Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
, Eskici %rmmeri kuyu gibi karanlık, du- %m €smer tuğlaları dökük Bi- htkan, OMUZ ahırları önünden “A. ın%îyau bir yol inerdi; kışm - ça- qk'kaymzm tozdan'geçilmiyen Vİ- 'Ban, berbat bir yol.. Etrafın . %“"Eanlnrm. yabani otların küflü knkulîink kokusiyle karışan kavrük İi L geniz tıkayan bir ağırlıkta Y üıgfğuyeî taş; beton binaların yüksel- kü!e, Birintili, çıkıntılı. yangınlığın a p ACağında, toprak yığınları al - üa'â&n ve her bir kovuğunda in. ha ” barman yarı karanlık bodrum- Tdi. Tennke yamalı tahta perde- Ğî_;çeriâini yabancı gözden gizledi. g;%"&lîı siperlerine benziyen - bu Yeay Mağaralara, sabahın en erken üşaıı'lltl en geç saatlerinde, kam . K o 1 çıkararak, omuzlarını kısa- Kulan ö-keklere rastlanirdı: *h;de I"“?"'!rıa baran gözleri: ensele- | İky, ! kulak arkalarında kıvrılan saç. I uzamış çökük, sarı avurt- ıı.-ı,ğı;;"liîns-:iz gövdeleri, çapaçul elbi - T"ht:: Yyorgun, bitik erkeklere,. Bit 4 Perdelerin biribirine denk n haslı tenekeleri arasımdan, , Btepelerinlerinin uçlarını arkaları- y h:îl*“'l’ini basma donlar'ına sarkıt- akları karanfilli, soluk yüzlü, Rîrıîr görülüyordu.. 'Sabunlu bir suyun dallanıp ; [ İğî'kadmlar... İ —.l“dlğı çarpık toprakta, yamalı “de başına çömelmiş, çamaşır ,;elnkçfrşrdaki satrcılara çorap, b&ı S Ören kadmlar. , Mkü&. kambur bir tencerenin 'y%l'kfasulye ayıklayan kadmlar... A tekneden sızan kirli suyu, —İdu Svuçlariyle açtıkları çukurla. _'afik eğlenen küçükler göze kîı,.hıh Şıplak, bacakları çıplak, baş- Plak; karakuru, şiş karınlı ço- î'hm;:toııu yol az ileride bir düzlüğe :?diğî t:İ_'navut. kaldırımlarmın dö . ! İ:I h"-h unutulmuş, bozuk düzen ' ""tı. K Mİ sokağı.. Köşenin başında 'h:k .'ıııâ“k bir minare.. Dibinde bir | %:Wn ’k._ hayır, sandık değil, ma - ! İ,;;i v:*-kıcîlikle geçinen gedikli bir bt #di: ” Bu, onun dükkâniydi:. olu:hdumcu soğuklarında; yağ Ü, taş, Sardan taştığı, şiddetli rüz- k:qiği ;î.ı'ı köşe başında anaforlar çe . "lâ' İ Rlerde barakasına çekilir, es- h*b' 4 d._uîl:iîgtan bozma mangalı ba- & ırt'ha . arının arasında cigarası, &tka çalışırdı. Arada, buğulu p Sekii Sından sokağa bakardı. Ö . şqâş:âozlerinde ne bir korku, ne Rüq nsokağı sellere boğan taşkın ğ dtn ıb"akasxm sürükleyemeye - 1 ül:ı bay Anaforlar çeviren şiddet|/ rüz- l!ram' Sihr yerden yere vurüp par S ağnlan'ne kad da emi adar da emin. İyim, . *:* S'l':r:?eşâ havalarda (banko) * Unun, yerden yapma İ GAhay göda iki kat olup, minimini V. Nerj Ohlryarak çekiç sallayışları, ıçı., Ko . kesi katıldırdı. B bük mihareni ş $ n Ç Pmarenin kalın göl- 4 & Eıhşm:“'—'-e teskiciye en serin, en ha' Kön çîerlni hazırlardı, Pek u- “:di—i m:mexien sık sık suyunu hi Da'S'aia Stelyada (içinde eski ha Çiş Fint yumuşattığı bu çin. hqh avuçşa"ağî ismini vermişti!) | ıiq “Ğr; rinın hararetini dindir- _igmâq':_ Bene, görenleri kahka- m_:*'—'e __k_“'urdu. t îyül ;ğğt Yolunu şaşıran yaban - 'a İi çaerc" bir klavuzdu da.... « * Stka Prazlama yolların insanı S ileceğini o pekâlâ bi- U M Yol -. t'ıx ;İ:lhr" hl&' sapıtmadan “Kadır- L M y Tğ Teh ,_:î'—'-rhakani mi?.. Doğru b _Nx.:h_ tirme yoldur.. Bir cigara — Skelesine ineceksen, az ilerideki kemeraltını geçmek lâzımdır. — Sultanahmede çıkmak #çin bu yo. lu tutmak gerek.. Biraz tozlu, biraz da bozuk, amma.. Düzgününü nereden bul- malı?!,. Bankosu başında, katokile sıkıştıra- rak, ufak dizlerinde büsbütün irileşen hantal bir kundurayı çivilemekle uğ . raştığı sıcak bir yaz günü, yanına iki kalantur efende yaklaşmıştı. Ellerinde, gebe bir kedi karnı gibi sarkan şişkin çantalar vardı. Cüce; cigarasını banko- nün kenarına yerleştirerek ağzındı bi- riken zifiri tükürmüş, kirli elinin tersi . le dudaklarını kurulamıştı; Her hangi bir yol tarifine hazırlanmıştı. İki kalantor efendi, belediye memu- rüuydu. — Bloknotları — üzerinde çİ- ziktiriverdikleri rakamlarla, yarısı ko puk minarenin dibine sığınan, sanldığa benzer bu ufaçık dükkânının bir yıldır verilmeyen belediye vergilerini hesap. lamışlardı. Zavallı cüce gik bile diyemeden,kara avuçlarını kapayarak, omuzlarını kısıp boynunu çarpıtarak, düşünmüş kalmış- tı. Ev, bark.. Çoluk, çocuk sahibiydi.. Bu parayı nasıl verecekti? Ekmek parasını bile doğrultamıyordu!. * * & Yarısı kopuk minarenin dibine sığı. nan sandığa benzer. Barakayı bir sabah bomboş buldular.. Mahallenin eslicilikle geçinen ge - dikli cücesini bir daha gören olmadı.. Reşat ENİS Bir ğokkabaz, ayağını kestirirken armonik çalıyor! Panayırlarda kılıç yutmak, ateş par çaları yemek suretiyle maharet göste- ren ve halkı hayrette bırakan Kanadalı Fred adlı bir hokkabaz, akla sığıniya- cak bir soğukkanlılık ve cesaret göster miştir; ayağı kesilirken Aarmonik çal- mış, operatörleri eğlendirmiştir. Frad panayıra giderken bir otomobil kazası geçirmiş ve ayağından ağırca ya ralanmıştır. Derhal Nev York hastaha- nesine naklolunan hokkabazın sol aya ğının hemen kesilmesi lâzım gelmiştir. Ameliyata başlanacağı sırada Fred katiyen uyutulmamasını, yalnız keidisi ne bir armonik bulunmasını rica etmiş. Doktorların israrına rağmen klor- form almamış, ameliyatı devam ettiğfi iki saat müddeti, armonikle şen havalar çal makla geçirmiştir. — Başımı arkaya çevirdiğin zaman süaate bakar masın? İmdad Otomobildeydiler, kadının aksi bir cevabı üzerine müthiş hiddetlenerek sevgilisine bir tokat attı. Kadıncağız derhal feryada başladı: — İmdad! İmdad! Âşık müdahale etti: j — Dur yahu! Ne diye korkup im- dad istiyorsun? Ben yanında değil miyim ? Ustadlığın sşanı Dehasının veya., (kalemimizin ucu- na gelen kelimeyi kullanmiyoruz, çün- kü teşhisimizin yerinde olup olmadığını tayin etmek Mahzar Osmana aid bir iş tir.) şöhreti Ankara caddesinin dışına bile yayılmış bir üstad, halk için tarih müsahabeleri yazan bir muharririn ma- kalesini okumuştu. Yazıyı belki de be- ğenmişti, fakat bunu açıkça bildirmek üstadlık şanmma yakışmryabağı için bazı nasihat ve tavsiyelerde bulunmak lüzu munu hissetti: ı — Yazın pek fena değil... Fakat ta- rih yazılarında hep eskiden bahsediyor- sun, günlük tarih yazıları versene! Kelepir — Şimdi ne iş yapıyorsunuz? —Eld2.. düşme kelepir otomobiller satıyorum. — İyi ama burâsı münasip bir yer değil, neden garajını böyle dim dik bir yokuşün yukarsında yaptırdın? ? — Müvaffakiyetimin âsıl sebebi o ya., Müşteriler otomobili alıp yokuş aşağı kolayca gidiyorlar ve bir daha yu karıya bana gelemiyorlar. Demin önümüzde bir mikrop vardı, ne reye kayboldu? Bir işçi gibi fabrikada ça'ışlım; hizmetçilik yaptım ! (22) Röportajı yapan: Weriman Fabrika çarklarına kaptırılan kollar - Halâ bekçisinin kolu da bu fabrikanın makinelerinde yünlere karışmış ! — Bu, bobinler yok mu? dedi. Kaç genç kızı parmaksız etti., Daha geçen. de on beş günlük lohusa bir kadının da parmağı koptu.. — Bu kadının ismi neydi? dedim. Cevap vermedi.. Anlatıyordu: — Kaç kişi sakatlandı bu fabrikada, Helânın bekçisi o kolsuz adamın kolu bu fabrikanın makinelerinde yünlere karıştı.. * * * Gecenin bu on iki paydosunda genç bir erkek işçi ile konuşmak fırsatını bul- dum : — Nerede çalışryorsun, ne alryorsun? dedim, — Tutkaldayım.. Saat hesabiyle ça- İıştyorum.. Gündeliğim 80 kuruş de - di, Ve ben sormadan devam etti: — Yalnız bundan sonraki vaziyeti . miz kötüleşecek, götürü üzerine para alacağız. .«Bu bizim için çok fena, |de- di.. Çalışma saatlerinin azalmasiyle işçi- den azami randıman elde etmek için iş verenlerin hesabına böyle geliyor! Bu vaziyette e işçi zararda.. Onlar (11i) saat hesabınlda da azami derecede çalışı- yorlar . Sordum: , — Dün bir işçiyi kovmuşlar, suçu neymiş?. — Neolacak haylazlık ediyorlaridı, iş zamanı oyun oynuyorlardı. Bir kişi değil, dört kişi birden kovuldu. Bu genç işçi kovulan arkadaşlarımı suçlu buluyordu. Onları kovan usta hakkında da bir şey söylemiyordu. tu da farketmemiştim.. Evvelâ aldândı-| ğamr sandım.. Muhtelif vesileler hazır- layarak konuştum. Hep aldığım cevap. lar ida “siz,, kullandılar.. ) Birdenbire kafa “danki,, etti. Aca- ba?!.. Acaba beni fabrikaya girerken ta- nıyan eski mektep arkadaşım, benim bunlara kim olduğumu söylemiş bulun- masın.. Ben bu gençle konuşurken, fabrika- da ilk işe başladığım sıralarda bana ak- rabasından bir genci peşkeş çeken kız birdenbire aramıza girdi ve bana hiç bir mana ifade etmiyen bir şeyler söy- lemeğe başladı. Ben güldüm. Galiba gençle gizli bir şey konuştuğuma zahip ölmüştü. Kız maksadında muvaffak olmadı değil, o söze başlayına genç er- kek uzaklaşıp gitti. Kumral bir kızla fabrika içinde do- laşıyoruz. Bana çalıştığı yeri gösteri- yor ve on beş günlük yeni bir işçi ol- duğunu söylüyordu. Bu kızı, dün ağlar bir vaziyette görmüştüm, Ağlar bir va- ziyette değil, hakikaken ağlıyordu. Göz lerinin yaşını silerek — yanındakileri- ne dertli dertli bir şeyler anlatıp duru- ruyordu. Genç kızın bu hali bana âde- ta merak olmuştu... Sırf bunu öğrenmek kastiyle Haterden bana bu kızı tanıştır- masını istemiştim. Hacer: — Tanışmak da neymiş kardeşim, dedi. Git konuş. Burada kimse kimseye tanıştırılmaz... Ben de o vakit dediğini yerine ge- tirdim, Bir puntunu bularak kıza &c- kuldum ve hemen ahbaplığa başladım. Beni hiç