ç | , Â ! k F Tarihi macera ve aşk romamı — 104 — Yazan: (Vâ - Nü) Ihtiyar rahibeler çan seslerini duyunca koşuştular ve Osmanı, gelin odasında cürmü meşhut halinde yakaladılar. Ben korkudan mahvoluyordum Geçen kısımların hülâsası Küçük Osman, papas olmuştur. Ben, onun lalasıyım, — Birlifcte, ha. dınlar manastırmın gözetleme kori- | dorunu geziyorduk, Yeni rahibe o. Tup an'ane mucibince gelin kıyafeti. ne giren bir kadın bizim Osmanın gözüne pek güzel görünüyor. Bu ya- man delikanlı, penceresini - açıyor, *ttikâf odasına atlıyor. .. » Osman, pencereyi arkadan kapadı. Ben, merak ve heyecanla 1çersini gözetleniye başladım. Geng rahibe bir ses duymuştu. Başını kaldırdı. Heyecanla: — BSen... Sen.. . diye kekeledi. . Sen kimsin, Osman, gayet tabit bir halde: — Sen kimi çağırmıştın? — İsayı... — Öyleyse.., — Ah, İsa... Yaklaşarak: — Evet... Benim... Sen çağırâm ve ben geldim.. Demin papasla konuş- tuklarını dinlemiştim. Ne derece sa. mimi olduğunu gördüm... Seni pek L çim sevdi. İşte arzunu yerine getir- dim. Yüzünü iki eliyle tutup başını kal. dırarak: — Dur... Gözlerinin içine bakayım., Gözlerin, çok güzel... Kadın, büyük bir coşkunlukla: — Onlarım içinde senin muhabbe, tin, senin aşkın yanıyor... Eğer gözle- rim güzejseler, senin aksini naklettik. leri içindir... Osman, dudaklarını uzattı. Çok masumaneye benziyen bir buseyi genç rabibenin”yüzüne kondurdu: — Benim pak ve nezih zevcem... 'Tam o esnada, kulağımın — dibinde bir sea işittim: — Yarabbi! Yarabbi!.., Heyecanla döndüm, Bir ihtiyar rahibe... Yüzüme dehşetle bakarak: — Burada ne arıyorsun?... Sen kim sin? Sen ki bir erkeksin, nasıl olur da buraya girebilirsin?... Nasıl olur da a. şağılarını gözetlersin?... — Ben... Ben. - diye kekeledim. Bu kadmın demin merdiyen eşiğin. de uyuklıyan kadın olduğunu anladım, Hani, üzerinden atlayıp geçmiştik. Beni yakamdan çekerek öte yana itti: memişim. O jpin ucundan çekmeye başladı. ha Binanın her yorinde birtakım kilise çanları *Jğıddımı'yı başladı. Ayni za- manda, birtakım kapı kanatlarınm a. çılıp kapandığı, koşuşmalar olduğu 1. şitiliyordu. Bulunduğumuz koridor bütün aksisedaları topladığı için her ses burada işitiliyordu. — Neymiş?... Ne varmış?... - gibi sesler de duyuluyordu. Gelinin itikâf odasıma da birkaç ih. tiyar rahibe üşüştü. Osmanı orada gördükleri vakit bi. rer çığlık kopararak gerilediler, — Burada ne arıyorsun?... Buraya değil bir erkek çocuk, en masum rahi belerden başka kimse giremez!... Sen ne hakla girdin? - diye haykırdılar, İçlerinden biri: — Yakalayın... Ne münakaşa edi. yorsunuz? , diyerek ötekllere çıkıştı. Rahibeler, hücum ederek Osmanı tuttular, Gelinse: — Aman, ilişmeyin... tsadır! - di. yordu. Demin bize koridora girerak istedi. ğimiz yere bakabileceğimizi zöyliyen bahçedeki rahibe de bunlar arasında — Demek ki maksadın buymuy?... « diye o da hiddet üsarr gösteriyordu. « Demek kendine İsa süsü verdin. Bütün bu gürültüler ecsnasımda, Os. man, büyük bir soğukkanlılık gösteri. yordu: — Evet! Ben İsayım!... . diye vaku rane başımı kaldırdı. (Devara var) Görüp — işittiklerim : Belediyenin müthiş bir münekkidi Yazan :Hüseyin Rifat Üzerlerindeki şık ve zarif elbiseler gösteriyordu ki ihtiyaç kendilerin- den çok uzaklarda.. Taksim meyda- nında tramvay bekliyoruz; Sırasar vilerden doğru geldiler; yolda başla.- dıkları “belediye,, bahsine devam et- tikleri anlaşılıyor; biri çok aleyhte; öteki zat o kadar değil; hatta biraz da halkımızı kabahatli - ve kusurlu görenlerden... . Belediye aleyhinde olanı ne ka- | dar hiddetli? Arkadaşma da çıkışı- yor ve mütemadiyen söylüyor: “— Evden çıkar çıkmaz Cihan- | gir meydanında koskoca halıları sil- keliyerek ortalığı toza, dumana boğ- duklarını görmedin mi? Bütün apartman kapıcıları ça. murlu paspasları sabahleyin - kaldı - rımlara vura vura temizlerler; biz. ler, hele o saatte mektebe giden ço- cuklarımız hep o tozları yutarız... Beyoğlunun arka taralarında o- turanlardan sökaklarda tavuk besli- yenler mi istersin? Mahalle aralarına sokulmuş ma- rangoz atölyeleri, otomobil garajla- rının çoğu tezgâhlarını sokaklara kurmuşlar; meydanlarda çalışıyor: lar.., Gürültüleri de