AR OR ER TE e a EE m Ee; if; A ENE e —— ann m ame a an e LİKE i,,... ii İri gözleri, dimdik duran kulakları, pırıl pırıl yanan 1. bi hareli gri tüyleri ile, dünyaya VE gelesek sıpalarm en güzeli U ağir ödü babasıyla beraber gil. Diy ilkleri çiftliğin avlusunda gör- ir, Evin çocukları etrafını sarmış. iy tutmak istiyorlardı. - Fakat, İş, Pa marin bacakları ile tekme- arak, zıplıyarak oradan ora. taşlar, çiftlilin avlusu, ince kah - » lerya'larla çınliyordu. Baz? tr yaşında, afacan, zeki bir Bek, - Tarlalarda böğürtlen topla - Bile çük köpeklerle, kuzu, keçi Yav.“ Oynamak, kümesleki tavgan- tmek, rençberlere ardı arası hn bir sürü sualler sormakla Gözrlerili, Babası : “Haydi Ton. diyoruz. dediği zaman, koca. Bözlerinde saşlarla bu eğlenceli Ayrılırdı, O gün, arabadan inip Sektdaslarınm arasına karıştığı “Payı görmüş, bir müddet hay» Yran hayvanı seyrettikten son. kahalar atarak, sıpaya saldır. İf “Er? Ze 5 aktama kadar Tonguzun ye. b sesi küçük stpa oldu. Baba. tatlı sözlerine rağmen oğlu- ez Yavrusundan ayıramadı. Vaid. para etmiyordu. 'Tonguz Shniyetiyle derhal kendisine ayvanın boynuna srkı, siki sıpamdan ayrılmami!, , Hakikaten de ayı- Ve, çiftlik sahibi sıpayı hediye etmekten Başka çare Uzun arabanın arkasma bir “e Ağlanktanı sonra, çocuk giline. ye ir li Hayvan, çocuğun en sevdiği oyuncağı ve arkadaşı olmuştu. Stpa, Tonguzun hayatınm adetâ nâ- Zmı oldu. “Sıpa yemek yiyor, haydi 'Tongüz sen de yemeğe gel.,, dedikleri zaman çöcük hemen yemeğe oturuyor. Uyurken uyuyor, oynarken oynuyor . | du. Hayvancık bilmeden, çocuğu dadı - sından daha iyi tesir etmeye başlamış. ti. O da, arkadaşına çok alışmıştı, Ba. zan gelir, şipşirin, dik kulaklı kafası- ni, çocuğun omuzuna da du. İşte o zaman Tongu hayvanın boynuna dolar ve, ikisi bir an öylece ka'ırdı. Bu manzarayı gör - mek için ev hallr, biribirine haber ve. *rir. Tarlanın ortasında, rılı duran, çocuk'a hayvan: büyük an- neye vearmeaya kadar herkes seyret. meye koşardı. Bir gün, Tonguz ona bir de isim tak- tı: “Minka!” O gülden sonya, Tonguz. Ja, Mınka biribirinden ayrılmaz iki i. sim oldu, Gelen misafirler bile, Ton- guzun #:hhalini sorarken, Minkayı da sormaği unutmamağa başladılar. Bir sabah baheıvan tuhaf bir man. zara gördü, Minka ile Tonguz, baş ba- | şa ayni kaptan su içiyorlardı. Çocuk | yere diz çökmüş bir eli ile srpanın boynunu tutmuş, başını da kovanın İ. çine daldirmiş, ağam şapırdala, şa pırdala su içiyordu. Bakçıvanm ayak seslerini işitince, kabahat işlerken ya- kalanmış, çocuklarm şaşkımlığı ile ba. şmı kaldırdı. Küçücük kızarmış ya - naklarmdan, çenesinden, sular damlı. yordu. Bahçıvan: — Ne yapıyorsun, Tonguz?... . de » di . Hiç eşekle bir kaptan su içilir mi? Hasta olursun... X Tonguzun iri gözleri bahçıvana hay- retle baktı. — Minkanın suyu, benim küçük bar. dağımdaki, sudan daha tatlı, Ahmet ağa. « dedi, ben artık bardağımı is. temiyorum. Hep Minkanm kovasmdan su içeceğim. O günden sonra, Tonguzun, eşekle berâber su içmemesi için herkes göz kesildi, Fakat, yine gizlice kaçıp, dos. tu ile beraber su içmek fırsatını elde ediyordu. Evde, bu yüzden her gün münakaşalar zuhur ediyordu. Hiç bir sil tanımvan, bağıran, ağlıyan, isyan eden çocuğun aşkı, allenin yegâne der- di olmuştu artık, Birkaç köre hayvanı uzaklaştırma. ya kaiktılar. Fakat onu, yarım saat bile görmemeye tahammül edemiyen çocuğu nasıl avutacaklardı... Bir sabah, bahçıvan, ahırın kapısı. nu açlığı zümün, küçük srpayı davul gibi şişmiş buldu. Süzgün gözleri cam- laşmış, küçücük bacakları gerilmiş, a. hırın ortasında yatıyordu. Sıpanın ölümü, evde, bir insan ölü- mü kadar tesir yaptı. Tonguzun hesa. bma ev halkı ağladı.. Bu kâra haberi işitmemesi için, ço. cuğu evde oyalamak istediler. Fakat bütün gayretlere rağmen, zaptetmek mümkün olmadı, Bir aralık bahçeye fırladı. Dostunu ber vakitki yerinde bulamayınca, bahçenin her köşesini a- radı. Taflanların arasma, Çomarın ku. Tübesine kadar baktı, Ve “Minkal. Minka!.” diye bağırarak, Tonguzun “Minka,, 4 Leman Karamanoğıt bahçeye çıkan çocük, tarlada k bir sıpa buldu... Fakat, Tonguzun nun yalâncı bir “Mir di. Mütemadiyen kaçmıya çabalıyan hayvanın yüzüne bile bakmadan, içi boş kalmış, küçük kırmızı kovayı sırt. Tadı ve, içeri kaçtı... — Yalancı “Minka” ya bu kovadan su içirmem, benin “Minka” gelinceye kadar saklayacağım!... - diye ağlıyor - du... 'Tonguz, bahçeye çıkmaz, oynamaz oldu. Ekseriya odasmda oturuyor, kar. yolasınm yanıbaşmda duran kırmızı kovayı salarak, kendi kendine “Minka- İık,, oynuyordu. “Minka” nm döneceği günün hikâ. yesi, çocuk için, yavaş yavas bir ma, sal Baline geldi, Ve Minkanm masalı | gün sonra, boğazda, iltihap başladı... Ateş kırkı geçti, Küçük beyaz karyo. KIZ « dinliyerek uyumayı âdet edindi, Gün- ler geçiyordu. Bir gün Tonguz, basta. landı, Boğazı kızarmıştı. Gelen dok « tor, muayeneden sonra, düşünceli bir tarzda başını sallıyarak “difteri, ih. nalinden bahsetti; Hakikaten birkaç lada yatan çocuk, bütün gayretlere rağrren her gün biraz daha fenalaşı- yordu. Bazan hararetten, içi damar, lamar kanlanmış gözlerini açıyor, at. nesine bakarak bir nefes halinde mi- rıldanıyordu: — “Minka” nim masalımı söyle, an- nel... Ve, annesi, göz yaşlarını silerek, başlıyordu: — "“Minke” yarm gelecek, çayırda, (Lfifen sayloyı çeviriniz), va Monsenyör: bu kadın, bizzat ge- me dört asirin nerede ve ne suretle y lânabileceklerini size anlatacak in Sözler üzerine Korinyan mezu- e” Aldı ve dışarıya fırlayında, der'n nefes oldı. Sonra, kendisini bir 80- $u, > Köşesinde bekliyen Brigite doğ- koşarak şmeseleyi anlattı, Altedileceğinden emin olan Korin- Yüksekten atıp tuttu ve söz ara- m #ekâsını da methüsena etmekten tör, madı. İki bin alın, Brigitin Da, #İnİ öyle kamaştırdı ki, Korinya- di, parası olarak yarım altın vers my peder Jozefle bşbaşa kak legi Eğer bu sefil rahip hakikati söy- 98, muzafferiyetimiz tam olacaktır. Zruyu söylediğinde asla şüp- in. Aksi takdirde, buraya Yard, Süretile kellesini teblikey koy- » iye özüncel, aynı zamanda biraz efi- Ri Görünen peder Jozef ilâve etti; Bi, Evet, bu zaferi itmam edecektir. e musilirmi beni üsima korku- * Ânmaisdö Iespar Düşesdö dir daha tehlikeli bir düşman- Malak iyen iskandal yapmadan ve İki, “Delerini görmeden bu iki mah — Kurtulmamız lâzımdır. “Onları Mak b Bötürmeli ve gizli tedbirler al. i Tep. Ulusundaki haklarınızâ istina- P akay Jozetiz kardinal, birbirlerine di Rişliyâ boğuk bir sesle şöyle — kara Ba gece, Bastiyde. bir darağacı Reaktır.. ç İl Ne sükâttan sonra kardinal de- — Bun Moy, lar üç işidir! Trankavel, v VE cekrim kalfası Mentaryol ; KARRAMAN KIZ ui Annaizle, bana hiyanet eden ve bunun için de kellesini sonuns kadar büyük bir enerjile müdafaa edecek olan Raskas var, Binaenaleyh ,hakikat te bunlar beş ve belki de altı kişidir. Peder Jozef titrek bi rsesle cevap verdi; — Bunlar beş altı değil, yüz kişidir, çünkü aralarında Trankavel var Van- domun tevkitinden daha tehlikeli olan bu tevkif işini kime havale edeceksi- niz?.. Artık Sen Priyak yok. Tedbirli, zeki, emin bir adama ihtiyaç var, Bu akşam saat on birde her şeyin ve bu son korkulu rüyanın de ebediyen yok olması lâzımdır. Bu tevkif? gürültüsüz ce yaparak, onları iskandalsız, Bürtiy- deki darağacma götürecek emin bir adamınız var mı? — Evet! — Kim bu adam? — Ben, , . . . . . “ . .. Akşam üzeri, saat 9 da, çifte ve gayet sade düğün ve merasuierinden son- ra, Trankavelle, Molüs, evlerine dön- düler; Molüs, Kir - Pis sokağındaki ikâmetgâhına döndü ve Roz buraya, katiyen heyecan eseri göstermeden ve şüphesiz, içinde çoktanberi bu evin sa- hibesi bulunduğu düşüncesile girdi. Bu garip ve sevimli çilt, Pariste üç ay kuldıktan sonra, Anjuya g'dip, ora- da, eşyalara ve hayvanlara mümkün olduğu kadar yakın, hoyat için ebedi mücadelelerinde, birer yırtıcı hayvan haline gelen insrelardan mümkün ol duğu kadar uzak, saadet ve inziva için de yaşamağa karar verdiler, Bu karar insanlardan, beşeriyetten nefreti mi ilmi ediyordu? Hayır, Molüs bunü bir gün izrii etmişti. O, beşeriyetten nefret etmiyordu, fakat onu sevesek bir kalbe malik olmadığını hissed'yor- du. Mümkün olduğu kadar kendir; için ve kendisle yaşamak, onun fekefesiy. di, Bir insanın oynayabileceği içtimai KAHRAMAN — Hâlâ şişinizin inmediğine iyice kanaat getirmek için., Raskas, büyük bir ciddiyetle Körin- yana doğru ilerledi ve bir tabip dikka. tiyle onun yüzünü muayene etti. Sonra da şöyle dedi: — Evet, olduğu gibi duruyor. Bil- mek istediğim bundan ibaret. Eh tek- rar görüşelim, cübbeli, unutmayın “ki bana yedi diş borçlusunuz. Raskas, her ikisini de selâmladıktan sonra, oğur ağır dışarıya çıktı, Hayre- tinden dona kulan Korinyan onun peşin den atılmak istediyse de Brigit onu ke- lundan yakalayarak; — Demek, dedi, şimdi de, sağa sola borcunuz var, öyle mi? Korinyan ulur gibi bağırdı: — Borç mu?,. Ne borçları ?. — Dostumuz mösyö Raskâs, ken: dişine... » — Mideye yedi kafa darbesinden bahsediyor, Bu borcumu ona ödeyece- #im.. Görür bacaksız! Onu astıraca- ğım.. Çünkü Trankavel ve asil aşifteyle birlik oldu. 'Bu sözler, Etigiti hakikate rücu et- tirdi. Sekteye uğrayan servet ve istik- balini düşündü ve bunların tahakkuku için Korinyana iktiyacı olduğunu anla- dr. — Dinleyin; dedi, kardinal Parise "dönünce onu haberdar etmek vazifesini üzerinize alıyor musunuz? Size söyli. yeceğim sözleri ona aynen tekrarlıyaca- ğimıza söz veriyor musunuz?, — Tabil.. Bütün bu işleri bana bıra- km, İstediğim zaman ben çök zeki bir insanım. — Şuhalde, bugünkünden daha zeki olmağa çalışın. O zamana kadar bura- dan kımıldamayın ve, bilhassa, Trarka- velin odasındaki pencereden kendinizi katiyyen göstermeyin., Bu sözler üzerine, Brigit, yukarıya Şıkarak, tarassut mevkiine kuruldu. Tavan arasındaki odanın pencere ara- lığından Annaisi gözetliyen çehre işte “ önün çehresiydi. . Anna'sin istemiş olduğu on beş gün- lük mühlet bitmişti. On beşinci günün akşamı, genç kız, bir hademesini gön- dererek Trankavelle kont dö Molüsü davet etti, Kendisi de, başpiskoposun yanımda, büyük salonda onları bekledi. Molüsle eskrim üstadı biraz sonra içe- riye g'râiler. Molüs her zamanki gibi sakindi, Trankavelin çehresi ise bir ölü çehresi- ni andırıyordu, Annajs göyet metin gö- rünüyordu. Göğsünün, her zamankin- den daba büyük bir sür'etle inip çıktı- ğı güçlükle farkediliyordu. — Mösyö 1ö kardinal, dedi ve siz mösyö İ kont, sizi sırf mötyö Tranka- vele söyüyeceklerimi duymanız için bu- raya topladım, Mösyö Trankewel, siz, annemin hazin macerasını bir tesadüf neticesinde öğrendiniz.,. Trankavel endişeyle kekeledi: — Bana öyle gelmişti ki.. — Bırakın sözümü bitireyim.. Ma- nastırın en tenha bir köşecinde, doğu- şumun esrarını öğrendiğiniz için, ba bam olmadığını da biliyorsunuz. , Trankavel ürperdi; — Matmazel, Genç kız daha acı bir elemle tekrar ladı: — Babam yok! Binacnaleyh mim de yok. Annemin isminden başka is- mim yok. Mösyö Trankavel, bana ken- di İsminizi vermek İster misiniz?. — Ben!.. Ne?, Anova, elini dizleri üzerine düşen Trankavele uzattı, her zaman gülmesini seven Trankavel de, hayatında ilk defa olarak, bu elin Üzerine yakıcı gözyaş- ları döktü, “Kral akademisi eskrim kallen: ve Bonsanfon akademisi eskrim muallimi Jan Montaryol,, ön hatıra defterinden alınan notlara göre, Ttankavelle An- nais dö Lespar'ın düğün mereimleri