4 P | —1— Beyoğlu - Sen Ben 5: | nızı lelkik ettim, Evvelâ şunu ehemmiyet le söylemek isterim ki: Ya esmsen dikkati- | niz kuvvetli değildir veyahut bana yar- dığınız sıralarda çok dalgın ve düşünceli | bir halde idiniz. Eğer | dikkat zaafınız wevculsa İşlerinizde muvaffak olmak için bundan kurtulmanız icap (eder. Şahsi ve başkaları hakkındaki düşünce ve bisleri | iyi ve sizin gibi bir zatın dikkat eksikliği kusurunu gidermesi çok muvafık olar. | Gönderdiğiniz mektup (sahibinin ka- | rabterine ve bususiyeilerine gelince: 2€- | ki, esasında mütehakkim iabiatli, o genç (veya en fazla orla (o yaşa yekin), Bir işi oluyor bu kıza!.. Ve dirseklerinin üstünde doğrularak karısına baktı: — Dilinin altında bir şey olmasın? İyi ce yolkasaydın kızı! Artık küçük değil, | on yedisine girdi... İ Kadın elleriyle yüzünü kapayarık bir çığlık attı; — Ön yedisine mi? Vay bizim on ye- di yaşında kızımız mı var şimdi? Ah benim bir tanem aslanlar gibi olmuş ta benim haberim yok... Hemen yataktan fırladı, beyaz geceliğini uçurarak kızı- nın odasına koştu, Yorganı yere düş- maliş, çırılçıplak yatan Neclânın göğsü- 5 kapandı, öptü, öptü. . Ertesi gün mektepten dönünce Nec- S, yatağının üstünde büyük bir şapka İ Kutusu, irili ufaklı paketler buldu. A- cele ile sicimleri koparmak istedi. Elle- ri kanadı. Ve © akşam sofraya, Neclâ, ipek goraplarla indi. ... Neclâyı nişanladılar, Neclâ yatak & dasında bir yaz akşamı, pencereler açık bir erkekle beraber yattı. O günden sonra her gece, amma her gece O er- kekle beraber yattılar. Kocası Neclâyı çok seviyordu. Güzel bir adamdı. İri iri elleri, kıllı bilekleri, simsiyah saçları vardı. Ut çalıyordu. Eve geldiğinin haftasında Neclâya bir kadeh rakı içirdi. Annesi sevincinden çıldırıyor, bir mmm 270 Gönderdiğiniz mektubu bu arada yarı- .. kolaylıkla kavramasını bilir ve kavradığı işl de pekâlâ idare edebilir. Biraz hodbin ve kendi menfnatine daha çok bağlı görün- mektedir. Görüşlerine kendisine © İtimi fazladı. Hodbinliği, belli başlı kusurları arasındadır. Hissi değildir. Fakat bu nevi münasebetlerini istediği vakit kesebilecek bir yaradılışta- dır. Bu iznhatla sizi tstmin edebilmiş oldu- yy yg Eyy yg yerlerde duramıyordu. Neclânm koca- sı her sabah erkenden işine gidiyor, âk- şam geç vakit dönüyordu. Neclâ onu, öğle yemeğinden az sonra, beklemeğe başlıyordu. Saat beşe doğru yatak oda- sında rakı sofrasını hazırlıyordu. Turp salatasını öyle seviyordu ki? Akşam eve dönlip odaya girince ve masanın orta» sında çeşitli çeşitli mezelerin arasında, beyaz tabakta kar gibi salatyı görünce, Neclâyı kucağına alıyor, tavandaki avi- geye doğru kaldırıyor, bağrıyordu: — Karıcığım! Benim bir tanecik karı cım! . Neclânın kocası bir akşam bir ziyafet verdi. Sekiz on tane arkadaşını evin ar- ka tarafındaki büyük salona aldılar, Nec lâ ile annesi o gün sabah karanlığından itibaren köleler gibi çalışmışlar, fev- kalâde bir sofra hazırlamışlardı. Gece yarısından sonra Neclânın ba- basiyle annesi müsaade istediler, çekil- diler. Herkes eğleniyor, şarkı söylüyor, gülüyordu. Neclâ o kadar sarhoş olmuş tu ki sandalyesinde dik oturamıyordu. Bütün misafirlerle ayrı ayrı, saatlerce dansetmişti. Gramofon durmadan bağ- rıyordu, Kocası ikile bir Necdlâyı kucağına alıyor, burada daha yüksekte olan aba” jora doğru kaldırıyor, karısının tül e- tekleri yövünde uçuyordu. O vakit bü- tün arkadaşları: — Yaşa! Var olt.. Diye bağırıyorlardr. KAHRAMAN KIZ mesölelere de lükayt İ di , va ida) tt HABER — Akşam postası * duma kalim. Başkaca öğrenmek istediği- niz varsa ayrıca sorabilirsiniz. —1— İzmir 1, Mi Genç ve narin yapılı denebilecek bir tip tesiniz. Hassas bir ruhunuz var. Ruhi bağ tılığınır çok kuvvetlidir. Başkalarının bil mesini istemediğiniz şeyleri (o saklamasını bilir ve bu gibi hallerde ihtiyata riayet e dersiniz, Ruhen atılgan olmağa istidadınız. var. Fakat ihtiyatlı almanız, âdeta bir fren vazifesini görmektedir. . Düşündüğünüz şeyle bilhassa alâkadar zafın yazısını göm derirseniz size istediğiniz malümalı ve tu- tulacak hattı hareketi gösterebilirim. Şim- dilik aceleye lüzum yok! sebebi malim. Neclânın kocası çok içmişti. Hattâ bir defasında karısını kollarından ka- çırdı, fakat yere düşmeden tekrar tut- tu, tekrar kaldırdr. Neclânm etekleri sıyrılmıştı. Çırpınıyor, kocasının saç- larını yoluyor, abajorun altnda pırıl pı- mi parlayan ipek diz kapaklarını örtmiye çalışıyor etrafına toplanan misafirlerin parlayan gözlerine korku ile bakıyor ; — Bırak! Bırak artik! Diye yalvarıyordu. Kocası birdenbire kolların; kaldırdı. Neclânım elbisesi beline kadar açıldı Ba- $ı arkaay düştü. Altmdaki erkek bağı- ryordu; — Bakım! Bakın! Bunun bir mermer heykelden farkı var mı? Şimdi benim saadetimi anlıyor musunuz? İnanmuıyor- dunuz! Şimdi anladınız mı?. Neclâ başımın döşemeye çarptığını duydu. Gözlerinin önünden siyah bir dalga kaydı. Kendini kaybetti, .ş Neclâ, şimdi, aydınlık ve şarkılarla dolu bir sokakta oturuyor. Arasıra o geceyi hatırlatan çehreler geliyorlar, o- na rakı ikram ediyorlar, Sonra onun beyaz çarşaflı yatağında yatıyorlar, Yalnız kaldığı akşamlar lâmbasını söndürüyor. Burnunu soğuk cama da- yayarak, karşıdaki karanlık sokağı, 6 sokaktan gökyüzüne doğru uzanan si- yah gölgeleri, o sokağın kenarında uyu» yan bir tahta evi, bir küçük pencereyi, seyrediyor. a İlban TARUS liye, rae li Fa LANAN. KÜ AL AYR ala KIZ mütcnağiyen dolaşan iriyarı bir deli- kanuyı gördü. Kont dö Melüs'ü tanı- mamış olan Annais, Montaryolu derhal tanıdı. Hangi gizli bir tesir altında kalmıştı? Bunu söylemek, imikânsızdır. Muhak - kak olan bir şey varsa, o da, Arnais'in asla tereddüt etmeden, bu adamı çağır. masını, hizmetçi kadına söylemiş olma- siyde. Bir kaç dakika sonra: eskrim kalfası onun önündeydi. Anmais tatlı sesiyle sordu: — Mösyö beni tanıyor musunuz? Montaryöl de sert bir tavırla cevap verdi: * — Pek iyi tanıyorum! Sayenizde üs- tad mütemadiyen zayıflıyor. İçini ke- miriyor. Madam, size diyorum ki içini yiyor .Dün Sir az hava alsın diye onu Kontun evine güçbelâ götürdüm. Yol. da, düşmemesi için onun koluna girmek, mecburiyetinde kaldım. Bu ağlanacak bir haldir, madam! Bir aslan bu hale gelir mi?, Annais, bu adamın temiz yürekliliği. ne hayran kaldı. Fakat ona Liyona gön- derilecek bir adam lâzımdı. Göğsünü kabartan, iç çekişini güçlükle boğdu ve devam etti; — Mademki beni tanıyorsunuz, ma- demki Mösyö Trankavel size benim evi- mın kapısını bekletiyor. . Montaryol kekeledi: — Ein mi? Yemin ederim ki.. , Annais, tatir bir tebessiimle gülüm- siyerek sözünü kesti; — Yemin etmeyin! Sırf ben, koru- mak için sokakta bekliyorsunuz.. Bina- enaleyh sizi endişeye düşüren emniye- timi temin edecek bir hizmette bulun - mayı kabul etmelisiniz. Motaryol hayrette kaldı. Mutad ye- minlerinden bir kaçını murtldandı Sonra sordu ; — Nedir bu hizmet? — Ahırlarımda üç at var. Bunlardan birini alip Liyona gideceksiniz. Orada kardinali bulacak ve kendisine bu yü- züğü vereceksiniz. Montaryöl bir sevkitabilyle yüzüğü aldı. Hayretinden dona kalmıştı. Annais asabi bir heyecanla sordu: — Canım! Kabul ediyor musunuz? — Demek Liyon'a gitmem lâzım! — Hem de derhal, Mösyö Trankavele hâber vermeden. , Eskrim kalfası yerinde âdeta sıçra- yarak: — Kimbilir gene neler kuruyor? Diye mırıldandı ve derhal yüksek sesle ilâve etti — Madam, buna imkân yok.. — Pekilâ! Artık bundan bahsetmi- yelim .Güle güle, mösyö.. Montaryol şaşkın bir halde orada du- rüyordu. Fakat bildiği bütün yeminleri sıraladığı halde, kararını bir türlü vere- miyordu. Sırf Annais'e hizmet etmek için oraya gönderildiği hakde, genç İç» zın bu teklifini reddetse, kimbilir Tran. kavel ne kadar kızacaktı! Fakat kabul etse bu seyahatin neticesi ne olacaktı? Mahcup bir tavırla: — Madam, dedi, gitmek isterim, fa- kat. — Fakat, Mösyö Trankavele haber vermek istiyorsunuz, değil mi? Hayır, bunu yapmayın. . — Müâdam, şu halle, bu seyahatim - le size cidden büyük bir hizmette bulun muş olacağıma yemin edin!. , — Size bunu, bütün kalbimle temin <diyorum.. — Eh! Pekâlâ!,. Esasen, üştadın c- mirlerine itaat etmekten başka bir şey yapmış olmiyorum: Derhal hareket &- diyorum! Filhakika, Montaryol, hiddet için- de homurdanarak hareket etti, Seyaha- tinin yedince günü Liyon'a vardı ve derhal başpiskoposun makamının yolu» mu sordu. hid“ i mh dünü E ali biki, Lâi dö Rişliyö, Paristen gelen bu yolcuyu derhal kabul etti, Motaryöl ona yüzüğü verdi ve kardinalin kendisine sorduğu sualler Üzerine« sadece Annais le arasında geçen sahneyi anlattı. He- men ayni gün, başbakanm ağabeyisi ile Trankavelin kalfası tekrar Paris yolunu tuttular, Yolda, bittabi konuştular. Ldi 5 Rişliyö, eskrim kallasının bu sert, fa- kat cidden mert ahlâkını derhal anla- ât ve takdir etti. Fakat onun bilhassa öğrendiği şey, Trankavelin aşkiyle, a- kıllara durgunluk veren kahramanlıkla. rıydu Lüi dö Rişliyö, Montaryolü dinlerken ve ona Sent — Avuay sokağındaki, Es- yoldaki, Kurto sokağındaki ve Flörideki kahramanlık menkrbelerini tekrar et- tirirken, hayretler içinde kalıyor ve Montoryolun bunları anlatırken göster diği heyecana hayran kalıyordu. Böylece Liyon kardinalı ve bagpis- koposu, altı günlük bir seyahatten sonra Parise geldiği zaman, Trankaveli mü- kemmelen tanıyordu. Lâl dö Rişliyöyla Montaryolu, Paris- te, bir inkisarı hayal bekliyordu. Birin- cisi, Annaisi evinde bulamadı; ikincicisi de, Trankavelle Kont dö Molüsü göre- medi, Fakat onların yerine Verdürü buldu. - Verdür bir masanın önünde koltuğu- na uzanmış, yeni alıştiğı upuzun bir çubuk içiyordu. Masanın üzerinde iki #işe duruyordu. Bu şişelerden birisi bir hayli boşalmıştı, ikincisi ise henüz 2- çılmamıştı. Montaryol, Verdürün bur- nunun her zaman kırmız: iken bu defa, al renkte olduğunu gördü. Fahat böyle şeylerle kaybedecek vakti yoktu. Amira- ne ve sert bir tavırla sordu: — Üstad nerede? Verdür dişleri arasından mırddandı? —Gitti! lk ubebin öği di pe 31 İKİNCİKANUN — 193$ YLAL EOMEBİ — PT ig m ağ m Kont?. Verdür gene kısaca tekrar etti — Gittik . Montaryol kütür ve yeminlerle beri ber bağırdı: gi — Gitti! Gitti! Doğru dürüst konuşt” a cak mism, ayyaş herif? Gittiler! Ner& “il İ ye gittiler?. Ne zaman gittiler?. i i Verdür sayıklar gibi cevap verdi? | — Bilmem!. . Kalfa, endişe içinde ürpererek wa 2) du; «— Ne diye gitöler?. — Yiçisi de deli, tam manasiyle del ; Montaryol, hele şu şarapların tadi j bakm. .Bunlâr son iki şişe. .Başka va ; l Jamazsınız., — Fakat'sen niçin burada kaldın? — Şarapları bitirmek için.. » Montaryol, bu. cevaptan hayel il içinde kaldı. Verdür'ü isticvap il için, şarapların bitmesi lâzım ii anladı. Fakat sonra, dolu bir şişeni? Sa il ha bulunduğunu ve bunun vana 4 sarhoşluğunu uzatabileceğini ir tek, bu şişeyi açtı ve içmeğe a | Verdür kahkahalarla gülmeğe Hİ” e dı ve: v7 — Kalfa, dedi, aklımı mr ye Dur ben santa burada niçin söyliyeyim.. — Biliyorum.. Şarapları WE için.. — Evet ve ayni zamanda vir muhafaza etmek için.. — Neyi muhafaza etmek için? ayyas, söyle md. , Verdür ayağa kalkarak bir doğru yürüdü., Çehresindeki ida giler sevinç ve istihzayı ifad€ du, Esasen dimdik duruyordl” madiyen sardığı yumrukluy9” “ yordu. — Neyi muhafaza etmek mi? kalfa da aklını synattı, Neri ği iğ di : > e Mik li