, bir oyuncak olacağım. Genç liğim, zarafetim devam ettikçe beni ya- nında dolaştıracak. Çünkü benden de kendisine bir iftihar hissesi çıkarmak is- tiyor.*Sonra, ya sonra... O zaman bana karşı vaziyeti ne olacak... Bu defa Neclâ, artık Nihadı müdafaa etmeği düşünmüyordu. Arkadaşının ağır ve hazin sesi ona yaranın derinliğini gös. termişti. — Bana anlattıkların çok korkunç sey- MASAL ÇOCU KLARI HABER ler Behire! Eğer bunlar doğru ise nişan- lın senden daha deli. — Herkes gibi onun da garip tarafları var, Fakat bu tuhaf halleri benim garip taraflarıma uymuyor, . — Bu hisleri ne kadar vakittir duyu- yorsun? — Epeyce oldu. İlk zamanlarda pek dikkat etmiyordum. Fakat... — Behire, galiba sen nişanlarımakta acele ettin. Bir gün yine seni biraz azar- lamıştım. O günü hatırlarsın değil mi? Bana öyle geliyor ki sen istikbali ciddi olarak hiç bir zaman düşünmüyorsun. Çünkü Nihat seninle nişanlanmak iste. diği vakıt sevincinden adeta çıldırmış - m. O günlerde kendini cennette sanı. yordun. — Evet.. O vakıt kendimi ufka açılan etrafı çiçekli güzel mavi bir güneşli Nakleden : bir yolda görüyordum. Necdetin hakkı var doğrusu.. Ben bir masal çocuğuyum.. Kendisine uzatılan her şeye gülerek el - , lerini uzatan bir çocuk.. İstediği şeyin iyi veya fena olduğunu anlamaması an- nesinin yanında bulunması lâzım. Neclâ bütün samimiliğiyle cevap ver. di: — Behire! Eylenmek bir oyun değil - dir. Genç kızlar da karşılarıma ilk çıkan adamı masallardaki peri padişahının oğ- luna benzetirlerse bu rüyadan uyandık- ları vakıt karşılaştıkları hakikat çok acı olur. Behire içini çekti: — İşte böyle Nec'â, insanlar bazan çok kölay aldanıyorlar, Kötü bir tablo güzel bir sanat ezerinden daha fazla me- tak ve tecessüs uyandırıyor, Fakat en feci Anımız yanlışımızı anladığımız da, UN İA $ Ki VB H 1 S R OA ANAI MUZAFFER ESEN kika oluyor. İşte ben tam bu vaziyette- yim. Nihatla nişanlandığım vakıt ışıklı bir yolda yürümeye başladığımı san - nuştım, Fakat bunun bir hayalden iba - ret olduğunu şimdi anlamış bulunuyo - . TUM, Neclâ söyliyeceği sözlerden sıkılıyor . muş gibi yavaş yavaş fikrini anlattı: — Fakat başka bir erkeğin de Nihat- tan daha iyi çıkacağını düşünmek yan - lış olur! Erkekler biribirine benzer. Baş- ka bir erkeğin de başka bir macerası o- lur. Bana öyle geliyor ki kadının talii erkekler elinde ıztırap çekmektir. — Fakat her kaidenin müstesnası var, Meselâ: hayatını Necdetin hayatına bağlayan kadın muhakkak — mesut olur. Eminim-ki Necdet evlendiği kadımı al . datmaz. Genç doktorün isminin anılmaszı Nec- h lâyı titretti. Düşündü: “Demek böyle ha. Behire nişanl, çocukluk arkadaşı arasında mukâ)” | yapıyor. Hayra alâmet değil,, | Neclâ ıztıraplı bir ciddiyetle aı'kada * şının yüzüne bakıyordu. Beh' & sözler tamaımladı: 4 — Necdet başka bir kadınla be -.-“ bulunsaydı bunu benden sakla Nihat gibi yalan söylemiye lüzum Eö'f 4i mezdi. Vakayı olduğu gibi anlatır ” _' de hakem yapardı. Sonra mutalâals ma kiymet verir, düşüncelerime istih" la dudak bükmezdi. — Bunu tabii görürüm Behire, det seni çok eskiden tanıyan bir ef tir. Aşağı yukarı bir ağabeyin sayl“f' — Yalnız bu kadar değil. O, kibâ' | anlayışlı bir adamdır. Bir genç kızlfI F kalbi olduğunu, özlediği birşeyler bU' | nabileceğini düşünür. -a Bir genç kızın bir delikanlıdan ne " | liyebileceğini anlar, * * Neclâ bir hakikati yeni anlamış © idi. Düşündü: “Necdet Behirenin g,_;;- binde iyice yerleşmiş, onu oradan 5#” . atmaya imkân yok,, ve bu vadide kaf'” manım lüzumsuz olduğunu tahmin © “ gibi fikirlerini söylemedi. (Devamı ** *A _uuîln.yı—a un.e ei I t

Bu sayıdan diğer sayfalar: