Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Güpe günd ah — Tp 'ğğaıı iki kişiyi görüyör; Biri gazele - Of İNT T —— — ÇArzı A Kü BCİKANUN a y —19 üz, kalabalık bir yol|. üzerinde işlenen cinayet Gazeteyle başı örtülen şoför elbiseli adam uyuyor mu? Hayır, o bir ölüdür ! ; BU yol, Fransanın en işlek — yoludur. üaî nihayetinde bir ğün öğlenden sonra &u ve Pale adlı iki kişi bisikletle _İot Rövrona gidiyorlar. Yanyanadırlar ; konuşuyorlar. Yolda duran Vivastella markalı şık çr Otomobil nazarı dikkatlerini çekiyor. “Menler üzerinde oturan ve sükünetle *E'âumı içen şoföre takılıyorlar: c Bizini bisikletlerle değiştirelim Soför hafifçe gülmekle müukabele edi- 70"_- Bu sıratda saat tam on biri çeyrek ““iyor. Yirmi dakika sonra ayni yer - Beçen Bie isminde bir çiltçi de oto- ili. ve otomobilin yanında çavıra u- İ Şoför olan diğeri başına bit ga- te Örtmüş, uyur gihi görünüyor. b!îî_e'den sonra bir başka yolcu, Düc “ayni yoldan geçerken,otomobilin ha*'eket ettiğini, Orleana doğru yollan- q.ığ"'ll görüyor, fakat kimin idare ettiği- larkedemiyor. ; i;,sm 18 de, geri dönen Bie, otomobi- hımgîttiğini. (akat, biraz evvel -uyudu- h 1 gördüğü şoför elhiseli adammn hâ- Ayni yerde, ayni vaziyelip yaltığını âüm'. Yaklaşıyor. dürtüyor. Uyuyan | hlızm kımıldanmıyor. Eline dokunuyor. Bibi... Paşını örten gazeteyi kaldı: %l'. çehre şis ve kanlar içinde.. B_ll Manzara karşısında korkudan tit- ;;Ş;îe başlıyan Bie gazeteyi tekrar ör- bile,? bekliyor. Yoldan — geçeri otomü- 'lın&e— vakayı anlatıyor, bir ölü bu- k:idî_hıunu jandarmalara haher verme- Ni Tica ediyor. Âz sonra jandarmalar geliyor ve ilk nı ?'"—rda_ cinayetin sirkat Maksadiyle ya pıldığı. kâğıtlarının, parasının alındığı anlaşılıyor. Maktulün üzerinde, J. K. markali bir mendil, yakasının iç tara - fında Parisli bir- terzinin etiketinden başka hüviyetini tesbit edecek bir şey yok. Zabıta, terziye müracaat ediyor, Ter- Zı. delterini karıştırıyor, son zamanlar- da elbise- yaptıranların isimlerini araş- tirryor, hulamıvor. Telefonla elbisenin ölçüsünü soruyor. Orlean zabıtası derhal cevah veriyor. Terci yeniden delterlerini tetkik ediyor. telelonu açıyor: “Bu elbiseyi Lövaluada, ötelci lozel Kufi hesabma yaptım..... ddiyor. Lövaluada ötelcilik vapan madam Kufi sorguya çekiliyor. üzerinde ölünün resmi bulunan bir gazete kendisine gös- teriliyor. Kadın tanıyamıvor. —- saati, |. K. markalı mendili gösterilince artık şüpheye mahal kalmıyor. Bu, Lö- valuada, Park oteli sahibi, ve bir kira otomobili şoförü Jozef Kufidir. Güpe- gündüz, Lalabalık bir yol üzerinde ense- sine bir kursun sılaılarak öldürülmüştür. Sır olan otomobil 'Tahkik memurlarının ilk işi, otomo- bilin eşkâlini bütün Fransız zabıtasına, hudlut- bel:şi'erine bildirmek oldu. 1935 modeli, 23 beygir kuvvetinde, 6.200 R. I 4 plâkalı Vivastella otomobili. Bütün bunlar yapılıncıya kadar 1? saat geçiyor. Bt müddet zarfında 23 beygir kuvvetinde bir otomobil hayli yol alabilir. Fakat, uçacak değil a... Herhal- de bulunacak, ele geçecek. Mutlaka bi- risi görecek, haber verecek, Saatler, gün- ler geçiyor. Otomobilden haber yok. da yapılan bu cinayetin failleri yakaları- 4 mıyacak, cezasız mı kalacak? Katil, ne- kadar cesur, nekadar kurnaz olsa yine bir gözbağcı değildir, kendini gizliyemez. Ayni zamanda, on beş gün evvel yine böyle bir şoförün öldürüldüğü hatırla- nıyor. Gerçi caniler henüz yakalanma - miş, fakat hiç olmazsa kanlı otomobilin izi malüm. Bunun, tahlkikatı kolaylaş- tıracağı, katillerin yakalanmaşına yar- dım edeceği muhakkak... Fakat, Kufinin otomobili meydanda yok. Bulunamıyor. Ne oldu? Yere mi gömüldü?.. Şunun bunun malümatına müracaat olunuyor Salbride bir garajın sahibi Vensan, zabıtaya müracaat edi- yor, otomobili yol kenarında dururken gördüğünü söylüyor. Fakat garib şey... Şoförün yanında mavi fistanlr genç bir de kadın bulunduğunu ilâve ediyor. Bu kadın da nereden çıktı? Bunu, ondan başka gören yok... Katilin, şoförle beraber yemek yediği Olive lokantasında çalışan bir kadın bunun uzun boylu, genç ve ecnebi şive- sile konusan bir adam olduğunu söylü- yor. Bir ecnebi ş$ivesi? 'Yolun kenarında çemenler üzerinde uzanıp yatan iki kişi- yi gören Bie de ayni şeyi söylüyor: “Bu bir vilâyet şivesi değildi. Bir Polon- yalr., Daha doğrusu bir Almanın fran- sızca konuşmasına benziyordu...,, Günler biribirini takiben geçmekte devam ediyor. Tahkikat bir netice ver- miyordu. Zabıta, hiddetinden kuduru- yor, haik sızlanıryordu. Şoförlere karşı taarruzun sık sık vukubulan bir şey ol- duğu malümdu. Fakat, son on beş gün- de iki şoför taarruza uğramış, ikisi de öldürülmüştü!: şoför Markof 21 ağustos- — —a gake a İnetederayee ha. Zabıla memurları Vulzi köşkünde ta; şoför Kuli de 8 eylülde. Bunların her ikisi de ayni silâhla, ayni yerden, yani enseden vurularak öldürülmüştü. Katil- | ler de ele geçmemişti. Artık çok oluyor- du. Yavaş yavaş başlıyan dedikodülar büyüdü. Halk açıktan açığa zabıtayı &- cizle itlam etmiye başladı. Olomobilde bir ceset 16 ilkteşrin günü, saat 18 e doğru, (Vikor Nuar) sokafımda, mezarlığın kar şısındaki 16 numarlı köşkte oturan Ma- dam Fallijer, fenerleri yanan nefti boö- yalı şık bir otomobilin, pencereleri al- tında durduğunu gördü. Ertesi sabah, otomobil hâlâ bulundu- ğu yerde duruyordu. Gündüz öolmasına rağmen lİâmbaları yanıyordu. Meraka düşen Mösyö Fallijer, o sırada yoldan geçen belediye memurlarından Taperonla beraber otomobile yaklaştı. Kapıyı aç- tı, içeriye bakınca arka sandalyede çıp- lak bir adamın cesedini gördü. Ölü, es- | ki bir yeşil perde ile kirli bir yatak çar- şafına sarılmıştı. Şüphesiz, bir sefahat ve eğlence yerinde yapılmış bir cinayet eseriydi bu. Daha doğrusu böyle göste- rilmek istenilmişti. Çarşafm bir köşe- sinde M. B. markası vardı. Maktul, en- sesine sıkılan bir kurşunla öldürülmüş- tü. Otomobilin plâkasında şu yazılıydı: Roje lö Blan, Malerb meydanrı, numa- ra 1, Paris... Derhal polis müdiriyetine haber veril- di. Kâtiplerden birisi, matmazel Dömü- ne âdlı bir kadımın dostunün kayboldü- Zunu karakola ihbar ettiğini hatırladı. Hakikaten, ismi ve eşkâli, kadının söyle- KAHRAMAN KİZ | Kufi'nin olomobilini tetkik ediyorlar diği isme, verdiği eşkâle benziyordu. Matmazel Dömoneye ceset gösterilin- ce derhal tanıdı. Polisi tenvir edecek malümat da verdi: “Dostum, on beş gün evvel askerliğini bitirdi. Bir ilân acente- si açmak niyetindeydi. Sermaye bulmak için 8 ilkteşrinde akşam gazetelerinden birine küçük bir ilân verdi. Bimün üze- rine Pradiye isminde bitisi müracaat elti. Üç defa geldi, görüştüler. Bu adam, vak'a gününün arilesinde yine geldi, Lö- blonu, şirkete dahil olmak istiyen üçün« cü bir şahsın yanma götüreceğini, gö- rüştüreceğini söyledi. Beraber çıktılar, gittiler. Bir daha da geri dönmedi...,, (Devamı var) | — HABER