K el e e B_"" derim biz ü O aa a öyle seoyadı ©Olur mu ? Bu tuhallıklar, nedense, hep İzmirde “ür. Onlar ne tuhaf soy adları öyle? ekmek, beşlik simit, kıral, Çalal *h“hl_ filân gibi! KA ekmek, beşlik simit, kurupoğaça, YIl gibileri yine neyse ama ya mî (Çalal) gibilerine Yelim? k'.“*l!le:dc okuduğumuza göre hırsız- trinden dolayı mahkemeye geliri- Suçluya hâkim sormuş: ” Sizin adlarınız nedir bakayım? ııkr da biribiri peşine şunları söyle- - (Almadım) © Vural, Kıral, Çalal, Almadım! “hün üzerine mahkeme reisi: ,;ke âlâ, ne mükemmel demiş, hepi- de adları tam zenaatlarınıza uy- '—P.*'lim Şaştığım taraf, bu adamlar bu toy adlarını alırlarken oradaki nü- N'*îxreai acaba bunlara nasil razı ol- *İ &adlarında gülünç, tuhaf, biçimsiz, MRuz, yakışıksız şeyler bulunmama- ken böyle (Çalal) (Almadım) Mukan'ır nasıl oluyor da kullanılı- &Ğınm asıl soy adımız. (Tamtakır ) yken ve bu (Tamtakır) sözü Na* Yakışıksız, biçimsiz bir söz değil- t,_h" bile (tamtakır, kırmızı bakır!) * benimle işi şakaya vurmamaları i- v%u almaktan çekinmiştim... Akıâ zenaate göre, zenaate uygun *h Soy adı almak hiç de fena bir şey %h: fakat bu zenaatlar kleftecilik, bil- -şımncdlık Kgibi kötü, cemiyete zararlı, _k RBözünde yasak zenaatlar olma- —%hn“k Meselâ: bir. kayıkçı, bir için (Çekal) bir vatman için kgfîmıı bir ahçı için (Doyural), bir İÇin (Dikal) bir pehlivan için (Ye- H'nıb'r boksör için (Vural) bir mu- İçin (Yazal), bir leblebici için “"'âlı bir palavracı için (Savural) Wı yahut aceleci şolör için (Tos- mez dinlemez bir — firtlrlei — için / yantıt (Yesi) bDir Mezarcı için ). bir esansçı için (Koklatal), hqmı")q için (Kalaylaal) en uygun rdır, (Çalal) sözüne gelince, bu '-'Ş'zlı.r için değil, çalgıcılar için tam $ kaftandır. l yine meselâ başkaları için şe k, * da pek uygun, pek hoş kaçmaz- c;?"ünı kaynanalara (Çenesidüşük* Relinlere (Nevri dönük) Dr. Fah- Li k Kerme (Güllabicibaşı), fşıklara Üzaeliki, itfaiyecilere - (Ateşbaz), ter- Nlein " Ve mütercimlere (Dilbaz), gaze- bk İstihbar işlerini yapanlara (Ku- GT ik), Bernar Şov, Tagor gibi sa ıâ:*“ (Dızgallı), turşuculara (İştah- & *Çok koşanlara (Karakaçan). kayı bırakallm ama, İzmirdeki bu iz Soy adları, eğer, bu gibi kim- 'I Sabıkalılar, ipsiz, sapsızlar arasın- SŞ!%'YHH başlarsa korkarım ki gü- Tinde; )ğ:'ll Çalal gibi, Aşıral, Kalteslea! x[ş:hı' Kaldıral, Araklaal, Yüklena! » Zimbalaal! 'f’kl'şlmla da karşılaşmıyalım. O, Cemal KAYGILI Bir hırsız tevkif edildi m'—-lhlc. it yerde dükkân ve ev k!!ı"ık hırsızlık yapan sabıka- dün yedinci müstantiklik ta- 'ni.ı edilmistir. ’îı Sehremini Givarındaki Refetpaşa semtinde hiç kimse hayattan memnun değil Buraların en mühim dertlerin- den biri lâğımsızilktır ıazanı i ! HABERCİ Geçen yazımda, Şehremininin Refet paşa semt'ni dolaşırken, neler gördü- ğünü, ba semtte rastgeldiğim — bazı küçük çocukların kendi mahallelerinin halini nasıl yana yakıla anlattıklarını ve gidip oraları gezmemi rica ettikle- Ti yazmıştım. 'Tam bu şekilde hareket edip çocuk- lasla beraber, bahsedilen mahalleye gideceğim sırada, etrafımda nazarı cik- katimi celbeden,dana bazı şeyler — gör- düm ve çocuklara: — Biraz bekleyin, beş dakika sonra sizinle beraber gideriz, dedim, Ve önünde büçok at bağlı duran, tramvay caddesi üzerindeki bir nalband dükkâ- nına doğru yurudum. Burada 3-4 genç mühtelif işlerle uğraşıyordu. Ben; gö- rünce birisi yanıma geldi: — Ne Emrediyorsunuz, dedi — Hiç! — Efendim lAnlamadım? Kim olduğumu o zaman anlattım, ve konuşmağa başladık: — Nasıl, diyordun. Artık sizlerin işleri iyi gidiyor herhalde, sırt hamal- lığı yasağından sonra, arabalar, atlar goğaldı? — Evst, iş çoğaldı amma, kâür azal- dı., Demir, kömür mıh hepsi ateş bas Haşma gelrin. Molkiden daha aü İ yapar fakat daha çok kazanırdık. Şimdi düha çok çalışıyor, fakat daha az kazanıyo- ruz, O böyle konuşurken, dükküânin bir köşesinde nal mıhlayan bir genç. mü- dahale etti; — Maamafih halim'zden şikâyetçi de- giliz.. Ne de olsa ışıerin artması yüzü- müzü güldürdü. Hamallığın kalkması 'şimize yaramadı demek doğru olmaz. Fakat hani şu otomobilleri de bir kal- dırsalar, «şŞte o zaman keyif bizde ola- caklı Hem söyliyor, hem de gülüyordu Burada Jaha fazla duramadım, beş adım ötedeki bir arabacı dükkânının önüne gittim. Yukarıki res'mde de gördüğünlüz gi- bi, 3 kişi dükkânm kapısı önünde bir araba yapmakla meşguldüler. Benimle, işlerini hiç bırakmadan — konuştular. Güler yüzlü bir adan olan usta; Yeni vaziyet'ndes memnun olmadı ğırı, arabaların çoğalmasından ancak şlek yerlerdeki meslektaşlarının istila- de ettiğini anlattı. Sonra: — Size, dedi. Bir söyliyeceğ'm daha var amıma em söyliyeyim mi? — Tabil söyle, dedim. Ben bütün İsta-bulun dert ortağıyım. Bir san'ye kadar düşündü: — Benden 11 genelik istihlâk vergi- si isteniyor. Vaktile kimse gelip ara- madı, ş'mdi topunu birden istiyorlar, Taksitle vereyim tedim, kabul etmedi “Malların. haczeder alırız,, —diye 8 r. Ben bu muameleyi haksız Deniz Aptol mahallesine gitmek — için, Cami sokağı denen bu berbat yola sapmıştık buldum. İşte size bunu söylemek isti- | yorum.. O susunca, arabanın — yapılmasına yardım eden genç bir adam söze başla- di; — Ben, bu civarda balıkçılık yapa- rım, diyordu. Bilmem duydunuz müu buralarda hiç mi hiç lâğım yoktur, eh lâğım olmayınca, biz de balık sularını dışarı atmak mecburiyetinde kalıyoruz Fakat o zaman ceza yazıyorlar, Ne ya- palım, Şaşırdık!, Sözünü tamamlamadan, arabacı mü- dahale etti: — Senin ne yapacağını bilmem ammı bu semte muhakkak surette lüğim yap- mak lizımdır, Şimdiki çukur usulü yü- zünden hep'miz zehirleniyoruz. Beledi- ye her şeyden evvel bu işi halletmeli- dir. Bu sırada o civarlı kadınlardan 7-8 Lügatnâmei Zâhir TORK BilimBE MÜ/'TAMEL. KELMAT vE İM:'II ID“E HAZIRLIYAN | 2 S gee — Bulandırmak... tanesi birden yanrmıza sokulmuştu. İç- Terinden sarı benizli birisi: — Evet, evet ded, lüğımsızlıktan hastalık yapıyor. Şurada bir çıkmaz sokak vardır. Girip orada oturan zaval hların baline bir bakınız. Hepsinin yü- zü sapsarı göreceksiniz.. Son zamanlarda belediyeden bir tek hayır gördük. O da şudur: Eskiden semtim'se hiç uğramayan çöpçüler şimdi mahallelerimiz arasında her gün dolaşmağa başladılar, Başka taraflarımızı hiç amma, hiç sormayı- duz.. Diğer kadınlar da, hemen hemen ay- d mevzü üzerinde bir hayli koönuştu- dar. Hepsin'ı de şıkâyetleri birbirine benziyordu. Nihay:t içlerinden birisi; — Evlâlım, burada daha fazla du- rup da busm sözlerimizi Gnlemekle vakit geçireceğine, şöyle önümüzdeki sokaklardan birisine doğru yürüyüver, biraz "lerle, doğ1uca (Deniz aptal ma- hallesi) denen bir yere gireceksin, ba- kımsızlığın, selaletia, derecesini orada gözlerinle görürsün, Hem 'bak, ne inanılmaz manzaralarla karşılaşazaksın. Kadının hakkı vardı. Orada daha lazla vakit kaybetmedim, yanımızda toplanmış çocuklardan ik'sinin kılavuz lzğile, cani sokağı, denen dar çamurlu berbat bir yola sapıp, arkadaşım foto Ahi ile beraber Deniz aptal mahallesine doğru yürüdüm.. HABERCİ Yaz kış hastalık içinde yaşayan bir mahalle halkı Notorlerin hest pları teftiş ediliyor Noterlikler hesabatı üzerinde yapılan yıllık teltişlere dünden itibaren başlan- mıştir. Dün Necati Köhnükçü Oğlu İstanbul üçüncü noterliği hesabatını teftiş etmiş- tir. Teftislere devam edlereitir. İstanbul konuşuvor Refet Paşa semtinde Haberciye Deniz Aptal mahailesini gidip görmesini tav- siye eden kadınlar ve buranın işsizlikten şikâyet eden araba yapıcısı Tarih diyot ki: “ Borcumu manşerde öderimi | » Birinci Usmanın ölümünden san. ra, Orhan Gazi ilmi bir teşkilât mey- dana getirimiş, teşkilâtın ruhu bütün isidan devletlerindeki fıkılıçıların 4a yandıkları noktalardan — alınmıştı. Halbuki, devlete ve millete — içüimmi bir şekil vermek için, devlelin şeri- at sisteminden ziyade, idari cibazlar la işlemesi, hükümette iş bölümüne kiymet ve ehbemimiyet verilmesi lü- zundi. Milletin feyiz ve inkişafı bu iş bölümündeydi. Orhan Gazi bu nöokta — üzerinde durmak istemekle beraber, muhitin tosiri altında kaldığı — için, iş bölü- münü uhrevi bakımdan kabul etmiş, idare makinesi aşağı yukarı ülema denilen kimselerin oline — geçmişti. Çünkü ülema çalışmadan yaşamak istiyordu ve bu sistemin — kabulü için Orhan Gaziyi âdeta zorlamışlar« dı. Osmanlı Türkleri Rumcliyo goeç- tikten sonra ülema sınıfının ehem- miyeti daha fazlâalaşmıştır. İşte, © gündenbori, ülema devlet . işlerinde çok mühim roller — oynamışlardır,. Şeyhislâmların arkasma — dizilerek devlette bir ilmiye mertebesi amirli. Bi kurdurmaya muvaffak oldukları zaman, sözleri bir “din,, olarak ka- bul edilmişti. Bunun içindir ki, Osmanlı ictimal hayatında kaldeciliğin çok mühim rolü olmuş, bu yüzden milletin kül- türüne, harsına ve tekâmülüne dair Yacelemeler yapılarak önüne hür bir foyz meydanı açılmamıştır. Ülema, fıkıhi kaldelere uydura- rak rüşvet almış, yalancı şahitlerle çıkmaza saran davalar hakkında ka rarlar vermiş, haklıyı haksız çıkı mış, hediye mukabilinde ehil olmı- yan kimseleri çömezlikten müderris- Hğte çıkarmıslardır. Harp ve ganimet ihtirasile kellesi açurulan sadrazamların, ricalin, şu- nun bunun servetini paylaşmak kay gusundan başka bir şey düşünmiyen ülema, yobaz softalar; gitgide işi o kadar azıtmıslardı. ki, bir dedikleri İi olmuyor, bu arada sahtekârlık yapmaktan da çekinmiyorlar, utan« mryorlardı. Bunların içinde dürüst ve makul hakikaton hilgin ve şalr — olanlar; Deryadil, nülkte adamı, — iyi kalbli, eli açık, baval mesreb, lâubali. müs- Fif, sarahi ve mahbabu seven ho- varda ülema da vardı. Üçüncü Murat devrinde yetişen ü- lemadan Bursalı kasap zade Abdü kerim efendi bunlardan biriydi. zünü sakınmadan, “zülfi yaro doku« nacarımı derpiş etmeden,, uluorta söylerdi. Bunun için devrin zarif a« damları ena gu adı takmışlardı: — Deli Kerim! Paraya kıymet veren — bir adam Hüseyin Rüştü TIRPAN (Lütlen saylayı çeviriniz)