HABER AKŞAM POSTASI iSakibi ve Neprizal Müdürüğ o o Hasan Rasim Us İDARE EVİ ; istanbul Ankara caddesi asia betmne inni Bük. Tetraf irem imei HABER Yazı işleri telelonu! 23372 hdere wt 24870 iin «5 20335 ABONE, ŞARTLARI Hâdiseler, Hikicler Denizciliğimiz Yeni Trak vapurumuz bir çok da- vetli ile Mudanyaya gidip geldi. Trak, ticaret filomuzun ilk yeni gemisidir. 18 mil sürati ile, İstanbul-Mudanya yolu- nu iki buçuk saate indirmiştir. Bu münasebetle, Denizbank umum müdürü Yusuf Ziya Önişbir nutuk söyliyerek, Celâl Bayar hükümetinin deniz davâsıma ne kadar ehemmiyet ver mekte olduğunu izah etmiştir: Cunr hüriyet idaresi $5 bin tonluk ticaret filomuzu bir kaç senede iki mislinden fazlaya çıkarmışsa da, sayın Başbakan, ne bunu, ne de bunun daha iki mislini Türkiye milli ekonomisinin ibtiyaçlc- sha kâfi bulmuyor: Yakın bir zaman- da 500 bin tona varmalıyız. Türkiyenin üç dış deniz ve bir iç de- hiz Üstünde 3500 rsile yakın sahili var” dır: Karadenizde 1300, Egede ve Ak- denizde 2200, Marmarada 500 kilomet re! Kömür, orman ve bir çok kıymetli zirai mahsüllerimiz, nihayet en zengin turizm bölgemiz, bu sakiller, yahud on lara yakın hinterlandları Üzerinde top- lanmıştır. Yalnız Kabotaj ihtiyaçlarımı zı karşılamak değil, bir çok ihraç mal- İarımızı kendimiz nakletmek imkânla- rını temin etmek zaruretindeyiz. Os- manl: İmparatorluğu bize me limah, ne de nakil vasıtaları birakti, Fakat mahve demediği bir haznemiz vardır ki, oda türk milletinin eşsiz denizcilik kabili yeti ve aşkıdır. Denizcilik davâmız bir çok safhalar dan geçti. Bir zamanlar devlet idare si ile hususi teşebbüsler arasmda men- faat tezadları çarpıştı. Hükümet bü- Sin tecrübelerin neticelerini aldı, mu- hakeme etti. Nihayet, Celâl Bayar De nizbank'ı tesis ederek, devlete aid tek- mil deniztilik işlerini, hattâ deniz spor larıma kadar, bir elden çevirmeğe ka- rar verdi. Hiç şüphesiz bunun mesud neticelerini alacağız. Şilepcilik etmek Üzere teşekkül eden bir grup da, ilk vasıtalarını satın alarak, ihraç İşlerimi- ze ald vazifelerini yapmağa başlamış- tir. * Trak vapuruile seyahat edenlerin hepsi bir tek arzu ile dönüyorlar: Hep böyle yeni, böyle süratli ve râhat var purlarımız olmak! Hükümetin de kara yı esasen budur. Trak gibi İstanbul ve Marmara böl gesinde işliyecek gemilerimizin gerek mahalli hayatı, gerek iç ve dış turizmi inkişef ettirmek hususnda pek mühim rolleri vardır. Bu rolleri başarmak igin iki şart lâzım: Sürat ve rahat! Mu danya yolunun iki buçuk asate inmesi nin ne demek olduğunu, Mudanya-Bur sa yolu yapıldıktan sonra derhal hisse deceğir. Deniz nakliyesi dayâsınn hedefleri tayin edilmemek yilzünden bizzat İs tanbul şehrinin perişanlığını tasavvur ediniz: Kadıköylnden Floryaya, yat bud Adalardan Tarahyaya gitmek, bu günkü hali ile, bir seyahat külfetidir. İstanbulun muhtelif parçaları arasın. da bir sant ile Slçüler deniz mesafesi bırakılamaz. İstanbul ile Mürmaca kı- yıları arasında da mesafeler usandırıcı bir uzunluktadır. Eski vapurlar bu &- zunluğa tahammül edilmez bir rahatsız ık katmaktadırlar, Bir kaç sene içinde bunların da ma- zinin hatıraları arasına karışıp unutu- lacağına şüphe yoktur. Denizciliğin inkişafı, Türkiye ekono — İnkişafmın en iyi miyarların- dan biridir. F.R.ATAY Kanserle mücadele Ingiliz Kralı bizzat alâkadar oluyor İngilterede kanserle mücadele için bi yük bir gayret sarfedilmektedir. Bu faa liyete bizzat kral Corç alâka göstermek tedir, Kendisi, prensiği ozamarında, “Britanya imparatorluğu kanserle müca- dele birliği, nin riyasetini üzerine almış ve birliğe yardım için iane toplanılma nı İstemiştir. Bugün, kanserle (o mücadele birliğine vardım için halk arasında büyük propa- çanda yapılmakta ve iane toplanmakta- Am, “Mavi gül,, günü de sokaklarda ro- et dağıtılıyor. Bu sene mavi rozetler da- #rtarak toplanan fane büyük bir yekfinv bulmuştur. Tedavi çaresini henüz bulmak müm- kün olamamış olan bu hastalıkla müca- dele için hastalık üzerinde derin tetkik- ler yapılması lâzımdır. Bu da, büyük bir masralı mucip olmaktadır. On beş sene evvel teşekkül etmiş bulu- aan İngiliz kanserle o mücadele bi milyonlarca Hralık sermayesi olmasına Jağmen daha fazla paraya ihtiyaç göster- mektedir, Mısır Kralının kız kardeşi Iran Veliahtile evienecek Prenses Fevsiye , Misir kralı Faruk'un kız kardeşlerin. den er büyüğü olan prenses Fevziyenin İran veliahdi Muhammed Rıza ile evle- neceği haber verilmektedir. Prenses Fevziye 17 yaşındadır. Prens Muhammed Rıza ile düğünlerinin yakm- da yapılacağı tahmin olunuyür. Şarkım iki büyük İslâm hükümeti &lan Mısır ile İran sarayları arasında tesis olunacak bu akrabalığı Misirir sr çok iyi kargılamışlardır. Veliahtın Mısır prensesi ile nişan- Janması İranda da büyük bir sevinç uyandırmıştır. Bunu isaret eden bir Fransız güzetesi, İran veliaklınm ev lenmesi ile İrandaki yeni hükümdar ailesinin kuvvetli bir hanedan olaca- ğını söylüyorve Şah Pehlevinin ikti- darmı şusözlerle kaydediyor: “Şah Pehlevi ile Büyük Petro ara- s#mda bir benzerlik vardır. Rusyanın ilk İmparatoru gibi Şah Pehlevi de ba» şeramıyacağı bir iş olmadığına kani. dir; Büyük Petro gidi Şah ta sabah ları bütün vezirlerinden evvel kalkar, mutfaktaki hazırlıklara bizzat bakar, dairelerindeki islere hezaret eder, or- Aunun taliminde, dülgerlerinin çalış masmda bulunur, İcap ederse onlara İL EİZİ İİİ tin ii Z Keti kızlar için Mektebde, nışank kazlar bir Malik bebek ey üzerinde ders görüyorlar oğlu evlendi Edebiyat âleminde büyük isim sakibi iki romancı ailesine mensup iki genç, geçen gün Londrada evlendiler, Bunlardan bir meşhur Şarlok Holmes hikâyelerini yazan Konan Doylun oğlu diğeri de masalları İle meşhur Dani- markalı Andersenin yeğenidir. Adrian Konan Doyl ile Anna Ander- sen bugün ikisi de 27 yaşındadır. Biri- birlerini ilk defa, İngiliz kralının taç giyme merâsiminde tarımışlardır.Mera* simi seyretmek için kiraladıkları yer tesadüfen yan yana düşmüş ve iki genç “bir vesile ile tansşarak kim olduklarını anlamışlar ve derhal arkadaş olmuşlar” dır, Adrian Konan Doyl büyük bir spor meraklısıdır. Otomobil koşusuna da me raklıdır, Ve bir çok koşulara iştirak et- miştir, Fakat, Anna Andersen kendisin den bu meraktan vaz geçmesini istemiş kocası da otomobili yarışçılığını bırak» mıştır. İki gencin düğünleri Londrada yapıl mıştır. Bugün,Konan Doylun köşkün. de yaşıyorlar. Yakında belayı seyahat” lerine çıkarak Danimarkaya, Ander- ye hülyalı memleketiNe gidecekler. ir, ——— Yakılacak kitaplar! Viyanadan Fransızca Entransijan ga zetesine bildiriliyor: Hükümet tarafndan bütün umumi kütüphanelerdeki kitabların ve mekte kitablarının yakında bir (temizleme) ye tabi tutulacağı bildirilmektedir. Resmen bildirildiğine göre şu şekilde ki kitablar tahrip olunztaktır; 1 — Fransada, Amerikada, İngilte- rede umumi kültürün Almayadakinden ileri olduğunu yazan kitablar, 2 — Samimi fikirler taşıyan ve Millet ler Cemiyeti prensihini doğru bulan ki- tablar; 3 — Dinsizler tarafından yazılan bü- tün eserler; 4 — Dine (müfrit bir ehemmiyet) ve ren mkiclliflerin bütün eserleri; $ — Museviler ve onların taraftar ları tarafından yazılan bütün kitablar. Otomobil kralını kaçırmak istemişler Londra, 25 (Hususi) — İngiliz oto- mobil sanayii kralı Lord Nüfiyelt, ge- gen akşam Oksford yakınında Moris fabrikalarınm bulunduğu Kovley'deki bürosunda kaçırılmak istenmiştir. İki haydut, Lordu cebren ötomebillerine atmak ve götürmek istemişler, fakat Lordun istimadadı üzerine yakalan» mektep açıldı 3 ii Almanyada, nişanlı © kızları ev kadını öl mâk üzere yetiştiren mektepler açılması na karar verilmiştir. Bunlardan ilki Ber- Min civarında açıl. mıştır. Bu mektebe nığanlı kızlar alınr yor. Kendilerine bir buçuk ay ders veri- liyor. Ondan sonra kızlar birer şehadet- name alıyorlar ve ko calarile, göğüslerini gere gere evleniyor» M lar, Mektebde o kızlarâ biçki, dikiş, yemek gibi ev işleri, çocuk bakımı ve evlilik hayatı sıhhi bilgileri öğretilmektedir. Bir buçuk ay süren tahsil için talebe mektebe bizim paramızla 60-70 lira kadar bir ücret vermektedir. Konan Doyl'un | Kaçırılan casus Almanyada tevkif edildi Almanların “Avrupa, Transatlanti- kindeki berber kadının tevkif edilmesi ile ortaya çıkan büyük casusluk şebekesinin muhakemesi esnasında, şahit olarak din- lenecek doktor Grlebi | İsminde birinin birdenbire Nevyorktan o kaybolduğunu yazmıştık, Doktor Griebin (Amerikadan “Bre- men,, ismindeki diğer bir Alman Trans- atlantiki ile hareket ettiği (o arlaşılmış, bu da-doktorun, malimat vermesin -di- ye, Almanlar tarafından" Jkaçırıldığına hir'delil sayrlmıştar erir Amerikanm müracaati üzerine, Fran- sız polisi, vapur Fransız limanlarından birine gelince, gemiyi (oaramak istemiş, fakat kaptan müsaade etmemişti. Bugün İngiliz gazetelerinin Berlinden haber alarak naklettiklerine göre, dok- tor İgnatz Griebi Almanyada tevkif edil. miştir. Bu tevkil hakkında o resmen verilen malümatta, “Amerikan vatandaşı, Gri- €bl'in Alman gemisine (gizlice girerek Almanyaya geldiği, orada da hüviyeti meydana çıkarak, kaçık (sıfatile tevkif edildiği bildirilmektedir. Burun üzerine, Amerikan siyasi maha- fili, doktor Griebi'in iadesi için müra- caatta bulunmuşlardır. Diğer taraltan, evvelce yalnız Alman casusluk davasında bir şahit olarak din- lenecek Grrebi'in bugün casuslarla ya- kından alâkası olduğu zannediliyor. Çün kü, Griebi'in evinde casusların şifre a- nahtarlarını gösteren büyük bir defter bulunmuştur. Bu, Griebi'in casuslarla çok yakından alâkası olduğuna şüphe bırakmamakta- dır. Esasen, evvelce Amerikadaki nazile- rin şefi olan, sonra Amerikan tabilyetine geçmiş bulunan doktordan fazla şüphe etmemiş olmakta Amerikan polisi kendisini kabahatli görmektedir. Almanların, casusu, Amerikada henüz tamamile şüphe altına düşüp tevkif edil meden evvel kendi memleketlerine kaçır- mış oldukları zannediliyor. Tevkif mese akar imi lm hire cak, “Dişisiz ve kör bir arslan!, Çekoslovakya hükümeti Dr. Kleteper isimli bir. Alman taralından yazılmış o- lan “Çeköslevakya cumhuriyeti tarihi, nin satışını yasak etmiştir. Bu yasağın sebebi şudur: Kitabm Kapağı üstünde Çek hükümetinin ârması olan aslan res- ii Spindle kör olarak yapılmış- 26 MAYIS — 1938 el CUMHURİYET Niçin muharrir yetişmiyor ? M. TURMAN TAN, cevabı verilemiyen 9 saaller crasina bir yenisinin kalı- dığından bahsediyor: Bizde niçin ihtiyoca Küfü gelecek snretle yeni ve genç muharrir yelişmez? Ve, şöyle diyor: “Bence bu sualin (ocevabi susmaktır. Çünkü gazele O bulunan, kitap (o Bülüben, mektep bulunan, milyonlarca okür yazar bulunan bir memleketle ber yıl sekiz on yeni Imranın parlaması, tanınması zaruri gibidir. Bunun aksini İfade eden suale ce. vap vermek nasıl mümkün olur? Ben de dün bu imkânsızlıkla O karşılaş- tım ve böyle bir süsle cevap vermeğe da- vet olundum, fakat diyecek «öz bulama dığımdan hir fıkra İle İşin içinden çık mayı münasip gördüm ve anlattim? Vaktile Memiş adlı bir Yeniçeri varmış, Boyu İki metreden uzun, yüzü çiçek bas- lalığından delikdeşik, Gözünün biri cilk yara ve müteaffin, Ağzı, alabildiğine bo- ruk. İşte bu adem bir gün Anadolukava. Bında sürtüklerden birine rastgeliyor: — Bre eksik etek, diyor, beri gel! Kadıncağız süklüm püklüm yanaşıyor, elpençe divan duruyor, Memiş ağayı din- emeğe hazırlanıyor. O da şu tebliğde bu. lunuyor: — Yarın gece sant altıda © (geceyarısı demektir) Bakırköyüne geleceksin, deniz kıyısında beni bulacaksın, sabaha kadac konuğum olacaksın. Eğer iyi çalar, İyi oy- narsan, beni hoşnut edersen sana bir ak- çe veririm, Kadın ne evet, ne hayır demeden gözle» rini yere eğince Memiş ağa tehdide başlı. yor: — Gelmezsen Işin dumandır. Burnunu keser, eline korum. Ona göre davran, ak- bnz başına al! Zavallı kadının verdiği cevap şudur: — Yüzün güzel, dilin tatlı, (o çağırdığın yer yakın, niçin gelmiyeyim ağu? Bizdeki muharrirlik hayatı - teşbih ağır dahi düşmüş olsa Itiraf etmek lârımdır - bu sahneyi hatırlatır. mönül boşlu- ile bol para karnnıp teli bir ömür gecir. “mök imkânleri varken tek bir akçe almak için Anadolukatağından Bakırköyüne ka. “daf taba tepineği gençler niçin göze si- sınlar!,, KURUN Bir Türkün yediği balık H““ KUMÇAYI yaziyor; “Bir Japon senede 50 kilo, bir İngiliz de en aşağı 13 kilo balık yer. oAlmanlar kendi yedikleri balık miktarını besap et- mişler, Senede bir Almanın 5 kile balık yediği neticesine varmışlar. Bunun Üzeri- ne Almanlar balık sarfiyatı o bakımından hiç olmazsa İngilizlere yetişmek için ter- tibat alıyorlar, Türkiyenin sahilleri, memleket hududu- nun dörtte üçü, Almanyanın sahilleri ise tam tersi kendi hudutlarının ancak dörite biri derecesindedir. Böyle iken memleke. timizde sarfedilen baliklar — Almanların sarfiyatına bile yaklaşamıyor. Türklerin yediği balıklar besap edilse adam büğina düşen miktar beş kiloyu değil, bir kiloyu bile bulamaz. Olsa olsa Türkiyedeki balık sarfiyalı nüfus başına birkaç gramdan İ- barettir! Şa vaziyet memleketimizdeki balıkçıl. Bin acıklı halini pek iyi tasvir ediyor, Denizden balık çıkararak frigorifik vagon lar ile yalniz barice değil, ayni zarmanda Anadoluya sevkiyat yapacak bir mevkide olan İstanbulun bilâkis kendi istihlâk ede- ceği eti Anadoludan beklemesi. Ne bazin manzara değil mi?,, TAN Süpürge yi hıfassıhha kannalarına tebi memlekellerde süpürgenin “temiz » Mik, fonksiyonunn o kaybettiğini söyliyer Sabiha Zekeriya şöyle yaziyor? “Süpürgenin en tahammül edilmez fe lâketi, hâlâ günün ortasında bomba patla” mış gibi ortalığı toza dumana boğarak s0- kaklarımızın temizleninesine vasıta olma” sıdır. Belediye nizamnamesi, Bıfsıssıhha” ya, mugayir hareket edenler için birçok nizamlar ve cezalar koymuştur. Sokaklar» da toz koparan süpürgenin umumi sıhhate ne kadar mugayir olduğunu okur yaza” takımından bilmiyen “kimse yoktur san rim. Belediye müfettişleri günün ortasın da sokakların ne şekilde süpürüldüğünÜ bir kontrol etseler, Belediyeye muh büyük cezalar keserler, Medeni İstanbul şehrinin plânları çiril-- di. Ölede beride yıkılma faaliyetleri bet” ladı, Yarın öhür gün yeni sehir meydan çıkmayö başlıyacak. Pu modern cadd! de sünürke ile mi temizliveceğiz? Şehri güzelliğini, sıhhatini temin için bu kadar kültellere giren sehrin, bu iptidai temirlğ ap” Devamı 12 incide