15 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hallvutta VI - Fred bir gece Aster ve Cincer Roje Cincer Roje “toprakların dili,, isimli bir film çeviriyor ! Rober Taylorle oldukça garip bir şe- kilde geçen mülâkatımın verdiği şaş- kınlıktan henüz kurtulmamiıştım. Stüd yolar şehrinde dalğın dalgın ilerliyor- dum, Vakit herhalde gece yarısını geç miş olmalıydı veya-bana öyle geliyor- du. Zarif saatim bozulalrberi tamir et- tiremediğimden, yanıma almamıştım. OÖ sırada, yanımdan hususi otomobilile geçen göz aşinalarımdan birine sor- dum, Onbiri çeyrek geçiyordu. Sabaha çok vakit vardı. Belki konuşmadığım meşhurlardan birkaçına rastlarım ümi- dile aheste 'revan olarak Paramount stüdyosuna doğru yürüdüm. Bir aralık büyük bir kâapının önünde manyeziyom ışıkları yanıp sönerek, deklanşörleri çakırdayarak irili ufaklı bir sürü fotoğrafçı. bir otelin hususi polis teşkilâtı tarafından kapt dışari edildiler. Arkadan bir kral haşmetile, ağzında kendi boyuna yakın pürosu ile bir adam çıktı. A.. Akşamın Hikmet Feridunu. Gerçi Holivuda gittiğini bi- liyordum ama.. Böyle acaip bir mahlük seydeder gibi başına üşüşüleceğini tah min etmemiştim. Vukua gelen hadise daha derin dü- şünmeme imkân bırakmadı. Çünkü Hikmet Feridun bütün haşmetini bü- yük kapıda bırakarak tabanları kaldır- mış, son zamanlarda, büsbütün gelişen göbeğile yolları arşınlamağa başlamış- tı. Peşine 'düştüm. Bir 'zendi * fiğüran mahallesinde, pis bir kahveye girdiği sırada yetiştim. Bir masaya oturduk. Kâğıtlarını çıkardı. Biraz -hoş beşten sonra melül melül yüzüme baktı. Sor- dum: — Kuzum nedir bu koşunun sebe- bi?, Hikmet Feridun Es, eWtap verdi: — — Esti işte, kalktık buralara geldik. Rahat battr sanki. Mülâkat yapacağız, artistlerle konuşacağız diye patronun | kesesini bir hayli rahnedar ettim. Bay Ruzveltle konuşan ilk ecnebi gazeteci olduğumu yazdım. Gerçi benden önce birçok ecnebiler konuşmuştu ama aldır ma, Gelgelelim kiminle konuşmak iste- dimse, İstanbulda olduğu gibi, çoğun- dan atlatıldım. Deminki de böyle bir hadiseydi. Ama serde gazetecilik var elbet. İşte, gördüğün gibi bir kahveye kapağı atıp,-çala kalem, aklıma geleni döküyorum. Zarfın üzerinde Holivut damgası var yar, , Hikmet Feridunu zenti 'fl.güraniar' mahallesindeki kahvede, dertlerile baş başa bırakarak çıktım. İçimden, İstan- bulda bu mektupların ne şekilde karşı- lanacağını da merâk etmiyor değildim. Böyle dalgn"ı dal- “'gın, İstanibulda ol - “duğum hissini uyan drracak derecede karanlık ve çamur - den geçerken bir - denbire — ayaklarım dolaştı ve sendeledim. Bir de eğildim ki.. Fred Aster, eli uzun " çenesinden mahzun bir tavırla düşünüyor. — Ne a delikanlı, ’dedim. Leylânı kaybetmiş gibi ne düşünüyorsün?. Tabit bir şey anlamadı. Fakat sesi- min ahenginde' herhalde sempatik bir şeyler bulmüş olacak ki kocaman ağ- zile güldü ve beni de eteğimden çeke- rek pis kaldırıma oturttu. Sonra tekrar elini çenesine dayadı ve düşünmefe daldı, Lâhavle.. Şu İngilizler veya Ameri- kalrlar garip adamlar vesselâm.. İçim sıkılarak omuzuna vurdüum; kalk gide- lim diye İşaret ettim. Yürüdük. İnce lu, zenci mahallesin- uzun endamı yanında, başımı havaya kaldırarak yüzüne bakıyordum. Cadde de bir evin önünde durdu. Tabit ben de durdum. Balkona bakıyordu, Ben de baktım. Vebirden kafamda bir şimşek çaktı. Burast Cinger Rojenin eviydi. — Cinger Roje burada mı oturur?.. dedim. Yalnız ka - dının ismini anla - vyarak sırıttı. Sonra ıslıkla bir hava tut turdu. Sevgilisi bal kona çıkınca sevin- cinden deli gibi tepinmeğe — başla- dı. Maamafih bu olduğu yerde te- pinen adamın hareketlerinde bir nizam ve hele nalçalı kunduralarının parkeler üzerinde çıkardığı çakırdılar da güzel bir ahenk vardı. Görenler etrafına birikti. Millet, olduğu yerde iki tarafa sallana rak tepiniyor, silkiniyordu. Âz sonra binanın tepesinden bir takırdı başladı. Baktım, Cinger Roje salmış yürümüş, Yüksek topuklarile muttasıl sesler : çı- kartıyor, elile pijamasının pantalonu- nun eteklerini tutuyordu. Münavebe ile takırdı bitince Fred Aster kolundan tutup sürükledim. . Be- raber asfalta geldik, İki dakika sonra Cinger Roje de geldi. :sds>s :çı *F TUSİZİ CAĞITİI M Şesdİye. yarım.ya- malak bildiğim Fransızca ile sordum. . — Evet, dedi, ben hem artist, hem setenoğrafım. Aynı zamanda Mors al- fabesini çok iyi bilirim. Fred Aster de daha evvel telgrafçı idi. Bu suretle ko- nuştuk. Hayretimden dona kaldım. İkisi de gü lüyorlardı. Kolkola girdiler, bir sağa bir sola yalpalayarak takırdamağa baş ladılar. Leyleklerle aralarındaki fark ötekilerin gagalarile, bunların ayakla- rile ve daha ölçülü ses çıkarmalarınday dı. Cinger Rojeye yeni bir film yapıp yapmayvacaklarını sordum. * — Evet, — dedi. Topukların dili diye bir film çeviriyo » ruz, ı — Tabit dans fil- mi değil mi?. — Öyle gibi. Fredle ahdettik. Bu filmimiz bitince Ispanya Hharbi veya Çin işi Japon işi diye yeni bir filme başlayacağız. Bunda steple harbi can- lanldıracağız.- Şüphesiz çok iyi bir şey | olacak.. Harp aleyhtarı olanlar bile bu filmi görünce sulha ebediyen veda ede cekler. . — Neden?. — Bunun muhtelif sebepleri olacak. Bir kere, Amerikan filmlerine koönul- muş olan sansüre metelik verilmediği için bu filme birazzz.. Şey... Yani.. Olacak.. E, tabii ilk harp alâmetleri seyte gelen nişanlılar arasında kendini gösterecek.. Sonra filmin mu- sikisi ve sanatımız- daki — muvaffakiyet herhalde harbin gü- rültülerini hoş gös- tercecek; meselâ mu haripler — makineli tüfek ateşi altında Frolim aAyak seslerini, top gürlemeleri karşısında zarif fbacaklarımla yerlere indirdiğim darbeleri düşünecekler.. Da ha, bunun için birçok sebepler gösteri lebilir. Hulâsa filmimiz -dehşetli bir harp ptopagandası olacak.. — Peki dünyayı birbirine katacaksı- Tzit brdriniyörli e öei eeei Ze rdadeli — — Danyel Darlyö Amerikada neyle meşsşgul ?7 Güzel Fıransız yıldızı Amerika sinema mekteplerini dolaşiyor Bir milyon dolarlık mukavelesi mucibince senede iki film çevirecek Kaliforniya — stüdyolarımdan biri, bir ecnebi artis tangaje etti mi, bunun muvaffakıyet temin edip etmiyeceğini bilmez, Yabancı ve göhret sahibi bir sanatkârı işinden ayırıp Amerikaya götürebilmek ise güçtür. Bunün icin çok büyük maddi fedakârlıklar ister. Onda dokuz netice ne olur, biliyor mu. sunuz? Muvaffakıyetsizlik... Şatafatlı reklâmlarla, âdeta davul zurna ile gelen, bir hükümdar gibi kar şılanan, alkışlanan Jermen Ausey az sonra sessizce geri döndü. Jan Kiepü- ra da ayni akibete uğradı. Simone Si- mon ise iki sene geceli gündüzlü çalış- tıktan sonra ancak son zamanlarda biraz kendini göstermeye başladı. Ket- ti Galyan yıldızlığını kaybetti. Anna Sten de geri dönmiye hazırlanryor. Danyel Dariyö; Holivuda vasıl ol. duğu zaman Marseyyezle karşılandı. Sanatkr intihabında hiç yanılmı. yan 50 milyon Fransız, yeni dünyaya gönderecekleri yıldızı pek güzel seç- mişlerdi. Dariyö; Holivudda güzellik müte- hasstslarınm tetkik nazarlarından geç- ti. Bunlar; sevimli sanatkârın iri göz. lerini, düzgün bacaklarını görünce: “—— 000!... Demişlerdi. Cidden gü. zel bir kız!., Bir kusuru yok. Herhalde büyük bir sükse yapacak!...,, —7 