Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
lâ, bir zamanlar gür siyah saçla- Wde kocaman bir mavi fi- taşızdı. Diz kâpaklarının biraz r sivanmış kırmalı tül ro- tebinde dama kuru fıstık ka- bulunurdu. Beyaz, uzun par - '. T ellerini yanlarında — tutamazdı '“""ı daima gülerdi. ! H F; ?i M az ötesinde bir mahalle İW yakın sokaklardan, ci- M Mahallelerden, bütün şehiracen ay- İ“”ı oanlara hiç benzemiyen bir 'üaıu de yaşardı bu mahalle.. Evleri- pencereleri sabaha kadar —Nı de yanardı. Her evde çalgı ça- ı.q" bu mahallenin biribiri içine Üç dört sokağından hangisinin E'dip dursa, sokağın öbür başın- Tüzgâr, bü tarafa, gülen, eğ- w İ Şarkı söyliyen insarıların ses- M Wıa. üstüne son eğilme Ve kapının yanındaki — elektrik l& dokunarak fışır fisir uzak- Sonra, yavaşça yatağından Yerinden kalkmağa cesa- i. Ğ'f? F zf!f £ ? camların ötesinde, havaya gibi fışkıran ışığa dikerdi.. “hk görünmezdi. Fakat s0- Balıncak gibi durmadan sal- dumınh havası gökyüzü - T Tr î 'ğff %ünürdu. Orada kimlerin o- Merak ederdi. # ao& Meler geçti. Artık Neclâ “irmalı bir kasket taşıyordu., ! Ortasında vakit vakit bir hhınyor. sonra kaybolü - h göğüslüğünün cebinde kena Wüh buruguk bir mendil | % Blr mahallanin ruhu vardı, Ayaklarında kısa topuklü, deve derisi iskarpinler vardı. Evlerinin üç adım ötesindeki mahal- le, eskisinden bin kat aydınlıktı şimdi... Akşam üstü mektepten dönerken © so- kaklardan birinin hizasına geldi mi, ba şını önüne eğiyor, kaldırım taşlarını sa- yarak yürüyordu. Cebindeki mendili oraya gelinciye ka dar ütülü, tertemiz dururdu, O sokağın yanından, evin kapışına kadar mendil, terli avuçlarının içinde, buruşurdu. Annesi onu kâpının arkasından karşı | lardı: — Ne var kızım? Derdi, benzin gene sapsarı! Yoruldun mu? Ah benim.. Neclâyı sıcak koltuğunun al- tında — merdivene doğru — götürür- ken ,G incecik derisinin altında bir şeyin eridiğinik aktığını duyardı. Neclâyı her gece, hâlâ, saat sekiz de yatağma yatırırlardı. Her gece karanlık camın arkasından gökyüzüne uçan beyaz ışık bulutunu seyrederdi ve kafasının içinde çalgılar, şarkılar, üyur- du.. * & *& Bir gün babası Neclâya dedi ki; — Kiızım, bak artık koskocaman ol- dun. Mektepten çıktıktan sonra sokak- larda dolaşma! Doğru eve gel.. Zaman bir acayip.. Sen daha bilmezsin. Hem artık annene de biraz yardım etmelisin, Hadi benim güzel kızım.. Neçlâ kızarırdı. Koşa koşa üst kata çıkardı. Odasına girip aynanın karşısın- da dururdu. Kasketini, paltasunu çıka- rırdı. Göğüslüğünün beyaz yakasını sö- ker, arkasındaki çitçitleri hızla koparır, göğsünü açardı!: — « — Hakikaten güzel miyim? derdi, Babam bana güzel dedi. Amma ben gü- zel rnıyuu? — HABER — Akşam postası — —a adai ea bi bane Yazan: lihan Tarus | — —a eerıııııııırıı Kendini yatağının üstüne atardı. Göz lerini kapardı. Kulağında