Dive mey” pi ie r k HABER — Akşsm postam Genç kadın kapıyı açar açmaz gülle gibi içeriye atıldım Bir yandan para meselesi de beyni. mi bir burgu gibi deliyordu. Ermmeri- hin parası olmadığına göre parayı o. na metresi veriyordu. Niçin? Evet ni- çin onun gibi güzel bir kadın, Emme- rihi parasıyla besliyordu? Güzelliği i. çin mi? İmkânı yok. Emmerihte bir kadını çekecek cazibe yoktu. Bu işin başka bir sebebi olmalıydı, Bu sırrı öğ renecektim. İzinden döndüğüm günden itibaren Emmerihin harekâtmı kontrol etmeye başladım. Hayatının nasıl geçtiğini, en ufak teferrüatına kadar, not ettim. Birkaç gün böyle çalıştıktan sonra e. linde kâfi derecede vesika topladım ve hemen harekete geçtim, Bir gün öğleden sonra, telimi müts- akip, yüzbaşı ile görüşmek istediğimi ettim. Kabul etti. Söylediklerini dik. katle dinledi. Emmerihi, şüpheli şekilde çok para barcamakla itham ve ihbar etmiştim. Yüzbaşıya karşı evvelâ tereddild e. der gibi göründüm: “bir arkadaşm a- leyhinde bulunmak doğru değil ama., Ayıb gey, fakat... Amirimin tabiatı biliyordum. Derhal sözümü kesti; — Bilâkis şüphelerinizi &mirleri- nize bildirmekle vazifenizi yapmış olu. yorsunuz. Bildiklerinizi söyleyiniz, em rediyorum. — Başüstüne yüzbaşım. Dikkat etti. ğim bir şeyi söyliyeyim: Emmerih u- cu yaldızlı çok pahalı cinsten bir e€- nebi cigârası içiyor, — Hediye verilmiş cigaralar olma- sm? — Hayır yüzbaşım. Muntazaman bu pahalı cigüraları içiyor, © — Tuhaf şey! Bü cigaraları asker. Nik maaşıyla almasma tabif imkân yok. Maamafih husust vaziyeti iyi o. labilir. Ailesi hakkında tahkikat yap. tıracağım. — Yüzbaşım, bu tahkikatı ben yap- tım. — Yaptın mı? — Evet. Emmerih bir rençberin oğ- ludur. Babası çok fakirdir, #llı çocuk. lu kalabalık bir aileyi güç besliyor, »-— Nereden öğrendin bu malümatı? — Mahallinden... Bir izin günümde r rinin köyüne gittim. Onun ak. rüsalarmdan mslümat topladım. — Bravo onbaşı! — Şüphelerim yalnız pahalı cigara içmesinden ileri gelmiyor yüzbaşım... Başka şeyler de var, Meselâ gayet pa- halı cinsten, Paristen gelme şişesi 110 franga koku kullanıyor. Bu gişeler. den odasında gördüm. Geçenlerde bir kol saati aldı. Kaplama diyor ama, halis altın olduğu muhakkak... Üste. lik her ay evine para yolluyor. Bun. ları farkedince kendi kendime: “bun- lar bana tabii görünmüyor, dedim. Yüzbaşıya işi haber vermeliyim.,, Bir arkadaşı ihbar etmek bana pek ağır gelmesine ve bu işi arkadaşlığa sığdı. ramamakla beraber, sizi ziyaret et . mekten kendimi alamadım. — Güzel hareketin için hiç teessüf duyma onbaşı... Seni tebrik ederim. Mükâfatmı elbet görürcün, Söyliyece. ğin başka bir gey var mı? — Hayır yüzbaşım. Lizetten kat'iyyen bahsetmedim. Fa kat bir an evvel onun evine gitmek İ- çin can atıyordum. Yüzbaşı beni uzun uzadıya tebrik ettikten ve konuştukla- rımız hakkında kimseye bir şey söyle. mememi sıkı sıkı