| BİRİNCİKÂNUN — 1937 Ihtiyar Sevgililer hî"hmı © gün pek kalabalıktı Bir K'Ntr durmamacasına reklâmı ya- Tn Piyük macera filmi, kuvvetli bir gibi kapının nünden geçenle- 4 ai çekiyordu. Kişenin önünde insanları biribirine Müran kuvvetli bir tazyik - vardı. & Fahire bu müthiş insan dalgası- | Kinde âdeta — bunalmış, geldiğine Şa e pişman olmuştu. Fakat bileti- N' bulunuyordu. Geriye döne- Yanaklarından sızan — terleri Yol gösteren kızın peşine takıl- Y3 p | n tim başında bir bacağa, bir kola İ Otdu. Nihayet dayanamadı : ! ç*nın. matmazel, dedi. Nerede o- i qhe:lıun bana bir yer bul! Yürlye- İ k 'ğim artık... ğ İ IR *l gösteren kız, hakikaten müskü- Yürümeğe başlamış olan, yaşlı ka- | 'H—hfulı üzmedi, kenarda nasılsa ı Kalmış bir yere yerleştirdi. t":hn Fahire geniş bir nefes aldı. | % sildi. Etrafına baktı. Yanında ı__“l temiz kıyafetli yaşlı bir adam ği ı—'wdu_ İçinden: “Bereket ki ya- : —_i.lıııı bir adam düşmüş. Karanlık i İ öfade ederek mütemadiyen öpü- | | b ' lerin yanmda oturmâk tatsız ©- "e diye söylendi. Sonra filmi sey- daldı. filmin mevzuu, adı asırlardanbe- lmamış, meşhur bir. çapkının 'dan alınmıştı. ı::tuıı zekâsını ve meziyetlerini, ka- x teshire vakfetmiş olan kahra- kadın kalpler'nin üzerinde fe - y Bir skilon gibi esiyor, kâh pe- , türüklüyor, kâh yükseklere ka- _H.î:v sonra yere çarpıyor ve, böy- %nx. #kmi bütün dünyayı do- u, İ -'Hlv zat, filmden pek hoşlanmışa İ “hı ordu. Gevrek, gevrek gülerek, kl"lh'ym bayan Fahireye döndü. Sallıyarak : © Yaman herif değil mi?... dedi. Fahire, birdenbire uykudan “Tılmış gibi silkindi. Cevap ver- N.h"h' döndü ve karanlığa alış- Mıel'iyk. yanındaki adama dikkat- *q,_ . Gözleri bulanır gibi oldu. Bu' Baktı. : '::lıı tonu, bu pervasız kahkaha ö vi ğ 'ı.hmı yirmi beş sene eveline gö- | İN Dek sartlarında, vahşi kokular sa- İ bir tepenin üstünde, beyaz A y eli genç bir kadının dizine başı- ayni pervasız kahkaha ile e İ gertin sesini işitir gibi oldu. / *ı’î: tenelerde İntizamını kaybetmiş İ 7 * 4 kopacakmıs ibi atıyordu. E- y Üdam a k% Enamıştı. Bu adam Tarık'ın ha linmez — izlerini bırakmıştı. Vanakları, alnr, şimdi bayan N Fakat, tes, gene yirmi bes x'"'m gibi tanan ve pervasız kal " larını bir yaz dekoru gibi | Sönünde canlandırdı. Ve yaşlı Aydınlık perder'n #stünde ken SevretmeBe başladı. Fün vapura binsrben, genç bir Pradii iydi. Vakra, seneler onun da t htla Çok iyi seçebildiği hatlarla * bu ses, geçmiş günlerin #üzelliğini muhafaza eden —.e'dddî. mağrur ve güzel bir ka- ediyor. Uzun boylu, sıh- t ":"uı-aın hüvat fışkıran hir a- ler; Sivah tül pecesinin altın- kş T İki vilder sibi işeldryan ka- Kr Ç dölhü porvasız bir nazarla sü- ğhüy * Recivorlar. Tesadiiller sık- * Stey hı zemtte oturuyorlar galiba, Abtıslar karsesmmda, yenc ka- ' Ş':!"' bakmatta ısrar efiyor. KN yi PR Bra IS vek'iyor, inatçı N g.___"”' kalbinde bir eâaf hisedi- $ 3Makta olan bu sevgiyi unut BN Kocastı uzunca bir — tef- .lkkı * ekmr svde yalnızdır. X _.'“'_f-gı çıkmıyor... Kalbi ile Mradele içinde sıkıntılı gün Fakat, her geçen gün bu Yazanı Leman Karamanoğliu adamı düşüncelerinden uzaklaştıraca- Kına, kuvvetli bir ağrand'sman makine- si gibi gittikçe daha yaklaştışıyor. Ve, bir gün, genç kadın, manyatizma tesiri altında kalmış insanlar gibi farkında ol- madan genç adama rast geleceği saatte sokağa çıkıyor. — Verdiği mektubu alı- yor, sanki, bundan evvel, yeiz tane mek tup almış gibi.. Çünkü bu adam, onun kalbinin beklediği adamdır. Blttün ka- yıtlara, ananelere —rağmen, erkeğin söylediği, istediği yerlere gidiyor. ar- tık, kırlar, dağlar, denizler — onların- dır, Fakat, kadın çok mağrurdur. Bu mü nasebeti ötekiler gibi çok basit geçici gören ve genç kadını bu fütursuz uysal- lığınfan dolayı. ken*”-İ ribi bir. sürü hatıraların sahibi sanan genç adama, kendi aşkından bahsetmeği — kit-“tiük gibi görüyor. Bazan, ona ilk Aşıkı olduğunu, eğer İsterse, her şeyi yıkıp onunla birlesebileceğini sövlemek — için yanryor. Lâkin, adamın, her kadına tekrar ede ede artık ezberlemiş olduğu hasit sözleri karssında, icinde tutuşan bu âlem'n bir zerresini bile fça etmeği büyük bir ewrursuzluk gibi görerek susuyor. O da bu yaz eğlencesinin zev- kine kavılmıs gibi. böyle eğlencelerde »ismiş bir kadın gibi, şikfiyet etmiyor Sıkıntesimi belli etm'v Birgün keza pe'iyor. Uzak bir vilâ- yete tayin edilmiştir.. Genç “adım, sev- gilisine rstrrabını belli etmeden, hattâ, vülerek artık avrılacakları gönln geldi- Bini, yakmda gideceğini sövlüyor... ve. heyecan içinde bekliyor. — İstiyordu ki adam, kal! Gitme! Senden ayrılamam ! desin. Halbuki o, çok telâşsız bir tavır- Ta kadını öpüyor. İyi yolculuk temenni ve geçirttiği güzel günlerden dolayı te sekkür ediyor. Hepsi bu kadar. Ka den da onu, temasını belki ömrünün so- nuna kadar unutamıyarzağı bir buse İle Boüyor. Sonra arkasına bakmadan gi- diyor... € İki taraflı akasya ağaçlarının biribi. rine kavuşmuş dalları altında, b'tmive- cekmiş kadar uzun görünen bir yolda, yavaş yavaş yürüyor. Hafif bir yağmur yağıyor. Yağmurla beraber ıslanmız sarı yapraklar, sarı elmaslar gibi ışıldı- yan, uzun yola dölrülüyor, dökülüyor... Yavaş. yavaş yürüyen #ene kadın, git- gide uzaklaşıyor. Nihayet altın renk lerin derinliğinde s'yah bir nokta kalı- yor... Bu yol, onun şimdiden sonra manevi bir yalnızlık içinde geçireceği ömrünün Adeta, bir sembolü gibidir...,, Bayan Fahirenin, maziye dönmlüş gözlerinin seyrettiği sinema bitmişti... Yıpranmış. 'htivarlamış — kalbinin x he Syey S7 5i HABER — Akşam nostas Bunları Biliyor musunuz? —Z Tanrının gıdası ve posta pulları Bazı posta pullarımın üzerinde, sıcak memleketlerde yetişen nebatların re- «baleri görülür: Pasmiye, kakao, kah- ve, tarçın, biber, mısır, tütün yaprak - ları, ilâh.. Bunların ber - birinin birer sembolü vardır. Fakat biz. yalnız kakao — ve kahveden bahsedeceğiz: Kakao; gayet nazik bir #dandır. Malezyada yetişir. 1924 te çıkarrlan Togo pullarının üze- rinde resmi vardır, Kakao tozu, küçlüik bir kabuk içeri- sinde bulunur. Bu kabuk, bile/ ğimiz ba- dem kabuğundan dört beş misli büyük- tür, Ekuator hükümetinin 1930 da çı- kardığı pul serisi üzerindeki resimler bunlardır, Bu kabuk kırdır, içindeki toz çıkarı- hr ve dövülür, elemr. Buna şeker, bi- raz da vanilya karıştırımca ne olur, bi- lir misiniz? Çikolâta!, , Çikolâtanım istimali 1526 senesinde başlamıştır. O tarihte Kortes adlı birisi tarafında » Meksikadan İspanyaya ge- tirilmiştir. Fenni ismi Theobroma Cacaodur. Ve mânası da şudur: Tanrı gıdası.. Kakao; merkezi Amerikada, Antil a- dalarında, Garbi Afrikada çok yetişir.. Kahveağacına gel'nce menşei Afri - kadır, Fakat buğün, hattı üstüvaya ya- kım memleketlerde yetiştirilmektedir. Kahvcağacı, daima yeşildir. Beyaz çi- çekleri, fındık kabuğuna benziyen kır - mizr renkli kabu'rları, bunun her birinin #çinde yeşil iki küçük tane vardır. Bu taneler, ravrulur, değirmende veya di - bekte dövülür, toz bhaline getirilir. Yeni pullardaa, Üzerinde üzerinde kahve çiçekleri bulunanlar şunlardır : Kostarik; Kahve ekiminin yüzüncü senesi münasebetiyle 1931 de çıkandığı proprsanda pulları üzerine kahvcağa- cının dalını koymuş ve şu cümleyi yaz- mıştır3 “Dalma Kostarika kahvesi alı- NIZ.,, Haytit: 1928 de çıkardığı $ santimlik pullar Üzerinde bir kahve dalı ile “Ko- kulu kahve,, kolimesi yazılıdır. Salvador: 1924 senes'ne ait pllların 25 santimliklerinin üzerinde kahve da- h ve Senora Marznezanın resm/ vardır. Ve şu kelime yazılıdır; “En 4lâ kah- vel.,, bir; noktasını hâlâ gizlice titreten adam, su yanında oturan ihtiyar mıydı? Şim- diye kadar onun da ihtiyarlıyacağını hiç düşünmemiş, yorğun kalbinin yegâne tesellisi diye, içinde genç bir adam çehresi saklamıştı. Bayan Fahire, son tesellişini kay- betmiş b'r hasta gibi sendeliyerek ye- rinden kalktı. Yerdeki kırmızı ışıkla- ra baka, baka sinemadan çıktı... Gözklü ihtiyar, gene gevrek, gev- rek gül-rek: — Yaman herif, doğrusu, yaman he- rif1... diye söyleniyordu. Leman Karamanoğlu Bir işçi g.bi Tabrikada ça 19'ım; hizmetçilik yaptım ! (31) imtiyar dadı anlatıyor Gençliğin bir de ihtiyarlığı olduğunu unutma ! Para briktir, diyor, şununla bununla dolaşarak kendini Nnarcama; bak bu yaşta kapılara düştun ! höportafı yapan : Nerlaan O yatağında doğrulmuştu. Buruşuk , benim de burun direğim sızladı. Nete .' ve yol yol damarları görünen kuru ci İğieni çapıazlarnış, ikı tarafa sallanarak Ermeni şivesiyle Türkçe haykırıyor. duz — Ahlıh kızım.. Ben öleceğim... . — Yok dadıcığın, dur baklarm.. Sen iyileşecek ve daia uzun günler yaşaya- caksınl.... Kollarını, arkasını, şakaklarını oğup turdum. Su içirdim, limon koklattım .. Sakinleşmiş göbiydi. Yüzüme tatlı tatlı bakıyor: — Ah zavallı çocuk! Sen de mi bu yollara düştünl. Der gibi gülümsiyordu.. Karyolasının yanma oturarak konuş. tmaya başladık. İkimizdeki konuşmak ihtiyacı, bizi bir an içinde biribirimize bağladı. Ba- na; — Para biriktir kızım, para biriktir, diyordu. Gençliğin — bir de ih*iyarlığı olduğuna unutma, Şununla, bununla dolaşarak kendini harcama. Bak daha bu yaşta kapılara düştün. O bir Ermeniydi. Bana dadılıktan ev- vel yaptığı hizmetçiliği anlattı. Hizmet. Çilikten evvelki hal'ne geçti. İşte bu sı- reda yüzü tamamiyl- değişt. Sanki baş- ka birinin hikâyesini, daha doğrusu bir masal anlatıyormuş gibi bir hal almıştı. Anasımı, babasını kaybetmiş, koca. siyle oğlu Şark cephes'nde ölmüş. Harp- ten en çok zarar görmüş bir kadın.. Gene harbin kargaşalığı içinde evli kızıa nın izini kaybetmiş. Bütün - bü - acıklı hatıraları büyük bir hüzünle anlatıyor. du. Şimdi gördüğüm gib? yalnız olduğu- nu söylüyordu. İhtiyarlık, sıhhatsizlik, kimsesizlik onu büsbütün kederlendiri- yordu. İhtiyar kalın neredeyse ağlaya, caktı.. Tahminimde aklanmadım. Dişsizlik- ten içeriye çökmüş ince dudakları tit- redi. Kavisli burnu, yukarı kalkık çene. sine yaklaşmakla bu dişsiz ağzın açılma- sı bir oldu. Başmı bavaya kaldırdı. Za- yıf omuzları titrerken. başı yorganın üstüne düştü: Detin bir iç çekmesin - den sonra; — Annece! Diye boşandı. Ağlıyordu. — Beni bugünler için mi di'nyalara getirdin? Beni bugünler İçin n? dünya- lara getirdin?. Yetmiş beşlik bir ihitiyarın küçücük bir çocuk gib? ağlayışını seyrederken Ç deyse ben de onun ahenkli ve içli ağıa- masına katılaçaktun. : Hayat ne kadar acı.. Bu ihtiyar dadının böyle bir çocuk gibi ağladığın: seyrederken, bean her şeyden ziyade bir #nsan olduğumu an- Tadım, Yüreğim ezildi. Onu o kadar ya, kından hissediyordum ki o da bu daki- kada, şu saniyede ölümü bir iple Çeki- yordu. Hayatta nacak bu suretle dinlenebile. ceğ'ne kaniydi. ğ Bu sırada odanın kapısı açıklı. Bü- yük hanım benden su istiyordu. Bu bir bahane olacaktı. Dadının yanında bu- Tunmamı, onunla konuşmamı istemiyor. lardı. Bu da daha çok mesleğe yeni atılmış, yeni bir hizmetçinin, seneler görmüş, ölüm yatağındaki bir hizmetçiyi göre- rek mesleğinden soğumaması için ola- caktı. Beni iyi yetiştirmek, tam bir hizmet. çi yapmak endişesinin hâkim olduğu , büyük hanımın hareketlerinden okunu- yordu. Çıktım, herkes odasına çeklimşiti.. İhtiyar dadının iniltileri arasında ben de, bana gösterdikleri yere uzanıp yattım. Yattıktan sonra ne kadar zaman uya tik kaldığımı bilmiyorum. Gözlerimi gocuk seslerile açtım, Pencerelerden ışık gelmediğine göre henüz şafak da sökmemişti. Fakat vakit sabaha yakım- dı. Bunu uykumu iyi almış olmamdan anladım. Ev içinde bir takım dolaşma- far da duyuyordum. Kendime uyuyan bir adam süsü vererek büzüldüm. Gece uyumazdan önce düşünmüş ve bu sabah kaçmayı kararlaştırmıştım. Evden başka türlü ayrılmama imkân göremiyorum. Hanımlarım çok iyi, çok çandan insanlar olduğu için onlraa git- mek istediğimi söyleyemiyecek hak'ka tr da bildirmeye cesaret gösteremiye- cektim. Bu takdirde bir hizmetçi haya- tı yaşamak düşüncesile girdiğim bu ev- de ilânihıye hizmetçi olarak kalmak mecbur'yetinde kalazaktım, İşte bu benim, işime hiç gelmiyordu. Ben, daha çok iş 'darehaneleri, bizmet gileri tetkik etmek için bu maceraya atılmıştım. Yoksa hizmetçi olarak kal- metk için değfi. (Devamı var) Haberin deniz ve mazera romanı: 32 n YA Yazan: Alı Rize Sevti, sağlam olursâa olsun. ondan cürüm ve cinayet ta- kiplerinde yıllarca dolaşmış, birçok — ölümler ve entrikalar içinde yuvarlanarak pişmiş bir zabita tmemurluğu, bir Ditektiv soğuk kanlılığı istemek biraz fazla olur. Kapının önünde dururken, Paolo ile arkadaş ları tarafından tanılacak olursam, — âkibetimin ne olacağını pekâlA kestiriyor, kapıyı yalnızca a çıp İçeri girmekten korkuyordum. Tam bu sırada boş altı sarhoş gemici iki yana yalpa vurarak taş merdivenden indiler. Fırsat bu — firsattı! Onlar eamlı kapıyı açıp içeri girerlerken bon do arlkıa- larından kgirdim. Onların arkasina siper alarak beş ön adımda kapıya yakın gsıralarda bir. masa- nn bşma çöktüm. Etrafıma söylece bakmağa vakit dünyanın en kötü, en korkunç bir mü anlamıştım. Nurası dar ve uzun bir & İki yanı da bir vakit koyu kırmızı kadife ört olduğu anlaşılan kanapeler sıralanmıştı. Lâkin şimdi bu kadife kirlenmiş. solmuş, yırtılmış al- tından kanapelerin vünleri ve kıtılları dımarı fır Tamıştı, Kanapolerin üstünden, tütün duumanile ka- rarmş tavana kadar yükselen aynaların çotu kı- rıktı. Bazıları camları büsbütün düşmüştü. Müşte- rilerin çoğu yavarlak mermerli küçük, pls masa- ların etrafında oturmaktaydılar. Tezgâh kaba bulunca gü keresteden yapılmış bir şey olup arkasında dev gibİ iri, abanoz gibi kapkara bir zenci durup İçki veriyordu. Bu kocaman herifin sırtında kuyruk- lu bir ceket, kirli beyaz gömlek ve kravat tle bo- sında uzun silindir bir şapka vardı ki, İnsan, cov- resindeki tehlike havasını çgiddetle duymasa kah kahalar İle gülecetine şüpho yoktu. Bu sahne benim için büsbütün yeni bir tey, yeni bir âlemdi! Önceleri Nevyork şehrinin Bou very denilen bu taraflarında birtakım tehlikeli cinayet inleri, bpcakları, olduğunu duymuştum. Burada her gece birçok adamların öldürüldü”*ünü polisin bunlardan haber bile — alamadı”ını, bir- çoklarının büsbütün ortadan kayboldu'unu duy- muştem. Buralara gidip görmek İstivenlerin bn 1ş için polisin yardımına müracaat ettiklerini de biliyordum. Ovakitler bu sözlere hiç ahemmiyot vermemiştim; Jâkin gtmdi hakikat karşımda çir- kin ve korkune şeklile sırıtıyor, dislerini xösteri- yordu. Salon, denlade gezen Insenların en ahlâk- sızlarile dolu görünmekte 1di. Pipolarda vanan pis, tütünün dumanları kirli tavanlara yükaeli- yöor; öldürücü, cıldirtrer fektlerle dolu bardaklar, söya süt lelliyormus Fibi, yüzler burtşturnlma- dan yuvarlantıror, çirkin ve teltilmemiş küfürler de bu s!yafetin mezeleri yerine reci Sarhosların İri sesli türküler gun benisli bir kısın en!dii harpın sesi düyülm- vordu. WMtrafa felrt dafrtan da kahve rensi vürin bir zenci karısı imileteriler ona bcA ana. dl- yorlardı. Rn karı oldukca vaslı göründü”ü halde ma'rine sibi calrerror, herkese teki vet's'iriyor. her boşalan kadehi, her yeni gelen müşteriyi gü- rüyordu. Ben de masaya oturur oturmaz — onun keskin, ateşli gözünden kurtulamamış oldufumu anladım; çünkü hemen başımın ucuna dikilerek ÜLA 0 LÖMENAR AOA KA L GG n — TC tpkı bir eski zaman cadısı, yahut büyücüsü kılı- Gile: —09, 00' diye haykırdı; temiz gemic! esvap- darına bürünmüş bir gemici çocuğu! — Bana bak, küçük adam: bir centilmen gibi boğazını serinlet mek isliyor musun? Bon karmın biçimini, hele “centilmen,, sö- zünü manalı söyleyişini hiç beğenmedimse de, ba- gızıdan savmak için bir bira istedim. Birayı ge- ürince oranın #detine güre hemen parayı vermek gereâtü; halbuki; yanımda Amerika parası olma- dığını hatırladım ve masanın üzerine bir İngiliz parası koyarak üstünü vermesini söyledim. Kart bu buyuk parayı görünce birden gözleri parılda- di: — Vay, vay! Küçük gemicinin Amerikan pa- rası yok.. Bir küçük İngiliz! Oğlum, sen hoşuma gkliyoraun ama, Amerika parası vermezsen bu- rada İngiliz parasının Üstü verilmez.. Bunu sen bilmiyor muydun? 'Bu sözleri, çatlak sesini o kadar yükselterek süylüyordu ki, etrafımızdaki masalardan bize bakmağa başladılar. Bir gürültü çıkararak göze çarpmak işime gelmiyordu: — Al, koca nna, al İngiliz altınmı! Senden Uatünü İstemiyeceğim! Dodim, Karı, bir yırtıcı kuş pençesine ben- ziyen eliyle yarım altını kavrayarak — güle güle uzaklaştı. . Bu belâyı başrmdan savdıktan sonra gözle- rimle Paoloyu aramağa başladım. Ortalığı sık bir tütün dumanı kaplamış olmakla beraber ara- dığımı çabucak Buldum. (Devamı var)