Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
hılaşıklarınızı nasil yıkamalısınız ? | '“'ar, bıçaklar ve tabaklar nası! temiz. ! lenir ? Ellerinizin bozulmaması için | ne yapmalısınız ? r*hî B _ ER k_ Ve sâire gibi sofra takımlarımı | ayanlarımızın en hoşlanma - !eydu" Hakları da var.. Zira, kamak, elleri suya sokmak, Manikürlerini bozar. Bu da, ğ , Sök sinirlendirir. Kızaran el. 'Ven Ularr manikürlerini gösterir- ! '!-.. imız, derler, ellerim ne hal ( U h'hkaye“e hem hakları vardır, hem Bulaşık yıkamanın da bir u. Unu ihmal edip öğrenme- Öyle sıkıntı çekerler ; elleri- “!d klal"lmn bozulduğundan şi. &tler, | ı Yard lt - ıe,,':““ de bilmezdim. Fakat, bir nliğinı, ev işlerini pek iyi Teyem" gittim, ve: Küm Zeciğim, dedim, Siz meraklı, *V islerinde çok titiz bir ka- " a 2metçiniz varken gene işleri “rumlğb' görmek istersiniz. Bazan _ Nüz, -Hattâ bulaşıkları bile İ ioı "Bir gün, gaz yumup açmcıya ha “h CAY toplattınız. Dikkat ettim, P “"uı “t sonra her şey yerli yeri- İ tu, Ve siz hiç yorulmamış. Ev ş;:'I'““l dairesinde çalışırım da 1 'bır çok kadınlar sofra bilmezler, Benim büyük e Berg kVardn-. Yemek bitti mi, "a h ü eei akları, çatalları, ilâh., bu Ğa Bötüş Ne koyarım, hep birden Fh, “teg tü Daha siz kahvenizi Üstüne bir tencere su ko &_ kakao İ kl* t Dlım kaşık G Iği kakâo şurubu, 'Üçgin, Gölüsü — vanilyalr ı,—,irh;an SÜt almız, Bun- Sam kâseye koyu- M İnce bardak-. a“'şî Vanilya, bir fin- h h sicak su alı- ti Nı:ıe" üîîtlnl k suya koyarak ka- SS MTa sıcak su İle z ş":% ':gqa hı S Ateşm Üzerine ko L i"iî"* t0 bmvâınî" ai n ' İ Yı ilâve ediniz. Wnuı Bu, hem yarım, Su isinirken, tabakları, bırdık - larr, bulaşık teknesinin üzerine yanya. na dizerim, Sıra ile yıkarım., — Sofra takımlarınız her zaman ter- temiz, parlaktır. — Tabit.. Yıkar yıkamaz kurular kal dırırim. Sofra takımlarını - yıkadıktan sonra ıslak bırakmak doğru değildir. Bozulur, çok defa üzerinde su lekesi ka. lır, Bunun için hemen kurulamalı.. — Bulaşık suyuna bir şey karıştırı yor musunuz? — Tencerenin dibine iki kaşık kadar soda koyarım. Bir de ceviz büyüklüğün- de sabun parçası.. — Çok yağlı, balıklı tabakları, ça . talları nasıl yıkarsınız? Bunlar, çok fe- | na kokarlar.. — Yıkamazdan evvel musluüğün âaltı. na tutarım, Yahut bir gazete kâğıdı ile silerim; yağları, salçaları ve balık ar- tıklarını çıkarırım ve en sonra yıkarım. — Ben, bazan bulaşıklarımı sofradan kalkar kalkmaz yıkayamıyorum. Ya bir misafir geliyor, ya yemekten sonra so. kağa çıkryoruz; sinemaya, tiyatroya gi- diyoruz. Ekseriyetle ertesi günü yıkı - | yorum. Fakat, çok zahmet çekiyorum.. Kaplar lekeleniyor. Çıkarmak zor olu. yor, — Bunun da kolayı var: Yumuürta, sirke gibi şeylere sürülen bıçakları, çatalları, kaşıkları, sofradan kaldırır kaldırmaz, ıslak bir paçavra ile siliniz.. Öyle brrakınız, Tabif temizlenmiş de- ğildir. Fakat, ertesi sabaha kadar leke- lenmeden İdürur. Tencerelere — gelince: Yarısına kadar su doldurunuz, tabak . | ları bulaşık tenekesine koyunuz, üzer - lerine biraz su dökünüz.. — Ya bardaklar, sürahiler?, — Bulaşık için ısrttiğim su ile ilk ev- vel bunları yıkarım. Ve hemen kurula: büfenin gözüne koyarım. — Bıçaklarr.. — Söyledim a.. Bunları çabuk yıka . | malr. Fakat yıkarken çok dikkat etme- li. Saplarını mümkün olduğu kadar sı- cak suya sokmamalı., Soda, kemik, veya tahta saplı bıçakları bozar.. — Gümüş takımları?. — Temizce yıkanır, kürulanır, bir güderi parçasiyle parlatılır. — İki gözüm teyzeciğim. .Sana bir şey daha soracağım. Ben o kadar modea meraklrısı, şıklık delisi değilim. Fakat, ellerimin daima güzel, tırnaklarımın ci. lâlr olmasını isterim, Halbuki bulaşık- tan ellerim kızarıyor, bazan - şişiyor, manikürüm bozuluyor. ne vanavım. bu- nün İÇİN... Teyzem güldü: — Ondan kolay ne var? dedi. Lâstik eldiven kullanırsan ellerin ve manikü . Süheylâ ŞEFİK 4 0T32 ; Bu kadife boneyi kendiniz yapabilirsiniz Bu Bone, kadifeden, fötrden yahut ta mantonun ayni kumaşından Yyapılır. E. ğer kumaştan yapılacak ise kumaşı bir pamuk, bez üzerine koyunuz ve İğnear- dt dikiniz. Kenarlarını, helezun? bükül. müş korldelâ veya kadife ile çeviriniz. Meşe palamüdu şeklinde siyah ipekten' yapılmış bir püskül takınız. Harç: 38 santimetre kumaş; 60 san. timetre 12 numaralı kördelâ, bir ipek püskül; iç tarafa, başın dokunacağı yere mahsus 60 santimetre kabaca bir kor- delâ. Biçki kalıbı: Üç parçadır. Dikiş payı ayrı: I — Bonenin tepesi; TI ve Tİİ — Yan *tarafları, Ekleme: Kumaşı biçki kalıplarının üstüne koyunuz, kesiniz. 1 ve 2 numa. ralr yanlarını, tepeliğin kısımları arasına getiriniz.. Uçlarının tam noktalar üze - rine gelmesine dikkat ediniz. Ve iğne ardı dikiniz. Sonra"kalın kordeîâyı da iç tarafa ilâve ediniz. Kordelâ veya kadife - &lsü, dıkıgleri görülmiyecek surette etrafına çevî:!niz. 10 santimetre boyunda ve enseye doğru sarkan ipek bir püskül takınız. Bizans ve İran kadınları lncllerle süslü nalin giyerlerdl tran kadınları 18 inci asırda böyle | anlınlarla gczıyorlardı. Bunların tas « | maları İncilerle süslüydü, 1937 de ka - dın iskarpinleri azami derecede dekol « teleşmiş bulunuyor. Belki de günün bi- | rinde, şık kadınların çıplak ayakların ida böyle tasmaları incilerle süslenmiş nalinler göreceğiz. Ayakkaplar; son elli sene içinde çok güzelleşti. Fakat, Bizans kadınlarının giydiklerinin kâbmna bile varamadı, ve varmasına da imkân yoktur. Bu sözlerimizi isbat için (Viyana) müzesinde bulunna ve imparator (Jüsti- niyen) devrine ait olduğu söylenen bir ayakkabıyı gösterebiliriz. Üzeri, yanları, değerli taşlarla, İnci. | derle süslüdür. Üst tarafında altın sır- ma İle işlenmiş bir kuş resmı 'bulu.n - ktaklır, d Eski Iİnsanlar, Eski zamanda, (Hipokrat) tân sonra, adınım etrafınada ebedi bir şöhret hâ . lesi ören doktor (Galien) olmuştur? Bu Yunanlı doktor, milâttan 210 yıl da ölmüştür. Beyni, sinirlerin ana te- meli olarak tayin etmiş, adalelerin va. zifelerini kavramış, güddeler üzerinde tatkiklerde bülunmüştür. Ondan sonra, yüz yıllarca hiç bir iler- leme hareekti görülmedi. (Payens( le- rin taassubu teşrih tetkiklerine mâni ol. du. Hıristiyanların İlüzumsuz gayreti de eski kanunları kuvvetlendirmekten baş ka bir işe yaramadı. Orta zamana kadar ve orta zamanda bütün ilimlerin, fenlerin Üüstadr olan papaslara gelirt:e, bunlar tababete karşı hiç bir meyil ve alâka göstermediler, tababetle asla uğraşmadılar. Şeytan parmağı Umumi pislikten ileri gelen müthiş cilt hastalıkları bile dikkat nazarlarını çekmedi. Her yerde, her şeyde şeytan parmağı görülüyordu. Sari hastalıklar, ilâh? bir ceza, İstiska illeti ise vücuda girip sak- lanan bir şeytanın eseri telâkki olunu « yordu. Böyle olmakla beraber; İtalyada, 8- inci asra kadar eserleri baki kalan meş. hur (Soölerme) trp mektebinin, (Mont — Cassin) dağmidaki manastırda otu - ran papaslar tarafından tesis edildiği zannolunmaktadır. 13 üncü Lui zâmanında fakülte mün. tesipleri endişeye düşmiye başladılar: Bu kadar yeni ilâçlar varken böyle eski tertiplere müracaat caiz mi idi? Buna nihayet vermek için on iki dok- tor seçildi. Bunlar, mevcut ilâçları tet. kik ve formüllerini tayin edeceklerdi. Zamâan geçti. Saçlar, sakallar uzuyor, beyazlaşıyor ve (Düsturu edvıye) ya- vaş yavaş doğuyordu. yıl ötekisi ölüyordu. Nihayet vazifele. ri bitmeden on ikisi de göçtü, gitti. Yerlerine başkaları seçildi. 1637 yılr sonuna doğru Fransa, ilâçların fenni 'olarak hazırlanması için bir formüller mecmuasına sahip olmuştu. Bir eczane- de ne gibi şeyler bulundurdmak lâzım geldiğini öğrenmişti. Bunu husust bir kanunla mecburiyet altına aldı. | Bir eczanede neler bu'unurdu İyi bir eczanede; ku_ndu: ve tesbih böcekleri, kertenkele ve yılan derileri; san, kâz, ördek, teke ve dana İilikleri... Könek, leylek, güvercin pislikleri, misk ve mühtelif hayvanların — tüyleri, kükürt, karanfil iİlâh bulunuyordu. Doktorlarla eczacılar arasında, tamam otuz yıl süren bir ilitilâf çıktı. Niha - hayet buldu. İlâç sulistimlali sona erdi. Pariste bir (Nebatat bahçesi) açıldı. 16 ıncı asırda doktora lmtlhanı verecek talebelere neler soruyorlardı ? Aşk budalası kız kan alınsa iyileşir mi ? evvel Gergamada doğmuş ve 131 yılın- | On iki doktordan bu yıil birisi, öbür sülük, tilki ciğeri, domüz kürsağı, in . yet, parlâmentonun müdahalesi ile ni . sitiska illetini ilâhi bir ceza, Şeytanın esari sayarlardı Tababete lüzumlu otlar burada yetiş «' tirilmeğe başlandı. 14 üncü Lui zamanında fakültede kimya, tabiiyat ve nebatat kürsüleri te- sis olundu. Az sonra tababet, fenne müstenit bir sana't haline girdi. Şarlatanlar azaldı. Acayip bir doktor imtihanı Eskiden doktorların imtihanları da pek acayipti. 1589 da, doktora imtiha « ninir veren tâlebelere şu sualler sorulu. yordu: “Ömrü uzatmak için yiyecek mi, içe- cek mi, yoksa hava mr lâzımdır? “Aşk buklalası bir kızdan kan alınsa iyi olur mu? “Musiki; hastalara şifa verir mi? “Capkınlığın saç dökülmesine ne te. siri var? “Edebiyatla uğraşanlar evlenmeli mi, evlenmemeli mi?,, Zayallı talebeler, bir düzüne mümey- yiz karşısında ter döker, dururlardı. f.. şin fenası, cevapların lâtince verilmesi mecburiyeti idi., Her şeyden ziyade he- lâğate ehemmiyet veriliyrdu. İmtihan galonunun yanınlda, talebe tarafından mükemmel bir sofra hazırları ması ve burada nefis yemekler, şaraplar bulundurmak âdetti, Saat 12 oldu mu, mümeyyizler yemek salonuna geçerler ve numaralarını, yemeklerin, şarapların nefasetine göre verirlerdi. Malümatın azlığına, çokluğuna aldırmazlardı. Çiçek aşısını kim buldu ? Bu sıralarda bütün ilimler, fenler dev adımlariyle ileriyor, hergüm yeni yeni şeyler keşfolunuyordu. 18 İnci yüz yılın sonuna doğru İn . giliz doktorlarından (Jenner) tarafın « dan tatbik olunan çiçek aşısı bugün bin- lerce insanın bayatını kurtarıyor. Sonra, hastaların hararet derecelerini -tesbit, hastalığın seyrini takip için mü. kemmel bir alet yapıldı: Termometre.. 19 uncu asırda, ameliyatlar kolaylaş- tr. Daha evvel, ameliyat yapmak güçtü, Zira, hiç bir hasta acrya dayanamryor - duüu. Daha ameliyatın başlangıcında ölüp gidiyordu. Bugün (Pastör metodu), kuduzun ö. nünlüü alryor. (Rontken iİle muayene u- disit) ismi altında ve bir kaç günlde te- tını kurtarıyor. Veba gibi hastalıklarım tahribatı a. zaltıldı. Vaktiyle (Fıkara sancısı) deni- len ve insanı ıstıraplariyle krvandıra kıvrandıra öldüren sancı bugün (Apan- disti) ismi altında ve bir kaç günde te. davi olunuyor. Yüz yıllardan beri yorulmadan tbu kallar devamlı çalışma sarfeden taba « bet ayni zamanda hem bir fen, hem bir san'at halini almıştır. Diğer fenlere da- yanan bu fen, devrimizin en büyük mu, vaffakıyeti, en büyük şerelidir. . * İşte, dünyanın en tüçük, en ekono - mik, en pratik ve en tuhaf. bir nakil Fransız mühendislerinden (Delimal) tarafından yapılan ve küçüklüğünden, hafifliğinden kinaye olarak (Otocuk') ismi verilen bu arabanım boyu 1 metre 60 santimdir, Yüksekliği 75, eni de 73 sgantim kadar ya var, ya yoktur. Buna rağmen, içinde rahatça oturulur, İste- nilen yere gidilir. Bir apartıman kapı- x Delimal otocuğunu tec. rübe ederken; otocu- ğun önden görünüşü ve kontrplâke kLaroseri, sından kolayca geçebilir. | Şasisizdir. Tamamile tahtadan ve ya köntrplâkedenllir. Üç tekerleklidir: Arkada iki motris, önde de tek bir te « kerleği vardır. Motörü gayet küçüktür. Ağırlığı kırk beş kilodur. En fazla sür'ati, saatte 30 kilometredir. Yol düz ve asfalt olursa, 40 kilometre de yapâr. Sarfiyatı! 100 kilometrede 2 kilo ben - zin yakar, în (Delimal )tserübelerinden çok mem. nundur. Herkesin istifadesi için ıhtıra berati almamıştır.