Nasıl oldu bilmem, iki elimle birdenbire boğazına sarıldım, sıktım, sıktım aliğlEz — Beni tanıyamadın galiba! Tepe- nin üstündeki evin sahibi değil miyim, hani sana da biraz bosçlu kalan adam.. 'Taksitlerimi muntazaman getirir ve zirdim. Madende kaza geçirince işsiz kaldım, başka bir yere gidip çalışmıya mecbur oldum. Şimdi memleketime döndüm, evime koştum, karımı bulama- 'dım.. Acaba nerededir, biliyor musun? Onu evden, sen kovmuşsun? Niçin yap- tın bu işi? Herif beni Sonra: — Haan dedi, şimdi tanıdım.. Orta- dan kaybolup borcunu ödemeyen ame- Tebaşı., Sen evini kaybettin. Elimdeki senet mucibince ve pek tabil olarak ka- rınt evden çıkarttım. Bizimle o kadar uğraştı ki.. Evet, şimdi hepsini hatır- lıyorum.. Bir türlü çıkmak istemiyordu. İnatçı karıyı evden atıncıya kadar akla karayı seçtik. — Olabilir, Acaba simidi nerede ken- disi? Benim Fatmacığım nerede? Kendini tutamıyordum. Elim ayağım tirtir titriyordu, Herif bağırdı: — Canım, senin karından bana ne?. Borcunu vermediğin için evi aldım iş- tel. Suma söyliyecek başka şeyim yok! Karmın bekçisi değilim yal, . — Sart söyleme! Mademki onu sen evden sokağa attırdın, nereye gittiğini de elbet bilirsin. Sert sert covap veridi: — Of! Çok söylüyorsun yahu.. Se- min karından banâ ne, dedik anlatama- TAE imbilir hangi cehennemin dibine gitmiştir. Artık fazla geldin, defol kar- şımdan, seninle uğraşacak vaktim yok. Tepem âttı. Bir hamlede tezgühm 8bür turafma atladım. Herifin yakasın- dan tustum: — Ne dedin? Ne dedin?, diye bağır- dım. Mire hırsız, bire tefeci herif, bire namüsuz, rezil adam,. Ne dedin, ne de- din? Bir daha söyle! Bu sözleri söyledikten sonra herifi söyle bir sarsttm, onun hâlâ © acsyip, müştehzi vaziyetini muhâjaza ettiğini Zörüne, aklımı kaybeder gibi oldum, iki omuzlarından yakalayınca havaya kaldırdım, tekror tezgâh arkasına bı- raktım, . Herif hiç beklemediği böyle bir taâr- Tuz kaşısmda gentağır sözler söy- üyor, battâ küfrediyordu. Nasıl oldu , #ki elimle birdenbire boğazına Sarıldım, sektem, sıktım, Kafâsin bir defa sakildim.. Bu kadarcığı kâfi gelmişti. Vakayı görenler” hemen polise ,jan darmata haber yetiştirdiler. Gelenler, Soktân can vermiş olan herifin vücüdu- MU elimden #or kurtardılar. Deli gibi olmuştum. Memurlar, par- asim, bu namussuz mürababâcı- — bu rezil tefecinin boğazmdan çö- “silmek için, çok uğraştılar. Muhakemem uzun sürmedi. İdama imali oldum. Pakat temyiz nakzetti, ra yatak. (5) yıldır. yatıyo. 1 » satmadığım hapisane kalmadı: stanbul, İzmir, Bursa, er yi iş ufak tefek cerh vak's larda ya edildim, zindan- Oekemağil radan oraya sürüldüm.. beni bazı mahpuslar, Beş yıldır yattığım, atlardan istifade ettiğim halde, hâlâ on senem var.. baştan aşağı bir süzdü. MAHPUSLAR KOĞUŞLARDA NASIL EĞLENİRLER?. Daimi ve acı bir tevekkül içinde 8 Mür çürüten mahkümların bir çoğu, #starabı yadırgayacak (hale geldikleri içindir Yi, müuhütleri içinde bir teselli havası yaratmakla kendilerini avutur - ar. Ve hapimmne idareleri de bu hu. susta İdari müsaadelerin içbir zaman esirgemezler. Mahpusların, muhitlerinde bir teselli havas: yaratmak - velev çok İsa bir zaman için olsun » acıyı, melâli, hüsran ve teessürü unutmak ve avutmak için, baş vurdukları yegâne şey, saz ve eğ- lenti tertip etmektir. Eğlence tertibatma izin almak teşeb- büsiyle baştınır. Bu dâ hapisane müdü- rüne (maruzat) yazılmak suretiyle alı- nabilir, Maruzat!, Bu, bütün hapisanelerde en çok sarf- olunan bir kelimedir. Maruzat başgar- diyan vasıtasiyle müdüre verilir. Bu klişe halindedir. Ve şöyle başlar: Huzuru âlti müdürü ekremiye Maruzatı şilahiyede bulunacağımdan huzuru ekremiye çağrılmaklığını istir- bam eylerim. Kovuş (...) de İmza Müdürler bu müracaatları isaf eder- ler. Maruzatı yollayan mahküm müdü- rün karşısına çıkar, Bir eğlence müsa- adeti İster, müdür gürültüsüz, kavgasız olmak şârtile izin verir. (Marumt) yalnız eğlence irin yazıl- maz. Birbirlerini çekemiyen, kavgalı olan mahicümlar, birbirlerini müdüre çektiştirirler. Esrar içenleri, kumar oy- nayanları, esrar satanları haber verir- ler. Silâhları olanları, karyola demirle- rinden bıçak yapanları gammazlarlar. Esrarın, zârın ve silâhın saklandığı kö- şeleri, bucakları söylerler. POSTA Hapishanede posta, ilk nazarda garip görünür. Fakat, mahrumiyet insanlara her müşkülün halli çarelerini arayıp buldurduğu gibi, birbirlerile temastan mahrum olan mahkümlardan 'mektup- aşmak suretile müşküllerini halleder- Ter, (Devamı var) Alo Alo Bir dilenci, servetini fakirlere bıraktı TINA belediye reisi geçenler de, işsiz Yalan amele için bir yardım İistesi açmıştı. 14 mayıs günü belediye dairesine bir dilenci müracaat etti. Ve şehir işsizleri namma ehemmi- “yeti miktarda iane verdi. Belediye reisi bir dilencinin böyle mühim (bir miktar teberründen şüp- helendi, bu paranın membar hakkında tahkikat yaptırdı. Tahkikat neticesinde bir dilencinin gayet namuslu bir adam olduğu ve bu parayı Atina sokaklarında dilenerek ka zandığı tahakkuk etti. Belediye dairesinden çıkan (dilenci doğruca noterliğe mlracaat etti ve va- siyetnamesini yaptı. Bu vasiyetname ile de mühim miktarda olan emlâkini Ati- na şehrinin fakirlerine terk etti, Kılavuzlar kralına ameliyat Rut Parker Gray isminde bir kadın doktor, cenubi Afrika dağlarnıda reli- berlik yapan bir adamın hayatın: kur- tarmak için bütün bir gece, gayet garip şartlar içerisinde mücadele etmiştir. Bu İngiliz kadın doktor, cenubi Af- rikada Drakensberg dağının eteklerin- Me küçük bir otelde misafir bulunurken telefonla bu civarda kılavuzlar kralı lâ- kabile meşhur olan Çarli isminde bir kılavuzun çukura düşmüş olduğu ha- ber verildi kat'i bir mücadeleye girmeli Nizamsız iş yapanlar, en merhametsiz ve seri cezalara çarptırılmalıdır ! Geçenlerde, yine bu sütunlarda te. mas ettiğim bir mevzu hakkmda, tek- rar satırlar doldurmaktan kendimi a- lamıyorum. Şu bizim lokantalar, ne zaman ıslah edilecek? Pis, mahlüt yağlardan ne zaman kurtulacağız? Günleroe durmuş, hattâ kokmuş bayat et ve yemeklerin satılmasma ne vakit mâni olunacak? Geçen #efer de yazdığım gibi, bazı mıntakslarda, bilhassa Eminönünde, zabıtai belediye mümkün olduğu ka- dar sıkı bir kontrol yapmaya çalışı- yor, fakat kontrol vesaltinin azlığı, daha doğrusu bu iş için kurulmuş kon- trol usulünün sakatlığı bütün emek. lere rağmen, kat'i bir çare bulunma. sma İmkân bırakmıyor... Bir dostumun anlattığına göre, ci- vardaki (lokantaları mütemadiyen kontrol eden