31 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— — YA N — — 31 İKİN —— KAÂNUN — 1938 NK Er .e h * & Haya ::"'IUn kahrama dar saf ve masu Ööteki arkadaşları da — karıştı- Söze ı""”&.!.m ; — Pekil, Bıu:. mecbur oldum £ o ğüne WH' Bursağı ve Uludağı | '—% itim. Bu bit fırsat olacaktı. Mğü iki güa kaldım. Paralar su- Rm. dönmek istediğimi söy - M Bevvlâ yazı olmak istemediler . % Ü'ıı— üzerine bir şey söyleme- bir kaç gün daha kalarak D a ir, Ben Bursaya indim. Tre- Pauram yoktu. Yanımdaki ş İstanbula bir telgraf çektim .. &, P *Stahanesi vasıtasiyle para gön- —.—İ bildirdim. Cebimdçki kırk __N hana benzer bir otelde yat- —M dışarıya çıktığım zaman &k Tüşum vardı. Bunun beş kuruşiyle W ve beş kuruşun yarısiyle Ye n Tdüm. Akşam Üstü postahane- &M » Paratım gelmediğini öğ- k * Saşırdım. Bir gece evvel kaldı- wmmmk vaziyeti anlattım. İs- biş oda © Para gelinciye kadar bana A%Verrnesini_ rica ettim. hay, P teklifimi hiç ümit etmediğim Yi kabul etti, Üstetik harçiık — bile '% pâara ancak üç gün sonra N_ 4 Ödiyerek Mudanyaya, ora- n '"h'ığe geçtim. İşlerimi gördük - da İstanbula döndüm. heph , çalıştığım — tüccar, Bursaya Stliş ::“Ğimi bir türlü anlamadığı için ;'3 €z bana ilk sorduğu sual bü Sder ;:dn. Hakikati anlattım, Ka- yq'% t &damdı bu tüccar, Kızacağı Kgud:_mektl!n kırıldı., ı—'k'"'-' çok iyi geçindiğimizi söy- SUĞ . Zelih bana bunu da çök gör- =— Bece Maslak yolunda bir otomo- M% öldü, Mallara mirasçıları Mm'yct etti. Ben de tabia kestim. Bu ği g""lı Dada Bilemden ayrı ubîr panşi- A, Yön #Yordum. Hal böyle olunca “'lı * İcap etti. Yazdı. Ailem Wu. Ânnemden başka N hhn“lllluyoı'dum. Annem, va- K&";.“ görünce Adadan ayrıl- - bir evcik tuttü. Beraber- - $ başladık, Ben anneme yük İçin bir taraftan iş aramıya Vt Yurgu gaa K bana Anadoluda düklarım, H .dq—oı. Bense daimi suret- S #L aa aa k**:“ beler bana er * s".kmdl İstanbuldan gayri — ü ve muvaffak olma- ş’:'::&k bir avukatın yanın- ş tenı ©? verdim, İşe başladım. M Sâade bir hayat geçiti- £ HİDİNE. 4LTINDA 26 İsan Kenan Çinili — Melekzad Çinili ' ERKEK —- KIZ ) Hatırlarken vicdan azabı duyuyorum ! yatımda beni en -Çok üzen macera nı, bir şebnem danesi YA Çüercüme ve iklibas hakkı mahfüzdur) f — Numara 57 — m bir muallim kızdı kadar saf ve mastum bir kızcağızdı. O nun en temiz, en ulvi hislerini bir mu zipliğe alet ettiğimi vaktinde farketme- yişime şimdi öyle müteessirim ki.., Ona ait hatıralarımdan bugün burada bahsederken büyük: bir vicdan azabı duyduğumu söyler eliyim. Eminim ki bu azabı bütün ömrümce duyacağım.. Gözlerimin önünde hep o buluanacak ve bulundukça acı duyacağım. Kendimi bu genç kıza affettirebil - mek için, bugün elimden geleni yapmı ya hazırım, Mazipl.gimin fenalığı yalnız ona do- kunmakla kalmadı. Evvelâ Izmir, sonira İstanbul gazetelerir.e yeniden beni mev zu yaptı. Hakkımda hemen hemen hepsi uy- durma olmak üzere bir sürü hikâyeler anlatılmasına yol açtı. Bu genç kızın hakiki ismini yazmıya cağım. Hikâyeme başlamadan kendi- sinden burada aff dilemeyi bir borç bi liyorum . Affedilmemle hakiki bahtiyarlığa ka- vuşacağım. * * & Bir sabahtı, evden, her zamarki saa- timde' dışarıya çıkmıştım. Kapıyı kapa dım, İlk adımı caddeye attım. Bu sıra- da cigara paketimi yukarıda unuttuğu muanladım. Zile bastım. Pentereden bakan anneme : — — Âneceğim, dedim, cigara paketimi yukarıda unutmuşum, Pencereden a- tar mısm?. Beklemiye başladım. Bu sırada gö- züm, bitişik evin alt kat penceresine ilişti. . Pençreden masallarda anlatılan peri padişahının kızı kadar güzel bir genç kız dışarı bakıyordu. Hafifçe sarkmış- tı. İpek gibi sarı saçları kısmen alnmma düşmüştü. Dalgın görünüyordu. Sokağı gördü- ğgüne bile kani değilim. Yeşil gözleri süzün, düşünüyordu. j En mükemmel bir tablodan çok daha nefis tabiatın bu fevkalâde şaheserine dalmıştım. Bir mehtap seyreder, açık denizde güneşin doğuşunu seyreder gibi ona bakıyordum. Dalmışım. .Annemin sesiyle tendime gellim... — Kenan al, cigarayı atıyorum . Paketi alrp, istemiye istemiye ayrıl- dım. Artık onu sık sık, her sabah evden çıkarken ve her akşam eve dönüşümde ayni yerde buluyordum, Bu genç kızı önce saçlarının sarılığından Alman sanımıştım. Sonradan öğrendim ki Türkmüş.. İz mir civarında muallimlik yapıyormuş.. Mektep tatilini geçirmek üzere annesile birlikte İstanbula gelmiş, yanımızda da bu evde pansiyon oturuyorlarmış . (Devamı var) Na *yin erkenden yazıha- ' Wh da geç vaîıitae KN_ : * &w 4 | xı.’::ıım n hüzün duydu - î ş im Nadim olduğumu bir : Sirası geldi. H SÖÜT cerr eee K%::Ylnk bazı mace- öğrendiler, Beni yakın bir muziplikten iba- yanlar — bulunabi- :%h“*&mm verdiği cesaretle, w thik zevkinin beni sü- N iş - “Ctralara, anlatacağım 5 te ğş&:î:: Bir arzu yok.. Hele 18,30 çocuklara masal, Bayan Nine tarüa- fından, 19 Bayan İnci: Şan piyano ve ke- man Trefakatile, 19,380 Memleket şarkıları, Malatyalı Fahri — tarafından, 19,55 Borsa haberleri, 20 Rıfat ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve hölk şarkıları, 20,30 Hava raporu, 20,33 Ömer Rıza tarafından arapça söylev, 20,45 Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (gaat ayarı), 21,15 Fasıl saz heyeti: Oku- yanlar: İbrahim Ali, Kanun — Muammer, Klârinet Hamdi, Ut Cevdet Kozan, Tâan- bur Salâhaddin, Keman Cevdet. 21.50 Radyo fonik temsil: Stüdyo orkes- | trası, refakatile (Louise) 22,45 Ajans ha- berleri, 23, Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23,20 son — haberler, ve ertesi HABER — Aksam posftas. Kalçın sokak diye bir yol var ki, en pis bir. mezbele bile buradan | çok daha temizdir İstanbul Balıkpazarının biraz öte- siniz bilmem? Ruranımmn ismi caddedir ama, genişli- ği bir keçi yolunu hatırlatır. Yenicamiin Tahmis sokağma ba - kan kapısından çıkarak, Hasırcılara arkadaşım foto Ali gayriihtiyari pan- talonlarımızı biraz yukarı doğru çek- tik. Çünkü buradaki yolda, bütün Ba- İrkpazarı gibi pis, etvik bir çamur içi- ne bulanıp kalmıştı, Arkadaşım: — Yedi sekiz gündür yağmur yağ- kurumaz, diye söylendi. ' Bu kelimeler onun ağzından ancak maıştı ama, önünden geçtiğimiz dük - kâncılardan biri daha duymuş olacak ki: — Kurumaz efendim, kurumaz, Za- ten kurusa da daha beteri olur. Bütün bu pis çamurları, töz olarak yutarız. Diye müdahale etti ve sonra yanı - mıza sokularak: — Ben, dedi, sizleri tanıyorum. Çünkü her akşam Haber okurum, Bu- rayı yazacaksanız bilhassa bu çamur- dan bahsetmenizi bütün bu sokak hal- kı namma rica ederim. Çok ama, pek çok üzülüyoruz şu hale... Bir saniye sustu, sonra yine bana dönerek: —- Bir mesele daha var, dedi. Buyu- run da göstereyim. Eminim ki şaşa - caksınız.. Biraz yürüdük ve Balıkpazarı isti- kametinde uzanan daracık bir soka- ğın başında durduk. Köşede asılr du- ran bir levhaya baktım. (Kalem so - kak) yazıyordu. Bize kılavuzluk eden zat, burada i- zahat vermeye başladı: ğ — Bu yolda umumi bir abdeshane vardı. Tuttular, kaldırdılar. Şimdi her kes gelip açığa abdest ediyor, bütün pislikler, sokağın aşağılarına kadar akıyor, Şimdi kış mevsiminde olduğumuz- dan işin kötülüğü pek — anlaşılmıyor ama, yazm burada ne feci vaziyet o- lacağımı tasavvur edersiniz. Bu sırada etrafımıza civar dükkân- lardan 5-6 kişi toplanmıştı. Onlar da lâfa karıştılar, Bu vaziyetten yanaya- kıla şikâyet ettiler. İçlerinden birisi: — Hem de neden kaldır”dar bunu biliyor musunuz — dedi? Rüstem - paşa camlinde bir apteshane yapıldı, bir şebnem tanesi | günün programı, 23,30 son. Yukarda: Hasırcılarda yayakaldırıml arın seyyar esnaf tarafından işgüli, Aşağıda: Kalçın sokağın mezbeleden farksız hali... i K sindeki Hasırcılar caddesini bilir mi- ( madığı halde, bu çamur nasıl olur da —— benim işiteceğim bir yavaşlıkta çık- , &İ ü * b b S Bi ÜN e y N y Hasırcılardan bir görünüş teshane ücretlidir, herkes gelip duva- rm dibinde işini görüyor. v 3 İstanbul konaşağâr Hasırcılar caddesindeki esnafın ne der d eti ö © v 4 çi ada İkinci bir adam da: — Yalnız aptest meselesi değil, çok£ işlek bir sokak olan şu yolun her ta- rafı berbat her tarafı pislik içinde- dir. Ali resmini çekerken, ben de Kal- çın sokağınnın halini iyice tetkik et- tim, Çöp tenekeleriyle, pislik içinde « ki duvarlarıyla, hele umumi! aptesha- nenin kaldırıldığı kısımdaki vaziyeti« le burası iğrene bir mezbeleydi. Kal« dırımların bozukluğu da haddi azami- yi bulmuştu ama, biz oraya gittiğimiz gün bunların tamirine başlanmıştı. Bu iğrenç vaziyeti daha fazla sey- retmeden tekrar Hasırcılar caddesine döndük ve burayı baştan başa gez « dik. Dükkâncılarla, seyyar esnafla gö — Biz, diyorlardı. Kâpi önüne bir kutu bıraksak, derhal ceza yazıyorları Fakat şu seyyar esnafın haline bakın, bütün yayakaldırımları işgal ettikleri gibi dükkânalrımızm kapılarını bile kapıyorlar. Dükkâncılarm hakkı vardı, Bura « da o kadar çok o kadar çok seyyar esnaf vardı ki, değil yayakaldırımı- nr, âaraba yolunu bile istilâ etmişlerdi. Çamurlu yerlere, çuvallarla tahta kutularla, tenekelerle yiyecek içecek yığılmıştı. Seyyar esnafa gelince: — Ne yapalım, orada durma, bu- rada durma, biz de ekmek yiyeceğiz. Zaten bahları ancak kaçamak du « rursak duruyoruz. Yoksa bizi de bı - rakmıyorlar. Topu topu şurada ancak saat 15 den 19 a kadar rahat bırakı- lıyörüz. Belki iki tarafım iddiası da haklıy- dı. Fakat benim görüşüme göre, hura- da haksız olan tek şey, zaten daracık olan sokakta, yayakaldırımımnm ta - mamen işgal edilmiş olması, ve İnsan- lara yürüyecek bir yer brrakılmaması oldu, mnr.ngt' herkes oraya gitsin diye, Fakat o ap- Yalancı elmaslardan en çok zenciler hoşlanıyer Yalancı taşlardan yapılan ve ucuz satılan yüzük, bilezik, gerdanlık ve to- ka gibi şeyler bu sene çok moda... Hakikaten, bunlar az bir para ile - tedarik olunuyor, kaybolsa da insan a- cımıyor. Sonra hakiki elmaslardan da pek farkı yok... Fransada ikinci imparatorluk dev- rinde yalancı elmaslar çok moda idi. Hattâ, Hrgok zenginler, hakiki elmas larını, incilerini kasalarda saklıyor - lar, bunların taklidini yaptırıp kulla - nıyorlardı. Bu âdet, elân devam et- mektedir. Yalancı mücevherlerden en çok hoş- lananlar Afrikalı zencilerdir. Bunlar, Süse o kadar meraklıdırlar ki, taş fi- lân bulamadılar mı, tahtadan, fildişin- den, kehribardan bilezikler, gerdan - lıklar, kemerler yapıp takarlar. Son- ra bircçok yerlerde, kadınlar yalnız çi- çeklerle süslenirler. Küpeleri, bilezik- leri gerdanlıkları taze çiçeklerdendir. En tabilisi ve şairanesi de bu değil 200 işçi kız grev yaptı İngilterede pek garib bir grev hâdi- sesi olmuştur. Nertonda Sineş oyun - cak fabrikasmda çalışan 200 kız, mü- dürlerinin müstehzi hallerinden o ka- dar bıkmışlardır ki, en nihayet grev ilân ederek işlerini yüz üstü bırakıp evlerine gitmişlerdir. Fabrika sahiplerinden bir heyet, kız ları tekrar iş başma getirebilmek i- çin müdürü değiştirmek mecburiyetin- de kalmıştır. Kızlar 21 yaşmda olan yeni müdürden pek memnundurlar, / ”

Bu sayıdan diğer sayfalar: