24 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

24 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bağrı yanık... Acaba sağ mıydı?. Beyni zonkluyor, biriken yaşlar göz- itrini ağırtıyor, bulaândırıyordu. Kendi- Sini tutmasa, hemen bir yıkık duvar di bine çökecek, hıçkıra hıçkıra. ağlaya- Sak, başını yerlere vuracaktı. O böyle mi düşünüyordu?. Kııpıdu girer girmez ihtiyar ana- Sağıyla, uzun uzun sarılışacaklar, öpü- şetekler, ağlaşacaklardı. Baba yadigârı bâhtteqıetmfmdıueıkbırçorhaı- çerken ,anacağı, yaşlı gözlerle kendııinı Seyrederek, ayrılık günıerini, çektiği sı- kıntıları, o harp senelerinin yoksullu- Bünu, korkularımı anlatacak, ağlaya - Caktı. , Karanlık bir geceydi. Esen rüzgârda Yanık bir harabe kokusu vardı.. Ömer, Eâtlayacıkmı; gibi zonklryan baıını S- karken: — Niçin sağ döndüm?. — Nişin gebermddımî. Diye söyleniyordu. . n sopasını sürüyerek geçen bir Mahalle bekçisi onu gördü; — Hişt, arkadaş.. Kimsin sen?. Ömer evvelâ bir şey anlamadı. Şaşkın “#ln baktı.. Bekçı çekingen bir tavır- ?lqutz. Omuzunu tuttu ? -— Hem;irem burıda ne arıyorsun?. Köşe başında yanan ölgün ziyalı fe Nerin sarı ışığında bakıştılar, Bekçi ba- Ynr salladı: — Allah Allah.. Sen bana yabıncı 8tlmiyorsun.. Gözüm sırıyor ammal. — Halim ağa tanımadın mı? Kucaklaştılar.. Halim ağe, eskçi arka- daşı merhum tütün kolcuşunun yadigâ- sını bağrına basarken gözlerinllen yaş- lar boşanıyordu. — Ömer bu ne hal?. Sen bitmişsin be evlidmı? - Bittık yal — Az kalsın tanrmıyacatımı.. — Öyle. . İlk hçyeean dakikası geger geçmez | Ömer anasını sordu: — Halim ağa, anam nerede, anam?.. - ÂAna mı gördün müz — ÂAnan mı? Onu büyük yangından sonra, geçen yıl gördüm.. Amma, şimdi nerededir, nerede oturur, ne yapar bil- mem.. — Sen gördüğünde nasıldı? Koca. mış ıınî — Onu senin hasretin, harbin yok- ıulluğu kocattı evlât... Bak bana.. Ha- lim ağa Pek*'-'vîşhmnlwdeâüm” Amma, belim bükuldü- Ayağımı sürü- yerum.. Hele sen genç yaşcağızında İço- camışsın ya.. Ne yapalım evlât? Harp bu. .Seferberlik bu.. Eolu mı? Elbet çökeceğiz... Anan da kocadı elbet.. Sağ H_uabelikte saatlerce konuştular. Ö- mer harbi, Halim ağa yediklçrı süpürge tohumunu ankttx- —İ— Ömer mezarcılık yapıyor. Bu onun atlerce sokakları olaşıyor, rastgeldiği hüdiklenneıo:mr Fakat, harpten &W&Mndnh&rümm Yazan: Reşat Enls !)nlamadı Senelerce süren bir ayrılık. tan sonra ayni şehirde, ayni havayı te- neffüs eden ana oğlun biribitini bulama masr.. garip tecelli. Uzun harp senele- rinin gönlüne yığdığı hasret acıları Ö« : merin kalbini öyle eziyor kil —S Sıcak bir yaz akşamıydr.. Ömer, son ccnızçyi gömdükten sonra kızgın bir güneş altında saatlerce kazma sallama- nin Yorgünluğunu gidermek için, me- zarlık yanımdaki çeşmeye yanaştı. Ağzını musluğa dayayarak kana ka- na şu içti.. Kollarını, yüzünü yıkadı.. Islattığı mendilini, mengeneyle sıkılı - yormuş gibi sancryan alnma koydu. Sonra çeşme dibine çömelerek dinlen- Gün kararır kararmaz, etrafı hafif bir bulanıklık kaplamıştı. Sıcak yaz akşam- larının sessizliği.. Çit yok.. Sade, hiç durmadan akan çeşmenin çağıltısı.. Ve, arada, şehre dönen sürülerin çıngırak- ları; araba tekerlekleri, nal sesleri... — Heyyy, Ömerl.. — Ömner, heyyy!. . * . B0 . . . & & « | Ağır ağır kalktı.. İmam Vacip E- fendi sesleniyordu. Yanında idört beş kişilik bir cemaat ve yerde bir tabut yardı. Yorgun yorgun yaklaştı. İmam omuzunu okşuyordu: ; — Ömer.. Bağrı Yanık.. Sen merha- İmetli adamsın.. Şu fakiri defnedelimı.. Biçare hatunun Allahtan gayri kimse- ciği yokmuş.. ;.. Sabahtanberi bu kaçıncısı idi? Zaval- İr millet, açlıktan, hastalıktan kırılıp gi> diyor. Ömer dalgın dalgın düşünürken, ©o- muzları çökük bir ihtiyar: — Düşünme evlât, diyordu. Büyük sevap işleyeceksin.. Nasırlı ellerine tükürdü, oğuşturdu. Kazmasına yapıştı. Anacığının has- retinden zaten yüreği kanıyordu. Na- sıl reddedebilirdi?, O, bir servi dibinde çukur açmağa çalışırken, tabutun baş ucunda çömel- miş iki ihtiyar fısıl fisil konuşuyorlar- | dı: Zavallı hatuncagızm kimsesi yokmuş, Allahtan başka.. Günlerce kursağına bir lokma ekmek düşmediği olurmuş. Mahalleli, bu ihtiyar kadına arada yar- dım edermiş amma., Zaman malüm ... Herkes kendine bakmaktan âciz.. Biça- renin bir tek evlâtcığızı varmış.. O da Çanakkaleden idönmnemiş.. Ç| Ç .- « ”) * . « » Ömer, bu eski kefenli ölüyü çukuru- na indirirken yıkık mezar taşmın dibi- ne diz çökmüş bir meczup kısık sesle Küur'an okuyordu. Ortalık kararmıştı... Çarçabuk mezarın üstünü örttüler.. Ce- maat uzaklaştı.. Ömer, biraz ilerideki servi ağacınımn arkasında bekledi, İmam Vacip Efendi, taze toprakların üstüne ayağını vurarak talkın veriyordu: — Yaaa Ayşe binti Mehmet.. " e B oo u * - * & Ömerin kulakları oğuldadı. Dizleri tutuldu. Gözleri karardı.. Boğazından kısık bir hıçlkırık fırladı. Sonra bir taş gibi olduğu yere yık,ıld.l. Kendi eliyle gömdüğü bu eşki kefen- li ölü, onun uzun yıllar hasretini taşı- dığı ihtiyar anacağıydı.. Uzaktan acracı bir köpek uluyor, talkın veren imamın baş ucunda yara«- salar uçuşuyordu « Reşat ENİS —BSON-— Deniz fenerleri Sisli, fırtınalr havalarda gemilere sahili, denizdeki kayalık yerleri gös- termek için sahillerde, deniz ortasın- jdaki kayalıklarda yakılan fenerlerın ıea- dı çok eskidir. | Eski devirlerde, kuleler üzerinde — | ateşler yakılır, işaret verilirdi. İsanın doğuşundan 900 sene evvel,. (Siege) burnunda bir fener vardı. â üncü yüz yılda, İskenderiye limanı ö- — nündeki (Faros) adasında bulunan fe- nerin yüksekliği bin kude (dirâelg uzun : İuğunda bir nevi eski ölçü) idi. Eski fenerlerde odun, odun kömü- rü, reçineli meşaleler, kocaman lâmba lar yakılırdı. 'Şimdi kullanılan fenerler, 1791 de Tölers ve Borda tarafımdan icat olun- dü. 18Ö7 de elektrikli ..en.eı:lcrm te:- rübesi yapıldı. ) KAHRAMAN KI 241 On üçüncü Lui, âdeta sakin bir vanar 244 KAHRANÇN N x T z rişç geliyor ve çılgın seslerle inliyore — Gitti! Burada bir süvari daha -î“- “Evwvelâ onu kurtarayım! Her şey- var ve o da düşesi soruyor. (Besle; *A evvel onun hayatınıl.. Şale birdenbire donmüş gibi hare- | Düşesin hareketinden bir saat sohra, * 1 önünde bir süvari dur- dtı. Ât köpükler içindeydi ve üzerinde Moın»ııa hademelerine mahsus üni- 9rma vardı. Derhal düşesin nezdine k“h”l edilmesini istedi ve ço mühim Mnğn mevzuu bahsolduğunu Söyledi. Elinde, düşese verilecek biz m*!uhu vardı. N fDa, düşesin gittiği haber verildi. We? Bunu bilmiyorlardı.. Süvari Umruklarını âdeta yiyordu. Tam bu '““'ı Üstü başı toz içinde bulunan di- Ber bir sSüvari de avluya girdi ve kendi- ;'ı“* 'doğru ilerliyen hademeye şöyle de- qu — Düşese sadece şunu söyleyin ki, te'bu Matmazel dö Lespar gönderdi; ı;- İçlü $ dostüum ben, bir iki saat ga bu '-Vlğıra yerleşiyorum; sizin asıl <o Rnız bunu anlıyıcaktır Sız de Ş ı.:îî anlayın ki ben ;uıuzh.ktan oluyo— sorda *A bu garip silvariye bakarak m;g;_“durı Kont dö Molüs'ün ada: hhun: lüren -Sevimli haliyle ııııüınındi. h““lıldlh büyük bir taşın ür turd 'ileue' .u“â ve gayet mütevazi bir â- ketsiz kalarak mırıldandı: Gitmiş! Ne- reye? Niçin?. Kendisine gösterilen ada- ma *doğrıı döndü ve Vandom'un hıçle mesini tamdı. Hademe de ğiphcwonu tııum:ştx. — Kon hazretleri, dç_dj, Madam lâ dılg-eıg bıg mektubu. getiriyorum.. Şale mektubu kaparcasına aldı ve aç- tı. Hareketlerinde âdeta bir çılgının hal- leri vardı. Bu hareket, onun İdüşesle o- lan münasebetlerinin samimiyetini açık- ça bir şekilde gösteriyordu. Fakat o, ne yaptığmı bilmiyordu. Mektubu okudu: - — Herşey meydana çıkmıştır. Ka- çın ve Blüya gelerek bize iltihak e- din.. Oradan Nant'a gideceğiz. İcap ©- derse" gidip Roşel'e kapanacak ve dahili bir harp çıkaratağız. Derhal'gelin.,, Şale, yüzündeki teri silmeği düşün- meden bile, gayrişuuri bir haîd: sordu : — Düşes nerede? Ve eevabı beklemeden, gılgm bir ü- mitsizlik Jestıyle inledi: — Gitti? Nereye?.. Niçin gitti?. Bunun üzerine, Vandom'un hakleme- si: şese, buna benzer, üç mektup yazmış- tı. Bir tek mektubun varamıyacağından korkuyordu. Ben, üçüncü olarak hare- ket ettim. İlk haheud, doğru Val dö M Ben ÖW— Belki bir yanlışlık olmuştur. Belki maklam 1â dü- şes bundan evvel de bir mektup aldı. * Düşesin hizmetçisi Marin de koşa- rak avluya gelmiş ve her şeyi duymuş- tu. Sırdaşlığın verdiği bir Jâübalilikle — Madam, gayet garip bir vaziyette aldığı bir mektubu okulduktan sonra, bird'en.hi;e'hareket etti... — Pekâlâ, dedi, sizi affetmemi isti- yorıu:nu.z evvelâ kardinaldan af dile- ,mekle işe baglaym Dük d'Anju, kardinalım, kendisine bu |“hicabı hissettirmiyeceği ümidiyle ona Wdoğru —döndü.. Fakat bir eli maâsa- vya dayanmış olduğu halde, hareketsiz vedimdik duran Rişliyö de, bu tarziye- 'yi bekler gibi bir hal vardı. Korkunç bir ân geçti. Nihayet, hicabrndan çılgın bir “hale ğelmiş ölan Gaston, bir adım iler- Ixyerçk boğuk bir sesle kekeledi: ' —— Kardinal hazretleri, sizden affmnı- zı Tİca ediyorum.. , O zaman, şayanı hayret bir hâdise vuku buldu, Kâarkdinal, bu dehşetli sah- neye nihayet verecek bir kaç sözle ce- vap vereceği yerde, gidip kapıyı açtı ve odacının elinden altın kapaklı ağır bir kitap alarak masanın üzerine koydu. Sonra bu kitabı açtı ve nihayet, boy- nunda taşıdığı elmas işlemeli haçı çıka- rarak, açık duran kitabın üzerine koy- - du., Kral; devrinin en büyük komedya- cıs; olan bu adamın hareketlerini hay- retle takip ediyordu. Gaston isç - titri- yordü, Son bir isyan hissiyle vakur bir hal almağa çalışarak kekeledi: — Müösyö, bir prens af dileyecek ka- dar izzetinefsini k ırınca.. Rişliyö, sözünü keserek: — O zaman, dedi, bu prens, bu af ri- /|caşma muhatap olanları kendi fevkine çıkarmış olur. O zaman onlar da - bir AŞ p gz ada ' dükleri tedbirleri alırlar. Sir, .nm':: 'lerinizin kumandanma gldlp Şevrd»z'ün ikametsâhını a: emrettim .. Size gölnce, monsenyör, İşte İocil, irte 'Tanrıyı aı:amızdı teınsil eden haç ve îg- te, nihayet, hmı;ladığım tphrîi*î formül.. Bunu okuyun, monsenyör ve elinizi İncile koyarak bunü tekrar edin! Aamrak 0 zaman, sadece affıma değil, ö GÜün ll uüı aK A l AAA M B H fakat dostluğuma ve ümit edeı-m; ki, ay. ni zamanda majestenin muhabbetine müstahak olursunuz, , Ön Üçüncü Luiz — Evet, evetl. y Diye bağırdı.. Dük d'Anju da Rişliyönün — yazmış olduğu kâğıdı aldı ve okudu, sonra; — Hazırım! dedi. v Kral da şöyle dedi: — Şu halde, sizden istenen şeyi ya- pin!, « İ Gaston elini uzattı ve, yüksek sesle, karldinal tarafından hazırla.nan yemım tekrarladı: “Tanrı ve İncil namına, kral ve nasi- Hatlerine sad.akat gosterecegıme yemin edıyorum. Kralı ve kralın sevdiklerini seveceğime ye hürmet edeceğime ye- min ediyorum, Krala, devlete ve deyvle- ti temsil edenlerin aleyhine duyacağım, bütün şeyleri, olduğu gibi krala tekrar edeceğime yemin ediyorum.,, Cezadan — kurtulacağına tamamiyle emniyet getirmiş olan Gaston bu söz- leri kuvvetli bir sesle söylemişti. Bunu bitirince derhal krala dönerek ilâve et- ti; — Sir, bundan sonra 'kralı bir kardeş gibi seçvecek ve ona hizmet edeceğim! O zaman, Ön Üçüncü Luinin mah- zun çehresmde bir sevinç ifadesi belir- di ,Şüpheler içinde ezilen kalbi ferahla- dı. ! Gastona doğru yürüdü, “onu kolları arasına aldı ve iki m M göyle dedi: — Her şey affedilmi unutulmuştur. Eğer beni bir kardeş gibi seversen, ben de sana kendi oğlum nazariyle baka« — Sir, mademki majesteleri bu ka- dar büyük bir âhcenaplık ; lar, zavallı Ornanoyu da aHetı:ıenm kânı yok mu? O bemmıçm hal;m E dost, bir muallim, bir babaydı.,

Bu sayıdan diğer sayfalar: