CPt R;ıî&td/î&'ımwml Z.. Şı <f_—ı Hollivutta VI - Fred Cincer Roje Cincer Roje “toprakların dili,, isimli bir fil Rober Taylorle oldukça garip bir ge- kilde geçen mülâkatrmın verdiği — şaş- kınlıktan henüz kurtulmamıştım. Stüd yolar şehrinde dalgım dalgın ilerliyor- dum, Vakit herhâlde gece yarısını geç miş olmalrydı veya-bana öyle geliyor- dü. Zarif saatim bozulalıberi tamir ct- tiremediğimden, yanıma alımamıştım. O sırada, yanımdan hususi otomobilile geçen göz aşinalarımdan birine sor- dum, Onbiri çeysek geçiyordu. Sabaha gök vakit vardı. Belki konuşmadığım meşburlardan birkaçına rastlarım Ümi- dile âheste tevat olarak Paramount stüdyosuna doğru yürüdüm. Bir atalık büyük bir kapının önlünde manyeziyom ışıkları yanıp sönerek, deklanşörleri çakırdayarak irili ufaklı bir sürül fotoğrafçı bir otelin hususi polis teşkilüti tarafından kapı dışari edildiler. Arkadan bir kral haşmetile, ağzında kendi boyuna yakm pürosu ile bir adam çıktı. A.. Akşamın Hikmet Fesidunu. Gerçi Holivuda gittiğini bi liyordum ama.. Böyle acaip bir mahlük seydeder gibi başına Uşüşüleceğini tah min etmemiştim. Vüukua gelen hadise daha derin dü- fi imkân brrakmadı. Çünkü vet Feridun bütün haşmetini bü- yük kapıda brrakarak tabanları kaldır. muş, son zamanlarda, büsbütün gelişen göteğile yolları arşınlamağa başlamış- tı. Peşine düştüm. Bir zendi * figüran mahallesinde, pis bir kahveye girdiği sırada yetiştim. Bir masâya oturduk. Kâüğıtlarını çıkardı. Biraz hoş beşten sonra melül melül yüzüme baktı. Sor- dum: — Kuzum nedir bu koşunun sebe- bi? Hikmet Feridun Es, cfvap verdi: — Esti İşte, kalktık buralara geldik. Rahat battı sanki. Mülâkat yapacağız, artistlerle konuşacağız diye patronun kesesini bir hayli rahnedar ettim. Bay Ruzveltle konuşan ilk ecnebi güzeteci olduğumu yazdım. Gerçi benden önce birçok eenebiler konuşmuştu ama aldır ma. Gelgelelim kiminle konuşmak iste- dimse, İstanbulda olduğu gibi, çoğun- dan atlatıldım. Deminki de döküyorum, Zarfın üzerinde Holivut damgası var ya?, Hikmet Feridunu zenti figüranlar mahallesindek! kativede, dertlerile baş başa bırakarak çıktım. İçimden, İstan- bulda bu mektuplarin ne şeklide karşı- lanacağını da merak etmiyot değildim. Böyle dalğın dal- gın, İstanbulda ol - duğum hissini uyan derecede karanlık ve çamur - drracak lu zenci mahallesin den geçerken bir - den$ire —aya dolaştı ve sendeledim. Bir de eğildin kı.. Fred Aster, eli uzun çenesinden mahzun bir tavırla düşünüyor. — Ne & delikanlı, dedim, Leylân: kaybetmiş gibi ne düşünüyorsun?. Tabit bir şey anlamadı. Fakat sesi- min ahenginde herhatde 'sempatik bir geyler bulmuş öolacak ki kocaman ağ- zile güldü ve beni de eteğimden çeke- rek pla kaldırıma oturttü. Sonra tekrar elini çeneşine Gayadı ve düşünmeğe daldı, Lâhavle.. Şu İngilizler veya Ameri- kalılar garip adamlar vesselâm.. İçim sıkılarak omuzuna vurdum; kalk gide- lim diye işaret ettim. Yürüdük. İnce böyle bir | hadiseydi. Ama serde gâzetecilik — var | elbet. İşte, gördüğün gibi bir kahveye | kapağı atıp, çala kalem, aklıma geleni | ova bir gece Asler ve * tü m çeviriyor ! uzun endamı yanında, başım:ı havaya kaldırarak yüzüne bakıyordum. Cadde de bir evin önünde durdu. Tabii ben de durdum. Balkona bakıyordu, Ben de baktım. Vebirden kafamda bir şimşek çaktı. Burası Cinger Rojenin eviydi. — Cinger Roje vurada mi oturur?.. lodim. Yalnız ka « lnın ismini anla - varak sırıttı. Sonra aleıkla bir hava tut du. Sevgilisi bal kona çıkınca sevin- cinden deli gibi tepinmeğe — başla- dı. Maamafih bu olduğu yerde te- pinen adamın hareketlerinde bir nizam ve hele nalçalı kunduralarının parkeler Üzerinde çıkardığı çakırdılar da güzel bir ahenk vardı. Görenler etrafına birikti. Millet, olduğu yerde iki tarafa sallana rak tepiniyor, silkiniyordu. Az sonra binanın tepesinden bir takırdı başladı. Baktım, Cinger Rojesalmış yürümüş. Yüksek topuklarile müttasıl sesler - çı- kartıyor, elile pijamasının pantalonu- nun eteklerini — tutuyordu. Münavehe ile takırdı bitince Fred Aster kolundan tutup sürükledim. Be- raber asfalta geldik, İki dakika - sonra Cinger Roje de geldi. » * Sizi sağırdı mı?, diye yarım. ya- malak bildiğim Fransızca ile sordum. — Evet, dedi, ben hem artist, hem setenoğrafım, Aynı zamanda Morg alk- fabesini çok iyi bilirim. Fred Aster de daha evvel telgrafçı idi. Bu suretle ko- nuştuk. Hayretimden dona kaldım. İkisi de gü Hiyorlardı. Kolkola girdiler, bir şağa bir sola yalpalayarak takırdamağa baş ladılar. Leyleklerle aralarındaki fark ötekilerin gagalarile, bunların ayakla- tile ve daha ses çıkarmalarınday dı. Cinger Rojeye yeni bir film yapıp yapmayacaklarını sordum. — Evet, — dedi. Topukların dili diye bir film çeviriyo « TUZ. — Tabil dana fil- mi değil mi?. Öyle gibi. Fredle ahdettik, Bu lmsiriz bitince İspanya harbi veya Çin işi Japon işi diye yeni bir filme başlayacağız. Bunda steple harbi can- larklıracağız.- Şüphesiz çok iyi bir şey olacak.. Harp aleyhtarı olanlar bile bu filmi görünce sulha ebediyon veda ede cekler, . — Neden?, — Bunun muhtelil! sebepleri olacak. Bir kere, Amerikan filmlerine konul- muş olan sansüre metelik verilmediği için bu filme birazzz.. Şey.. Yani. Olacak.. E, tabil ilk harp alâmetleri seyre gelen nişanlılar arasında kendini gösterecek.. Sonra filmin mu- sikisj ve sanatımız- daki — muvaffakiyet herhalde harbin gü- tülerini hoş gös- ek; meselâ mu sler — makineli tüfek ateşi altında ayak seslerini, top gürlemeleri karşısımnda zarif fbacaklarımla yerlere indirdiğim darbeleri düşünecekler.. Da | ha, bunun için birçok sebepler gösteri | lJebilir. Hulâsa filmjmiz dehşetli bir | harp ptopagandası olacak.. | — Peki dünyayı bietbirine katacaksı- l Frslih g Z z ; Danyel Darlyö Amerikada neyle meşgul ?7 Güzel Fıransız yıldızı Amerika sinema mekteplerini dolaşiyor Bir milyon dolarlık mukavelesi mucibince Kaliforniya — stüdyolarından biri, bir cenebi artis tangağe etti mi, bunun muvaffakıyot temin edip etmiyeceğini bilmez, Yabancı ve göhret sahibi bir $ kârı işinden ayırıp Amerikaya götürebilmek ise güçtür. Bunun için çök büyük maddi fedakârlıklar ister, Onda dokuz netice ne olur, biliyor mu. sunuz? Muvaffakıyetsizlik... Şatafatlı reklâmlarla, Âdeta davul zurna ile gelen, bir hükümdar gibi kar şılanan, alkışlanan Jermoön Ausey az sonra gessizce geri döndü. Jan Kiepü. ra da ayni akibete uğradı. Simone Si- mon ise İkl sene geceli gündüzlü çalış- tıktan sotra ancak Bon zamanlarda biraz kendini göstermeye başladı, Ket- ti Galyan yıldızlığını kaybetti. Anna Sten geri dönmiye hazırlanıyor. Danyel Dariyö:; Holivuda vasıl 0L. duğu zaman Marseyyezle karşılandı. Sanatkr Intihabında hiç yanılmı. yan 50 milyon Fransız, veni dünyaya gönderecekleri yıldızı pek güzel seç- mişlerdi. ivudda güzellik müte. hassralarmım tetkik nazarlarından geç- t. Bunlar; sevimli sanatkârm İri göz. lerini, düzgün bacaklarınmı görünce: “— 000!... Demişlerdi. Cidden gü. zel bir kız!.. Bir kusuru yok. Herhalde büyük bir sükse yapacak!..., Nevyorkta Vapurdan rıhtmz-inine ©e 180 gazete muhabirinin — fotoğraf makineleri önünde poz almıyz;, gülüm semiye mecbur kalmıştı. Dariyönün hiç hoşlanmadığı, asla kabul etmediği bir gey vardır: Sant on birden evvel gazeteci'eri kabul etmek. Dariyö; hör gece, kocası ile beraber Amerika s'nema mekteplerini dolaşır, deralerini takip eder, — telâffzlarma dikkat eder, Üniversal girketi ile imzaladığı bir milyon dolarlık mukavele mucibinco senede iki film çevirmek mecburiye- tindedir. Kocasiyle heraber, Antol Lit- vakın büyük malikânesinde — oturur. İsvoçli bir göförü, altı Hsan bilen, fa. kat bir kelime Fransızca — anlamıyan Macar bir famdösambrı, milliyeti meç hul bir aşçısı vardır. Dariyö, ainemafla oynamtya buşla. dığı zaman henüz 14 yaşındaydı. Ve mekteple bulunuyordu. Babası, musiki muallimivdi. Kızma Viyolonse! çal- masını öğretiyordu. Genç kız bir gün gazetelerin birinde, (Le Bal) filminde mühim bir rol için (ltecriibesiz, Fakat güze!) bir kız İstenildiğ'ni gördü. He men müracaat etti ve kabul olundu. ra birçok filmlerde rol aldı: Ken disine hürmet olunuyor, kendisi için hu susf senaryolar yazılıyordu. Nihayet nız da elinize ne geçecek yani?. *-Benim sekiz yüz bin, Fredin yedi yüz bin dolar?.. —Bu paray: ne yapacaksınız?, Bu sualim cevapsız kaldı. Çünkü Fred Aster, kendisine niçin az para tahsis ettiğini yıldıza soruyor, arala- rınki münakaşa stemle karışık kavga ya müncer oluyordu ki Cinger Roje zarif bir tebessümle bana döndü: — Görüyorsunuz ya, dedi, ne kadar harp taraftarıyız?. esseserserenancene eee AeE LA LELAERELELEREAEEESEsenADA. iGelecek röportaj Şarl Buvaye < o İ î Daryö Â senede iki film çevirecek Danyel Dariyö Dökusana ile tanıştı ve Harri Kosterle beraber iki film çevirdi. Bu sırada se- vişli, evlendi. Balayı seyahatini, Şarl erden aldığı bir telgraf üzerine bıraktı. Bovayer; çevirdiği Mayerling fiL mindeki Baronne Votsera rolünü ken. disine toklif ve kabul etmesini rica e- diyordu. Bu ilk facia rolü oldu. Mayerling filmi, iki genedenberi Avrupanın bül- yük ve küçük gehirlerinde gösterli- YO Kocası, (Tehlil piyes yazmıstı. Bu da, Dariyö için bir şöhret vesilesi oldu. Brükselde ilk öy. nadığı geve o kadar alkıslandı ki yirmi kere sahneye çıkıp halka teşekkür et mek mecburiyetinde kaldı. Sonra, hu. susi locasında krala takdim olundu. Dariyö ve kocası, ğer yıldırlar gibi barlarda, lokantalarda dolaşmaz- lar, En samimi dostları Bovayor, Bra vev, Anatol Litvak vo ilk Amerikan filmini idare eden Koşt Bununla beraber, Dariyö kibar A- merikalıların balolarında — bulunmayı iy: “Burada her cina adamlarla anıştyorum..,, der. Parklara gider ve (Atlhı karıncal pibi tehlikeli oyunlar- dan çocuk gibi hoslanır. li oyunlar) adlı bir çok £ 1937 Poeris sergisinde on iki defa | parasiltle allamışlır. Tehlikeden — hiç korkmaz. Kocnar da (hava kahramanı) — diır. Zira umum! harpte, meehur 7T7 numa. Taİr tayyare filosundaydı. Her Ikisi, aralarmda bir mukavele aktetmişlerdir: Kocasi, zevki için de- Bil, fakat lüzumunda memleketi Kçll çacak. Dariyö de katiyen mııwauw İp gezmiyecek.. . Dariyönün pek kuvvetli bir h'":, sı vardır. Okuduğu altı sayıfalık kitabın bir satırını bile unutmaz. Herhangi bir rolü iki saatta 1'", miyle ezberler, Yüksek sesle bir şarkıyı, bir piyesi hemen hnll”' na nakşeder. Makyajlarmı bizsat kendisi yaftç Yüzünü pek hafif pudralar. K"’“ tablidir. Saçları gürdür. Paristen giderken birçok rop * tr. Fakat, şapkası yoktu. — Ben diyordu, şapka sevmet" kat kocam çok sever.. . Mavi ve yoşil renklere bayılir" rengi, gözleriyle bemahenk bulüf» * | h'ıd ,