Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
İGMALYON, henüz bitirdiği heykelin karşısında, yüzün- de tıpkı ilk defa gördüğü güzel bir şeye hayret, takdir ve hayranlıkla bakan bir küçük çocuğun iladesine yakın bir mana ile, âdeta vecd için: de, gülümsüyordu. Heykel hakika- ten çok güzeldi, fevkalâdeydi. Ken- di elleriyle yaptıkları — mabudlara tapan eski zaman heykeltraşları gi- bi, o da bu heykelin karşısında diz çöküp taabbüd etmek — istiyordüu. Btrafında, rafların, kaidelerin üze- rinde, uzakta, yakında, kimi mah: zun boynu iğik, kimi mesut ve mağ. ruür bir çok mermer heykeller daha vardı. Bütün bir gençlik devrinin neşeli ve acıklı hülyaları taş üzerin- de canlanmıştı. En samimi arzüla- rımı, sırlarını maddeleşmiş bir şe- kilde ifade eden atölyeye kimsenin girmesini istememesi, — buraya an. cak tecessüs yahut eğlenmek hissi ile sokulmak istiyen yabancıları mahremiyetine almak arzüu etmeyi- şinden dolayıydı. Ruhunun en giz- li temayüllerini ifade eden heykel- lerini âdeta bir anne kıskançlığile yabancıi gözlerden saklardı. Helkeltraşın çekiç ve keski dar. beleri, bazı mermer kütlelerinin ü- zerinde ancak pek dikkatle bakılm- ca sezilen bir kalça krokisi, bazısın- da ise sanki sanatkârın yaratıcı mu hayyilesinin cansız taşa, canlı bir mana vermeğe icbar eden — ateşile derin oyuklar açmıştı. Mermer heykelin, cenin halinden şimdiki mükemmeliyete ulaşıncaya kadar geçirdiği istihaleler ayrı ayrı taş parçalarının üstünde, tıpkı bir çocuğun teşekkül edişi gibi, görülü. yordu. Bir eser yaratmağa çalışan sanatkârın eziyetli mezaisi, ga - yet açık ve ayni zamanda hazin bir şekilde tebarüz etmişti. Âyni yaralma nöbetinin ateşi, ay- ni şüphe ve ıstırabın hümması ile biribirine yaklaşan, akraba olan bü tün bu beyaz mermer kalabalığın içinde, güzelliğinin cazibesine dal- mış gibi elindeki saplı aynaya başı. nı eğen bakire Galotes'den daha gü- zel bir heykei yoktu. Pigmalyon, o na, (Aşk) ın sevgilisi (Hüsün) ün tarif edilemiyen cazibesini vermiş- ti. Ayaklarını basışındaki hafiflik kamatlı imiş hissini veriyor, mide çizgilerinin yuvarlaklığı eski Yunan vazn arımı hatırlatıyordu. — Kollar, öyle muhteşem bir daire çevirerek halkalanıyordu ki, bu dairenin içi. ne giren sevgili muhakkak ki oradan ölü olarak çıkardı. iişmalyon, mermer tozile hâlâ bembeyaz olan avuçlarıma: “bu ha- i:kayı, ölmeğe — mahküm ellerimle yarattım?,, diye hayretle, şüpheyle baktı. Demek ki, insanın da Alla: hır elinden güzelliğin sırrını alabil- mesi mümkünmüş, Metmer heyke. le parmaklarile dokunarak hayale kanılmadığına emin olmak, ebedi Şaheserini yarattığına inanmak isti- yordu. Ah, o tamamlanmamış mer- mer pârçalarının önündeki aczini, munayyilesir deki hayale hiç benze- miyen gövdelerin karşısında elle - tinin acemileşip dimağının uyusuür gibi olduğu zamanları bu zafer da kıkasında bile ne derin bir ıstırabla hatırlıYordu. Meydana çıkan esğer- le kaforsında beslediği ideal arasm- daki nisbetsizliğin verdiği hiddet. İs' an, göz yaşları, ölüm ihtilâç'arır Gan beter azaptı. N - Mucize A TÖLYEDEKİ bakir şekille. rin üstüne akşam * çöküyor- du, Fakat boeyazlıklar gölgelere mu- kavsmet ediyor, divarlar matem ren şino büründükleri halde — mermer gövdeler hâ'â ışık - saçıyorlardı. A- laca baranlık cazibe ve çıplaklıkla. yını ebarliz ettirmişti. Grup, çıp lak bacakla.ını — kizil alev rengine bDoyrvor, göğüslerinin üstünde göl- geler oynaşıyordu. Günün bu saat- lerinde, heykeltraş, oniarın, merme- rin, yeknesak mevcudiyetinden ayrı | bir varlıkia kablerinin attığını du- yak 't O akşam rüzgâr hümmalı bir ne- fes gibi intirasla esiyor, denizin a- sabı kemçılayıcı sesi yakından geli. yorlu. Figmalyon, şaheserinin karşısın- da diz çökmüştü. — Ey benim ebedi eserim, güzel Galatea! Canlanıp da kendi güzel- lifini görebilseydin.,. Ve ben senin dış giüizelliğini yarattığım gibi içi- ni de, kalbini, rununu ve dimağını da izliyehilseydim!.. Yere kapanarak, heykelin çıplak ayaklarını öptü. Ateşli başını onun serti bacaklarına dayadı. Sonra sert ve seri bir hareketle kaidenin üzerinde doğrularak yanan dudak. larını keykelin nefessiz ve dilsiz du- daklarına dokundurdu. Bu, heykel- traşın ilk aşk busesiydi. — Gözleri mahcubiyetle kapandı. Fakat — bir- den, ki:piklerini hayret ve korkuy- la araladı: Heykel çanlanmıştı. Kı:- mıldıyordu. Yanakları anf bir kan hücumile kıpkırmızı olmuştu. Boöy nundan, penbeleşen ayaklarına doğ ru bir canlanış ürpermesi — dolaştı. Kirpikleri ışığın karşısında sık sık açılıp kapandı, Pigmalyonun elleri, yavaş yavaş ısınla, sertliğini — kaybeden vücu- dun üzerirde dolaşıyordu. Heykelin saşları kararmış, gözleri — denizin parlaklığını ve rengini almıştı. Fakat konuşmuyordu. Renkli yü- zünde derin bir hayret ifadesile gü- lüyordu. Beşikte yatan bir çocuk gi- bi elini uzatarak heykeltraşın saçı- nı tuttu, çekti ve güldü. Berrak bir gülüştü bu. Heykeltraşm sözlerinin manasırı anlamıyor ve — pürüzsüz alnı vaziyetini kavramak gayretile kırışıyordu. Sersemlemiş gibiydi.. Muhakkak ki fani bir hayat, cansız bir ebediyetten çok daha — yorucu- dur. Namütenahi çalışmalardan sonra yaratabildiği şaheserini kaybediyor- muş gibi bir vehme kapıları Pig. malyon, bu canlaşmayı — sevinç ve üzüntüyle takip — ediyordu. İlâhi bir emırle o, çamurdan değil, saf mermerden yaratılmışti. Sanatkâr, taştan bir gövdeye can verdiği için kendini kuüdsileşmiş hissediyordu. Büiün geçe, gözünü kırpmadan, canlanan- heykelin başırıda bekledi. Günün ilk ışıkları atölyeye — girer- İren, Galoteoda Mmernierlikteri — eset kalmamışt Ancak etinin fevkalâde Güzgün ve beyaz oluşu, mermeri ha- U..Altyordu. Düdaklarında, - kolla- rında ve omuzlarının üztüne dalga dalga dökülen siyah saçlarında dün yavi bir fücun vardı. İlâhelere malis's, kaygüsuz, sakin — iladeyi an“ak — güzbebeklerinde — bulmak mümkündi.. Değismiekle olan hüviyeti gibi yü. “u de, bezan bir melek, bazan bir vevtan çehesi gibi değişik manalar “de eden fildişi hint minratürleri * ’*“"" "ordu. i lil - Tekâmül İGMALYON, küçük bir ço- cağa ders verir gibi, canlar Yaptığı Heykele Âşık — HEYKELTRAŞ . Çeviren: İLHAN TANAR — | nan mermer heykele — konuşmağı, yürümeği, düşünmeği öğretiyordu. Madd: şekli yaratırken duymadığı bir baş dönmesile, şaheserinin ma. nevi tekâmülünü seyrederken, - sa- natini, heykellerini düşünmüyor, geçmiş Islirab saatlerini, — yaratma sancıların;, seneler süren kısır ça- İlşma'arını unutuyordu. Bunların hepsinin üstüne çıkmış, o da Allah gibi carlı bir mahlük — yaratmıştı. Asle gelmiyen ılhamı bekliyerek uy kusüz kalmanın, uzun geceleri de. lirtici azaplar içinde — çalıştıktan sonra «ertesi sabah meydana çıkan eserin karşısında sukutu hayale ka- pıilmanın ne ehemmiyeti var artık? Şimdi o, bu mucizeyi halkeden elle- rini- yeryüzündeki bütün balçıkları yoğuracak, bütün mermerlere biçim Galateo, atölyenin içimde dola- şirken, eski ebedi şekline dönmek imkânlarını hatırlatan mermerle- rin yanına yaklaşmıyordu. Artık, bedenen olduğu kadar dimağen de inkişaf etmişti. İlk utanma hissini duyarak, çıplak vücudunu — bir tülle örtmeğe teşebbüs ettiği gün, san'atkâr eserinin tamam olduğu. nu anlaldı. Yüzünün adaleleri ağlamak ih. tiyaciyle takallüs etti. Damarları- na, mabutlarının önünde duüua e. denlerin vücudunu saran ürperti yayıldı. Diz çökerek, kollarını şah eserinin kuvvetli bacaklarına do- ladı . Ve rüzgârların ihtirasla estiği o akşam, Galateco, tam: bir- insan, bir kadın olmanın hari':a ve deh- şetini öğrendi. Denizin kayalara ebedi masallar anlatan sesi Aara. /sında yükselen başka bir ses, san. atkârın sesi, âşıkların her devirde 've her memlekette sevgililerini te- selli etmek için söyledikleri sada. kat ,ebediyet yeminlerini tekrarlı. yordu. Dalgalar, sahile gittikçe Caha hızlı çarparak, hayatın boşluğunu, aşkın geçiciliğini anlatmak arzusi- le çırpiınıyordular. Fakat onlar bu dersi duymadılar. Duysalar da ©o gece anlamazlardı. IV. Tabiat kanunu EYKELTRAŞ, — mabulde. sinin karşısında düşünü. yordu: “— 'Ey ilâhi varlık, mucizevi menşe'ine rağmen sen de ölecek. sin, tahayyül ettiğim ebediyetin yerine, toprakların içinde çürüye- cek ve böcekleneceksin.. — Kendi ilâhi kuvvetlerimi meydana çıkar. mak için seni ölüm kanununa tâbi kılklım, .Fakat şimdi pişmanım; Ölmene tahammül edemiyeceğim.. Senin yerine ben öleyim. , Benim etlerim çürüsün, böceklensin, .Sen değişmemelisin.. Zaman sana tesir etmemeli. .Ah, sana niçin aşkı, düşünmeği öğrettim?,.,, Artık aşkın zirveye vasıl olduk- tan sonra kanatlarını düşürerek yokuş aşağı indiği günler başla . mıştı.. Pigmalyon, bir san'atkâr |gözüyle canlanan heykelinin yü- zünde hüsule gelen en küçük bir ideğişikliği bile derhal farkediyor. dü. Zâman zaman başiını ellerinin arasına alarak “âşıklar kör olmalı,, diye inliyordu: “Kör olmalı ki, sevdiğinin günden güne bozuldu. ğüunu, iltiyarladığını göremesin!,, Bâazı szbahlar, gözünü açtığı za- man, Girseğinin üzerinde doğru lartak yanın?'a uyuyan Galatconun dudaklarının ve gözlerinin kenar- larındaki çizgileri, ağzının — ıstı. rapla büzül!şünü, geyşeyen, sar- kan adalclerini, asabiyetten, yeis. ten titriyerek seyrediyor, uyuyan cadının duymadığı bir sesle; “— Bana dünyanın en büyül gürur ve saadetini tattırdın.,, di- yordu, “Hatrrası bile başlı başına bir sazidet olan heyecanlı dakika. lar yaşattın. Buna karşılık ben korkunç, müstekreh bir ceset ha. sanaâ en büyük fenalığı yaptım: Senden ebediyeti çaldım.. Rüya - ların, hakikat olunca kıymetlerini kaybedeceklerini bilmediğim için, sana hayat vermek istedim. Saa - detin fazlası da keder gibi, insan- ları yoruyor, harap ediyor.. Az zamanda ne kadar değiştin! Gü. zel olan herşey ebedi olmalıdır.. Yarın, öbür gün muhakkak mah- volması mukadder olan şaheseri. min-büsbütün sefil bir vaziyete düşmemesi için yapmam lâzım ge len hareket te günlük saadetimi fedaya razı olmadığım için ancak | bir tasavvur halinde kalıyor. Sonra başını ellerine gömerek, ağlıyordu. Artık elleri yeni şekil- ler yaratmak ihtirasiyle titremi. yoör. San'at, insanların tapmak, perestiş etmek ihtiyaçlarını tat- min etmek için uydurulmuş bir al. datıcı rüya, diyor. Bu vaziyetten, Galateo da mü- teessirdi. Ölüme, çirkinliğe doğru gittiğini hissederek, (Kader) ilâ. hesi gibi mütevekkil ve solgun, heykeltraşın kendisine taabbüt et. tiği günleri düşünüyordu, Düşün- dükçe, yüzündeki çizgiler derinle. şiyor, gözlerinin altı kararıyor, yanakları çöküyordu. Gülüşü bi.- le berraklığını kaybetmişti. Pigmalyoön onu muhakkak ki, başka insanlarla değil, fakat mer- merlerle aldatacaktı.. Ne saadet, ne ıstirap - bilmiyen o mermerleri öyle kıskanıyordu ki.. Hele o taş parçalarından birinin Pigmalyo. nun usta elleriyle kendinden gü. zel bir şekil aldığını görmektense, ölmeği tercih ederdi. Fakat artık mukadderata teslim olmuştu.. İs- |tediği zaman ölmek Bile elinde de. ğildi. V. Hümma İHAYET bir sabah, mu. kadderatın hazırladığı hâ- dise vükubuldu. Heykeltraş, par. lak güneşin gözlerini yakmasiyle gene Galateodan evvel uyanmış ve her zaman yaptığı gibi, yarı doğrularak onu seyre dalmıştı .. Birden irkildi: Güzelliği temsil eden kadının hiç bir uzvyunda, te. nasüpten, ahenkten eser kalma. mıştı. Günler'den beri tasarlayıp ta bir türlü tatbik edemediği hareke. ti artık yapmanın tam zamanıydı.. Onu uyandırmamağa gayret ede. rek, yataktan kalkarken, kendi kendine mırıldandı: “— Ey hayat, niçin bu kadar zalimsin? Neden her zevk, her keder üzerimizde izini bırakma. “|dan geçip gitmiyor? Her güzel rüyanın, hakikat olduktan sonra line gelmesi mukadderse, biz in.- sanlara tahayyül etmek kabiliyeti niçin verilmiş? Kalktı. Mermerlerin arasında duran ağır çekici alarak uyuyar Galateonun göğsüne şiddetli bir darbe indirdi,. Kadın bağırmadı. .Sadece, ka. palr gözlerinden bir kaç damla göz yaşı sızdı.. Büsbütün harap olma. dan ölmek zaten onun da istediği şey değil miyidi?. Piğmalyon, bütün gece başını kaldırmadan, dünyaya zibi bir köşede oturdu. 'Ancak ha sa karardıktan ronra, öldürdüği nabudesinin yanına yaklaşabi"l! ve yeni mücizenin karşıs nda tit: redi : 'Bilerinin ” altındaki — vücud buz' gibi soğuk ve sertti; Galateo tekrar mermer * aslına dönüyor. du,, Saçları, ince damarlar gibi katılıp kalmıştı. Hattâ yanağında mermerleşimiş bir damla göz yaş vile varidı. ; O zaman heykeltraş, ebedi şah. eserini yeniden kazanmanın verdi. ği sevinçle, âdeta hümmaya tu - sulmuş gibi, bütün gece ve çekici ile, yaşamanın o gövde üzerinde çizdiği izleri düzeltme. ğe çalıştı. Yaratma ihtirasına, san'at aşkına yeniden yakalan - mışti.. Gecenin — harikülâde sükünu içinde, çekiç darbeleri, kâh zafer nâraları gibi coşkun, kâh hücum, yağma sayhaları gibi vahşi ve ha. ris aksediyordu. Kederin, ıstıra: bın, hattâ saadetin mağlüp ettiği etin, dünyaya gelirken ruhumuzu bir kefen gibi saran beşeri unsur. ların yerini, asırlara mukavim, if- sad edilemiyecek kadar kuvvetli ve saf bir madde, mermer alıyor. küsmüs | 44 Vİ. Keder melodisi OLGUN bir şafakt, karan. lrğı hafifçe dağıttı. Dalga. lar uyanarak hafif ürperişlerle ge rindiler. Durmuş kesik et gibi mo. raran gök yüzünde siyah küşlâr gezindi ve bir ışık hüzmesi Gâalate onun boynuna, yaldızlı bir şerid gibi dolandı. Pigmalyon, bütün gece heykeli tamamlamağa çalştıktan sonra, yorgunluktan bitap bir halde, Ga- lateonun ayaklarınım dibinide u. keskisi | yuya kalmıştı Ortaîık ay .ıl"ı nınca uyandı,. yorgün gözle uğuşturarak heykele baktı: 'bf Hayır, muhakkak ki hâlâ kâ”” lu bir rüya görüyordu. EKar daki heykel, Galateo değildi; nun eseri olamazdı, Dudaklari ,:.' ile kıvrılmış, gözleri ya ça yorgunluğunu, ıstırabını. ifad* den bir mâna ile dırinıe;miıd';j Çok keder çekmiş insanlar b . gövdesi, iki büklümdü, başı M süne düşmüştü. Yanağında damla göz yaşı vardı , | Allahı taklid etmeğe ve d““" nmm fani ve kusurlu mahlü . tapmağa kalkan heykeltraşı ıll | ve mermerler aldatmıştı: Bütün gece — “kunursuz £ lin,, heykelini yap yorum zan ,, gayri ihtiyari, (keder) i tem * den bir heykel yaratmıştı. Ve Piğgmalyon, keder hBIr' vd.f nin ayaklarının dibinde ne ağlasa haklıydı, çünkü bir saf M kârın kafasındaki ideali yı!" mak, çalışmalarının daima ı,l hayallerine zıt neticeler VB'& İ' 'w" hissetmekle —duyduğu hic hir azan mukıyeıe edı'lcm eviren ? llhııı T.