Eminönü belediye me- murlarr, kanunsuz İşlere sik sık râs . gelip zabitlar tutuyorlarmış. Bilhas - sa bulaşık yıkıyacak yerler pislik i - çinde bulunan birkaç lokanta hakkın. da müsmeleler yapılmış fakat ne ya. zik ki, bir zabıt tutulduğundan ancak aylarca sonra netice vermekte, ve me- selâ bugln nizamsız bir hareketi tutu- lan lokanta, uzun kırtasiye muamele- lerinden sonra ancak iki, üç ay sonra #seddedilebilmektedir. Birçok kazalarda, maalesef kontrol pek hafif olduğundan, geç de olsa ce- za gören dükkânların adedi pek azdır. Sonra, kapanmayı hâkkedecek bir #uç işlemiş bir lokantanm kabahati o kadar büyüktür ki, bunlara yalnız üç günlük bir sed cezası vermek ve bu cozayı da ufacık bir kâğıt üzerine ya” zilmiş, okunaksız kargacık burgacık bir yazıyı kapalı dükkönm önüne ya. pışlırarak sözde ilân etmek sakat bir iştir. Bifçok memleketlerde, hattâ en ya. kın komşumuz Yunanistanda olduğu gibi, biz de hilekâr lokantacılar için daha şiddetli ve merhametsiz cezalar koymalıyız. Birkaç dakika sonra bir imdat kafi- lesi otelden haneekt etti. Kadn doktor da bu kafile de idi, Meğalelerle dağa çıkılmağa başlandı. 1,500 metre yüksekliğe kadar çıkıldı. Burada ip merdivenlerin yendamile ki- İavuzun düştüğü çukura inildi. Kılavuzların kralı çukurda çok ağir yaralı olarak bulundu baş: ve yüzü bir çok yerlerinden yırtılmış ve sağ omu- zu çıkmıştı. Gray, bu korkunç yaraları derhal te- mizlemek ve pansıman yapmak lüzumu nu gördü. Fakat Süblim mahlülü ya- pabilmek için su icap ediyordu. Hal- buki yardım kafilesi beraberinde su ge- tirmemişti. Kılavuzun arkimdaşları buzlar arasırlda ateş yaktılar ve karları erite- rek su yaptılar ve 'bu suyu kaynattılar, Kaynanmış su içerisinde Süblime eri tildi ve kılavuzun yaralarına pansrman yapıldı. Şimdi kılavuzlar kral Jobanesburg şehrinde hastahanededir. Hastahanede ilk muayenesini yapan doktorlar en a- ri vasıtalarla ewücehhez bir hastahane- de bile bundan daha mükemmel bir Pansıman yapılamayacağını itiraf etmiş lerdir. Tip âlemini heyecanda bıra- kan vaka Tıp âlemi bugünlerde İngilterede Glakton on Seada otüran bir hasta bakıc kadının halini tetkik etmekle meş guldör, Eminönü mıntakasında pisliğinden Yunanlılar, müşterisine pis yemek satan, mahlüt yağ kullanan, hattâ be- lediyenin tayin ettiği miktardan ek- sik porsiyon veren lokantactları ya . kaarsa bunlardan çok ağır bir nakdi ceza aldığı gibi, kendilerini de suçla- rma göre muhtelif hapis cezalarma mahküm etmekte ve günlerce kapatır” Jan dükkânın önllne de; bizde piyanko balo, at yarışı ilânlarında yapıldığı ge. kildo, kocaman afişler asılmakta, bun. ların üzerindeki iri yazılarla, verilen ceza halka anistılmaktadır. Bu usul sayesinde, Yunanlılar Jo » kantacıları, kati surette ıslahı etmiş- lerdir. Bugün en büyüğünden en-küçüğüne kadar, bütün lokantalar hileli veni. Zamsız iş görmekten çekinmektedir - Jer. Ayni ceza usullerini biz de tatbik etsek, acaba ber gün midelerimizi mahvederek, adelâ hayatımıza sui - kast yapanların tuttukları yanlış yol. dan çeviremez miyiz.. Belediyenin, İstanbulun yüzlerce lo. kantasmı daimi bir teftiş altında bu- Tunduracak bir komisyonu olmamalı mudır? Nizamlara aykırı hareket edenlerin, hemen yakalanır yakalanmaz tecziye Veb isminde olan bu kadın arkadaşla rile beraber bastahanede bir zehirli gaz kursunda çalışıyordu. Doktorlar, hasta bakıcılar bir gün maskelerini takarak göz yaşları getiren gazlarla dolu bir ©- daya girdiler. Odada birmüddet durduktan sonra doktor hasta bakıcı kadınlara maskele- rini çıkarmalarını emretti. Bu maske çıkarış ancak birka: saniye devam ede- cekti. Doltorun bu emi vermekten maksad: hasta bakıcıların gâzın kokusu nu tatmaları ve bu öuretle ileride ko- kusu vasıtasile diğerlerinden ayırabil- meleriydi. Bütün hasta bakıcılar hem boğulur gibi oldular, hem de gözlerinden yaşlar boşandr. Yalnız Veb ismindeki kadm, gaz bulutları arasında sanki güzel çi- çek kokularile dolu bir havayı teneffüs ediyormuş gibi hiçbir tesir eseri gös- termeden maskesiz olarak dakikalarca durdu. Sonradan, hasta bakıcı kadını muayene eden doktorlar, onun tıpkı kediler ve köpekler gibi göz yaşı husule getiren zehirli gazlardan müteessir olmadığını anladılar. Şimdi de bu tesadüften umü- m bir netice çıklırmağa uğraşıyorlar, Altın meyveler Para kaçakçıları gizli taşıdıkları pa- rayı gümrük memurlarından kaçırmak için her gün yeni vasıtalara mürmcaat ediyorlar, Çek » Alman hududu üzerinde Bo- olayı kapatılan bir Zükkân.. edilmeleri zor bir iş midir? Kazara klâkson çalan şoförü yıldı. rım cezasma çarptıran bir belediye, 2. caba, her gün binlerce vatandaşı 78- hirlemekten çekinmiyen İokantacıyı daha az mı suçlu görüyor? İstanbullular, belediyenin yiyecek ve içecek maddeleri üzerinde hile yar pılmasınım kat'iyetle önünü alması istiyorlar.. Bu iş, bazı büyük fedakârlıklara ih. tiyaç gösterse bile.. Belediye otobüsü imtiyazını ne zaman kullanacak Belediyenin İstanbul otobüs imtiya- ai haklanı bizzat kullanmağa karar vermiş olduğunun duyulması üzerine şehrimizdeki bütün otomobil scenta- ları birer otobüs tipini şehrimize ge- tirerek gelediyeye tekliflerde bulun- rauşlardır, Fakat belediye bu hususta katl bir karar vermediği gibi bütçeye de tahsisat konulmadığından otobüs- lerin haziran muayeneleri yine eskisi gibi yapılacak ve şehrin otobüs işi bu günkü şekilde devam edecektir. a yk denbahda gümrük memurları birada- mın sik sik huduttan geçtiğini tesbit etmektedir. Bu adam Alman hududun- dan Çek hududuna geçerken berberin de kocaman bir sepet doluslu portakal götürüyordu. Çek hududundan Alman hududuna geçerken de sepetle, reçel yapmak üzere portakal kabukları geçi- riyordu. Gümrilğe geldiği vakit' elbiseler, ve eşyası pek sıkı bir mukyeneden geçis riliyor, fakat hiçbir şey bulunamıyordu. Bir gün, yine huduttan geçerken me- murlardan birisi portakal kabuklarının bulunduğu sepeti muayene etmek iste- di ve portakal kabukları armsında 100,000 mariklık bir servet bulundu. Dolaşan iğne Bundan tam kırk sene evvel Londra- da hizmetçilik eden Elizabet isminde bir kadın evde tahta silerken, yerde bulunan ufak bir dikiş iğnesi eline bet- t. İğnencin vücutta kalmasının hiçbir zi Tarı olmaklığına inandırdıar, Bu vakadan sonra kadın 40 seneye yakın hizmetçilikte devam etti; Sonra fazla ihtiyarlayınca düşkünler yurduna girdi. Orada birimç gün evvel sağ bacağında bir kaşmtı hissetti, Biraz kaşıyınca iğnenin ucu eline battı. Eli- le iğneyi çekti ve çıkardı. ”