yadırgamadı. Sen kimsin? bile demedi. Bilâkis güler yüz gösterdi. Beraberce yürürken koluma dahi girdi. İçimden: — Sırasıdır, dedim. Şimdi sorayım. Sonra ona: — Dün neden ağlıyordun, dedim. — Beni kovuyorlârdı da ondan, di- ye cevap verdi. Gece çalışmıştım. Us- tam gündüz de kalad:aksın diye tuttur- du, Ben dinlemedim, çok yorgundum e- ve gittim, uyudum. Ertesi günü geldiğim zaman bana: — Senin artık fabrikada işin yok, dedi. Onun bu hareketi doğrusu pek gücüme gitti. Ben insan değil miydim? Ben uyumaz mrydım? Bir gün bir ge- ce çalışan bir adamın elbette istirahate ihtiyacr olacaktı. Bunun için insan ko- vulur muydu. Ağlamrya başladım. Doğ ru şefe gittim. Eksik olmasın beni din- ledi, diğer tarafı da dinledi. Sonra da hak verdi: — Böyle şey olmaz. Haydi, git sen işine başla üzlülmel... dedi. Ama şimdi bana ustam bayağı garar bağladı. Çok sıkryor, göz açtırmıyor. Bu kız vargelde çalışryordu. Ken- disi saat hesabiyle ücret alryormuş. Sa- ati (7) kuruş. yani benden tam bir ku- ruş fazla. Paydos sonuna erdi. Uyumamak için işe başlamazdan evvel tekrar yüzümü yıkamıya gitim. Bununla tam üç olu- yordu, Dönüşte fabrikanın büyük oca- ğına kömür atan ateşçiyle karşılaştım. Bana: Dıer- Devamı var Haberin deniz vte macera romanı: 25 doldurmuş yolcuların yükselttiği korku çığlığını da duyduk. Zırhlının işaret sereni altında bir takım a- damlar görünerek denizde her millet gemilerinin anladığı “umumi işaret,, usulile bir takım filâ- malar kaldırmağa başladılar. Ben Doğan kapta- na seslendim: Kaptan, zırhlı işaret çekiyor, şunu anlama- ğa çalış! Hâdiseyi dürbünile gözlemekte olan kapta- nımız hemen ceyvan verdi: — Posta vapuruna “durunuz ve gönderece- #imiz sandalı bekleyiniz!,, diyor; demek zırlılı- dan vapura biri girecek. Şimdi iki gemi de yollarını kesmiştiler, ar- tık provalarından köpüklü çağlayanlar — dökül- müyordu. Zırhlının güvertesinde yeni bir faaliyet vardı, iskele tarafındaki mataforadan denize bir sandal atıldı ve içine on iki kişi kadar adam gir- di. Biz ise ikl gemiye iyice yaklaşmıştık; lâkin onlar biribirlerile o kadar meşgul idiler ki: O a- na kadar bizi görmediklerine inanıyordum. Ben bu sırada dürbünümü gene könprü üzerinde dola- âan tek adama çevirdim ve onu artık iyice tanı- ım! O, Pariste Martin Hall ile bulundu#um gece gördüfüm ve İnsiliz dostumun kaptan Bilâk adı- nı verdisi adamdı! Artık her is anlaşılmıştı.. İngiliz dostumun söyledi&i, vazdıfı inanılmaz derecede — korkunç seylerin hep doğru olduğu meydanda İdi. Ben sİmdi, dostumun uzun düsünceler ve büyük feda- — kârlıklarla hayalinde bulduğu hâdiselerden bi- rini geniş denizin üzerinde yaşamaktaydım.. Yanımdaki Aliye yavaşça, adsız — zırhlının kaptan yerinde duran adamın kim olduğunu fı- sıldadım. O dedi ki; — Şahin, artık Buradan uzaklaşmak, vak- tidir. Bu büyük posta gemisi, zırhlının mermile- rile denizin dibine gidince sıra bize gelecektir. Yüreğim daralarak, kan beynime — çıkarak cevap verdim: — Ne diyorsun, Ali; ben ne olursa olsun he- rifin bu kadar korkunç bir iş yapabileceğine ina- namıyorum ve bütün tehlikeyi göze alarak bura- da kalmak istiyorum. Belki bir yardımımız olur. — Bütün bunlar saçma — sözler, Şahin! Biz ne yardımda bulunabiliriz? Onun tek bir maki- neli topu bizi delik deşik edip batırabilir. Bun- dan başka İncinin de bizimle olduğunu unutma! Ali bunu söylerken İnci güverteye çıkmış bulunuyordu. Güzel ve cesur kız, yüzü sararmış olarak ilerldeki iki gemiye dikkatle bakıyordu. * Zırhlıdan ayrılan sandal da, artık adınım (0- şin - King) yani Okyanus kralr olduğunu okudu- ğüumuz posta vapuruna yanaşmıştı. Bu aralık bi zim geminin de gerek zırhlıdan ve — gerök posta vapurundan görüldüğü anlaşıldı, ikisinden de üs- tümüze birçok dürbünler çevrildi. Biran — sonra posta vapuru bir takım işaretler kaldırmağa baş layınca Doğan kaptan bize döndü: — İngiliz postasr kaptanı — gemisinde para olduğunu ve ne olur ne olmaz yanından ayrıl- mamamızı rica ediyor. Ali ile ben biribirimizin yüzüne baktık.. İn- ci ortamıza atıldı: —Bana bakımız, demin konuştuklarımızı duydum, burada durup şu postadakilere yardım etmek varken beni korumak için çekilip gitmek istiyorsunuz. Evelâ, ben bunu kat'iyyen kabul etmiyeceğim. İkinei olarak s$imdi bir ecnebi kap tanı binlerce yolcunun hayatı namına sizden yar dım, yoldaşlık istiyor. Buna karşı bırakıp nasıl kaçacaksınız? Hem bu rica size değil, zemimizin direğinde uçan şanlı Türk sancağınadır. Bu rTi- cayı reddetmeğe ve sancağımızın şerefini lekele meğe hakkınız yoktur. Alâkamız olmıyan bir iş- ten neden korkalım? Neden korkaklar gibi kaça- Irm? İncinin büyük bir ateşle söylediği bu sözle- re ikimiz de cevap — veremedik. O sözleri duyan Doğan kaptan bile coştu: — Aşkolsun küçük hanım. Siz bizden yiBitsi- niz! Diye mırıldandı. Bunun üzerine — ne olursa olsun hâdisenin neticesini beklemeğe kârar ver- dik. Lâkin hâdise umduğumuzdan büsbütün. baş- ka türlü bitti. Zırhlının sandalı posta vapuruna yanaşmış bulunuyordu. Başında duran ve dürbü nümle “gök gürültüsü Con,, olduğunu tanıdığım bir adam, postanın kaptanile şiddetli el işaret- lerile konuşuyordu. Birdenbire zırhlıdan acı acı üç düdük işitildi. Bunun üzerine sandal hemen postadan ayrıldı; gemiciler küreklere asıldılar, beş dakika geçmeden sandal tekrar zırhlının bor dasına dönmüş, hemen hazır bulunan Matafora palangalarma takılarak gürültüsüzce yerine çe- kilmişti. Bu iş bitince birdenbire — zırhlının gü- vertesinde tek bir adam bile görünmez oldu ve güzel, büyük tekne o esrarlı kuvvetle dalgaları yararak yürümeğe başladı. O, gene o gördüğüm korkunc süratile ve bütün hışmile gidiyordu, bi- zim yanımızdan geçip uzaklaşırken kendi kendi- me! — Acaba neden işi yarım bıraktı da gidiyor? Diye sormakta idim. Bu sırada biraz ileride ikinci kaptanımız İtalyan — Paoloyu gördüm, © gündoğuşu tarafına doğru büyük — bir dikkatle bakıyordu. Benim kendisini gözetlediğimi görün ce irkilir gibi oldu, sonra kendini — topladı, par- mağile gündoğuşu ufkunu gösterdi. Onun göste- diği yerde çok büyük, uzun bir tekne görünüyor- du. Paolo: - — Amerikalılar! (Devamı var) SAT NF