Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
HABER — Ai:şırn nostası Ihtiyer hği“!mı o gün pek kelabalıktı. Bir ayfl_lr durmamacasına reklâmı ya- ı%b—lyük macera filmi, kuvyetli bir qıîtrlm gibi kapının önünden geçenle- hğğenin önünde insanları biribirine hıhnfan kuvvetli bir tazyik vardı. ! Fahire bu müthiş insan dalgası- de âdeta — bunalmış, geldiğine Y Btre bişman olmuştu. Fakat bileti- . Ğ! bulunuyordu. Geriye döne- ww Yanaklarından sızan terleri *t k yol gösteren kızın peşine takıl- | ___Ordu. Nihayet dayanamadı : k“ Aman, matmazel, dedi, Nerede o- , *İsun bana bir yer bul! Yürüye- | hceğim artık... i )' n ©| gösteren kız, hakikaten müşkü- !* ıı% Yürümeğe başlamış olan, yaşlı ka- | fazla Üzmedi, kenarda nasılsa A k“l'mş bir yere yerleştirdi. İ 'bqhu?ln Fahire geniş bir nefes aldı. “lltuı Sildi. Etrafına baktı. Yanında tü lü, temiz kıyafetli yaşlı bir adam ı%Vordu. İçinden: “Bereket ki ya- a | Râmil bir adam düşmüş. Karanlık Pa iHfade ederek mütemadiyen öpü- : 'l%î"tlerin yanmda oturmak tatsız o- | qhhş'—-.. diye söylendi. Sonra filmi sey- & daldı. |4 V filmin mevzuu, adı asırlardanbe- H kh“tmmamış' meşhur bir çapkının dan alınmıştı. &nlıütün zekâsını ve meziyetlerini, ka- T teshire vakfetmiş olan kahra- _kâdm kalpler'nin üzerinde fe - u%; bir skilon gibi esiyor, kâh pe- h. sürüklüyor, kâh yükseklere ka- kgeş:klp sonra yere çarpryor ve, böy- ! -»Bğğ!'al: dökerek bütün dünyayı do- öi k_.,ğ"'!h zat, filmden pek hoşlanmışa tqhivm'dn. Gevrek, gevrek gülsrek, R'%îhtiyarî bayan Fahireye döndü. sallıyarak: © Yaman herif değil mi?... dedi. dhn Fahire, birdenbire uykudan Tağş Tlmiş gibi silkindi. Cevap ver- T , Fakat döndü ve karanlığa alış- | ş ba *leriyle, yanındaki adama dikkat- a L Gözleri bulanır gibi oldu. | ? baktı. ' 'Bîıg " sesin tonu, bu pervasız kahkaha Onu yirmi beş sene eveline gö- | y tdu ' %R:bek sırtlarında, vahşi kokular sa- * Jhıdi *il bir tepenin Üstünde, beyaz | "kq *li genç bir kadının dizine başı- ' uhı hî:ş' ayı:ıi pervasız kahkaha ile Üzüt ı:tlıze:—!_ın sesini işitir gibi oldu. £4 L"*ıık Senelerde intizamını kaybetmiş ."l. ışlbı' kopacakmıs ibi atıyordu. E- ğişu:ş_a“h'mmıştı. Bu adam Tarık'ın Şln '“fv'di. Vakıa, seneler onun da “qh,e Silinmez — izlerini brrakmıştı. 'hş:f' Yanakları, alnı, şimdi bayan '!q?"âı': çc;_k kî;ri seçebildiği hatila;la | ; akat, ses, gene yirmi bes N!tı_ *İki gibi tanan ve pervasız kal hı'k #te bu ses, geçmiş günlerin Ün Talarını bir yaz dekoru gibi | i Snünde canlandırdı. Ve yaşlı ,ş*k“ hâta vüzelliğini muhafaza eden 'îlmî':y'lm'lık perder'n #atünde ken Sevretmeğe başladı “ * - * ğ hiş m'ıdddî. mağrur ve güzel bir ka- 1 hı;"'t N vapura binerken, genç bir q"tıh ;“düf ediyor. Uzun boylu, sıh- ; q*h’!ır h“dtwrîan hâvat fışkıran bir a- N ?g_,ı:'_ Sivah tül pecesinin altm- "E.:' ör> Tiki yıldrz gibi ısıldryan ka- L dolu pervasız hir nazarla sü- |A 'a , Fecivortar. Teradiüfler sık- ”,,I"'t î"SPW'ta oturuyorlar galiba, Di Tong ç O tslar karsısında, genc ka- far — Nat L : hNT Ha bakmatta 1srar ediyor. A R . Gün kendini vok'uvor. İn Tp vokluvor, inatçı M Ba y kalbinde bir efaf hisedi- K la_n';’“”ha olan bu sevgiyi unut- m”h Kocası uzunca bir — tef İL.5 © erkmıs. evde — yvalnızdır. îthı, h?cağa çıkmıyor... Kalbi ile ! hk,or'“"'?âfî-:le içinde sıkıntılr gün — * Fakat, her geçen gün bu Sevgililer Yazan: Leman Karamanoğiu ı.":rydım başında bir bacağa, bir kola | adamı düşüntcelerinden uzaklaştıraca- ğına, kuvvetli bBir ağrand'sman makine- si gibi gittikçe daha yaklaştışıyor. Ve, bir gün, genç kadın, manyatizma tesiri altında kalmış insanlar gibi farkında ol- madan genç adama rast geleceği saatte sokağa çıkryor. Verdiği mektubu alı- yor, sanki, bundan evvel, yliz tane mek tup almış gibi.. Çünkü bu adam, onun kalbinin beklediği adamdır. Bütün kâa- yıtlara, ananelere rağmen, erkeğin söylediği. istediği yerlere gidiyor, ar- | tık, kırlar, dağlar, denizler — onların- dır. Fakat, kadın çok mağrurdur. Bu mü nasebeti ötekiler gibi çok basit geçici gören ve genç kadını bu fütursuz uysal- İrğından dolayı. ken”'-i pibi bir sürü hatıraların sahibi sanan genç adama, kendi aşkından bahsetmeği kü-"tatik gibi görüyor. Bazan, ona ilk âşıkı olduğunu, eğer isterse, her şeyi yıkrp onunla birlesehileceğini sövlemek için yanıyor. Lâkin, adamın, her kadına tekrar ede ede artık ezberlemiş olduğu hasit sözleri karsısında, icinde tutuşan bu âlem'n bir zerresini bile ifsa etmeği büyük bir surursuzluk — gibi görerek süsuyor. O da bu yaz eğlencesinin zev- kine kapılmıs gibi. böyle eğlencelerde nismiş bir kadım gibi, şikâyet etmiyor Sıkıntısını belli etm'ver.... Birgün kota ge"'yor. Uzak bir vilâ- yete tayin edilmiştir.. 'Genç '-adın, sev- gilisine ıstırabını belli etmeden, hattâ, vülerek artık ayrılacakları gÜnün geldi- ğini, yakmda gideceğini sövllüyor... ve, heyecan içinde bekliyor. — İstiyordu ki adam, kal! Gitme! Senden ayrılamam! desin. Halbuki o, çok telâşsız bir tavır- la kadını öpüyor. İyi voleuluk temenni ve geçirttiği güzel günlerden dolayı te- şekkür ediyor. Hepsi bu kadar. Ka- dın da onu; temasını belki ömrünün so- nuna kadar unutamryatsağı bir buse ile övüyor. Sonra arkasına bakmadan gi- diyor.... ' İki taraflr akasya ağaçlarının bitibi- rine kavuşmuş dalları altında, b'tmive- cekmiş kadar uzun görünen bir yolda, yavaş yavaş yürüyor. Hafif bir yağmur yağıyor. Yağmurla beraber ıslanmıs sarı yapraklar, sarı elmaslar gibi ışıldı- yan, uzun yola dökülüyor, dökülüyor... Yavaş, yavaş yürüyen bene kadın, git- gide uzaklaşıyor. Nihayet altın renk lerin derinliğinde s'yah bir nokta kalı- yor... Bu yol, onun şimdiden sonra manevi bir yalnızlık içinde geçireceği ömrünün âdeta, bir sembolü gibidir...,, Bayan Fahirenin, maziye dönmüş gözlerinin seyrettiği sinema bitmişti... Yıpranmış, ihtivarlamış — kalbinin KBi (Hi Ha ! A aa n ea —— -S şimç g- L MK Tei el Ka a Üa P * L sunları Eiliyor musunuz? — — e L Tanııinın gıdası ve posta pulları Bazı posta pullarının üzerinde, sıcak memleketlerde yetişen nebatların Te- simleri görülür; Pa:miye, kakao, kah- ve, tarçın, biber, mısır, tütün yaprak - ları, ilâh., Bunların her hirinin birer sembolü vardır. Fakat biz yalnız kakao — ve kahveden bahsedeceğiz : Kakao; gayet nazik bir fiedandır. Malezyada yetişit. 1924 te çıkarılan Togo pullarının üze- rinde resmi vardır, Kakao tozu, küçük bir kabuk içeri- sinde bulunur. Bu kabuk, bildi ğimiz ba- dem kabuğundan dört beş misli büyük- tür, Ekuator hükümetinin 1930 da çı- kardığı pul serisi üzerindeki resimler bunlardır. Bu kabuk kırtlır, içindeki toz çıkarı- lır ve dövülür, elemr, Buna şeker, bi- | raz da vanilya karıştırınca ne olur, bi- lir misiniz? Çikoölâta!, , Çikolâtanın istimali 1526 senesinde başlamıştır. O tarihte Kortes adlı birisi tarafında1 Meksikadan İspanyaya ge- tirilmiştir. Fenni ismi Theobroma Cacaodur. Ve mânası da şudur: Tanrı gıdası.. Kakao; merkezi Amerikada, Antil a- dalarında, Garbi Afrikada çok yetişir.. Kahveağacına gel'nce menşei Afri - kadır, Fakat buzün, hattı üstüvaya ya- kım memleketlerde — yetiştirilmektedir. Kahveağacı, daima yeşildir. Beyaz çi- çekleri, finidik kabuğuna benziyen kır - mizi renkli kabukları, bunun her birinin #çinde yeşil iki küçük tane vardır. Bu taneler, ravrulur, değirmende veya di - bekte dövülür, toz haline getirilir. Yeni pullardan, Üzerinde üzerinde kahve çiçekleri bulunanlar şunlardır: Kostarik; Kahve ekiminin yüzüncü senesi münasebetiyle 1931 de çıkardığı prop?vanda pulları üzerine kahveağa- cının dalını koymuş ve şu cümleyi yaz- mıştır: “Daima Kostarika kahvesi alr- niz.; Hayti: 1928 de çıkardığı 5 santimlik pullar üzerinde bir kahve dalı ile “Ko- kulu kahve,, kelimesi yazılıdır. Salvador: 1924 senesine ait pllların 25 santimliklerinin üzerinde kahve da- h ve Senora Marenezanın resmi vardır. Ve şu kelime yazılıdır: “En âlâ kah- ve!.,, bir; noktasını hâlâ gizlice titreten adam, şu yanında oturan ihtiyar mıydı? Şim- diye kadar onun da'ihtiyarlıyacağını hiç düşünmemiş, yorğun kalbinin yegâne tesellisi diye, içinde genç bir adam çehresi saklamıştı. Bayan Fahire, son tesellisini kay- betmiş b'r hasta gibi sendeliyerek “ye- rinden kalktı. Yerdeki kırmızı ışıkla- ra baka, baka sinemadan çıktı... t Göz'üklü ihtiyar, gene gevrek, gev- rek gül-rek; — Yaman herif, doğrusu, yaman he- rif!... diye söyleniyordu. — keresteden yapılmış bir şey olup arkasında dey | Bir işçi g.bi fabrikada ça 15'ım; hizmetçilik yaptım ! (3i) ilhmtiyar dadı anlatıyor Gençliğin bir de ihtiyarlığı olduğunu unultma ! Para briktir, dıyor, şununla bununla dolaşarak kendını narcama; bak bu yaşta kapılara düştun | hÖportafı yapan : Nerizan O yatağında doğrulmuştu. Buruşuk ve yol yol damarları görünen kuru el lexvini çapıazlamış, ikı tarafa sallanarak Ermeni şivesiyle- Türkçe haykırıyor. du: — ÂAhlıh kızım.. Ben öleceğim... . — Yok dadıcığıın, dur baklarm.. Sen iyileşecek ve dana uzun günler yaşaya- caksın |.,.. Kollarını, arkasını, şakaklarını oğuş- turdum. Su içirdimi, limon koklattım .. Sakinleşmiş gibiydi. Yüzüme tatlı tatlı bakıyor: — Ah zavallı çocuk! Sen de mi bu yollara düştün!.. Der gibi gülümsiyordu.. Karyolasının yanına oturarak konuş. maya başladık, İkimizdek? konuşmak ihtiyacı, bizi bir an içinde biribirimize bağladı. Ba- na; : — Para biriktir kızım, para biriktir, diyordu. Gençliğin — bir de ih'tiyarlığı olduğunu unutma. Şununla, bununla dolaşarak kendini harcama. Bak daha bu yaşta kapılara düştün. O bir Ermeniydi. Bana dadılıktan ev- vel yaptığı hizmetçiliği anlattı. Hizmet. çilikten evvelki hal'ne geçti. İşte bu sı- Tada yüzü tamamiyl: değişt. Sanki baş- ka birinin hikâyesini, daha doğrusu bir masal anlatıyormuş gibi bir hal almıştı. Anasını, babasını kaybetmiş, koca. siyle oğlu Şark cephesinde ölmüş. Harp- tenen çok zarar görmüş bir kadın... Gene harbin kargaşalığı içinde evli kızış nın izini kaybetmiş. Bütür - bu - acıklı hatıraları büyük bir hüzünle anlatıyor. du. : Şimdi gördüğüm gib' yalnız olduğu- nu söylüyordu. İhtiyarlık, sıhhatsizlik, kimsesizlik onu büsbütün kederlendiri- yordu. İhtiyar kadın neredeyse ağlaya. caktı.. Tahminimde aldanmadım. Dişsizlik- ten içeriye çökmüş ince dudakları tit- redi. Kavisli burnu, yukarı kalkık çene. | sine yaklaşmakla bu dişsiz ağzın açılma- sı bir oldu. Başını havaya kaldırdı. Za- yıf omuzlazı titrerken, başı yorganın üstüne düştü: Detin bir iç çekmesin - den sonra: — ÂAnneete! Diye boşandı. Ağlıyordu. “ — Beni bugünler için mi dünyalara getirdin? Beni bugünler için m; dünya- lara getirdin?, Yetmiş beşlik bir ihitiyarın küçücük bir çocuk gi? ağlayışını seyrederken benim de burun direğim sızladı, Nere . deyse ben de onun ahenkli ve içli ağıa- * masına katılacaktım, ' Hayat ne kadar acı.. Bu ihtiyar dadınin böyle bir çocuk gibi ağladığını seyrederken, ben her şeyden ziyade bir #nsan olduğumu an- ladım, Yüreğim ezildi. Onu o kadar ya, kından hissediyordum ki o da bu daki- kada, şu saniyede ölümü bir iple çeki- yordu. ' - Hayatta nacak bu suretle dinlenebile, ceğine kaniydi. Bu sırada odanın kapısı açıldı. Bü- yük hanım benden su istiyordu. Bu bir bahane olacaktı. Dadının yanında bu- lunmamı, onunla konuşmamı istemiyor. lardı. Bu da Caha çok mesleğe yeni atılmış, yeni bir hizmetçinin, seneler görmüş, ölüm yatağındaki bir hizmetçiyi göre« rek mesleğinden soğumaması için ola- caktı. Beni iyi yetiştirmek, tam bir hizmet. çi yapmak endişesinin hâkim olduğu , büyük hanımın harcketlerinden okunu- yordu. Çıktım, herkes odasına çeklimşiti.. İhtiyar dadının iniltileri arasında ben de, bana gösterdikleri yere uzanıp yattım. _ Yattıktan sonra ne kadar zaman uya nık kaldığımı bilmiyorum. Gözlerimi çocuk seslerile açtım, Pencerelerden ışık gelmediğine göze-henüz. şafak ida sökmemişti. Fakat vakit sabaha yakın- dı. Bunu uykumu iyi almış olmamdan anladım, Ev içinde bir takım dolaşma- lar da duyuyordum. Kendime uyuyan bir adam süsü vererek büzüldüm. Gece uyumazddarı önce düşünmüş ve bu sabah kaçmayı kararlaştırmıştım. Evden başka türlü ayrılmama imkân göremiyorum. Hanımlarım çok iyi, çok candan insanlar olduğu için onlraa git- mek istediğimi söyleyemiyecek hak'ka tr da bildirmeye cesaret gösteremiye- cektim. Bu takdirde bir hizmetçi haya- tı yaşamak düşüncesile girdiğim bu ev- de ilânihaye hizmetçi olarak kalmak mecbur'yetinde kalazaktım. İşte bu benim, işime hiç gelmiyordu. Ben, daha çok iş :darehaneleri, bizmet . çileri tetkik etmek için bu maceraya atılmıştım. Yoksa hizmetçi olarak kal- mak için değil. z (Devamı var) tıpkı bir eski zaman cadısı, yahut büyücüsü kılı- Haberin deniz ve macera Yomanı: 32 Yazan: Alı Riza Sevtfi, sağlam olursa olsun, ondan cürüm ve cinayet ta- kiplerinde yıllarca dolaşmış, birçok — ölümler ve entrikalar içinde yuvarlanarak pişmiş bir zabita memurluğu, bir Ditektiv soğuk kanlılığı istemek biraz fazla olur. Kapının önünde duruürken, Paolo ile arkadaş ları tarafından tanılacak olursam, — âkibetimin ne_oıacağmı pekâlâ kestiriyor, kapıyı yalnızca a- çıp İçeri girmekten korkuyordum. Tam bu sırada beş altı sarhoş gemici iki yana yalpa vurarak taş merdivenden indiler. Fırsat bu — fırsattı! Onlar camlı kapıyı açıp İçeri girerlerken ben de arka- larından girdim. Onların arkasina siper alarak beş on adımda kapıya vakın sıralarda bir masa- nın bşmma çöktüm. Etrafrma sgöylece bakmağfa vakit — bulunca dünyanın en kötü, en korkunç bir yerine düştüğü mü anlamıştım. Burası dar ve uzun bir salondu İki yanı da bir vakit koyu kırmızı kadife örtülü olduğu anlaşılan kanapeler sıralanmıştı. Lükin şimdi bu kadife kirlenmiş, solmüş, yırtılmış al- tından kanapelerin vünleri ve kıtıkları dışarı fır- lamıştı, Kanapelerin üstünden, tütün duumanile ka-, rarmş tavana kadar yükselen aynaların çoğu kı- riktı, Bazıları camları büsbütün düşmüştü. Müste- rilerin çoğu yuüvarlak mermerli küçük, pis masa- ların etrafında oturmaktaydılar. Tezgâh kaba gibi iri, abanoz gibi kapkara bir zenci durup İçki veriyordu. Bu kocaman herifin sırtında kuyruk- lu bir ceket, kirli beyaz gömlek ve kravat İle ba- şında uzun silindir bir şapka vardı ki, İnsan, cev- resindeki tehlike havasını şiddetle duymasa kah kahalar İle güleceğine şüphe yoktu, Bu sahne benim için büsbütün yeni bir #ey, yeni bir âlemdi! Önceleri Nevyork şehrinin Bou very denilen bu taraflarında birtakım tehlikeli cinayet inleri, bucakları, olduğunu duymuştum. Burada her gece birçok adamların öldürüldü*ünü polisin bunlardan haber bile — alamadı?”ımı, bir- çoklarının büsbütün ortadan kayboldutunu duy- muştum. Buralara gidip görmek İstiyenlerin bu iş için polisin yardımına müracaat ettiklerini de biliyordum. Ovakitler bu sözlere. hiç ehemmiyet vermemiştim: lâkin simdi hakikat karşımda çir- kin ve korkunc şeklile sırıtıvor, dislerini gösteri- yordu. Salon, denizde gezen İnsanların en ahlâk- sızlarile dolu görünmekte tdi. Pinolarda vanan pis, tütünün duümanları kirli tavanlara yükseli- yor; öldürücü, erldirtrer iclâlerle dolü bardaklar, güya süt İciliyormus gibi. vüzler buruşturulma- dan yuvarlantyor, cirkin ve işitilmemiş küfürler de hu zivafetin mezeleri yerine roriyordu! Sarhosların İri sesli türküleri koesefld!kte, sol gun henizli bir kızın caldr*t harpın sesi duvulu- vordu. Mtrafa fekti dafttan da tahve Tensi vüzin bir zenci karısı müsteriler ona: “kora ann,, di- vorlardı. Bu kart oldukeca vaslı göründü”ü halde makine gibi calrsıvor, herkese teki vet'ç'iriyor. her boşalan kadehi, her yeni gelen müşterivi gü- rüyordu. Ben de masaya öoturür oturmaz — onun keskin, atesli gözünden kurtulamamış oldufumu anladım; çünkü hemen başımın ucuna dikilerek ğile: —0Op, 00!'! diye haykırdı; temiz gemici esvap- larma bürünmüş bir gemici çocuğu! — Bana bak, küçük adam: bir centilmen gibi boğazını serinlet mek istiyor musun? Ben karının biçimini, hele “centilmen,, Sö- zünü manalı söyleyişini hiç beğenmedimse de, ba- şımıdan savmıak icin bir bira istedim. Birayı ge- tirince oranın üdetine göre hemen parayı vermek gerekti; halbuki; yanımda Amerika parası olma- dığını hatırladım ve masanın üzerine bir İngiliz parası koyarak üstünü vermesini söyledim. Karı bu büyük parayı görünce birden gözleri parılda- dı: — Vay, vay! Küçük gemicinin Amerikan pa- rası yok.. Bir küçük İngiliz! Oğlum, sen hoşuma gidiyorsun ama, Amerika parası vermezsen bu- rada İngiliz parasının üstü verilmez.. Bunu sen bilmiyor muydun? A 'Bu sözleri, çatlak sesini o kadar yükselterek söylüyordu ki, etrafımızdaki masalardan bize bakmağa başladılar. Bir gürültü çıkararak göze çarpmak işime gelmiyordu: — Al, koca ana, al İngiliz altınını! Senden üstünü İstemiyeceğim! Dedim. Karı, bir yırtıcı kuş pençesine ben- ziyen eliyle yarım altını kavrayarak — güle güle uzaklaştı. - Bu belâyı başımdan savdıktan sonra gözle- rimle Paoloyu aramağfa başladım. Ortalığı sık bir tütün dumant kanlamış olmakla beraber ara- dığımı çabucak Buldum. üi , (Devamı var) Ha