Nevyorkta Vvapurdan rıhtıma -ininsı” ce 180 gazete muhabhirinin — fotoğraf makineleri önünde poz almıya, gülüm semiye mecbur kalmıştı. Dariyönün hic haslanmadığı, asla kabul etmediği bir sev vardır: Saat on birden evvel gazetecileri kabul etmek. Dariyö; her gece, kocası ile beraber - Amerika sinema mekteplerini dolaşır, derslerini takip eder, — telâffuzlarıma dikkat eder. Üniversal şirketi ile imzaladığı bir milyon dolarlık mukavele mucibince senede iki film çevirmek mecburiye- tindedir. Kocasiyle beraber, Antol Lit- vakın bilyük malikânesinde — oturur. İsvecli bir goförü, altı lisan bilen, fa. kat bir kelime Fransızca — anlamıyan Macar bir famdösambrı, milliyeti meç hul bir asşçısı vardır. Dariyö, sinema'la oynamıya başla. : dıiğı zaman henüz 14 vasşmdaydı. Ve mektente bulunuyordu. Babası, musiki muallimivdi. Kızma Viyolonsel çal- masını öğretiyordu. Genç kız bir gün gazetelerin birinde, (Le Bal) filminde mühim bir rol için (tecrübesiz, fakat güze') bir kız istenildiğini gördü. He men müracaat etti ve kabul olundu. Sonra birçok filmlerde rol aldı. Ken disine hürmet olunuyor, kendisi için hu susi senaoryolar yazılıyordu. Nihayet, nız da elinize ne geçecek yani?, —Benim sekiz yüz bin, Fredin yedi yüz bin dolar?.. —Bu parayı ne yapacaksınız?, Bu sualim cevapsız kaldı. Çünkü Fred Aster, kendisine niçin az para tahsis ettiğini yıldıza soruyor, arala- rınki münakaşa stemle karışık kavga ya müncer oluyordu ki Cinger Roje zatif bir tebessümle bana döndü: — Görüyorsunuz ya, dedi, ne kadar harp taraftarıyız?. Gelecek röportaj Danyvyel Daryö Ve Sarl Buvaye Danyel Dariyö Dökuana ile tanıştı ve Hanri Kosterle beraber iki film çevirdi. Bu sırada se- vişti, evlendi. Balayı seyahatini, Şarl Bovayerden aldığı bir telgraf üzerine yarıda bıraktı. Bovayer; çevirdiği Mayerling fil. mindeki Baronne Vetsera rolünü ken- disine teklif ve kabul etmesini rica e- diyordu. Bu ilk facia rolü oldu. Mayerling filmi, iki senedenberi Avrupanın bü- Yyük ve kücçük sehirlerinde gösterili- YOLr... Kocası, (Tehlikeli oyunlar) adlı bir piyes yazmıstı. Bu da, Dariyö için bir şöhret vesilesi oldu. Brükselde ilk oy- nadığı gece o kadaâr alkıslandı ki yirmi kere sahneye çıkıp halka teşekkür et mek mecbüriyetinde kaldı. Sonra, hu- susi locasında krala takdim olundu. Dariyö ve kocası, — diğer yıldızlar : gibi barlarda, lokantalarda dolaşmaz- lar, En samimi dostları Bovayer, Bra vey, Anatol Litvak ve ilk Amerikan filmini idare eden Kosterdir. Bununla beraber, Dariyö kibar A- merikalrların balolarında bulunmayı gok sever: “Burada her cins adamlarla tanişiyorum..,, der. Parklara gider ve (Atlı karınca) gibi tehlikeli oyunlar- dan cocuk gibi hoslanır. 1937 Paris sergisinde on iki defa paraşütle atlamıştır. Tehlikeden hiç korkmaz. Kocası da fhava kahramanı) dır. Zira umumi harpte, meshur 7T7 numa. ralr tayyare filosundaydı. Her ikisi, aralarmda bir mukavele aktetmişlerdir: Kocasi, zevki için de- | tabiidir. Saçları gürdür. içi Zil, fakat lüzumunda memleketi yetö ucacak. Dariyö de katiyen motosik binip gezmiyecek,, . Dariyönün pek kuvvetli bir ha% sr vardır. Okuduğu altı sayıfalık kitabın bir satırını bile unutmaz- Herhangi bir rolü iki saatte "-""', miyle ezberler. Yüksek sesle © bir şarkıyı, bir piyesi hemen haf na nakşeder. Makyajlarmı bizzat kendisi Y“P::; Yüzünü pek hafif pudralar. E Paristen giderken birçok rop at # tı. Fakat, sapkası yoktu. v — Ben diyordu, şapka sevmem: FE kat kocam çok sever.. . gö Mavi ve yeşil renklere bayılir- rengi, gözleriyle hemahenk bulu”w * vti

Bu sayıdan diğer sayfalar: