Züppeliğe ve züppelere kızan bir artist O, erkek yüzünü vişne yemiş gibi kırmızıya boyayan dudaklardan da nefret ak eğ Sineme artistlerinden İvor Hovelo; — Neleri seversiniz neleri sevmez. #iniz? sualine gayet garib cevablar ve, riyor. Bunlarm garib olduğunu kendi. si de teslim etmektedir; — Sevdiğim ve sevmediğim şeyleri © kadar az farkediyorum ki, diyor, bu suallerin cevablarmı vermek için ka- famı karıştırmak lâzım. Cevab vermek için kafa yorâ sonra da söyledikleri “Evvelâ sevmediklerimi lm: Birdenbire uyandırılmasını semem (Hele beni yataktan sirp stadyoya gö. türeceklerse,..) z Üzerinde (hususi) yazan mektupla. rı sevmem. Bunların çoğu (umumi) işlere aittir. Fakat okunmadan sepete atılmasın diye üzerine böyle yazarlar, Kahve veya çay ya çok sıcak olmalı, ya buz gibi soğuk. İkisinin ortası ol- du mu sevmem... Size telefon ederler ,buluşmak için bir saat isterler; sonra siz bir saat öylediniz mi: “işim var,, derler. Bu gibi insanlar hiç hoşuma gitmez... Kı. zarım.., Benim bir şey bilmediğim mevzu . lardan bana uzun uzun bahsedilmesi. ni sevmem... Sert kabuklu yumurtaları sevmem. Züppelere çok kızarım! hele yeni zilppeler var, bilmem rasgeldiniz mi hiç? “Falanca (bir kadm) için âşık ol - duğumu söylüyorlar! yalan!,, diye her kesc kendilerinin bu gibi dedikodulara sözde ehemmiyet vermediklerini ilân ederler. Halbuki ne ortada falanca bayan vardır, ne de âşık olduklarına dair çi. kârılan bir haber... Lokantaya gidip de yer bulamıya. rak dönmek çok sinirime dokunur. Vişne yemiş gibi yüzümü gözümü boyıyan dudaklara çok ktzarım.. Mütemadiyen parazit ve fedinğ ya. pan radyolar da beni müthiş kızdırır. Ben #ormadığım zaman birisi bana fikrini söylerse ve bana bir tavsiyede bulunursa, ona da çok kızarım, Tiyatroda, oyun başladıktan sonra gelenlere de sinirlenirim, hele gürültü yaparlarsa! Filmlerde yaptığım hareketleri de- ğil de, bulunduğum vaziyet ve ruh ha- Yi üzerinde tenkit yazanlar da beni çök kızdırır. Kadmm erkeğe tokat atmasına da tahammül edemem... Bütün bunlardan sonra acaba sev- diğim ve hozuma giden bir şey kaldı mı? Merak etmeyin, onları da buluruz: Bir kere Allahın yarattığı her şeyi severim: çiçekler, hayvanlar, bütün ta biat... İnsanın da, kafasını ve kolunu kullanarak meydana getirdiği eserle. ri severim. Bana karşı gösterilen eömertlikleri severim. Bana cömertlik gösterenleri de hiç unutmam ve karşılığını göster. mek için fırsat beklerim. Müşkül ve tehlikeli bir vaziyette cesaret gösteren kadm ve erkekler de hoşuma gider, Fakat kadının ve erke. ğin cesaret gösterecekleri yerler baş - ka başkadır. Tstırab çekeceklerini bildikleri hal. de tahammül eden ye gözleri ylmiyan insanları da severim. Ölümle sevdiklerinden ayrılanların gösterdikleri soğukkanlılık da hoşu ma gider, takdir ederim Sevmediğim bütün hareketleri ya pan onlar oldukları halde, bütün in . sanları da severim.. Nasıl muvaffak oldum? Görüyorsunuz ki, sevmediğim şey « Züppeliğe kızan artist İvor Novello ler sevdiklerimden daha çok. Bunun. la