yan sokağın kahkahalarla dolu rüzgârı eserdi. Neçlâ artık o kadar çabuk yoöruülüyor- du ki? Annesi, bazı akşamları, onun ar kasından yukarı çıkar, oda kapısını usul cacık açar, kızının arkası üstü yatağın- da ölü gibi yatışını, içinde, belirsiz bir elemle, seyrelderdi. Bit gün Neçlâ annesine dedi ki: — Babam bana bir kürklü palto al- sın! — Peki kızım, söyliyelim de alsın!. —— Anne, babam bana uzun ökçeli a- yakkabı alsın!, . — Alsın kızımı!, | — AÂrineciğim, canım turşu istiyor.: — Aldıralım yavrum, , Ve Neçlâ, annesinin boynuna sarı- larak onu yanaklarından öperdi. * & 4& — Âhnne, bu akşam Fıtnatlarda ders çalışacağız.. Gece hizmetçi gelip beni alsın!. — Peki yavrum. Saat kaçta gelsin?. — Ne bileyim ben? — Saat on bite doğru gelsin! — ÜÖlur evlâdım. Ne:zlâ, Fıtnatlarda, Fıtnatın kardeşi Osmanla eğlenirdi. Osmanın burnuna fiske ile vurur, Osman kızar, onun üş- tüne atılırdı. Oraya bir çok kızlar daha gelirdi. Hepsi, Osmanla Neclânın ha- İmın üstüne altalta, üstüste boğuşma- larını, çırpınarak seyrederlerdi. Kitabın yüzünü açmadan saat on biri vurdu. Neclânın kör hizmetçisi oda kapısından içeri süzülürdü, Neclâ toplanır, üstünü başını düzeltir, duvardaki aynada Fıt- natın tarağiyle saçlarını tarardı. Yüzü kıpkırmızı, gözlerinin içinde haşarı ço- cuklara mahşus parıltı, arkadaşlarına: — Allaha ısmarladık!., Derdi. . Bir gün gene bir kavga esnasınlda, OÖsman onu çenesinden tuttu, dudakla- rından öptü: — İşte, dedi, cezanı buldun !.. Neclâ şaşırmıştı. Etrafına bakınryor- du. Bütün arkadaşları ellerini çırparak gülüyordu. O da gülmeğe başladı. Am- ma keyfi kaçmıştı. Hizmetçi gelinciye kadar köşede sessizce oturdu. O akşam odasında kendini yalnız bu- lunca, lâmbayı söndürdü. —Pencerenin önüne giderek burnunu soğuk camâ ya- piştirdi. Alnı ateş içindeydi. Dilini çı- kararak camı yaladı. Uzaktaki ışıkla- rm âltında camdan aşağı doğru sızan acı sü damlalarımı yuttu. Biraz kendi- ne gelir gibi oldu. Karşı mahalle, bu ıkşam. yıkılıyordu. H Kt — Anneciğim, bu evde sıkılıyorum., Başka bir eve çıksak ne iyi olur? — O nasıl söz evlâdım.. Burası bizim kendi evimiz.. — Kendi evimiz - amma, sikılıyorum burada.. . —- Neden yavrucuğum? Bir şey mi O var? Bir şey mi gördün? Kırk yıllık e- vimizden.. — Ooof anne, kırk yıllık evimizden ben bıktım işte!. . ÂAnnesi kızın bu arzusunu gece, ya- takta kocasına anlattı. Adam; — Allah, Allah! dedi, ne var ki? Ne (Lütfen sayfayı çmmıı:) "tne k için burada kaldığımı öğrenmek * Git te bunu, büyük efen- b'fon dö Sen Priyaka tor!.. Hi Ka tiryol. Annaisin kendisine ver- vazifeyi yapmağa razı öl- Sekiz gün sonra, yani Liyon Posu artık Parise doğru yol- Sırada, kardeşi kardinal da, Pa- S'klyordu Kral Bretanyada bir Ylllnaga ikna etmişti. Seyaha- lı Nant şehriydi. Fakat bu, ros- Asıl karar Nanta geldikten Verî!ecekti ” Sezar dö Vandom'un elin- T Mbbı&el d'Estreyle Hördüncü ü?ük oğlunun, bu güzel ve 0 umumî vali olduğunu o- b'-!ka dük dö Merkörle ev- —ü dam ” öona Bretanya üzerinde Mttamıı GT İlham etmiş olabilirdi. y% ."llım içinde eskidenberi is- U kalmıştı. Önlatı ayaklan- f!! “ qn'h başka bir devlet kur- 'kı,, bir iş değildi. bu isyan yan yarıgınını doğuracak Haa O hazır olduğunu isbat etmek- Büçlük çekmedi: Bu işe her ne "'%.“%“hı mâni olmak lâzımdı. Nh. de Bretanyalılara, kralmın ."ı..ı,_ tini göstermek lâzım- NŞ N ve kardeşi Burbonu ya- ha a dr. Flöri hâdisesinin deh- kurtulmuş olan Rişliyö istiyordu. Ve yakışıklı bir süvari olan Üi ,etrafındaki muhteşem günt!te parıldıyan silâhları Tarın boğuk gürültüleri, H ve Çanların tafınan ses €n geçti ve bütün bun yarattı. enç, kuvvetli ve yakışıtdı tikbali parlak olan — bir asla güçlük Wk“ns ve şahsi bir düşma- “aü d a n el * KAHRAMAN KIZ çezm.yordu. Üzerinde vişne çürüğü renkte, kadife bir elbisesi vardı ve bu elbise en göz kamaştırıcı nişanlar — ve mücevherlerle süslenmişti. Mantosu da ayni renkteydi ve şapka- sındaki tüyler rüzgâtın tesiriyle hoş bir şekilde kıvrılryordu. Altında siyah renkte çok güzel bir at vardı ve Rişli- yö, Paris sokaklarından çıkıncıya kadar, bilhassa binicilikteki derin vukufunu, halka göstermeğe ehemmiyet verdi. Bu heybetli, muhteşem kafile, Paris temi çıktıktan söonra Şartr yolunu tüuttü.' On üçüncü Lüi gayet neş'eliydi. Atı- nin üzerinde dimdik durüyordu. Halkın tezahüratı onu âdeta sarhoş etmişti. — Bana öyle geliyor ki, dedi, bizim mert Parisliler son derece memnundur- lar. ' Rişliyö de hürmetkâr bir tavırla ce« vap verdi: — Çöünkü sizin tam bir kral gibi hare- ket ettiğinizi anlıyorlar. Asilere, bütün milletin sizinle beraber olduğunu gös. tetin sir, o zamari halkın size dönüşte ne çılgın nümayişler yapacağını görür: sünüz, Kâardinal h:m konuşuyor, hem di kulak kabartan dük d'Anjuye göz uciyle bakıyordu, Gaston mutad tedbirsizliğiyle: — Demek âsilerin cezalarımı verme- ğe gidiyoruz, öyle mi mösyö 1ö Kardi- nal?. Dedi. Kral da kardeş'ne, soğuk bir sesle cevap verdi: — Galiba öyle!.. Rişliyö, ara sıra tirmalayan ve ba- zan okşıyan garip tavriyle devam etti: — Fakat Sir, eğer majesteleri, yolda, şiddetli tedbirlerini, bazı güzel ve par- lak merasimlerle tatlılaştırmak isterler- se, meselâ güzel bir düğün yapılabilir., Gaston sarardı veheyecanla bağırdı: —Matmazel dö Monpansye Pariste kaldı! AĞ -ALA B KAHRAMAN KIZ kelşi “Gdü &i 269 zündeki para kesesinden üç altın çıka- carak kadına uzattı ve şöyle dedi; — Sizde yemiş olduğum ömlet için bir altın, içtiğim şarap için bir altın, gösterdiğiniz misafirperverlik için de üçüncü bir altın, şimdit seyahate çıkı- yorum ve size köpeğimi bırakıyorum.. Ona iyi bakın.. Bol bol yemek yesin. Bilhassa bir tek külağı olduğu için, hiç kimsenin ona hakaret etmemesine dikkat edin.. Üç altınla gözleri kamaşan meyhanc sahibesi, yerlere kadar eğilerek Raska- sa teşekkür ettikten sonra, köpeği müut- fağa götürdü, Hayvanın âkibetinden emin olan Raskas ta Paristen çıktı ve hür havayı sevinç ve saadetle teneffüs ederek, güneşli yollardan, dört nala u- zaklaştı., XLI' HARP TERTİBATI - Annais, Mölüs'ün refakatinde — dört “Anje'i genci mezartlığa kadar teşyi e- derek evine dötidükten sonra, tamamile şaşltıın bir vaziyette kalmıştı. Bu dört genç, yavaş yavaş, onun hayatında yer “almışlardı. Bu yer şimdi boştu. Genç kız büyük bir teessürle, tıpkı kardeşleriymiş gibi, onları yâdediyordu. Onların dördünün de, kendisini sevmiş olduklarını düşünüyordu.. Fakat ayni zamanda, onlardan hiç birisinin kendi- sine kardeşlik hislerinden başka bir his telkin etmediklerini de, kendi kendisine söylüyordu.. Trankavel, ona, dört gencin ölümü- nü haber verdiği zaman, genç kiz cid- den korkunç bir gece geçirmişti. Onları gömdürüp Parise döndükten sonra ise, daha korkunç anlar yaşamağa başladı, çünkü o zaman anladı ki, dört şövalye- sinin düşüncelerinde almaları icap e- den yeri bir tek erkek işgal ediyordu. Onün müuharin ve hâleir berz omruru Ru düşünceden ve hakikatten muztarip ol- du . İ O gün, tenha olan evinde düşünceli bir tavırla dolaşıyordu. Mütemadiyen gidip geliyor ve nefsine karşı olan bu hiddetinin sebeplerini bulmağa çalışı- yordu. Tam bu sırada, o korkunç mü- cadelenin vuku bulmuş olduğu merdi- ven sahanlığına geldiğini gördü — ve gözlerinin önünde, toz ve duman için- de, yalnız başına bütün bir tabur jan- darmaya karşı koyan Trankavel can- landı. Annais, Trankaveli iyice görü- yordu.. Görmemek için sarfettiği bü- tün gayretlere rağmen.. : Annais heyecan içinde soluyarak ba- şını indirdi ve elleri gayri ihtiyari, göğ- sünde kavuştu. Bu hareketi esnasında gözleri, parma- ğındaki yüzüğe takıldı. Genç kız ürper- di ve mırıldandı: i — Eğer bir tehlikeye maruz kalır- sanız, bana bu yüzüğü gönderin. .İşte gitmeden €vvel o, bana öyle demişti.. Ah, anneciğim!, Bana küuvvet verecek, bana gideceğim yolu gösterecek, bütün tehlikelerden daha korkunç olan içim- deki tehlikeden beni kürtaratak - olan bir tek insan varsa, o da sizin sevdiği- niz insandır! . Genç kız, derhal, yüzüğü Liyon kar- dinalr Lüi dö Rişliyöye gondermeğe karar verdi.. Anmnais, bu karatı verdiği esnada, Roz'un onun yanına göndermiş olduğu hizmetçi kadın da salona girdi. Otuz yaşlarında olan bu kadın, gayet tedbir- li, zekiydi ve kendisine verileri vazifeyi iyice müdrikti.. — Madam, dedi, kapınım önünde bir adam var ki, sabahtanberi mütemadiyen gidip geliyor .Bu belki de bir casus- tur « Annais, hemen Kurto sokağına nazır pencerelerden birisine koştu ve, elini upuzun ve müthiş bir kıhcm hbzme dÜskenmee.-— TAU . *