AFA değil, vesika- ya istinat etmek mecburiyetinde ol- duğunu (düşünen hâkim Goldi, biraz da müteessir bir e- da ile: — Davacı, Ceyms Driver ile akdetti- ği mukavelenin ka- ığına değil. Dri- i talep ödemeğe mahküm ediyorum. Simon Templar (o yavaşça Peter Ken- dokundu. Hâkim ayağu Mahkeme salonu ağır ağır bo- Peter, büyük kapıs n dinleyicilerin, avukal- ların arasından geçip çıktılar. Merdiven başımda Templar, Peter'in koluna girdi: Şi Driver'i bir kere yakın ardan birine dayandı; per olan Simon, avukatı istediği gibi Driver hiç şüphesiz çirkin bir adamdı. Uzun, cılız, beyaz sık kaşları keskin gözleri ile yırtıcı kuşları andıran if. Dudakları incecik, çenesi sivri saldırır gibi doğru idi. çester'de oturur “her nevi ikrar muameleleri, yapardı. Avukatı ile bera- ber Simon'un önünden geçerken, mah- muvaffakiyeti sı ile sözler söy- , ceketinin eteğinden yakalayıp münasip yerine bir tekme atarak merdivenlerden aşağı yu- varlamak hevesini zor zaptetti. Gerçi bu- Lu ydı Mançestet için büyük li an olmazdı ama Sin kendini tulmağı daha doğru buldu. Peter'e: — Haydi gidip birer bira içelim, dedi. Bir birahaneye gidip karanlık bir kö. şeye oturdular, İngilterede, ra bazı saatlerde ispirtolu içkiler satıl- ması memnudur ama o gün mahkeme, bayli uzun sürmüş olduğu için, bu bu- dalaca kanuna karşı gelmeden de birer bardak bira içmek kabildi. Hararetleri- ni: giderdikten sonra evvelâ: Peter söze lüyordu. Si — Doğrusu ya! dedi, hâkimin ve ka- vurun burnu dibinde insanları soyabil. mek hakkı da pek anlaşılır şey değil. Templar gülümsedi: — Evet, Ceyms Kardeş'te, tm o suret Yar. Anlattıkları hi er sahi olsa ge- rek. Mahirane bir usul a a faizi hakkında bir hayli şeyler anlatıyorlardı. Ama bunların hiçbiri fıskosu O geçemiyordu. Ne çare? Sonra herif iftira dava açar da insanm başı belâya girer. Driver de kâ- nunun verdiği hiçbir haktan vazgeçecek adamlardan değildir. “Her nevi ikraz Muameleleri,, yazıhanesi, kanınun hima- Yesi altında işliyordu; nizamt haddinden aşırı faiz istemez, her türlü vergileri de Vaktinde öderdi. İşini bizzat idare eder Ve her hafta, posta ile Hân gönderip on bin liradan elli bin liraya kadar faiz tek- Mİİ ederdi: bem de bunun için kefil me- til istediği yoktu; bii , işte o kader, Yükünü hayli tutmuştu; Simon da işte buna tahammül edemiyo: Çünkü Ceyms in, İddia ettiğinin aksine olarak, bu de insan oğluna muhabbeti Yapmadığını bilirdi. O, bir gün tunçtan Veya mermerden bir heykeli dikilsin diye sehri minnettar etmeğe kalkacak kimse- lerden değildi, O sadece para kazanmağı ünürdü ve bunun için de, kanunun Gzalandıtamıyacağı mahirane beş altı Sâre bulmuş, . Driver'in yazıhanesine borç almak ü- > giden adam köğrda o imzasını atar #imaz cebine de paraları indireceğini sa- Dirdt ama iş, hiç de öyle olmazdı; sağlam inat göstermesi de lâzımdı. eğ Parayı, senette (gösterilen gün Mr iş o kadarla biterdi. Fakat ya borçlu, faizciden bir mühlet ri- v ederdi. İşte o zaman Ceyms Driver'in umazlığı meydana çıkardı. İşin içine T takım nama mubarrer , senetler, İs- Kt0 edilmiş çekler, daha bilmem neler AFIŞIr ve günün birinde e borçlu, nasıl Olduğunu kendi de pek anlamadan, Dri- e altiğı aranın beş altı mislini borç- ii e görürlerdi, Ham de bu neti. pi mnsüz hiçbir yola baş o vurulma- En elde edilirdi, Yazan: Seslle GÜN hâkim Goldi'nin baktığı da- valar da bu yolda bir şeydi: zaval- lı bir dul kadın, vaktile kocasmın aldı- ğı on liraya mukabil Ceyms Driver'e, altmış lira vermek istemiyordu. Hâkim kadıncağızm haklı olduğumu içinden tes. Tim etmesine rağmen borcun ödenmesi ve mahkeme masralınm da davacı tarafın dan verilmesine hükmetmek mecburiye- tinde kalmıştı. ytan ne diyor, bi- ut, parça parça et, sonra da götür İ öz sepetlerine yem diye koy!,, diyor. Peter yavaşça: — İyi söylüyor, iyi söylüyor ama kabil değil ki! dedi, — Ama kabil olan şeyler de var: me selâ ben gidip ondan, faizciler elinde bu- ralan dul kadınlara yardım için izne is- Dün koşularda kaybettim... Peter Kenten içini çekerek cevap verdi: — San Ceyms Kardeş'e oyun etmeği kolay mı sanıyorsun? dedi, O öyle kolay kolay yakayı ele vermez. — Ben de bunun için ona tuzak kur- mağa kalkmıyacağım: yalan söylemiye- ceğim. Hakkın. var, Peter, o akbabanm ta bin yıllık yoldan sezmiyeceği hiçbir hile bulunamaz. Siz bana “Evliya,, der- siniz ya! ben de onun yanına bir Evliya gibi masum masum gideceğim... Allah, elbette yarrdımır esirgemez! ... “Teminat, e ressamlar, azizlerin başına bi- rer hale yaparlar; Simon faizci ile konuşmağa gittiği gün başında öyle par- lıyan bir şey yoktu ama tam, ama şöyle tam bir mâsum bali vardı. Bonjurunun yakasına beyaz bir çiçek, sağ gözüne bir tek gözlük takmış, silindir şapkası ha. filçe arkaya atmıştı. Çehresine gelince, ondan da kibarlara o mahsus bir hiç bir işe yaramazlık akıyordu; Driver'in kâti. bi Bunu görünce memnuniyetinden elleri ni oğuşturmağa başladı. Simon yüz liraya ihtiyacı olduğunu ve İmzasını atmağa hazır bulunduğunu söy” ledi. Kâtip fevkalâde nazik bir eda ile, bu kadar mühim bir meblâğ için imzanın kifayet etmiyeceğini — anlattıktan sonra isim sordu; Evliya: — Adım Mister Smit, dedi. — Hiç şüphesiz teminatmız vardır. , hisse tahvilâtım var. Kâtip bunu münasip bulduğunu başı ile işaret ederek: — Bir dakika müsaade ederseniz Mr. Driver sizi kabul eder, dedi. Evliya, birkaç dakika (sonra Ceyms Kârdeş'in odasına girdi ve hemen sözü açtı: » Derbi at yarışlarında para kaybet- tim; dün son koşu oldu. Benim gayet iyi bir usulüm var ama insan hergün kaza- namaz ya! En sonunda kazanacağımdan nim; bana o usulü öğreten adam, hiç şaşmaz bir usul olduğunu temin ett. aizcinin gözleri parıl parıl oparladı: at yarışlarında para kazanmanın yanı!- maz usulünü keşfetmiş tek gözlü delikan- lardan daba iyi enayi nerede bulunur? Cevms Driver sesini tathılaştmarak: Teminatınız olduğunu söylemişsi- niz, dedi. Size yüz lirayı sadece imzanız Charteris üzerine vermek isterdik ama... Evliya kısa kesmek için: — Evet, dedi, ikramiyeli (o tahvilâtım var, Gelecek ay piyango çekiliyor da o- nun için satmak (istemedim. Bilinmez ki? Bakarsınız, çıkıverir. Cebinden kocaman bir zari oçıkarıp faizciye uzattı. Driver zarfı açıp içinden tahvilleri çıkardı: her biri yirmi beş İn- giliz lirası kıymı le, hamiline muhar- rer, 1929 Estonya istikraz tahvilleri, hep- sini ayrı ayrı pertevsiziyle muayene et- ti, sonra başını kaldırıp Simon'a baktı. — Maatteessüf, Mr. Smit, dedi, size yüz lirayı derhal takdim edemiyeceğim, kasamıda o kadar nakid yok. Fakat bu tahvilleri, bittabi bir senet mukabilinde, bana bırakmak lütfunda bulunursanız öğleden sonra saat ikide teşri! edersiniz. i hazırlarız, para- yı takdim ederim. Evliya: — Peki, dedi. Ama para saat üçten evvel elime geçmeli ki oynamam kabil olsun. Mançester at koşularının o gün başla- dığı doğru idi; Simon Templar saat iki- de gidip O parayı aldı ve hemen o gün, Peter Kenten'e gitti. Ona: — Ceyms Kardeş'ten yüz lira borç aldım, dedi, Gel de seninle bu parayı gidip at koşularında oynryalım; ne kadar kötü hayvan varsa onların üzerine koruz. Hemen koşu meydanına gittiler. Alla- hin hikmeti, o gün tali cesaretlilere ya- ver oldu. Son koşunun neticeleri ilân 6 dildiği zaman Simon, yüzlirayı dört mis- line çıkarmış bulunuyordu. Driver'in keyfi de yerinde idi nasıl ol- masın? Elinde beş yüz lira kıymetinde tahvilât vardı; onların hepsinide, yüz lirayı saymadan önce, bankaya gösterip tahkik ettirmişti. Bundan Simon'un da haberi vardı, Koşu yörinden dönerken Peter'e * — Acaha bana bir takma sakal bula- bilir misin? dedi. Yeni bir istikraz gisi sabah bir o cumartesi idi, Mr. Smit faizeiden tekrar borç para almağa gitti. Driver" öyle cumarte- si g'inleri tatil yapacak adamlardan de» ğildi. Para kazanılsın da ne gün olursa olsun! Hem şehrin at koşusu mevsiminde “her türlü ikraz muameleleri, yazıhanesi kapatılır mı? O gün Mr. Smit'te, bir gün evvel beş koşuda da kazanmış bir adam hali yok- tu, Öyle mahcup bir tavırla: — Bir türlü anlıyamıyorum, dedi, bi- im at gene sonuncu geldi. Mr. Driver içini çekerek: — Ya! dedi, Vah vah! Kayıp mı etti- niz? Evliya başı ile evet işareti yaptı. — Bir türlü anlamıyorum, dedi. Hal. buki bana o usulü öğreten adam üç defa üstüste kaybetmenin imkânı yok demiş- ti. Her selerinde de konan (parayı iyi yükseltmek mecburiyeti var. Bu suretle, atlardan biri birinci gelir (gelmez ben hayli kazanmış olacağım. Bugün muhak- kak kayıbımı çıkarmam lâzım. — Ne kadar lâzım? — Sekiz yüz lira kadar... Fakat bir ta- kım masraflarım daha var: Bar, araba... Bin lira verirseniz. Ceyms Kardeş ellerini oğuşturdu: — Bin lira çok para, Mr. Smit, dedi; #- mâ Yeni teminat gösterebilirseniz.. — Daha tahvilâtım var. İki yüz tane almıştım. Önümüzdeki çekilişte numara- lardan biri çıkarsa. . Mr. Driver bir baş işareti ile bu ümi- din pek yerinde olduğunu tasdik etti. — Elbette, Mr. Smit, elbette... Demin alacaklılarımızdan biri borcunu retirmiş- ti, hayli para. Ben de size istediğiniz bin lirayı hemen verebilirim. Zili çaldı: İçeri giren memura: — Bana bin lira getirin, Mr. Goldberg, dedi. Mr, Goldberg çıkıp bir dakika sonra €- linde bin liralık bir banknot destesi ile girdi. Simon Templar da cebinden zarfı faizciye uzattı. Faizci tahvilleri birer bi- rer saydı; sonra matbu bir senet alıp Çeviren : Nurullah ATAÇ mürekkepli kalemini de çıkardı; tebes- sümle: — Şu kâğıdı doldurmak lütlunda bu- Hunur musunuz, Mr. Smit, dedi. Mr. Driver'in odasile memurun odası arasındaki cam bölmenin öte tarafından bir gürültü işitildi, Bir köylü gibi konu- şan boğuk sesli bir adam o kadar bağırı- yordu ki ne dediğini anlamamak kabil değildi: — Size söyledim ya! Onu tanımaz o- lur muyum? Ona Evliya derler! Trende benim valizimi çalmağa (kalktı. Demin buraya girdiğini gördüm. Karımı otele götürdüm, şimdi onunla (beseplaşaca- ğız. Ne kadar beklemek lâzımsa bekle- rim... Mr. Goldberg'in o mürat sesile verdi- Ki cevaplar da duyuluyordu. Fakat köy- lâ, daha şiddetle: — Burada beklememe müsaade etmez- seniz gidip polis getiririm, dedi. Evliya tövkif edilmişti. API, tam Simon'un parayı almak üzere elini uzattığı zaman çat diye vuruldu. Simon, Mr. Driver'in çekmesin» den bir tabanca çıkarıp Okendisine çe- virdiğini görünce elini geri çekti; faizci ağır ağır: — Bir dakika müsaade buyurun, Mr. Smit, dedi; aceleye lüzum yok. Zile bastı; Goldberg alnmı kurulıyarak geldi. Driver'in gözleri parlıyordu. Evli- ya hiç kımıldamamıştı. Faizci: — Şu adamın üstünü arayın, Goldberg, dedi. Bakm, yanmda, hüviyetini göstere- cek bir kâğıt var mı? Goldberg verilen emri yerine getirdi. Simon'un monoklu, ipek kordonun ucun- da hazin hazin asılı kalmıştı. Evliya tam bir budala tavrı takınmış, şiddetle pro testo ediyordu: — Hakkımız yok.. Ne'hakla.. Ben bu- nun acsını çıkarırım, mürabahacı!... Driver ayağa kalktı ve sükünunü boz- madan Templar'm suratına bir yumruk indirdi. o Adamcağızın üst dudağından kan aktı. Ceyms Kardeş. — Irsanm yaptığı işler pek temiz ol- mayınca susması daha hayırlı olur, dedi. Goldberg: — Bir mektup buldum, Mir. Driver, de- di: Simon Templar namına. Bir de şu var, Memurun “şu,, dediği, Templar'ın de- min faizciye verdiği zarfa tıpkı benziyen bir ikinci zarltı. Driver açtı; onun İçin de de tahvilât vardı. Saydı, ayni adet, — Anlaşılıyor, Mr. Smit, dedi. Demek ki ben, meşhur Evliya'nın alâkası çek- mek şerefine mazhar oldum. Fakat bu yaptığınız artık pek beylik bir hile. Dün gelip hakiki tahvillerle para aldınız, bu- çün çene hakiki tahviller getirdiniz; bir azdan benim dalgınlığımdan istifade e- dip zarfları defistirecek, bana sahte tah- villeri bırakacaktımız. Çok güzel, mister Templar ama sizin hilenizin kurbanı bir değil ki!.. İşte nihayet bir tanesi sizi ta- nımış... Çok şükür!.. Polise telefon eder misiniz. mister Goldberg? Bir tevkil VLİYA sükünunu bozmadan: — Sonra pişman olursunuz, dedi. Birkaç dakika sonra soluk soluğa bir polis komiseri geldi. İki zarfr muayene ettikten sonra başını salladı ve: — Hakkınız var, dedi, şimdiye kadar böyle hilelerin kaç tanesini gördük. Sonra Evliya'ya döndü: — Haydi ayağa. Uzat lerini... Evliya şaşkın bir tavırla; — Ne? dedi; kelepçe mi vuracaksınız? — Elbette! Ben seni bilmez miyim? Sokakta elimden kaçacaksın, değil mi? Ömründe ilk defa olarak Evliya, bilek. lerinde kelepçenin soğukluğunu duydu. Bir polis memuru onun başma silindir şapkasını geçirdi ve sokağa çıktılar. Böy- le haberler çabuk duyulur: Yığın insan birikmişti, hepşi de E pin tevkif edildiğinden bahsediyorladı. Komiser suçluya her târlü hakareti et- ti, Sevincinden deli gibi olmuştu. Kolay mı? Bütün İngiliz polisinin tekip edip bir türlü yakalıyamadığı bir adamı niha- yet ele geçirmişti. Koltuklarının kabar- dığını saklamıyordu. Karakol uzak olma. dığı için Simon'u oraya yaya götürdüler. Hemen hırsizlık cürmü ile hakkında bir tevkif müzekkeresi çıkarıldı. Bütün formaliteler bittikten sonra komiser Si- mon'a bir söyliyeceği olup (olmadığını sordu. — Evet, çorabım delik; otelden valizi- mi getirtseniz memnun olurum. Soyulan hırsız İMON Templar'ın tevkifinden, pa» zar günü çıkan gazetelerin hepsi de bahsetmişti, Pazartesi sabahı başkomiser Klod Östas Til, Londra'dan kalkıp Man- çester'e bu iş için gitti. (Yanında bir de mütehassıs vardı. Bu mühim memur, zatflarda bulunan kâğıtları birer birer gözden geçirdi, başını kaşıdı, nihayet Bfkesini serbest serbest izhara başladı: — Bu da ne demek? dedi. Tahvillerin bepsi de hakiki; sahtesi mahtesi yok. Komiser şaşkın şaşkın bakıyor. Keke liyerek; — Emin misiniz? diye sordu. — Elbette; gün gibi aşikâr. Halbuki ben de bugün buraya gelmek için iyi bir golf partisi kaçırdım! Mütehassısın golfu, Til'i hiç de alâka. dar etmiyordu. O, iskemleye oturup ba- şinı elleri arasma almış, Simon'un gene meler icat ettiğini düşünüyordu. Nihayet başımı kaldırıp komisere: — Driver'de kalkıp onun suratma bir yumruk indirmiş ha! dedi. Sonra da bu- nunla övünmüş. — Evet, şef. — Siz de Templar'ı, arkanızda bir yı- ın inşanla sokaktan (geçirdiniz, elinde de kelepçe vardı, değil mi? — Evet şef, Fakat bütün bildikleri- mizden sonra... “3. Til birdenbire: — Hele Evliya'yı bir kere ben göreyim, dedi. Yanılmıyorsam siz, bütün bildikle» rinizi bildiğinize pişman olacaksınız. s.s Ri ÖCERESİNİN kapısı açılınca Si- mon, ağır ağır yerinden kalktı, — Bonjur, Klod, dedi. Doğrusu sizi gördüğüme pek memnun değilim. Sizin arkadaşlarmızdan koca kunduralı ve v- zun bıyıkl birkaç tanesi... Til onun sözünü kesti: — Pekâlâ, pekâlâ! Siz bana şunu söy- leyin: bu işten kaç para kazanacaksınız? Templar bir müddet tereddüt etti; ni- bayet: — On bin liradan aşağı kabul etmem, dedi. Til evvelâ sustu;sonra komüsere dönüp — Dün Driver'in yazıhanesinde gürül- tü çıkaran köylüyü de bittabi bulamadı. nız, dedi, — Bulamadık, şef. Şehrin bütün otel- lerini gezdik, onu tanıyan yok. Ama kı“ yeletini biliyoruz: Uzun boylu, geniş o- muzlu, sakalir. “ Til, ağır sesle: — AMA dedi. Simon: — Ya ne diye sente isim söylediniz? — Kanunda bunu meneden bir madde bilmiyorum. İnsan, kötülük için olma- dıktan sonra istediği ismi kullanabilir. Hem Smit'ten daha iyi İngiliz adını ne- reden bulursunuz? Adım Simon Temp- Tar olduğumu söyleteydim, işler biraz ka- rışırdı, Benim bir miktar paraya ihtiya. Dap Devamı 14 üncüde