AA 2 > Zİ Meşhur bir romancının yıldönümü Avrupa ede. biyatının günkü en büyük simalarından bi. ri olan Norveçli romancı Enut Hamsun (yarm (4 ağustos cu - ma) 50 yaşma basıyor. Bu yıldö nümü Norveç radyolarmda hu- Kant Hamsun swi bir po. gramla kutlulanacaktır. © Programda evvelâ Almanyadan Gerhart Haupltmann, İngiltereden J. B, Priestley, Danlmarkadan Jo - hannes V. Jensen gibi (o bugünkü meşhur dünya (O muharrirlerinden mürekkep bir heyet radyoda Knut “ Hamsun hakkında söz söliyecek - ler ve sonra Hamsun'un çok meş . kur bir romanından alrçan mevzula İorveçli bestek;r David Johansen “ tarafından yazılmış Pan İsmindeki bir musiki parşası çalmacaktır. Krut Hamsun Norveçin çok hüc- Ts bir köşesinde doğmuştu. İlk iki “eserini verdiği zaman çok genç,bir “yaşta bulunuyordu. Ondan sonra dünyayı dolaşmaya başladı ve on iki sene sade biribirinden çok fark- “k yerlerde değil, biribirinden çok u- “zak işlerde çalışarak yaşadı. © Amerikada evvelâ çiftçilik, süt - ülük eden Knut Hamsun sonra A. nerikan Üniversitelerinde edebiyat nferansı dersleri vermiş, yine A- merikada tramvay biletçiliği ve ba- lı e da etmiştir. Tramvayda boş ; mede Öripides'i okuduğu- P eler i İlk mübim eseri (Açlık) dir ki ında ahyalındaki ilk tecrübelerini maceralarını anlatır, Knud Ham n bu rümamı ile Avrupada 1921 e Nobel edebiyat mükâfatını ka iğı zaman eserleri 23 lisana me edilmiştir. (Açlık) m türk, de bir teredmesi vardır, İsviçrede musiki festivali “İsviçrede Lucerhe musiki festi- bu akşam (Perşembe) © Başlıca Beromünster (orta dalga 9,6 motre) istasyonu ile neşre. lecek olan bugünkü program iki ndir, © Türkiye saati ile gece 10 dan 11 e kadar devam edecek olan nci kısımda Beethovenia Korlo- Ws uvertürü ve Brahms'ın Birin. ri Senfonisi var. Meşhur Kalyan orkestra şefi Ar. © Tozeanininin idaresi altmdaki ti orkestrası on beş dakika- K bir istirahatten sonra programı, İkinei kısmına başlıyacaktır. onserin bu Ikinci kısmında Debus. by nin “Deniz, senfonisi ile Vag- örin “Tristana İsolda,, smdan baş ve ölüm sahnesi vardır, Brahma'ım birinci senfonisi, bes. elenip bitirildikten ancak JA sene on İlk defe olaraz o çalımmıştır. 1582 de yazılmış olan senfoni, bu İç, ancak 1896 ya kadar bek- Cuma akşamı saat 17 de Varso- e zalyosunda opera aryaları söy- İyecek olan meşhur Leh soprano- ı madam Lipovska, bu -! Konuşma Ankara radyosunun neşriyat ve musiki programı hakkında Ankara Radyosunun kuruluşunu sevinçle karşılamıştık. Onün için, bugün ondan şikâyetli bir tarzda bahsetmiye gönlümüz râzı olmuyor. Fakat, Ankara Radyosunun neşriyat ve musiki progra - mından bahsederken İster istemer şikâyet edeceğimiz bazı - belki birçok - noktalarla karşılaşıyoruz. Ankara Radyosu, kısa dalga rinden de çalı retle hariçte daha geniş bir dinleyici dünyasına hi programını ve neşriyatını, dünya radyo musikisi tetkik etmemiz lâzımdır. | için ölçülerine göre Yabancı memleketler; neşriyat ister Ankara Radyosunun spikeri bize: “-— Burası Türkiye radyo- su ve kısa dalga Ankara Radyosu, diye haber verir, Yani, uzun dalga 1639 metre üzerinden yapılan neşriyat Tür- kiye için (Türkiye Radyosu) ; güntlüz 19,74 metre, gece 3170 