Mevloyı Hnsen, Yazan: Nizamettin Nazij Aizze'yi karem dalresinin kapısına kadar götürdükten sonra Pöüke>i fe yattaziya Yapan, at koşturan asker- :xî"_lünq': parlıyan kılıçla- Sin sandığı Bibi yalnız gu- rdı. Haftalardanberi İyi bir ği için kurşun gibi a- Böz kapakları yarı kapa- karışan uzu kirpik- —h—& Bir gözle, o kılıç- seyreder ve kardeşinin, Parçalatmak için kiralayabi- Tiha 9 Tütle » ğ We nerede?, a Muw_i—— _“;%ş,;""'whd—_ hiç kim- işe C“ap alamıyor, hiçlir şeyden &“rff derman bulamıyordu. . h."*—:"'jüh* zaman hava iyice #üleş %T“"— minarçlerinde müez- _h"'îc M Yatsı namabına davet edi- SĞArkLem kanr *sına kadar götürdük- M $e yaptırmak — İstemiş- Köye ge Brünz hüzinesinin süğüctlü. k"J:'ıxı. b':m tdip giden harpler Pramsa | Zeekten mahrırm etDİRE, » ut yoktu. Durgürlük Güneş batalı epey za- h | dala, Si A buzda di &e Tteketsizdi . K ğ';* RÜnüş ışığı ile kamaşan »'ı—”ztu bir “düran püskürme yıldızla- ÜY Küi y M ardından seyrediyor- Üzr, TTti bulutu Üdtan ah muş serçelerin tu gürüyordu. L Bi SN gularm giriltesi geli- Röimyin Şirtitilar gu boğucu Afrika Weslüyi g büyük tesetlisi idii & lıh:h'î“ grltilara kulak vere v Barhlar, AST bir koku dağıtan çi- Ç d: azsmdan geç;tek sarayın GĞ Kat gaş Brka Bahçeye geçti. &, Tüylan y0t Mermer havuzlar var- :"t—.i," Üntelâ gibi işlenmiş olan it —ı.":,:.' __“'H!r suler; bir- K tdiyor, sayınız fiskiye- h?'" yükselen sular et teriyordu. orada kaldı. Sonra ak- Z :' Bkir yelmiş gibi & acımlarla saraya daldı. & 3 ı?'"'.::dcy' varan zenri kölelerin NS YA atlaya vztin bir dehli- kitta ,.:"ı'““ katta otuzar kollu iki A:hh $ l aydınlanar küçük :,â.”îin bir adam, — bir ipek gilte Zömülmüş. kapağının altın ""'“N; bit kitabı mırıkda- ü - Mevlâyi Haseni gö- ŞM '::M ve öpüp başma 'vağ“"*i Fa yanı başında ducan "e Fahlenin üÜstüne bızakatak hıî—'" ellerini kavuşturdu, boy- # gözlerini 4 SS Ua . N n var mu? S ::ı' tlendimiz. Ki k Te T Haa N Bifer aldanmadıklarını sanı: | X DN ” b;ğ*—ııeü_____._ Bülüm, H2 Kardeşim hakkında b%ı.ı. alabümem için mutlaka aç Hayy SA ni lâzım? N p Ei_'“:nıîz. Fakat-o kadar Tağan t : Her gün birbiri, SO e dam 'lş”% Olmadan ef N bil Si b' hıwım_ Mnıze a BN Yalan, aslı var yöok, bu ! | ' A | | Ş gel yğeeina N eğenye ğ bahçeye çıktı işte en ulak bir gecikme, tahammüllüm olmadığını bir daha eyh Abdülehad! Burası ne kabile- nizin çadırklır ne de Bardu sarayında uyuşuk bir ihtiyar vardır. Yalnız kendi kalanıza göre hareket etmek ve hürri yetle yaşamak istiyo; çöldeki çadırını- za dönebilirsiniz. Orada adamlarınızın | hör emrinizi yaptıklarını bilirim. Fakat burada babamın devrinde olduğu gibi hareket etmenize bir daha müsaade edemem. Bu sarayda ben hükmederim. Emirlerim her zaman ve istediğim şe- kilde yapılmalıdır. İhtiyarın yüzünde en ulak bir çizgi tekzarlıyorum | | | | kımıldanmadı. Gözlerini de diktiği yer | den ayırmadı. Hafif, nelgs alır gibi bir sesle: — Hükümdarım.. - dedi - bundan sonra bana hiddet etmek için sebep butamayacaksmız. Estediğiniz gibi ha- teket edeceğim. Yalnız bu itaatı Tu- nut veziri kalmak için içimde bir hırs bulunduğuna Hayır.. Buradı ihtiyaç olduğunu bildiğim için kalmak istiyorum. Zira tehlike büyümektedir. Hasenin kaşları çatıldı; - Yüne hangi tehlikeden bahsede- ceksin. Tehlike! Tehlike' 'T :.bu. sarayda tehlikeden başka — bir şeyden bahsedilmez mi? Bu scefer ihtiyar vezir görlerini yer- den ayırdı ve gencin göz bebeklerine bir kartal bakışı Mikerek sesini yük- geltti: —- Barbaros tehlikesinden bahsedi- "Yorum EmirY Artık buü işin 3önü yaktlır gıyor, Eki gündenberi Cezayir donam- Jnasına mensup bazı gemilerin mütema diyen- sahillerimizde dolaştıklarını E- atfetmeyiniz vüzeduma | kalvelder (1) bildirdiler. Barberosun tivayet edildiği gibi Sicilyayı ve Trob- husu değil, fakat doğrudan — doğruya 'Tünusu zaptetmeğe hasırlandığı mü- hakkaktır. Melâyi Hasen kendini zorlaya zor- laya bir iki kahkaha attı: — Taş çatlasa beni karkulamaya- caksın! diye bağırdı. Hayır! Beni kor- kutamayacaksınız. Barbaros buraya belki gelir, fakat gelirse karşısındaki adamın dehşetinden ürkecekitr. Tunus bir Fransa kralının, bütün ordusile na- sıl mehvolduğunu unutmamıştır. - De- delerimin böyle tehlikelere göğüs ger mesini bildikleri kadar ben de bilirim. — Fransa kralı Luinin ve askecinin 'Tunus silâhları ile değit çıkan veba yüzünden ölüp mahvolduklarını, kü- tüphanclerimizdeki tarihlerde okumak mümkündür Emir hazretleri. Bu sefer, aynı vebanın bizimle ittifak edip Bar- harosu mahvemtek istiyeceğini kimse bize temin edemez. Sonra unutmamalı dar ki vebaya katşı biz ne kadar daya- makir isek Cezayirliler de a devrce dayanıklıdırlar. (Devamı var) (AyBuzün Gület « Goulette deni- - Ev ekonumiısi Beterin beteri Erkek işinden dönmüş, yorgunluğun- dan şikâyet ediyordu. Karısı da yorgun du. Dedi ki; — Hayat böyle.. Ben de gündüzün yemek pişirmeğe mecburum. Erkek içini çekerek cevap verdi: — Ben de pişirdiğin yeyleri yemeğe mecburüm!.. Sanatmuhlbbi Sergi Gdolayısiyle Parise gitmişti, Luvr müzesini gezdi, bilhassa Jokond tablosunu pek beğendi. Dışarı çıkar çık- maz o civardaki dükkânlardan birine girerek o tablonun bir fotoğrafımı iste- di... Satıcının çıkardığı fotoğrafı uzun u- zun tetkik ettikten sonra: — Pek fena değil, yalnız Jokond'un profilden bir kopyası yok mu?. Güöz dokteru — Levhanım ilk satı- yındaki harfleri ha var mı? Istanbul radyosu G İktecikânun perşembe 18,380 çocük Hyatrosu ETMÜP ve Mitil ge ce sarayında), 19 Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi, 19,90 spor mu- zahabeleri: Eştef Şefik, 19,53 Morsa haber leri, 20 Cemal Kâmil ve arkadaşları tara- fından Türk müsikisi ve halk — şarkıları. 20,30 Mava raporu, 20,33 Ömer Rıza tara- findan arapes söylev, 2043 Fasıl saz heye ti: Okuyucular: Küçük Safiye, İlrahim, Ali: Kanun Muammer, — Klarinet Hamdi, Tanbur Salibaddin, Ut Cevdet Kozan, Ke- man Cevdet, 21,1$ Bedriye Tüzün: Şan or- kestra refokatile. 2145 örkestra: 1 — Glinca: Yuan susanin uvertür. 2 — Friml: İndina Love Cali 3 — Göoynad: Rameo et Jüliette fan- tazi, 4 — Çaykevlski: Reverie İnterrom- pue, 9215 uğans haberleri — 22,30 plükla so- Joluc, apera ve eperet parçaları, 22,50 son haberler ve ertesi günüm programı, 23, son. BÜKREŞ: 18 cazband, 20 şarkılar, 20,253 mandolim orkeştrası, 22,45 oörkestrası, 21,15 radyo Rameni havaları, BUDAPEŞTE: 18,30 bani, 20, sigan — orkastrası, 21 mMmüzik, ö Belhöven — sonatları, 23,30 Tramvay şirketl orkeştrası, BERLİN: 18 köydü havsları, ve dans müziği, 19: plâkla bafif müzik, 21 cazbant, 23,34 balif' müzik, ROMA; 1815 Riyodolaneyrodan — konser nakli, 20,90 radyo örkesirası, — 21,90 müzik, 22 temsil nakli, VARŞOVA; 20 varyete, 21 kanser, 23,05 küçük o kestra, Sabun ihtikâri var! V SENK zeyüünyağ boldur. Hartü Ayvalıkta zeytinyağın toptan kile- su 30 kuruşa, satılıyor. Sabun yağları dühü ucusdur. halde, sabun Hyatları pahalıdır.. Bak kallarda bir kile sabun 40-45 kuruşa satılmaktadır. Aileleri pek yakından alâkadar eden bu. mesele - hakkımda tahkikat yaptık ve şunları üğrendik : Sahuımn yapan imalâthanelemle, Ruruşlur. Bu — şevalt sabun fabrikatörü diyor ki: — Ne yapalım, elimizde vaktile pahalı olurak aklığımız zoytinyağlar var, Runları sarfetmeden, xabunu daha ucuza satmak kabil değildir. Eski bir kila sabunun maliyet fiyalı L altında, sabun 22-235 kuruşa satıdabilir, halbuki sa- bun imala'hancleri onçadi sabumu20-27 kurustan — satmaktadırlar, Bir fiyatla ahman soytimyağlar bittikten sonva, daha ucuza sabuan satacağız.., Saban fabrikatörü bu iddinda bulunurken, sabun işile alâkadar birçok kimseler, fabrikaların elinde eski fişatla akramış bol miktarda zeytinyağı Bütün sabun imalâthanelerinde uouza satın ağı vardır. Demek olüyor ki ortada olünadığından bahsediyor'ar. alınınıs yeni sone malısulü olan zeytin y bir subera htikârı mevcutlar. Geçenlerde makarna ihtikârından da bah- xetmiştik, bütün bunlardan çıkan notice, xile ekonomisini bircok madıdolerin pahalı satılışıdır. Bu maddelerin üzerinde tetkikler yap mak suretile, pahallağı tesbit etmek çek kolaydır. Büyle olduğu halde, ha- yatı ucuzlaştırmak hususunda beledi ye iktisat müdürlüğü, nedon bu mad- delerin wenzlastırılmasına calısmıvor ? söyleyiniz bakayım. Hasta — Hangi levha doktor? Lev Böyle olduğu alâkadar eden Yazan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK — KIZ ) (Tercüme ve Iklidbas hakkı mahfurdur) — Numara 82 — Bir gün olmadık bir şey oldu: Hicran beni yatak odasına çağırttı " Sen kızmışsın, doğru mu?,, dedi. Şaşırdım ; cevap veremedim Vaktimin büyük bir krsmı Hicranlar- da geçiyordu. Akşamları ekseriya ah- bapları ve akrabaları gelirdi. Toplanır ve oyun oynardık. Hicrantm üzerimdeki | tahakkümü gün geçtikçe artıyordu. Be- ni Feriköyden değil, içkiden de men- etmişti. Hattâ ciğara içmeme bile kığı- yor ve süyleniyordu. Ona karşı, Leylâya yaptıklarımı ya- pamıyordum. Hicran söylediğini yapan bir kadındı. Maamalih onun bu tahak- tümü, haddi zatinde yapılmaması icap eden şeylere ait bulunduğu için gücüme | gitmiyor ve hattâ isteğini yerine getir- mekten büyük bir zevk duyuyordum. Zaman geçtikçe Hicrana alışryordum. Onun da hissi ayniydi. Bir gün tamamen kendisinin olaca- ğem Ümidiyle ve temiz bir kisle haj- landığını anlıyordum. Böylece aylar geçti. Bir gün, her günkü gibi, evine git- tim. Hicran daha yataktan kalkmamış- tı. Çocukları, benim geldiğimi haber verdiler, O zamana katlar hiç vaki ol> meyan bir harekette bulundu. Beni e- — Nazlam? — E.. Iyi olmıya çalıştyorur. Sen'na- sılern?. — Fena değil. Bakışı, hareketleri sinirli olduğunu Beni daha dikkatli süzmiye başladı. Bu gayri tabil hareketleri içimde bir şüp- he uyandırdı. Acaba kendisine bir şey — Seni yatak odama çağırdığım için beni mazur gör, dedi. Sana sormak İs- tediğimi aşağıda saramazdım da.. — Benden hir şey mi Üüğrenmek is> tiyorsun? . — Evet. Hem mühim bir şey.. — Merak ettim doğrusu. — Ben senden daha çok merak «di- yorum. Fakat işin hakikatini söylemeni rica ederim - — Senden şimidiye kadar bir şey sakladım mı? Büdiğim bir şeyac tabia- tiyle doğru söyliyeceğim.. Ben bunu söylerken o yarıma yak- daşmıştı. Saçlarıma sürdüğü baygın ve halif bir koku, odanın havasını tama- miyle değiştirmişti. Sormadığını — gö- TÜNCE; — Sualini bekliyorum, dedim. — Evet.. Sualtmi bekliyorsun!. Bu- nun ben de farkındayım.. Bana söyler misin Kenan.. Senlin içim: “Kuaklır !,, di yorlar. Böyle mi? Bunu kaç zamandır ötedenberiden işitiyordum; fakat, böyle bir geyin doğru olacağına hiç ihtima! vermediğim için inanmıyordum doğru- su.. Amma dün yakın bir akrakçından da bunu işidince şüpheleniim.. Ne dersin buna?, Hicrandan her şeyi işitebileceğime ihtimal verirdim de buma vermezdim... Ne kadar müşkül vaziyette kaldığımı tahmin edebilirsiniz. .Cevap veremedim. Şaşırdığımın o da farkıma varmıştı: — Rica ederim, saklıma. Söylet., dedi. — Hayır, dedim. .Saklıyacak bir şey yok ortada.. Sana töyledilderi gibi bin / kız değilim.. Yere baktım... — © halde? Nesin?. Mütcessir bir tavır takınarak : — Ufak bir ameliyata Ühtiyacım var. — O halde hünsasın.. Bu vaziyettey- ken