beraber hayattan memnunum. Çün- kü, muvaffak olmuş bir adamım. “Fakat, diyeceksiniz, sevmediğiniz şeylerin çoğu hayatmıza ait. Etrafı . nızda sevmediğiniz geyler bu kadar çok olduğu halde, nasıl negenizi mu. hafaza ederek çalışıyorsunuz?,, Bu, hakikaten bir meseledir, Fakat, şımu hatırlatayım ki, biz artistler, studyoda, kendimizi unutarak nasıl çalışıyorsak, hayatta da etrafımızda. kilere aldırış etmemesini biliriz. Ben Holivuda ilk geldiğim zaman, hakikaten büyük bir sukutu hayale uğramıştım: Beni büyük vaitlerle çağırmışlardı. Orada adetâ davullarla zurnalaria, a- vuç dolusu altmarla karşılıyorlardı. Fakat ilk gördüklerim ve beni kızdi- ran şeyler karşısında hemen bavulu - mu alıp kaçmak istedim. Lâkin, Holivudun kadmları umdu - ğumdan sevimli çıktı. Bilhassa Con Kravford ile Rut Çatter beni çok Iyi karşıladılar ve yalnızlığımı unuttu - racak hirer arkadaş oldular. Bununla beraber, yine Holivudda muvaffak olacağımı zannelmiyordum. Çünkü sinemanın Ramon Novarosu, Robert Montgomerisi ve Klark Gey. bi'i vardı, Bunların arasında beni kim farkedebilecekti? Bütün bu yıldızla - rın ışığını nasıl söndürebilirdim? Fakat sonra anladım ki, «inema dünyasında bir yıldızm doğması için diğerinin sönmesi lâzrmdeğildir. Va « kıâ bugün çok büyük bir şöhretle öğü- nemem, Fakat ilk zamanlar, bana orta bir artistlik unvanı bile vereceklerini zannetmiyordum. Sinemada şöhretin seyirciler tara - fından geleceğini düşünerek hata et . mişim. Pek müstesna artistler var, anlar başka; bunları seyirciler de far. kederler, ve kıymetlerini anladıkları için Severler. Fakat birçok artistler, hep ayni 2- yar oldukları halde, biribirlerinden farklı şöhret kazanmışlardır. Bunda- ki sebeb de, onlarm flim yaratmaları değil, kendilerinin film tarafmdan ya- ratılmış olmalarıdır. Ben hangilerindenim, onu da seyir. cilerim söylesin... (HABER — Alişan postası Bir Çin mektubu: Tehlike karşısında birleşen Çin Para mukabilinde harbeden sergüzeştçi kumandanlar yok oldu Imparatorun bile otoritesini tanımıyan eski zaman valileri, mareşal Şan - Kay: Şek'in önünde dize geliyor Piyer Sis isminde bir Fransız mu- kerriri, Çinde bir tetkik seyahatine çıkmıştır. Şimdi, oradan — gazetesine yolladığı mekluplarin görüşlerini an- İatıyor. Muhamrir ilk mektubun Saygundan göndermiştir. Enteresan noklalarım iktibas ediyoruz: “Burada her şey be kadar sakin,ne kadar sessiz! İstirahat saatlerinde cerubt Fransadaki bir şehir de ancak bu kadar sakin ve sessiz olur. Burası içerisinde yolcu olarak 100.000 Annimalınım dolaş» tığı biraz fazla sıcak Tulon şehrini ha- tırlatıyor, Yeni Saygun şehrini yapanlar Fransız askerlerile bahriyelileridir. On- lar burada dağssılasını çektikleri Fransız garnizonlarının yahut limanlarının ufa- cık modelini yaratmak istediler. Bu- rağaki tiyatro, belediye dairesi, resmi nalar en temiz ve en yeni Fransız üs bunda yapılmıştır. Vali di ide Nis i- le Bayon arasındaki herhangi bir hükü- met konağından farksızdır. İnsan Fransada iken alevler içinde ya- man Çin diyarile müşterek hudutları bu- lunan bu Hindi Çini müstemlekesini bir çok tehlikelere maruz gibi görüyor. Ba- kışım her tarafta yakın bir harbin âlâ- metlerini arıyor. Fakat hiçbir şey göre- miyor. Yerli gazeteler Çin - Japon har- bine Fransız gazetelerinden daha (fazla ehemmiyet veriyorlar. İnsan ancak bura- da Hindi İm Ga kilometrelerce şsimendiferde sürülerek ük denizde sallanarak günlerce seyahat etmek lâzım olduğunu anlıyor. Ancak bu uzun yol culuktan sonradır ki alevler içinde yanan şehirlere, topların gümbürtüleri işitilen kırlara, harp tayyarelerinin dolaştığı se- malara rasigelmek imkân dahiline girer. Çin - Japon harbi, belki de hiç hisset- tirmeden müstemlekelerin nabzını daha hızlı vurduruyor. Hindi Çini limanlarma çıkan eşya, şimendiferin taşıdığı hamule gittikçe artıyor. Fakat bundan alâkadar tüccarlardan veya gümrük memurların- dan başka kimin haberi var? Burada s6- rin şuruplar içilerek politikadan bahse- diliyor. Fransız müstemleke nazırının seyahati etrafında mütalealar yürütüyor- lar. Herkes Çin ordusunun son zaferle- rinden daha fazla bunlarla alâkadar. “— Fakat burlara rağmen emin olu- nuz ki, Çinde yeni hâdiseler var. Bu sözler Keşinsinde umumi valinin salonunda söyleniyor. Etrafımızda sessiz sadasız bekliyen ouşaklar önümüzdeki bardaklar boşalır boşalmaz hemen dol- duruyorlar, Cigaralarımız söner sönmez yenisini yakıyorlar. Her (o hareketimize dikat ediyorlar. O kadar ki bu fazla ih- timam bir kâbus tesirini yapıyor. Yuka rıda yazdığım sözleri söyliyen adam bu inli adıyle anılır; fakat Sık sık Çine gidip geldi- ği, umumi Çin şehirlerinden anber, misk gibi kokulu maddeler getirmek ile geçtiği için bu ismi almıştır. Bir tek ke- lime ile bu adam Çini bütün âdetlerile, bütün ananelerile, diliyle bilen yegâne Pransızdır. Çin evlerini kendi evi kadar tanır, Çin teşrifatma bir Çinliden daha i kıftır. İşte bu adam söylüyor. — Evet, Çinde yeni hâdiseler var!,, O. bu cümleleri harikulâde inanılmaz, işitilmemiş bir haber verir gibi bir tavır- Ta söylüyor. Bunun böyle olması da bi- zim için çok tabit. Çünkü bütün dünya o fikirde. — Çinde yeni hâdiseler mi var? diyo- rum, Olmıyacak mıydı? Adam bana acır gibi cevap veriyor: — Bu sizi şaşırtıyor, öyle mi? Çünkü Çire, bu şayanı hayret memlekete dair hiçbir şey bilmiyorsunuz.. Öyle ise iyice biliniz ki bir file göre bir o Yusulcuğun uçuşu ne kadar garipse bir Çinliye naza- ran da yeni bir hâdise o kadar gariptir. Çinde, hiçbir vakit yeni bir şey olmaz. Üçbin senedenberi orada (yeni bir şey olmamıştır. Orada dün bügüne benzer, / yarın da bugünden farksız olacaktır. Bir kaç otomobil, birkaç radyo merkezi, Nan kin semasındaki iki tayyare, Şankhay” daki birkaç yüksek bina Çinin ebedi manzarasını değiştirmez. Her Çinli biri- birine benzer, onun Harvar, yahut Sor- banda yetişmiş olması felsefe doktoru ve ya mandarin olması arasında hiçbir fark yoktur. Bir Çinli daima Çinlidir. Orada bulunanlardan bir Çinli, ihtiyar Çinlinin sözünü kesti: — Böyle olmakda da hakkımız var, — Fakat bugün artık haklı değilsiniz. Artık iş apaçık meydanda, bugün artık Çinde yeni bir şey var. Kiplinge rağmen bugün “Çinde şark ile garp bazan biri- birlerile karşılaşırlar... — Bu mucizeyi kim yarattı diye sor- dum. Bana cevap verdiler: — Japonlar. — Daha bir sene evvel Çin bu hare- ketsiz uyuşuk memleketleri burada idare Sistemi ne olursa olsun asırlardanberi hiç değişmiyen anarşi memlekete hâkim- di. Binlerce senedenberi bu memleket i- ki partiye ayrıldı ve biribirile odurma- dan çarpışlı. Filvaki Mogolistanda yaşı» yan bir dalıya, Yunnan'da yaşıyan bir ye sorarsanız ayni cevabi alırsınız: 'Çinliyim.., Fakat bu iki adam ayni cevabı ayni dille vermez- ler. Pekinde oturan irsanların uğradık- ları felâketleri Kantondaki Çinlilere an- latmağa kalkışırsanız sizi çok İâkayt o- Tarak dinlerler. Ve işte bunun için Nan- kin hükümetinin yani Mareşalin Avru- padan ve Amerikadan silâh ve mühim- mat satın aldığını öğrendikleri “ vakit Yunnan - Fu'daki Çinliler sadece gül- müşlerdi.. O vakit biz de “zavallı mareşal demiştik, Bu tüfeklerden bir (tanesinin dipçiğini, bu toplardan bir tanesinin bile namlusunu görmiyecek. Mareşalın bu si- lâhları görmeğe muvaffak olabilmesi i- çin Japonları bırakıp cenup Çinlilerile harbetmesi icap edecek,.. Fakat İtiraf e derim ki aldanmışız. Otuz senelik tecrü- bem burada tamamile muvaffakiyetsizli- ğe uğradı. Silâhlar kazasız, belisiz, ce- mubi Çinden geçip mareşalın eline geldi. Mareşal millt orduyu bu silâhlarla techiz etti. Biribirine nefretle hakan şimal ve cenup Çinlilerini barıştırdı. Büyük or- dular teşekkül etti, giydirildi. Harekete geçirildi. Bugün eski eyaletlerin general- leri, Tibet civarındaki küçük despotlar bile mareşala itaat ediyorlar. Eski zaman valileri imparatorun otoritesini bile tanı- mazlardı. — O halde para ile harbeclen, sergüzeşt arayan, tali peşinde koşan kumandanlar ne oldu? dedim. — Onların artık nesli kalmadı. Belki bu ortadan kalkmış nesilden nesile yaşı" yan bir, iki kimse vardır. Bilir misiniz bu generaller nasıl yok edildiler? Üzerlerine piyade kıtaları gönderildi. Yakalandılar ve csllâtlar elinde can verdiler, Bu gene raller ortadan kalkar kalkmaz Çinde sü- künet teessüş etti, Halbuki bu imkânsız sanılan bir işti. Demek olüryor ki bugün Çin birliği bir emrivakidir., Ankara Valiliğinden : Keşif bedeli 178550 lira 51 kuruştan ibaret bulunan Ankara - Kırşehir yolunu9 80*000—103--500 üncü kilometreleri arasında toprak tesviyesi, smal imalât ile & saslt tamirat işi kapalı zarf usulile eksiltmeye konulmuştur, N Eksiltme 6-6-908 pazartesi günü saat 15 de Ankara vilâyeti daimi encümenind? yapılacaktır. İstekliler teklif mektupları, ticaret odası vesikası ve 10177 ira 53 KW ruşluk muvakkat teminat mektubu veya makbuzları ve Nafia vekâletinden takvim yılma mahsus müteahhitlik vesikalarile birlikte sözü geçen günde cali ye kadar Encümen reisliğine vermeleri, Keşif ve şartnameyi hergün Nafia Müdürlüğünden görebilirler. 71426); (2822)