met- re kısa dalga üzerinden yapılan neşriyat hariç memleketler içindir. (Ankara Radyosu). Böyle iki ayrı dalga kullanılması bem Türki, ye dal den, hem Türkiye haricinden neşriyatin iyi işitilmesi içindir. Çünkü uzun dalga ile yapılan neşriyat, istasyona yakın o- lan yerlerden iyi işitilir, uzaktan iyi işitilmez; kısa dalga ise aksi- nedir, istasyona civar yerlerden » bilhassa gündüz - iyi işitilmez, hariçten İyi işitilir. Bunun için, her memlekette, harice yapılacak Beşriyat için kısa dalga, memleket dahili için de uzun veya orta dalga kullanılır. * Fakat, bu iki neşriyat için ayrı ayrr dalga kullanıldığı gibi, başka radyolarda programlar da ayrıdır. Çünkü memleketi harice tanıtacak neşriyatla, kendi milletine yapılacak neşriyat şüphesiz başka başka olmalıdır. Aynı neşriyat bile olsa, programın takdimi bütün dünyaya hitap edecek bir dille yapılmalıdır. Halbuki Ankara Radyosunun yabancı memleketlere ayrılmış bir programı yoktur. "Türkiye için yapılan neşriyat aynen, kısa dalga ile de, yabancı memleketlere neşrediliyor. Yalnız, neşriyat başlarken ve bittiği zaman fransızca, ingilizce ve almanca olarak istasyonun ismi, dalga uzunluğu vesaire veriliyor. Bilhassa Türkiyeden haber almak isteyen ecnebiler biç düşü- nülmüyor, Halbuki bugün radyo en kuvvetli bir milli propaganda vasıtasıdır ve şüphesiz, Türkiyenin siyaset dünyasında bu kadar mühim bir mevki aldığı bir zamanla bunu ihmal etmek büyük bir noksan ve kayıptır. Yalnız cumartesi akşamları yarım saatlik bir “haftalık posta kutusu,, var ki, burada yabancı dillerle neşriyat yapılıyor ve bun- da da ancak, istasyonla muhaberede bulunan yabancı dinleyicilers cevap veriliyor. i Halbuki, bir kere; Wer gümen'uz ve deru, ğizor, trarsrs "ve almanca ile, hiç olmazsa yalniz ingilizte ile, dünyaya memleketi - İmizde olup bitenler ve günün başlıca siyasi hâdiseleri, bunların memleketteki akisleri hakkında haber vermek ister, Meselâ, öğle neşriyatırtda okunan sabah gazetelerinin başmakalelerinden pârça- lar, bir yabancı dille de neşredilmelidir. Sonra, haftada bir Ge “siyasi icmal ve tefsirler, yapılabilir ki bunlar memleketimizi ve siyasetimizi hariçte tarıtmak için çok faydalı olacaktır. Zira, döst ve haksever yabancı memleketlerin Türkiye hakkmda yazdıkları ve neşrettikleri lehde yazılar, şüphesiz, bizi kendimiz neşriyatıa bulunmaktan müstağni bırakamaz. Diğer Balkan memleketlerinin radyolarında harice neşriyat için ayırdıkları zamanı gözönünde bulundurmalıyız. Bükreş, Sof. ya ve Belgrad istasyonları her gün muntâzaman yabancı dillerle neşriyat yapıyorlar. Diğer taraftan, radyonun, kısa dalgası ile harice neşriyat ya- parken uzun Halgası ile memleket neşriyatına devamı şüphesiz da- ha iyi olur, Meselâ Fransanın kısa dalga Paris Mondial istasyonu harice neşriyat yaparken diğer istasyonları dahile mahsus neşriya- ta devâm eder; Londra kısa dalga asyonları harice ve İn; müstemlekelerine mahsus neşriyatta bulunurken orta dalga Nati- onal ve Regional istasyonları memleket için neşriyat yapar. Şüphesiz, bunun için ayrı ayrı tertibat lâzımdır ki şimdilik bu. nu İstemiyoruz. İstediğimiz, hiç olmazsa günde bir defa harice mera İleketimiz hakkında haber verilmesi ve haftada bir Türkiyenin si- İyaseti, milli hayatı, iç hâdiseleri hakkında neşriyat yapılması. Neşriyat zamanı az Ankara Radyosu hazırlanırken günde 20 saat neşriyat yapa- cağı haber verilmişti ve sevinmiştik. Çünkü, bilhassa harice hitap eden bir radyo istasyonunun en az 15 - 20 saat çalışması lâzımdır. Hattâ Berlin, Londra, Paris gibi böyük metkezletin kısa dalga is- tasyonları hemen hemen günün bütün yirmi dört saatinde çalışır. Çünkü, dünyada güneş asla batmaz, her dakika ve her an dünya. am bir yerinde uyanık kimseler vardır, sizi dinliyor. Gündüz rad- yosunu açan bir Japon, bir Uzak Şarklı Avrupada vakıt gece ya - rısından sonra olduğu halde çalışan Londra, Paris veya Berlin raj yosunu dirliyebilir. Bizim bu kallar geniş bir dinleyici dünyasına hitaba belki psk fazla ihtiyacımız yok. Fakat bizi dirlemek isteyen bit garbi Avru- palıyı, Şarki Asyalıyı veya Amerikalıyı radyosunun başına yalnız öğle neşriyatımda bir buçuk saat, akşam heşriyatında beş saat 0 - turmâya mecbur edemeyiz. O, günün Jâalettayin bir saatinde raj, yosunu açacak ve 19 metrede veya 3İ metrede kisa dalga Ankara Radyosunu arayacak. Hattâ, onun aramasını bile beklemiyeceğiz. Radyomuz günün hemen her saatinde çalışacak ki, dünyanın her tarafında, her an bir radyoya oturmuş, düğmeyi çevirip ibreyi dön- düren bir dinleyicinin kulağına bizim sesimiz kendiliğinden gitsin Bunun için de, şüphesiz, günde altı buçuk saatcık nesriyat kâfi değildir. Kısa dalga, bütün dünyaya hitap etme kabiliyetini haiz bir radyo kuvvetidir. Biz bunu kullanıyoruz, fakat sesimizi icap ettiği şekilde harice dinletemiyoruz. Bu hususta da yine Balkan koşularımızı misal alabiliriz. Bük- reş ve Sofya sabahin yedisinden gece yarısına kadar, hemen hemen hiç durmadan denilebilecek katlar kıra fasılalarla neşriyat yapı- Kk eserler) Karmen Pazar günü İsv ter istasyonundan “ Armen, opera sını dinledik. Londra n zi yareti münasebetile Zürih şehir ti- vatrosunda temsil edilen bu ope: öra bestekârı Bizetnin en me; hur ve halk tarafından tanınmış © seridir. Onun için, “Karmen, in ilk temsil edildiği zaman en ufak bir x l ile bile karşılanmayışı hakika en çok şayanı hayrettir. İlk defa olarak 1875 de Pariste temsil edilmiş olan “Karmen,, beste ir alkış temin edememi, tir. Bu mağlâbiyetin belki beste rn, esasen bozuk olan sıhhati üze rinde büyük tesiri olmuş ve Bi- vet, “Karmen,,in ilk temsilinden Üç ay sonra, 37 yasında olarak çok var “ditsiz ölmüştür. “Karmen, in kıymeti ilk defa ola- r Almanyada takdi redilmiş ve opera ilk rağbeti orada bulmuştur. Bizet'nin, ölmeden evvel muval" fakiyetini göremediği bu eseri 1883; ie Pariste tekrar etmsil edi'e-iş ve| ondan sonra “Karmen,, gittikçe ta- “inan, sevilen bir eser olmuştur. Bugün, “Karmen,, halk tarafın | lan en büyük rağbeti görmüş opera ayılır ve Massagninin “Cavalleria Bustiana,sı bile © kadar rağbet şörmemiş kabul edilir, Richard Strauss'ın en son 8s6ri Richard Straussun en soneserle rinden biri olan bu opera ilek dela olarak 1983 temmuzunda Dresden Operasında temsil edildi, Eserin va” rm akşam Münih Operasında tem- “linde de orkestrayı ilk temsili