kdski 14 MAYIS — 1038 Bir mecmuayı karıştırırken.. * ÇİNDE alâka ile okunacak ya- ı zılar bulunmuyor değil, değil ama ne yalan söyliyeyim? Yücel mec- muasını her ay alamıyorum. Her sa- yıfasına bir aded vecize konduruver- mesine bir türlü tahamımül edemiyo- rum. Vecizelerde, hemen dâlma, insa- ni inadına düşünmeğe sevkeden bir ukalâlık vardır. Hattâ çok sevdi- ğiniz bir muharririn bir cümlesini me- tinden ayırdığınız zaman, güzelliği- nin, doğruluğunun büyük bir kısmını kaybettiğini görürsünüz. Vecize me- raklısı kimseler, bir insanm tecrübe- sini, insanlığın asırlardan beri tecrü- besini, bir iki satırlık bir sözü okuya- rak kendilerine mal edebileceklerini sananlardır. Diyeceksiniz ki: “Sen gi- irleri, makaleleri oku da vecizelere bakmayıver!,, O da doğru, fakat ister iştemez insanm gözüne ilişiyor. Dün, bir kitabeı dükkânı önünde durup Yüotl'in mayıs sayısı fihristi- ni okudum. Fazıl Hüsnü'nün adını gö rünce sevinip aldım. Bu mecmua çok karmakarışık, içinde vecizelerden ve Behçet Kemal Çağlar'ın manzumesin- den başka hiç bir şeyi kolayca bulmak kabil olmuyor. Fazıl Hüsnü'nün şii- rini bulamadımı; bir iki arkadaşa da> ha arattım, onlar da bulamadılar. “Yok” diyemiyorum; çünkü bu İş, Yücel mecmuası ile bir kere daha ba- şıma gelmişti: bulamadığımı yazı me- Rer varmış, arkadaşlardan biri bulup gösterdi. Fazıl Hüsnünün şiirini bulamaym: ca öteki şiirleri okumağa Tazı oldum. “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer,, derler. Behçet Kemal Çağlar'ın “Bağdatta geceler,, ini okudum. Doğ- rusu ben bu şairin manzumelerini an- lamıyorum. Manzumelerinde birçok hayaller, hisler var; fakat şimdiye ka. dar okuduğum — manzumelerinde bir yekparelik bulamadım, Bir mevzu a- liyor, onu tevsi ediyor, uzatıyor. Bu- nun, için de birtakım #eyler arıyor... Plu.ı-rıiı yazılmış şiirlerden de hoğ- anmak kabildir; netekim hoşlananlar var. Fakat ben hiç bir zaman anlıya- madım. Fakat Behçet Kemal Çağlar- tim bu manzumesinde, hatırında kalâ- cağını umudğum güzel bir mısra var: “Çöldeki ceylanların dinle ayak sesi- Nü0 Yücelin bu sayısında Cevdet Kud- ret Soluk'un da bir manzumesi var. Cevdet Kudret Soluk, Yunus Emre taklidinden artık vazgeçiyor. Zaten bunu bekliyorduk, taklide devam ede- mezdi. Kolaylıkta israr edemezdi. Şimdi serbest nazımla yazıyor. Ken- disinden çök şeyler ümid ettiğimizi bilir. Yücel'de daha birçok manzumeler Var, Okudum, anlamadım, tadamadım, unuttum. Birçok da makale var; onla- TI daha okumadım. Fakat Yücel'i al- dığıma memnunum: dostum Cemal Nadir'in güzel bir karikatürü var; münekkid etrafını saran bir yığın ki- tabı görmüyor ve elindeki dürbünle ta uzaklarda, tenkid edilecek eser arı- yor; resmin altında da: "O mahiler ki derya içredir, deryayrı bilmezler.., Cemal Nadir'in hakkı var: son za- Mmanlarda haylı kitab çıkıyor... Fakat çoğunu okumak insanın içinden gel- miyor ki! Üç bes sayıfası ne mal ol- duğunu gösteriyor. Onun için münek- kidin de pek hakkı yok denemez... Nurullah ATAÇ ÜÜ eee RRyeR a ei SAĞ Haliç tersanesi projeleri Haliçte kurulacak büyük tersaneye ait projeler, Denizbankın Almanyada bulunan teknik kısmı umumi müdür muavini Harun İlmenin şehrimize gel- mesinden sonra tekemmül edecektir. Harun İlmenle beraber Almanyalan bazı mütehassıslar da gelecektir. oei aa ea Böyle bir adamımız yoktur ! Emin Coşkündere adlr birinin kendine gazetemizin adamı süsünü vererek Zon- guldak taraflarında abone - parası topla- maya teçehbüs ettiğini resmi bazı soruş. tarmalardan anlıryoruz. Okuyucularımı- zın aldanmamalarını dileriz. Senelik radyo ücretleri Bu ay başında yeni ücretler verilecek Geçen sene neşrolunan 3222 sayılı telsiz kanunu mucibince raklyosu clan. latdan alınan ruhsatname — harcının müddeti bu ay nihayetinde bitmekte - dir. Ruhsatname harcı olan on İiranın senelik olarak alınması icap etmekle beraber, geçen sene verilen ücretlerin ev uzun müddetlisi on ay için muteber olmuştur. Buna da sebep ancak haziran sonlarında çıkarı kanunun radyo maki- nesi sahiplerine bir aylık kayrt müddeti vermesi ve sonra bir ay daha cezalı tahsil yapılmasıdır. Bu suretle abortelenrden ücret alma işine ancak 1937 senesi ilkteşrini 80. nunda nihayet verilebilmiştir. O tarihte cezasiyle beraber on iki li- ra vermiş olanlar da haklarındam ancak yedi aylık bir devre için istifade edebil- mişlerdir. Posta müdüzlükleri, hasiran başın. dan itibaren radyo ücretlerini kabul için emir almışlardır. Bu kayıt müddeti bir ay devam edecektir. Fakat bu ay zarfında radyolarının ücretlerini ver - meyenler için Temmuüz nihayetine ka, dar cezalı tahsilât yapılacaktır. —Bu müddet zarfında da redyo ücretlerini yüzde yirmi fazlasiyle gene vermeyen- lere sön bir tahriri tebliğat yapılacak ve bu tebliğattan sonra geçen öon beş gün içinde de ruhsatnameyi yenilemi - yenler hakkında hiç ruhsatname alma- mış gibi muamele yapılacaktır. Çıraklara neden yo! veriliyor ? Muamele vergisi dolayısiyle sanayi. de ortaya çıkan çırtık meselesi bugün - lerde haltedilmiş olacaktır. Sanayiciler bu işe bilhasşa ehemmiyet vermekte - dirler . Muamele vergisi kanunu mucibince, beş beygirden yukan kudret ve do- kuzdan fazla işçi ile çalışan fabrikalar vergiye tâbi ve bundan aşağısı vergiden muaf olduğu için bu dokuz amele haddi bilhassa israrla muhafaza edilmektedir. İstanbul maliyesi geçen senedenberi çı- rakları da bu yeküna daih etmeğe baş. lamıştır. Halbuki, sanayiciler — çırağın işçiden madut olamıyacağını öne sür- mektedirler. Fakat işçi ile çırağm bi- ribirinden ayrılmasına imkân görülme- miştir. Bu yüzden çıraklara yol veren fabrikalar olmuştur. Şimdi İktısat ve Maliye Vekâleti Av- rupada mevcut üsülleri göz önünde bulundurarak çırağın tarifini yapmağa çalışmöktadırlar. Bu tarif yapıldıktan sonha muame. le vergisi tayininde çırak miktarı ne olursa olsun hesaba — katılı caktır. Bu süretle ganayiimiz müşkül bir varzi. yetten kurtulacak ve çok muhtaç öldü- ğümüur işçi yetiştirilmesi imkânr hasıl | olacaktır. ŞEHİRDE ve Başvekilin bu sabah Sirkecide — karşılanışına oit iki intiba MEMLEKET Dört Vekâlet arasında Hükümetçe tesbit edilen 938 bütçe- si ile vekâletlerin teşkilât ve iş proğ- ramlarında esaslı değişiklikler yapı!lma- sı takarrur etmişti. Aldığımız malümata göre, bu sene vekâletler arasında yopılacak değişiklik bilhasta iş taksimi ve müşterek varife- lertde mesai birliğini tesbite matuf ola. caktır. Bu arada, İktışat, Nafra, İnhi- sarlar ve Maliye Vekâletleninin, Baş- vekâletin idare ve nezareti altında iş birliği yapmaları için yeni teşkilât vü- cuda getirilecektir. Bu iş birliği ve mesaide vahdet — ve ahenk temini için yapılacak yeni teşki- lât üzerinde tetkiklerde bulunmak va- zifesi İktisat Vekâleti — başmüşaviri fon der Postene verilmiştir. Fon der Porten bu husustaki tetkiklerini bitir. miştir. Başmüşavir üç vekâleti alâkadar e- den müşterek işler üzerinde şehrimiz- de ve İzmirde de tetkikleride bulunmuş- tur, Fon der Porten Bursa — gibi belli başlı büyük şehirlerimize de gidecek- ti. Fakat, yapılan davet üzerine Anka- raya gitmiştir. Bu dört Vekâletin Başvekâlete bağlı olatak vücuda getirdiği yeni teşkilüttan gaye, memleketin iktısadi hayatımnda nâzım olan tarifeler ve resimler arasın. da ahenk ve insicamı temin etmektir. Bugünkü vaziyete göre, İktrsst Ve- kâleti memleketin iktısadi kalkınması için tedbirler almaktadır. Bu vekâlet ayni zamanda deniz nak- liye ve liman tarifelerini de hazırlıyor. Nalfia Vekâleti kara nakliye vasıtaları- nn tarifelerini, İnhisarlar Vekâleti in- hisar maddelerinin ve gümrükletin ta- rife ve resim nisbetlerini, Maliye Ve . kâleti de devlet resim ve tarifelerini ay t1 ayrı yapmaktadır. Bütün bunların bir elden ve Başve- Doğru değil mi? Bulgaristandan alacağımız bir ders Çilek mevsimi yoklaşıyor. Dünya- mın en iyi çileklerini yetiştiren İstan- Bul ve civamı, bu nefis yemişi ilk zap | manlar ateş pohasıma, sonra da ölü I fiyatına satar. Pek nazik ve bozulma, | da pek müsait olan çilek bir çok yer- i | lerde çürür ve çöplüğe olddır. Komşumuz Bulgaristan 930 — sent. sindenberi gayretli bit çolışma ile çi- kk mahsulünü bir ihraç maddesi kali ne getirmeğe muvaffak olmuş ve sene. iksalâtım ve ge- rekse ihracatımı arlllırarak memle- kete iyi bir gelir koynağı temin etmiş bulunuyor. Bu hususta neşredilen stetistiklerde sön üç sene zarfında bu komşu memi- Tekette çilek ikracatımın ne kadar in- ı den seneye gerek — ist iş birliği kâletin daimi mürakabe ve nerzareti al- tında yapılmasında memleket mali ve iktısadi hayatı itibariyle büyük fayda- lar görülmektedir. Binaenaleyh hazirandan itibaren fa- aliyete geçecek olan muhtelit teşkilât hem bu dört vekâlet arasındaki müş- terek işlerin faaliyet proğramını çize . cek, hem 'de memleketin gümrükler de dahi! olduğu halde bütün tarife ve re- simlerini yeni esaslar dahilinde tesbit edecektir. Bu suretle, vekâletler arasında za- man zaman görülen iş ve tarife mübe- yenetleri ortadan kalkacak ve çalışma da ahenk temin edilecektir. Bunun da hem devlet menfaatleri, hem de memleketin iktısadi kalkınması bakımından mühim ve müsbet tesirleri olacağı anlaşılmaktadır. " Bu yeni vaziyet ve teşkilât dolayısiyle İktısat Vekileti Başmüşaviti fon der Portenin İktısat Vekâletinden almarak Başvekâletde mühim bir vazifeye tayin edileceği haber verilmektedir. .Aytıca alâkadar vekâletlerin mütchassıs ele- manları da hazirsadan itibaren Başve- kâlet emrinde çalışmağa başlryacaklar. dır. Berutta Türkiye lehinde tezabürler Berut, 13 (A.A.) — Anadolu Ajan- sının hususf muhabiri bildiriyor: Mevlid münasebetile Berutta her sene yapılması mutat merasime girer- ken, — Başkonsolosumuz, caddelerde toplanan binlerce halk tarafından “ya. şasm Atatürk, yaşasın Türkiye,. ni. dalarile emsalsiz coşkun tezahüratla selâmlanmıştır. Kendisine ay yıldızlı müteaddit buketler verilmiştir. kişaf ettiği çok bariz olarak mektedir. 935 senesinde 365102 kiloyu bulan çilek ikracalı, 936 do 1961512, ve 937 de ise 2945876 kiloya kadar çıkmıştır. Bu son sene zarfındaki ikracat Bulga- ristana 33903880 leva temin etmiş Du- lunuyor. Bulgorler çileği taze ve — könserve kalinde ihroç ediyorlar. 1930 senesin- de ancak 1090 dekavlık yor işgel e- den çilek tarlaları 927 de 15000 deka- Ta çıkmıştır. Bu beliğ vakamlar karşısında bizim de ortuk daha fazla atalette kalma- vm: manasız olur, Çilekçiliğimizi bir ön #vnel organize etmeli ve bu nefis yemişlerimizi Avrupa — piyasalarına sürmeliyir, göTül. Çingene kantoları Dün bir küçük garngster gördüm: Düğ- mesiz mintanı, rüzgâra — karşı yürü- dükçe omuzlarından — sıyrılıyor, omuz başlarından beline kadar — bakır renkli göğsünün üstünde — tüylü kafası ile bu küçük şopar şehre inmiş bir Tanrt Pa- na benziyordu. Birden durdu. Tenha sokağın en gü- zel evinin alt kat penceresine — bir keçi gibi tırmandı. Pencerenin içinde korde- TAlı beyaz ve tüylü bir köpek yavrusunu yakalaması, sokağa atlaması, beni karşı. sında görüverince gülümseyip durması, ve sonra beni bu mastm — tebessümü ile kandırıp bir ok gibi fırlaması birkaç niye sürdü.Bir insan ömründeki büyük de Kişiklikler de böyle avare ellerin tesadüf eseri darbeleri ile mi oluyor acaba? Bu kış bir kaç gün, çok sevdiğim Os- man Cemal Kaygılmın “Çingeneler âra- sında,, adını taşıyan — yazısı, beni 1935 yazındanberi anlamak istediğim bir 3lem de gezdirmişti. 1935 yılı yazını askerlik ile Çatalcada geçirmiştim. O zamanlar İstanbulda has- tam yardı. Derdim sıkıntım çoktu. Ça- talcada Mehmedin kahvesinde, bir tab- lanın kenarında unutulmuş cigara gibi birkaç defa kendi kendime yanmıs, kül. Tenmiş, tükenmiştim . Bir çingene çocuğu vardı, — Hüseyin, kundura boyacısı. Kapkara gözlerini san ki kunduralar gibi, boyamış. — cilâlamış, parlatmıştı. Tebessüm, — dudaklarından gözlerine, gözlerinden — yanaklarına ko- nup sıçrayan bir sırça idi. Bir gün ben- den Çatalca pazarından bir ağız mızıka- sı almamı istedi. Buna — kargilık bir ay hergün kunduralarımı boyryacaktı. Razt oldum. Çatalcanın arkasında sırt üstün- de bir çam ormancığı vardır. “Çamlık,, denilen bu hüzün bahçesine bir gazino açılmış, bir aralık da Tstanbuldan sar gelmişti. Çamların altında oldukça sey- rek dizilmiş olan masalar birçok akşam- lar dolardı. Hemen her ağacın dibine de, otlar arasına çingene çocukları uzanır, saza ve söze hayran doğmuş — şoparlar, belki de orada, bir İstanbul kızınım müz- tarip sesini dinliyerek uyur kalırlardı. Bir akşam, bilmem niçin, bu İstanbul kızının bir şarkısı bana pek dokunmuş, arkadaşlarımla beraber, onu birkaç defa Aönlernek arzusunu göstermiştim. Ertesi sabah, penceremin altında, bir ağız mızıkası beni o şarkı ile uyandırdı. Çingene Hüseyin meğer benim dertli ve yapayalnız olduğumu hissetmiş, elinde- ki iptidaf çalgıyı bana bir dost olarak ge- tirmişti. Bu sabah, yeni aldığım küçük kitap- ları karıştırırken, — 1324 de Seraskerlik kalemi hulefasından Mustafa Emri adım- da birisi tarafından toplanmış "yeni ve eski müntehap kantolar,. diye bir risale, beni dünkü vakaya, oradan şopar Hüse- yinin mızıkasına sürükledi ve bu satırla- wi ben de yazıma bu risa- Toden seçtiğim bir iki çingene — kantosu ila nihayet vereyim: (Kanto: Falcı; Hicaz) Fal bakar, niyet bakar Bakla açar giriş atar Verince mangizi güzelim Size Böylece göbek atar Pnan olsun çalgıcı dinle, Taze değilse para verme, Çok safalar sürersin Reşat Ekrem KOÇU (Lütfen sayfayı çeviriniz )