Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
e İA A ea ” Ça Yazan | RAHMİi YAGIZ Fazıl 21 inci günü kendine geldi. Gözlerini açar açmaz bakındı Biraz sonra doktör buraya geldi. Fazılın nab- zını yokladı, nöbetçi hemşireye hareket tarzı etra- fında malümat verdi, çıkarken de sıkı sıkıya ten- bih etti: — Hiç kimseyle — konuşmıyacak. Ne karısınm, ne anasınım ziyaretine, hattâ uzaktan bakmalarına dahi müsaade etmiyeceksiniz! Fazıl bir hafta kendini bilmeden — yattı. Çok kan kaybetmisş, çok zayıflamıştı. Türk kartalımım, genç hava yüzbaşısmın kuüvvetli bünyesi, suiistimal görmemekten mütevellid bir sağlık ve sağalmlıkla Bu ölüm pençeleşmesinden muzaffer çıkmış, genç adam kendini toplamağa başlamıştı. Daha âmeliyat yapıldığı gün, gazetelerin gü. nün kahramanı hakkmda yazdıkları sütün sütun yazılar, hava muharebesinin safhalarını heyecanla takip eden Cevriyenin gözlerinden kaçmamıştı. Genç kadın yaralı hava kahramanımın Haydar. paşa hastanesinde tedavi altma almdığını gazete- den öğrenince Mecdinin annesile birlikte ziyârete koştular. Haydarpasa hastanesine giden dar ve dik yokuştan heyecanla çarpan bu ana ve kardeş kal., bi acele adımlarla çıktı. Hastaneye müracaat et. tiler. Aldıkları cevab şu oldu: — Fazıl bey baygmdn-.. yetle başarıldı. saade etmiyor, k Ne Cevriyenin yalyarışı, ne Mecdinin Aannesi. nin yaşlı gözlerle uzaktan olsun onu görmek rica- larmı dinliyen olmadı. Heyecanla hastaneye koa - san iki kadın meyus ve yaşlı gözlerle evlerine dön- düler, Ameliyat muvaiffakı- Doktor kimseyle konuşmasına mü- ..» Fazıl 21 inei günü kendine geldi. Gözlerini acar açmaz etrafına bakındı. Hastane odasımın yeknasak va çıplak dekoru genç subayın yorgun hafızasında Glr tedai zinciri meydana getirerek muharebe saf- hasnır, düşman pilotunu tehdid edişini, yaralanışı. H, düşüşünü hatırladı. İlâç vermeğe gelen hem- sireye sordu! — Neredeyim? — Haydarpaşa askeri olsun yüzbaşım!... O günden itibaren Fazıl beyhude yere Cevri. ye ile Mecdinin annesini beklemekle vakit geçirdi. Ziyaretçilerin uğramayışını türlü — ihtimalİlere atfediyor, Vedadm Mecdi ağzından mektub gön- dermemesi aklma geldikçe evlâdınımn ölümünü ha- hasfanesinde, Geçmiş ber alan ihtiyar ananiın yeisini düşünüyoör, fevkalâ, de üzülüyordu, 42 inci günü doktor artık yarasınm iyileştiği- ni, sıhhatinin yerine geldiğini, taburcu edileceğini söyledi. Fazıl tebriklere — teşekkürlerle — cevab verdi, gitti, üzarinde temizlendiği halde kan izlerini , tuşıyan haki Üniformasını giydi, ortasında iki ka. nadın arasma yerleştirilmiş ay yıldız armalı kahve rengi kalpağını giydi, müfreze arkadaşlarmın a- rasında hastaneden ayrıldı. İçindeki merak, şehid arkadaşı Mecdiye ver- diği sözü tutamamak kaygusu ile alevlendikçe bü. yüyor, arttıkça artıyordu. Nihat Behireyi kalbi ıstwabtan burkula - burkula dinliyordu. Israrla tekrar edilen bu yalan karşısında Behirenin yüzü w tancından evvelâ kızardı, sonra mosmoör Hep birlikte Haydarpaşa iskelesinden atladılar, köprüye çıktılar, larından müsaade istedi: — Bana miüsaade arkadaşlar. Size çok teşek. kür ederim. Bir yere uğri _;ııca*îm Alışama inşal- lah müfrezeye gelirim! Dedi, ayrıldı. vapura Fazıl örada arkadaş- » n » Mecdinin kapısını çalarken Fazılm elleri titri- yor, düyduğu şiddetli merak, ve hayecanla tered. düd arasında bocalıyan hislerini “acaha,, larla söz- leştirerek bekliyardu. Kapiyıi Cevriye açtı, Fazıl içeri girerken ağla. maktan kızarmış gözlerle birdenbire ürkmüş bir ta- vir alan genç kiz haykırdı: — ÂA,. Fazıl boy! Fazıl ağabeyim!.. — Cevriye, nen var? Yüzünd> setirab çizgileri, gözlerinda keder yaşları görüyorum, Cevriye kısaca! — Hiç.., dedi, bir şeyim yok!.. Pembe avuçlarında gizlediği minimini mendilini vaşaran gözlerinde gezdirerek ilâve oetli: — Yukarı buyurun Fazıl bey, annem orada.., Yukarı çıktılar, Mecdinin annosi namaz sec- cadesine oturmuş, —Sallana sallana ikindi nama, zinim düa faslmi tamamlıyordu. Fazıl her zaman oturduğu köşe minderinin bir ucuna ilişti. Namazımn bitmesini beklemeğe başla- dı. T Cevriye yukart çıkmca hıçkırıklarmı zaptede. memiş, göz yaşlarına yol vermisti. Fazıl artık bu kadar zamandır gizlediği felâketin, Meedinin şe- hadetinin duyulduğunu Aanlamakta #eç kaldığını kestirdi. Ceyvriyeye sordu: — Bir şey yok diyordun Cevriye, ağlryorsun! Genç kız eliyle duvarı isaret etti. Orada Mec- - dinin yü'zbaş: Üniformasile büyük, çerçeveli ve si. yah tüllere sarrlmiş Tesmini gösterdi. Fazıl her şeyi anladı, başmımı önüne eğdi; gözle- rinden akan yaşları, içini yıkıyan, temizliyen sıcak inciler halinde yanaklarından aşağı koyuverdi. Ağ. laşma birkaç dakika sürdü. Fazıl sordu; — Nasıl haber aldınız, Cevriye? Genç kız İzah etti: — Sizi giyarete gelip de konuşturmadıkları günün aksamı annemle beraber buraya döndük, Kapıyı açarken komşu seslendi: —— Postacı size bir zarf bıraktı, harbiye neza- retinden geliyor! Dadi. Bu ihbar, içimde yer bırakan bir önseziş mey- dana getirdi. Telâşla peneeraden uzatılan zarfı al, dım. Eve girer girmez açtrm, içinden şu kart çık- ti .. : Cevriye göz yaşlarımı — hıckırıklarla bollaştıra bollaştıra yerinden kalktı, konsolu açtı, oradan al. - diğt bir kartı Fazıla uzattı. Kart Enver pasşanm ihdas ettiği takdirname kılıklı şehadet ihbarnamesinden ibarettl Üzerinde gunlar vardı: *'Valide; (Devamı tvar) | 1015 se kadar ) Onuncu ordu umumi — karargâ- hından Sen Korenlten merkez mandanlığına; Sen Korentenden gelen iki Fram 9 haziran arasında H.17 — yoluyla iümakı veren ajanımız H, 17 yolu,, tabirinin “hava yoluyla,, manasına şekliğini, 17 rakamının da bir tay- yarenin sıra numarası veya munla> sam bir hava poslasının işareti ol luğunu samyor. Bu mevzu üzerin- de yapmamnızı emretliğim tahkikatın teticesi hakkında hergün bana ma> Ümat veriniz. Vaziyet bu — şekilde levam edemez. Odada uzun bir süküt oldu. Hep mın çenesi sinirden, geviş — getiren bir tavyşan gibi oynuyordu, — Niha- yet konuşmağa muvaffak oldu. Hid ietten titriyen bir sesle haykırdı: — Hayır, bunun imkânı — yok. Bunlar aldıfı parayı haklı göster- meğe çajdşan bir casusun uydurma: larıntan ibaret.. Korkunç olan şev, kuma: anlığın buna inanması.. Bu “üzden hepimizin itibarı mahvola- cak. Yoeraltı galerilerini gezdik, Giz- li asker olsaydı görecektik. Demek ki yok. Kompars atıldı: — Evet, yoktur — Yoktu ya! — Evet yoktu. Fakat ben bu va- ziyetten sizin çıkardığınız neticeden başka bir netice çıkarıyorum. Gizli asker yeraltı galerilerinde biz bulun duğumuz zaman yoklardı. Haym kendini kaybetmiş hiddetle bağırdı: — Siz çıldırmışsınız! Merkez kumandani müdahale et: — Yetişir Tica ederim. Kavgaya lüzum ve mahal yok. Zaten vaziye- timiz müşkül, bir de kaygalarla si- nirlerimizi bozmıyalım. gibi, * * * (17 haziran 1915 den 30 haziran Her şeye rağmen, müteakip —on beş gün, Sen Korenten merkez ku- mandanlığında son derece — sakin geçti. Şanılabilirdi ki sihirli bir değ nek darbesile, mevcut bütün mese- teler halledilmiş olmasa bile — tehir sdilmiş veya belki de unutulmuştu. lJaymın gönderdiği raporların boş- luğuna rağmen onuncü ordu umu- mi karargâhı ihtar telgrafları gön- dermedi. Asşkeri zabıtanın malüm olan ye- tâne faaliyeti, bir Fransız askerinin tesadüfen tevkifile Fransızlar - için nikbin haberlerle dolu küçük — bir kur sız zabiti tle iki Fransız neleri J ve Fransaya dönmüşlür. Bize bu ma- Si fena halde bozulmuşlardı. Hay- di e matbaanın meydana çıkarılmasın- dan ibaret kaldı, Bu son muvaflakiyet, hapishane hücresinden “intikam,, cemiyetini ihbar eden İsviçreli sayesinde elde >dilmişti. Haym onu serbest bırak- ı olacağa penziyordu. Diğer taraftan birinci — mülâzirı ük disiplin kıtasını kurmuştu. İki- yüz Fransızı şehirden alarak Son zephesi gerisindeki ekseriya bom- bardıman altında kalan — köylerde salışmağa, daha doğru ölmeğe gön dermişti,. Nihayet Livan da serbest bırakı!: mıştı. 25 haziranda ordu umumi karar- yâhı, üzün zamandanberi — ilk defe yarak bir iyi haber telgrafladı. 9 hazirandan 19 hazirana kadar Sen Kurentenden asker — gönderildiğinte dair hiçbir malümat alınmamıştı. Stifelin ölümündenberi — ise bunun üzerine gergin sinirler rahata kavu: tu, ve ertesi günü Haym yapılacar hiçbir şey bulamıvarak, büyük şöh- ret kazanan şu emri neşretti: “Sivil halkın tavukları bacakla- rından ve tavşanları kulaklarından |tutarak götürmeleri şiddetle yasak-| - |tır. Böyle muameleler gayriinsani- dir. Framsız kanunları hayvanlara fena muamele edilmesini menetmiş:- tir. Alman makamları bu kanunlara Lürmet ettirecektir.,, (1) Bulran hakikaten geçmişti. Mer- kez kumandanlığında gene — itimat havası ösineğe başladı, Hapishaneden kurtarılan İşviç: reli ajan, gece yürüyüp gündüz sak- tanan bir kafilenin peşine — takılır tâk Belçika - Holündâ ” “hududüna gitmişti. Kafilenin maksadı, hudu- da gerilen elektrikli tel manilerine rağmen Holandaya geçmek, casu- sun maksadı ise onların takip ede- cekleri yolu öğrenmekti. Elektrikli tel maniası Eks,Laşa: pel civarından denize kadar uzanı: yordu. İsviçrelinin fikrince — firari kafilelerinin çoğu, Almanyaya gire- rek Alman - Holanda — hududunu geçiyorlardı. Doğru olduğunu — Al- manların ancak bir sene sonra öğ- rendikleri bu fikir, çok cüretkârane görünmekle beraher kolaylıkla ka- bili tatbikti. Çünkü bu yol hem daha kısa, hem de bu hudut ta kontrol daha az sıkı idi. İsviçreli Alman casusu, — bir ak- şam köylü kılığında yola çıkmıştı. Firari kafilesine iltihak ederek ta- kip ettikleri yolu öğrenecek, onları aücak son dakikada tevkif ettirecek- gazete neşreden ve piyasaya çok gü- zel taklid edilmiş mürür tezkereleri, hüviyet varakaları çıkaran gizli bir ırmış ve hizmetine almıştı. Fayda | Ççeviren: Fethi Kardeş 28 haziranda onun Maestriht'| amdaki manialar önünde — ele cereyanile ölmüş olarak cesedi unduğu haber verildi. Sen Kü tenden bir zabit cesedi teşhise f ıiliyordu. Kolonel Niderstof b? Şmiti memur etti. Tal. 3t veotopsi, -- İsviçrü “vralandıktan sonra elektrikli ? e atıldığını kati olarak — gösl ol arkadaşları tarafından öldÜü nüş olacaktı. İsviçreli firari Bül, söne dahil olanların isimlerini | memiş olduğu için bunların ail ae karşı mukabele bilmisilde bi nak imkânı da yoktu , Bu hâdise, Almanlar için o nühim olmasa bile can sıkıci şeydi. Asıl mühim olana Şmit | Xorentene dönerken uğradı. Onuncu ordu karargâlıma U#| sak birkaç saat kalmıştı, Oradi| ırkadaşından “H. 17,, yolu hak'i la malümat veren Fransadaki , nan casusunuün Fransızlarca ** anmış olduğu yolundaki — şüp" haber aldı. Bu casustan birgüli| vel, 29 haziranda bir mektup * mışti. Mektubun kâğıdı — üze şimden geldiğini kontrol için BU ması mutat olan gizli işaret Y ından şu netice çıkarılıy ordıh sus Fransızlar tarafından ya nıştı. Gelen mektüplar ise onun vıra Fransızlar tarafından ve lurma malümatla dolu olarak “imaktaydı. Bu uydurma malü tın en mühimlerinden biri “H.!' yolunun kati surette terkedildi! dairdi , Bu fena haberi Şmit 30 haf akşamı zabitan mahfilinde arkâö - larile yemek esnasında söyledi Ştroberg: — Demek biz Fransızlar:> kü ile sindiklerini sanırken Sen K0 tende casşusluk belki esLısmden ha çok yapıltyor. | Kompars Hayma bakarak ati 'stihzada bulundu: - — Şu halde artık keyfimize b| mıyacağiız. Haklı olduğum — *" anlaşılryor. Haym itiraz etti: ' — Bense keyfimize — bakmaff mani olmadığı kanaatideyim, Zabitler arasında, Şmitin getil” habere ehemmiyet vermiyen YE'| oydu. Diğerleri hayretle ona b lar. Haym izahat verdi: | (Devamı var) (1) Mealen sureti yazılan bi mir Yomancının — muhayyilesit” ti. — Neler söylüyorsun koca deli... ' | doğmuşz değil, hakikidir. Sadece hakikati. Muhakkak ki mübalâğa ediyü oldu. Fakat bu utanmasına rağmen sua- linde ısrar etti : — Görsen Nihat, dün bütün İstanbul eğlence yerlerine dökülmüştü, Akşam Bü yükdereden dönerken vapur öyle kalaba- 'lik öyle kalabalıktı ki... — Kalabalık yerler hiç hoşuma gitmez . Behire,. Bilhassa eğzlenmesini — hilmiyan — halk tabakalarının dolup taştığı — yerlere hiç gitmek istemem. Behire düşüncelerini apaçık olarak Ni- hadın suratına haykırmamak için büyük bir irade sarfediyordu,. Nihadın bu yala- nt Behirenin kafasına bir tokmak gibi in- mişti. Behire önünde korkunç bir uçuru- mun açıldığını ve kendisinin bir daha çı- kamryacağı bu uçuruma düşmek — üzere olduğunu hissediyordu. Sözlerinin Behirenin üezrinde uyandır- dığı tesiri tahmin edemiyen Nihat araba- ya telantır yürütmüştü. — — Bendlere kadar gitmek Behire, bu fikre ne dersin? Behire titredi ve ne söylediğini düşün- meden: ee istiyorum SA MASAL ÇOCU KLAPI HABER — Doğrusu çok güzel bir fikir.. Bu cümleyi söylerken fikri tamamile başka yerlerde dolaşıyordu. Nihadın bu yalanı Behireyi iğrendir- memiş, sadece korkutmuştu. Nihat bu ya- lanı düdaklarında bir tebessüm uçarken söylemişti. Hareketlerinde hiç bir tered- düt yoktu. Kelimelerinin zehirli bir ok gibi Behirenin yüreğine saplandığmı fark edemiyordu. Üzerlerine gizli bir keder çökmüş — gibi bendlere kadar gittiler. Başka bir gün öolsaydı Behire Bendlerin korkunç güzelliği karşısında hülyaya da- lardı. Fakat bugün bu vahşi fakat münis de koru dolduran insanlar arasında kendisi- ni çok yabancı, çok yalnız hissediyordu. O, şimdi Nihattan ayrılmak yalnız kal- HH AŞ Nakleden : z EMTENİE ' ö —amğl v v rbi mak ihtiyacile titriyordu. Dündenberi ge- çen istırablı hâdiseleri tahlil etmek, bu tahlilden istikbali hakkında bir hüküm çıkarmak için yalnızlığa ihtiyacı — vardı. Behire öyle geliyordu ki Nihat cumartesi günü bir kadınla beraber bulunduğunu itiraf etse, bu kadının kim olduğunu söy- lese şimdi bu kadar ıstırab duymiyacak- tı. Nihat saadetleri üzerine kanat geren bulutları dağıtmak için yardım — edecek. yerde niçin bir takım yalanlarla bu bu- lutları bir kat daha kesifleştiriyordu. Fakat Behire akşama kadar kafasının içinde kaynaşan mahşeri yüzünün sakit mezar taş “altında saklamak için çabala- dı ve muvaffak oldu. Terbiyeli bir genç kızın ölkkesini, istirahimi anlatan, bilhas sa kıskandığını gösteren bir söz söyle- meğe yahut bir harekette bulunmağa hak kı olmadığını biliyordu. ğ - iy ; İ - y '" Âi | FOK NL F GA Oi KT P OÇ AÇ BC 'V *F T Te e e e 9 aS Te LN ROMANI: MUZAFFER ESEN Belki iradesinin haricinde çok ihtiyatlı bir tavırla süküneti muhafaza etti ve bu heyecanlı günde Behire ile aralarında de- rin bir uçurum açıldığının Nihat farkm- da olmadı. XV Behire ıstırablarını Neclâya açmakta tereddüt etmedi. Ertesi gün Neclâyı çağırdı. Ve felâket haberini verdi. Hem de çok feci bir eda ile, Behire, Neclâyı görür gormez. sanki er- tesi günü kıyamet kopacağını haber veri- yormuş gibi heyecanlı bir sesle: — Biliyor musun Neclâ, dedi, Nihat hiç bir vakit sadık bir koca olamıyatak, Neclâ sıçradı. Böyle bir şeye hiç intizar etmiyordu. — Hayır, Hiçte mübalâğa etmiy? Dün Nihat ile beraberdik. Fakat dahâ velki günü Nihat başka bir kadınla "4 yana yürüyordu. Kendi gözlerimle * düm, Neclâ bir #akika kalbinden vurul” gibi seşsiz kaldı. Nihadın Behîreye net etmesi Neclânın hiç tahmin € ği bir şey olduğu için dudaklarına hlî teselli yeya mazeret cümlesi gelmiy? Fakat Behireden daha büyük oıdul“ çin ona nasihat vermenin kendisine İ" bir vazife olduğunu takdir ederek: — Gene mübalâğa Behire, dedi, bİ' , kek bir kız arkadaşile beraber : kamaz m” Biraz sararan Behire başını sall! dinliyordu; Neclânın sözlerine klni mamıştı. Onun için: — Öyle mi zannediyorsun, diye etti. —- Şüphe yok. (Devamı var)