ida” re etmiş olan, orkestra şefi, Giemens| Krauss idare edecektir, Operanın liberttosunu (mevzuu- nu taşıyan küçük kitabı) o bestekâ- rın yakın dostu ve daima o meslek z el nin Beromüns arkadaşı olan Hufo von Hofmanst- hal, “Lucedor,, ismindeki romanın” dan alarak yazmıştır ve muharririn en son eseridir. Mevzu biraz gene ayni bestekârın “Rosenkavalier,, operasının mevzu” luna benzer, musikide de o operayı landıran taraflar vardır. Bu, belki rabella,,nın da R. Straussun hav arı tarafından çok fazla sevil- mesine bir sebeb teşkil eder. A . ABA VE SAYİ Aİ BP şi A e Sıcakların tesiri! Yazan: ıa karşı kendimizi için; elbise giy - başlıyarak türlü vasıtalarımız olduğu halde, sıcaklara karşı müda. Faamız i maalesef » belli başlı bir vasıtamız o yoktur. Ağaç gölgesi altında otur - mak yahut güneş almayan bir odağa kalmak atalet de - mektir. Vantilâtörler de za. ten her yerde bulunmadık « ları gibi, bulundukları yer - lerde de sıcak havayı hiç bir vakıt ciddi bir surette serinlete- memişlerdir. Sıcakta dondurma yemek, soğuk hava dolabında dur- muş su içmek de çok sıcağa karşı vücudu müdafaa çaresi değil, ancak bir keyif vasıtasıdır. Çok sıcaklarda insan don. durmadan ve buzlu şerbetten keyif duyar; hiçbir vakıt insanın sıcaklığını azaltınazlar. Onun için sıçağa karşı vücudumuzun kendi tabii mü- dafaasından başka bir çaresi yoktur. O tabii müdafaada gene maalesef, soğuğa karşı tabii müdafaadan daha cansızdır* Muhitin harareti vücuda münasip olan normal dereceyi, yani 25 derece sıcaklığı geçince derinin arasındaki damarlar ge- nişler, insan vücudun içindeki sıcaklıktan biraz daha fazla- Smı çıkararak muhitin fazla hararetinden kendisini korur... Sıcaklık derecesi artınca terlemek başlar, Vücudun sıcağa karşı müdafaa vasrtas: başlıcası terdir. Sıcaklık arttıkça ter çoğalır ve insan terledikçe vücudundan haylice kalori çı- kardığından vücudun içindeki sıcaklık artmaktan kurtulur, Vücudun sıcağa karşı Üçüncü bir müdafaa vasıtası da yediğimiz “gıdaların metabalizmasını yavaşlatarak soğukta. kinden yahut mutedil hararettekinden daha az kalori çı- karmaktır. Bundan dolayı yazın iştah azalır, insan daha az yemek yer, Ancak vücudun sıcaklara karşı kendisinin tabii vasıta- larmı kullanması bir taraftan da zararlı olur. İnsan terledikçe » tabii - birçok su çıkar. Halbuki su vücudda en lüzumlu gıdadır. Vücudun terkibinde en büyük kısım su olduğu gibi, su olmayınca vücudun işlemesine de imkân kalmaz. Vakia terlemekle kaybedilen suyu, çocuk ol. mıyanlar, yâzm daha çok su içerek telâfi ederler. Fakat ço- cuklar, fazlâ sıcak olunca su isteyemediklerinden, anneler de onlara yâzın su içirmeyi akıl etmediklerinden fazla sıcak- lardan en önce ve en çok küçük çocuklar müteessir olurlar, Yar mevsiminin en mühim hastalığı çocukların ishale tutul masıdır, - Bunun. birimsi- sebebi çocuğun sunuz kalmasıdır. Vü- cutta Kâfi derecede a bajanmayısa makas ni iyi göremez, Onun işlerinden biri de barsaklariaki mi roplârı telef etmektir. Bu işini göremeyince mikroplar faali- yete başlarlar, çocuğun karnında gâzler çoğalır ve çocuk is- hale tutularak hastalanır. Çocuklarım fazla sıcaklardan mü- teessir