nasıl evlenmiştin?.. , — Evlenmiştim, ve daha çok bu yüz- den ayrıldım., eei ee DB AĞ ÜÜ AŞ TERÜRER ĞNN NTEĞŞED ŞÜŞÜ ŞNŞT RERÜNREŞEŞENRETRARRARANERAZ—A 0 ĞRİYĞ üi —ei Üi Üati Hictan benim mütcessir olduğumu görülkce: — Bu insanlık, deli. Herşey- olabilir ve gene her şeyi tabil karşılamak lâzım- dır. Bu hususta sana bir şey söylemiye dilim varmaz. .Fakat bundan bana ni- çin evvelce bahsetmedin?. Başım önümde cevap veridim ; — Sıkıldım, söyleyemedim.. — Niçin ameliyat olmuyorsun?. — Doktorlar zayıf olduğumu göre- rek ameliyatı şimdilik tehlikeli bulu- yorlar. Biraz toplarmam Hüzemmiş.. Hicran bu cevabun karşısında ses çıkarmatdı.. Odadan dışarıya çıktı. Bugünden sonra Hicranın bana karşı nasıl bir vaziyet alacağımı tetkilce baş- ladım, Hiç değişmemişti. Bana gene es- kisi gibi muamele yapıyor, ayni alâkayı gösteriyordu. Bundan, sözüme inandı- gını anlıyordum. Söylediği gibi vaziye- timi tabil karşılamış olacaktı. İki seme, onu, böylece idare ettim. İki sene sonra da hakikat meydana gıktı. O zaman, kendisiyle, alay etmiş olmamldan muğber oldu. -Aramızda müthiş bir kavga koptu. Hırsla suratı- ha vurduğum bir tokadı hazmedemedi. Gidip beni Pengaltı karakoluna şikâ - yette bulundu. Serkemiseri eskiden tanırdum, Beni çağızttı, hâdiseyi haber verdi. Kadının şikâyetçi olduğunu, Hava edeceğini bil- dirdi. Bunun üzerine kendisine ayaden le kargılaştırdım.. — Fakat bunlar sonu düşünülmeden yapılan şeylerdir. Beni dava etmiş olman zenin için de iyi eh mayacağını sanırım.. Böyle bir vaziyet- te karşılaşmak, ne senin, me de benim aile saviyelerimize uygun - sayılamaz.. Saninle bu hususta görüşmek ve anlaş- mak isterim.. Cuma güzlü saat ikide Te- meseleyi haledetim. Gelmersen pişman olursun. Salâümlar. . KENAN Cuma gününü sabırsızlıkla bekledim. Saat tam ikide Tepeüstüne gittiğim za- man onu beni bekler vaziyette buldum. Yanında bir de arkadaşı vardı. Beni görünce arkadaşiyle beraber yanıma 3 * ; | — Ne söyliyeceksin? Beni niçin ça- turdın? dedi . j — Beni dava edeceğini duyduğum için.. unlar ayıp şeyler değil mi, diye çevap verdim. —. Konuşmamız bu mevzu üzerinde de- vam ederken, siyalh elbiseli, lldven pardesülü, otuz yaşlarında göclünen bir adamın yavaş yavaş yanımıza sokuldu- gunun ve bizi dinlediğinin farkına var- dım. Döndüm ve adama: —- Ne var, ne istiyorsun? Diyeceğim sırada onunla Hicran ke- nuşmıya başladı: - efendim, bu çocuk, dedi.. Si- Siyah etbiseli adam, bana bir adım daha yaklaşarak: | —— Benimle karakola geleceksini, de di, — Ne münasebet, sen kimsin?, —Pohs.. . — Hürviyetini göremez miyim?. eg a ” Adam “Buyurun,, derken pardesü- sünü sıyırdı. Ceketinin düğmesini çör- dü ve yeleğini yukarı kaldırarak belin- deki polis kemerini gösterdi.. — Peki gidelim, dedim, (Devaam var) “ L