AKŞAM POSTASI İDARE”'BvVİ7 ; Istanbul Ankara Caddesi Posla kutusua : İstanbol 214 Telgraf âdresi: istanbul HABER Yazı işleri telefonu;ş 28872 IĞâre, lân vi : 24570 ABONE ŞARTLARI: Türkiye Ecnebi Senelik — 1.400 Kr. » 2.700 Kr. 8 aylık 780-,, LAŞ0 ,* B aylık 400 » 800 .: 1 aylık 150 , 800 «" Sahibi ve Neşriyat!Müdürü: Hasan Rasim Us” Basıldığı yer CVAKIT) Matbaası Yög Par 124 KAHRAMAN RKRİTZ - AÂrtık fazla oluyorsunu:! Şimdi. * Korinyan hücum etmeğe hazırlan- Mış, Raskas da meşhur kafa darbesini şhazırlamıştı. Tam bu sırada, höcre- hin kapısı açıldı ve iki sasus, bu kapt- dan sızan hafif ıştk içinde, peder — Jo- zefin sert çehresini gördüler. İki casus diz üzeri yere yıkıldılar, peder - Jozef Onların yanma indi. Raskas bağırdı: — Merhamet, monsenyör. bildiklerimi söyliyeceğim. Korinyan hıçkırdı: — Behn de öyle monsenör!. Mer- hamet edin moötiseniyör. Peder Jozef gâyet sert bir sesle: — İkiniz de yalan söylediniz. Möz- Yö dö Sen Priyak, bize bütün hakikati ânlattr. Kafanız omuzlarınız üzerinde, Büçbelâ duruyor! Raskas ayağa kalkarak sordu: Bütün — Mösyö dö sen Priyak size, Sen * dan mr bahsetti? — Evet, bahsetti ve sizin, Tranka- Veti katiyen görmediğinizi temin etti: Şuboşuna övünmeğe kalkmıştımız... Raskasın gözlerinde, kurnaz bir kı- parladı. — Monsenyör, dedi, Trankaveli gör Mediğimi itiraf ederim, Korinyanı al- Sakça bir şekilde yakalattığımı da iti- *Af ederim. Oda beni, düello üstadı ye Tins yakalattığını itiraf ediyor- Korinyan itiraz etti: — Beni?... Fakat ben... Raskas sözünü kesti: Ki- İt'raf ediyor. monsenyör, ben de #raf ediyorum, biz itiraf ediyoruz. aıaht- mukaddes huzurunuzda bir su- Sormama müsaade buvurur musu- ' ::ı: Kardinal hazretleri, Anjeden ye- lhm“ Annais dö Lespar adıtıda asil tenç kızı yakalamak istemezler mi? Peder Tozef öyle bir Ürverişle ür- Ji ki, Raskas derhal sövle düşlnei - , * Kurtuldum! Ve Sen Priyakdan ?şhkîmxmı alacağım. Bi * — AÇ — Peder Jozef lâkayıt bir tavır takı- narak cevap verdi: . — Farzedelim ki, öyle. Raskas devam etti: — Morsenyör, madem ki öyle, bir hissiyata kapılarak yaptığım — hatayı: derhal tamir edeh'leceğimden eminim. Yani bir kelimeyle, kardinalin bu kor- kunç düşmanımı derhal bulatağımdan eminim !... : Peder Jozef, heyezanmı zzptedeme diği bir sesle: — Anlat! dedi. Raskas mıtıldandı: — Bir düşüncem var! Kor'nyan da derhal atıldı: — Benim de öyle! Peder Jozef, bu anda, hayatının en 'büyük heyecanlarımdan birisini duydu. Evet, Annais, kardinal dö Rişliyö için sanlı bir tehlikeydi!... Fakat hepsi bu kadar — değildi Mektubun — çalın- mış olan mektubun da, Annaisin elin- de bulunduğu kanaat'ndeydi... — Genç kızın yakalanması, kurtuluştu, — içinde vaşadığı korkunç rüyadan kurtuluş.... peder Jozefi*, Raskasın “koku almak,, kabiliyetinden sön derece emindi. Daha sakin bir sesle: — Düşüncenizi anlatm — bakayım, dedi. Filhakika, öyle zannediyorum, ki, kardinalın bt genç kızr yakalamak- ta bir menfaati vardır. Binaevaleyh, bu işte bize yardım edebilirseniz — zâanne- diyorum.... Ümit ediyorum ki, kardi- nalden, cezanız hakkırıda bir tadilât ya- pılmasını tem'n edebilirim. — Moönsenyör, beni iyice anlamanı- zı rica ederim, ÂArınais dö Lesparı artık tevkif edebil eğimi söyliyorum. Önun de * “*uğes 1 keşfedip kar” lin huzuruna getirebileceğ'mi söylüyo- rum, Düşüncemi izah edemiyeceğimi ve bana itimat göcterilmesi iâzım gel- diğini söylüyorum ve nihayet diyorum ki, Annais dö Lesparr yakalamak için, cezam hakkında bir tadilât yapılması- na, yemeklerin daha iyi olmasırı, şa- ——— — —— belki sizden öğrenebileceğimi, söyledi- ler. Düşesin çehresi bembeyaz” kesildi. Annaisin, bazır meçhul sebeplerden do- layı, Sen Lâzardaki korkunç randevu- dan vazgeçtiğini zannetmişti. Halbuki Annais tam takarriir ettiği Saatte ev- den çıkmıştı! Rişliyö ile karşılaşmak üzere evden çıktığı mühakkaktı!. Hal buki, Sen Priyakın söylediklerine bakı- lırsa, onu Sen Lâzarda görmemişler- ' Idi...Bundan çıkan netice korkunçtu... Annais, ya Kurto sokağından çıkar- ken kaçırılmış, yahut da, randevu ma- hallinde tevkif edilmişti. Her iki tak- dirde de, Rişliyönün elindeydi.. Annais mahvolmuştu. Onunla beraber çalışmış olanlar da keza.... Bu kanaat üzerine, genç kadın, ga- yet tedbirli hareket etmeğe başladı. Karşısında bulunan adâm kardinalin kardeşiydi! Fuzult bir kelime, kendis'ni mahvedebilirdi. Hiç bir gey bilmiyordu. Arınaisi bir tek defa görmüştü. Evinin nerede olduğunu bile, bilmiyordu... Baş piskopos onu ümitsiz bit vaziyette ter ketti. Düşes henüz yalnız kalmıştı ki, hizmetçi, Şalenin verdi. Düşes ürpererek düşündü: —— İşte bu adam, istediğim şekilde hareket edecek, icabında, beni koruya- Laktır! Onun, bütün mevcudiyetiyle, bana bağlı olması lâzımdır. — Madam, onlu salona âalayım mı? Düşes, kati kararını vermiş bir vazi- yette: — Evet, dedi. Ve söyleyin, evin ka- pıları kapansın! ” * - - * * - * * Ertesi sabah, Luvinyi ile takarrür eden saatte, Şale, at üzerinde Paristen çıkıyordu. Belki de ölümiyle hneti- telenecek olan büu düolloya giderken, sevitiç içindeydi. Düşes dö Şevröz- ün cevabr, bütün ümitlerinin mevkin- deydi... Bit hayli ilerledikten sontra, atı ü- zerinde, bir heykel — gibi hareketsiz beklediğini haber- duran Luvinyinin, kendisini beklediği- ni gördü. —Atını hızlandırdı. Luvinyi de onu taklit etti. Birkaç dört nalda iki takip yekdiğerine iltihak ettiler ve karşı karşıya durarak biribirini se- lâmladılar. | Luvinyi, eliyle, iki yüz adım ka- dar ötedeki ağaçlarla mtuhat küçük bir meydanı işaret etti. Şale başiyle, ka- bul etti, oraya gittiler, atlarınr birer ağaca bağladılar. Filhakika, burası dü- ello için gayet münasip bir yerdi. Ve görülmelerine imkân yoktu. Şâle gayet sakin bir sesle; — Şahitlerimiz yok! dedi. Luvinyi de biraz asabi sesle cevap " verdi: — Ölümle neticelenetcek olan bir Aüelloda bunun hiç bir faydası yokl... Mantolarını çıkardılar ve biribir- lerine baktılar. Daha doğrusu, Luvin- yi bedbaht bir Âşık şeametiyle rakibi- ne baktı. Şüphesiz, saadet içinde par- lıyanı bu çehrede bir saadet okumuş- tu... Ürperdi, hiddetle kılıcını çekti ve dişlerini gıcırdatarak bağırdı: — Vaziyet alınl... İki kılıç sert bit gürültiyle razlandı... İki üç seri hamle yapıldı. Bu, an- cak yarım dakika kadar sürdü. Ve bir- denbire kılıçlardan biri, altı adım öte- ye sıçradı.. Bu, Luvinyinin kılıcıydı Sövalye atıldı ve düşen kıltemı yerden kaldırdı. Sonra kudurmuş bir halde, takibinin üzerine atıldı. Çehresi sap sarr kesilmişti. Şüphesiz, artık öl- dürmek azminden başka, içinde bir şey yoktu. Şale, hep ayni sakiri sesle: — Bir dakika, dedi. Demin de, hiç birimizin şahit getirmediğimizi söyle- miştim. Ve siz de bana, ölümümün yegâne şahidi olmalt: istediğinizi söyle- diniz.., Luvinyi hiddetle bağırdı: — Evçeti... Öyle!... Binaenaleyh va- ziyet alın!... çap-