tenbih ettikten son. ra yanından ayrıldım. Lizetin oturdu- “Emme- “ea e eşli GYM ed 1ir... diye "düşünüyerdüm. Sıkıştırılım. ca Lizeti ele vermesi ihtimali de akla gelebilirdi, Buna ben mâni olmalıy - dr, Genç kadın bana kapıyı açar açmaz gülle gibi içeriye atıldım: — Fena haberler Lizet, diye hay - kırdın, Emmerihi casuslukla itham ettiler, Bugün tevkif edilecek. Ölü gibi snpsarı oldu. Düşüp bayi lacak sandım. Fakat kendini topladı. Büyük bir soğukkanlılıkla, gözlerini gözlerime dikerek, bana her geyi anla, dığını bildiren bir tek sual sordu. Gü- lümsüyordu, lâkin gözlerinde öyle bir mana vardı ki, bu gülümsemenin vö- receğim cevaba göre değişeceğini sez. memek imkânsızdı. — Beni de ihbar ettiniz mi? Bu bir itiraftı. Derhal kendisini tes. kin ettim: — Hayır, Aksi takdirde buraya gel- mezdim. Birden boynuma sarıldı, dudakları. nı dudaklarıma yapıştırdı. Soluğumuz kesilinceye kadar öyle kaldıktan son- ra başmı biraz geriye çekerek teşek - kür etti: ettin. Benim için yaptığını unutmıya. cağım. Sana borcumu ödiyeceğim. Çünkü ben de seni seviyorum! — Lizet! Sevinçten sarhoş olmuştum, Bu se. vinçle ona Be söylediğimi şimdi hatır. lyamıyorum. Benim için hayatta yalnız onun mevcut olduğunu, her şe- yi onun uğrunda feda etmeğe hasır hü- lunduğumu, oraya polis gelmeden ev. vel kaçmasını haber vermek için gel diğimi söylemiş olacağım. Yavaşça kollarımdan sıyrıldı. — Kaçmak lâzım! diye söylendi. Hemen yan odaya geçerek alelâcele bavulunu hazırlamaya koyuldu. Bu 2- rada bana da içerden seslendi: — Sen de burada durma, Polis ge- İirse seni burada görmesin. — Hakkın var. — Tabii... Haydi çabuk git. Bana doğru gelmişti. Ayak uçları üzerinde yükselerek !ki eliyle yanak. larımı tutup çimdikledi, — Sana mektup yazacağım. Adre, #imi bildiririm. Seni seviyorum. Sonra geri çekilip tekrar etti: — Seni seviyorum! haydi artık git. İtaet ettim. İkazı benide korkut- muştu, Lizeti elde edebilmek için kur- duğum tuzağa kendimin de düşmesi ihtımali yüreğimi hoplatıyordu. Korktuğum başıma gelmedi, Emmerih o akşam deliğe tikflâr. Bütün gece sorguya çekildi ve tazyik edildi, Ve nihayet her geyi ağlıyarak itiraf etti. Lizeti de ele verdi. Fakat çok geç! Zabıta evini bastığı zaman Lözet hududu aşmış bulunuyordu. Divanıharbde ben şahit sıfatiyle bu. Tandum. Evvelâ fena halde utandım; Emmerihin yüzüne bakmaya cesaret edemedim. Fakat hâkimlik yapan za. bitler beni öyle methettiler, hareketi- mi öyle göklere çıkardılar ki, yavaş yavaş ben de kendimi bir kahraman göfneye başladım. Celsede bazır bulu- nan arkadaşlar bana gıpta ile bakı. yorlardı, Emmerih, yabancı bir devlet hesa. bına (Fransanm ismi karar suretinde zikredilmemişti) casusluk yaptığı sü- but bulduğu için yirmi sene ağır hap- #6 mahküm oldu. Gene bizin sabık arkadaşm talii varmıs! eğer bu hödise birkaç sene sonra olsaydı kafasmı cellâdın baltasma teslim edeceği mu . EW Yazan: M.S. Büyük şehir hapishanelerinde alımsatım işi nasıl yapılır ? Bir bonjurla bir yeleğim vardı. Ha- pisanede tamam iki yıl giydim. Rengi soldu, lekeleri çoğaldı, artık kullanılmı- yacak bir hale geldi, madrabazlardan bi rine bir liraya sattım. Fakat bir kaç gün sonra, benim emektar bonjurla yelek gene karşıma çıktı. Bir köylünün sırtın. da bena gülüyer. Sanki: — Ban nelere düştüm!, Diyordu, Hakikaten köylünün manzarası, hali görülecek şeydi. Ne komik manzaraydı ol. İple bağlanmış çorapsız bir çarık, kıl bir şalvar, kır ve urun sakalir, başmı kırmızı mendille örtmüş bir adomcağız.. Benim mahut bonjur sırtında, kovuş bahçesinde öyle mağrur bir eda ile ge- ziyordu ki. Böyle komik manzaralara hapisane . lerimizde sıksık rastlanır. Çok az bir zaman sonra bu köylü tah- liye edildi. .Köyüne gitti. Benim bon- jur köyde kaç yıl daha giyildikten son- ra kimbilir hangi bir köylü yavrusuna şalvar dikildi. ğ HARAÇ! HARAÇI — Kelepir bir yatak var, halis yün! Satıyorum, hariç! . Bu bir tellâl, malını satan bir malh- küm sesidir ki, ekseriya, tatk sabeh uykusundan bu sesle uyanırsınız. Satış bedelinden on, on beş kuruş tel- Tallık alacak olan zavallı bir mahküm .. Bütlin tâlakatiyle yatağın yününü, kı. Iıı methede ede bitiremez. Bir sabah bakarsınız, kovuş bahçe- sine kirli, murdar bir yatak serilmiş, etrafına beş, on kişi toplanmış, bara- setli hararetli pazaritk ediyorlar. An - larşınız ki, o gün yatağa muhtaç yeni gelmiş bir mahpus vardır. Bu, beş on kişinin muhakkak sekizi tavcıdır. Mü- temadiyen fiyatı yükseltirler. Yeni ve acemi mahpus kendine lâzım olan yata- ğı görünce, oda bir pey sürer, fiyatı biraz arttırır, nihayet araya biri girer tavcılara çıkışır: — Ne arttırıyorsunuz.. Sizin yatağı- nız var.. Bu garip adamcoğısa daha zi- vade lâzım. Sonra, yeni mahpusa döner: — Sen de işi uzatma!.. (10) kâğrt hakkaktı. Keşki öyle olsaydı, çünkü hu takdirde ben intikam korkusu ol. maksızın şimdi rahatça yaışyabilecek- tim. Fakat hâdise 1981 de olmuştu, o zaman da casusluk suçları idamla cezalandırılmıyordu. (Devamı var) ver de al.. Böyle kelepir yatak bulamaz. anl. Tavsiyesiyle iki liralik eski, murdar yatağı zewajlı mahküma (10) liraya sokmağa önayak olur. Bu'alış verişten sonra, bir hapisane âdeti yerine getiri» lir; Satan çaymı kaynatır, alan da şe- kerini alır, ufok tertip bir çay ziyafeti çekilir. Bu kabil manzaralara «ksk rastlanır hapisanelerde.. Büyük şehir hapisanelerinde alım, sâtım işi daha başka terzda yapılır. Te- miz giyinmiş, dışarıdan sık eek elbise, çamaşır yardımı gören mahkümlar, dr. şarıda alıştıkları yaşama tarzının hapi- sanede tatbiki milmkün olan aksam « dan mahrum kalmak istemezler. Mas- rafları fazladır, bu masrafı karşılamak işin evlerinden getirilen yeni çamaşır Jarı satarlar, BU DA BAŞKA TÜRLÜSÜ! lanlarını hediye tarzında, başka aklam- lar vasıtasiyle hapisanelere yollarlar ve sattırırlar, Bu evvelce aralarında karar. laştırılmıştır « Hırsızı ve çalınmış eşyayı bulmak hu susunda her çareye, her tedbire başvu- ran zabıta, nihayet bu şekli öğrenmiş haber almıştır. İstonbul ve Ankara ha- Tâsanelerinde sat:lan bu kabil eşyalarım İstirdadı ve hırsızların yakalandığı de- falarca vaki olmuştur. GARDİYANLAR MAHKUMLAR, DAN NİÇİN ÇEKİNİRLER? Mahpusların, emir ve idareleri altım- da bulundukları hapisane memurlarm- dan korkmaları icap ederken, ne garip- tir ki onlar mahpuslardan korkarlar, şerlerinden çekinirler! Bunları kendi. lerine düşmün ettitmemeğe çalışırlar. Sebeplerini mi soruyorsunuz? Böyle şey de olur mu diye hayret mi ediyorsunuz?, Şaşmayınhayret etmeyinin yıl sü- ren mahpusluk hayatımda bu gibi şey- leri,böyle vak'alrı çok gördüm,bir çok defa şâhit oldum. Bu acı ve acıklı halin sebebi pek be- sittir, Mahküm hapisane müdürüne, ya, hut hapisaneleri arasıra teftişe gelen müddelumumilere müracaat eder, dert yanar, der ki; — Falan gardiyan benden şu kadar parsaldı, vermiyor!, İ (Devamı var) MN EY NE EE İşte, Rene'ciğim, vaktiyle bir karmelit rahibesi kıyafetine Kirmiş, sonra kibarlar âleminin delişmen bir kızı olarsk tekrar dünyaya gelmiş kardeşçiğinin tasviri. Provans eyeletini kat. mazsan ben, Fransa'nın en güzel kızlarından biriyim. Bu söz, başladığım güzel faslın hakiki hulâsası olabilir, Kusurlarım yok değil, fakat erkek olsam o kusurları da se- verdim. Onlar, verdiğim Ümidlerden geliyor. İnsan, annesinin kollarının o nefis tombulluğuna hayran hayran bakarsa, hele annesi de düşes dö Şoliyö olursa, kendi kollarınm cılızlığını gö- rünee üzülmez de ne yapar? fakat bileğin inceliğinde, bir gün İpek gibi pembe bir etle dolup geklini alacak oyukların incecik çizgilerinin tatlılığında bir teselli bulmak kabil. Kolun yapı. sındaki zayıflık, omuzlarda da görülüyor. Doğrusu benimkiler omuz değil de, sert köprüclik kemiklerinin teşkil ettiği, pek de düz olmıyan iki hat! Fndamımda da bir yumuşaklık yok, bö- ğürlerim kaskatı, Of! işte hepsini söyledim. Öyle, öyle ama bütün çizgiler ince ve metin; o kuvvetli hat. larda tam bir sıhhetin canlı ve saf ateşi görülüyor, şeffaf deri, nin altmda hayat ve mavi kan ekiyor. Sarışm Havva'nm en sarışm kızı bile benim yanımda arab gibi kalır! Ayağım bir ga. za| ayağı! Krvrımlarda bir narinlik var, bütün hatlar sanki bir Yunan ressamınm elinden çıkmış. Evet, madmazel, elimin renkleri öyle perde perde hafifleşip yayılmıyor ama parlıyor: ben, gayet güzel fiam bir meyvayım ve bende ham meyvanm ta- zeliği var. Hasılı halamm dua kitabmda mörumsu bir zam. baktan yükselen resme benziyorum. Mavi gözlerimde bönlük yok, bir vakar var; etraflarmı çevi- ren ve İncecik mor çizgilerle harelenen beyaz seğefin Üzerine kirpikler, birer ipek saçak gibi dökülüyor, Alnım parti parıl ya. EV X EZ KET DB NI Nurullan ATAÇ ee pıyor; ortalara doğru hafif koyulaşan açık altın sarısı saçla, rım, köklerinden dalga dalga akıyor; birkaç telin uçuşması da benim öyle baygınlıklar geçirecek tatsız bir sarışm değil, ce- nubun kanlı canlı, oku yemeyip kendileri atan sarı kızlarından olduğumu gösteriyor. Sabahleyin saçlarımı düzeltmeye gelen adam bana Orta . Yaş (1) kadınları halini vermek için, alnrma altın zincirle tutturulmuş bir inci koymak istiyordu. * — Bilmiş olun kl benim daha orta yaşa varmış olacak ve gençleşmek İlzumunu duyacak kadar yaşım yok, dedim. Burnum ince, kanatları narin, direği de pespembe; #mirane, müstehzi bir hali var, ucu da hiçbir zaman şişmiyecek veya kr. zarmıyacak kadar sinirli. Meralciğim, bir kızın çeyizsiz çe. mensiz de koca bulması için bu kadarı kâfi değilse ben bu işler. dn hiç anlamıyorum demektir. Kulaklarımın zarif Rıvrimleri var, uçlarına inci taksam inci bile sapsarı kalır! Uzun boy. numun, başka bir haşmet veren salıntıları var. Gölgede beyaz- lığı, bir yaldız rengi alıyor. Ağzımı belki biraz büyük ama manidar bir ifadesi var, du. Çeviren: daklarımın rengi o kadar güzel, dişlerimin gülüşü o kadar tat. Ir ki!... Hem, kardeşçiğim, hepsi de ahenkli! Ya yürüyüşüm! ya sesim!... Hani büyükannem eteklerine, dokunmadan bazı hare. ketler verirdi, demiştim; onlar bende de gözüküyor. Hasılı gü“ 72) ve dilberim. Gönlüm İsterse seninle gülüştüğümüz gibi gü- iebilirim, kimse bana hürmetsizdik gösteremez: Şaka'nm hafif parmakları ile beyaz yanaklarımda açacağı gamzelerde hiç süphesiz ki bir vakar bulunacak, Gözlerimi eğsem bile kar gi. bi alnım altında buzdan bir kalbim olduğunu iddia edebilirim. Meryem tavrı takimip bir kuğu gibi boynumu mahzün mahzun uzatsam ressamlarm çizdiği bütün Meryem'ler benden çok a58- ğı kalır; ben de onlardakinden çok daha: saf; çok daha kudsi bir hal bulunur, Benimle konuşacak her erkek, sesine bir mu- siki vermeye mecbur olacaktır. Demek ki bütün silâhlarım tamam: naz ve işve sazınm her telinden çalabilirim. Hep bir örnek olmamak, büyük bir Us- türlük değil mi? Annemde ne delişmenlik, ne de Meryem 128” #umiyeti var; o daima ağırbaşlı, azametli; bu halini bir bırak. $a muhakkak arslan gibi yırtıcı olür; yaraladı mı, iyileştirme- 8i zordur; ben yarayı açmasını da, merhemi sürmesini de bi” leceğim. Annemden büsbütlin başkayım. Aramızda bir rekabet çıkmasma imkân yok; olsa olsa, ellerimizle ayaklarımız pek benzediği Için, hangimizinki daha kusursuz diye kavga ederi” Babama çekmişim, onun gibi ince ve rarinim. Bende büyÜ- kannemin tavırları ile o tatlı sesi de var; yükselttiğim zamsi vazıh, gırtlaktan gelen; bir kimse ile bagbeşa kalıp konuştü” gum zaman da içten gelen bir ses. (Devam var) (1) Kurumu - Vüsta, Orta . Zaman, Aşağıdaki nükteyi höY- betmemek için “Orta-Yaş” demeği muvafık buldum,