olduğunun ilk alâmeti, vücudumda suyun az olduğu. nu belli eden, zayıflamasıdır. Daha barsakları bozulmadan, ishal başlamadan zayıflık. Çocuğun bıcakta zayıfladığını farkedince, kendisinde hiç bir hastalık olmasa bile ona su içirmeyi unutmamalısmız. İnsan sıcakta terledikçe bir taraftan da vlicullundan tuz çıkar. Terin tuzlu olduğunu herkes bilir. Vücütten fazlaca tuz çıkması böbrek hastalıkları için bir iyiliktir. Fakat vü- cutta ekşilik muvazenesi temin etmek, vücuda kuvvet ver- mek için lüzumludur. Vücudda tuz azalınca mideden hazim usaresi çıkâmaz. Zaten İştahs:zlıktan az yenilen yemekler hazmedilemez. Bundan dolayı bir dermansızlık, sonra da tuz vücuda, bütün yemeklere kuvvet veren, böbrek üstündeki guddenin işlemesi için Jüzumludur. Vücudun tuzu azalınca bu gudde iyi işliyemez. Bütün vücut halsiz kalır, Yaz insanı gevşetir, derler. Gevşeklik tuzsuzluktan gelir. Yazm çok terledikçe çokça su içtiğiniz şüphesizdir. Fa- kat fazla sıcaklarda yemeklerinizi de biraz daha tuzlamayı muhafaza mekten türlü fakat bunlar da yorlar, Açık hava Radyomuzun musiki neşriyatı Ankara Radyosunun musiki neşriyatı hakkında bazı tenkit- lerde bulunanlar, umümiyetle, radyoda alaturka musiki neşriyatı- nı az buluyorlar, | Biz bu fikirde değiliz. Belki alaturka musik! neşriyatı ar, fa- kat bugünkü neşriyat programmın kısalığına göre az değil. Vaka altı buçuk saatlik neşriyatın, - gündüz yarım saat, gece 1 saat bir çeyrek, - aşağı yukarı iki santi yani üçte biri alaturka musikiye gidiyor. Buna mukabil - gündüz 45 dakika, gece 1 saat bir çeyrek olmak üzere - iki saat de alafranga musiki attâ alaturkadan çok bile. Yani, programın üçte biri alaturka musikiye, üçte biri de alafranga musikiye tahsis edilmiş. Diğer üçte biri de havadis, ko- nuşma vesaire, İlk bakışta program müsavi bir şekilde taksim edilmiş gili görünüyor. Fakat radyonun sadece bir çalgı âleti olmadığını düşü- nürsek programın noksan tarafını anlarır, Radyo aynı 'zamanda bir öğretme, terbiye, kültür vasıtasıdır, Başka memleketlerin rad. İ yolarında cimnastik saatleri var, temsi) saatleri var, iskoç saatleri var, siyasi konuşma saatleri var, konferans saatle folklor sa- atleri var, dinleyicilere eğlenceli vakıt geçirten bilmece, bulmaca saatleri var... Burada yine, Ankara Radyosunun neşriyat zamanının kısalıs ğı ile karşılaşıyoruz. Fakat hiç olmazsa, umumiyetle Endiron m: sikisine tahsis edilen alaturka musiki saatinin bir Xısmı halk tür- külerine, musiki folkloruna ayrılablir. Ankara Radyosunun alafranga musiki programı hakkında ge- lecek hafta daha uzun konuşmak isteriz. — V. G. temsilleri san radyoları İle neşredilece" dirdiğimiz açık opera temsillerine devam < olunmaktadır. u seriden olarak salı akşamı Ve" ronadaki Arena açık hava tiyatro” sunda Puccininin “Toska,, operast temsil edildi ve radyo ile neşrolun du. Terasilde meşhur İtalyan şam tözlerinden Maria Camiglia da rol almıştı. Richard o Strauss'un yelmişinci evvelce bahsettiği lif radyolarda husu" si programlarla kutlandı ve kullan mağa devam edi akşam. Tü ie saati ih (orta dalga 406.4 metre) istasvonundan . “Arabella,, “emege g #s»rş--ş Mia ERME Ee eg mem