caba... — Nedir gözetlediğin?.., Dur baka, yırm., Baktı: — Aman yarabbi... - diya inledi. . Buraya nasıl gelmişler, bahustus aşağı, 'ya girmişler, manastırın harimine.., Gelin odasına... Gelinin itikâfıma. Ben mahvoldum. — Merak etme,. Bizim her yere gir- meye, her geyi görüp ahlamıya hak. kımız var... İsteraen baspapasa sor, başrahibeye de sor. — Osmüanın lalası sensin galiba... Hani Osman... Aşağıya İşaret ettim. — Demek... Demek siz mürandeyi böyle anladınız... Gelin odasına gir. mek, ve bu rezaletleri yapmak. — Niçin rezalet olsun... . diye iti- raz edecektim. Fakat, pencereden aşağıya bir kere daha bakmea, deminki ilk Masumane busenin şeklini kaybettiğini ve cığı. rından çıktığımı gördüm. Nöbetçi rahibe: — Kürtarmalr... Blitün imdad çan- larımı şalmalı... . dedi. Oracıkta bir ip asılı dürayormuş meğer. Ben şlaca karanlıkta farkede. $ Yolda gördüğünüz leblebicinin neydi o sırtındaki kıl torbanm hali? elli yaşında mı, yüz yaşında mt o torba bilmem? Babadan, dededen kalma galiba! (Taksim meydanmdaki abdest. haneyi göstererek) kokusu buralara kadar gelen şu karşımızdaki — ttriyat fabrikası pek hoşunuza gidiyor, de- ğil mi?,, Gelen boş bir tramvaya girdiler; ben de girdim ve belediye muarızı devam etti: “— Bak, dedi, Karaköye kadar yolda sana daha neler ve neler gös- tereceğim. İstanbulun güya şu en meşhur caddesinde ne kadar lokanta ve pas- tahane varsa mutfaklarını mağaza: Tarmın altlarına yapmışlar; baca gibi sokağa actıkları pencerelerden gü- nün her saatinde öyle kokular neş- rediyorlar ki... Motosiklet meraklıları, ve onun ticaretini, tamir işlerini yapanların bu kalabalık caddede âdeta cirit oyna- | dıklarının yokaa farkında mi- deği sin? Acaba motosikletler - otomobil | Tarmı tükrükledi | lardan birini kopardı; benim peyniri ahkâmından müstesna mı? Bunların arasına kılıksız, kryafetsiz bir takım çocukların kira ile tuttukları bisiklet. leri karıştır karışdan — karşıya — geç- mek ne kadar tehlikeli hal alır? Bak... Bak şu köşeye... Herif ta- mir ediyorum diye dükkânm önüne çektiği pis tahta perdenin güya ayıbi nı örtmek için üzerine, tutmuş tahta lardan daha pis bir paçavra germiş.. Artık bu da görülmez mi? Sana geçen gün Balıkpazarında | baştmdan geçeni anlatayım: Biraz kaşar almak için hem de büyük bak- kaliyelerden birine girdim; bir parça kestirttim; tezgâhtar hemen parmak yandaki asılı kâğıt de © tükrüklü kâğıda koydu! Hemen “be adam... Nedir o yap- tığın pislik... at o tükrüklü kâğıdı; git ellerini yıka; bana temiz kâğıt içinde mal ver.,, diye bağırmışım... Küstah herif benim bu sözüme: — Siz ona benzemez daha neler yiyorsunuz da haberiniz yok! “diye mukabele etmesin mi? Aklım başımdan gitmiş, basto- nu kafasına indirmişim; gürültüye patron koştu ; ben kapıya belediye polisi çağırmıya çıktımsa da yalvar- dılar, yakardılar... Allah belânızı versin dedim; peyniri almadan sa- vuştum... Diş fırçalarını paketlere sardıra- caklarına esnafın bu tükrük pisliği- nin önüne geçseler.,, Bu sırada bir kontrol geldi; bilet leri muayene etti; fakat bu da hid- detli muarıza başka bir sermaye ol. du; dedi ki: “— Kontrolün ağzının sarımsak kokusu burnumu kıracaktı; işte bu- nu da belediye menetmelidir.,, Yanmdaki zat dayanamadı: “— Yooa.... dedi, bunu da “mı belediye düşünsün; bu tramvay şir- ketinin vazifesi.,, Derdemez muarız zat dahaasabi bir hal ile cebinden paketini çıkardı: Bir ciğara ağzma aldı; birtane de arkadaşmna verdi; boş kalan kutuyu kırdı; parçaladı; parçaladı.. Ve bü- tün parçaları Karaköy köşesini dön- mekte olan tramvayın — penceresin- den fırlattı, caddeye attı!... Hüseyin Rifat 24 HAZİRAN — 1937 Amerika tumhurreilsi Ruzveltin zabıta romanı Çeviren fa. are ü — Korkma Şarlot.. Değişen sadece yüzümün hatları ve cismimdir. O ka . dar... Şarlot için bu sözler kâfi gelmişti... Her gşeyi anlar gibi — olmuştu. Bütün mevcudiyetiyle ileri atıldı, kendine a- gılan kollara koştu, bir an öyle kaldı İ ve sonra hıçkırıklar içinde sarsılmağa başladı. Bir taraftan da: — Çok mlüteessifim, çok... Diyordu. Cim onu bir koltuğa oturt- tu. Geri çekildi. Onu seyretmeğe baş . ladı: — Yani, dedi, avdetime mi müteex . sifsiniz. Şarlot şimdi, göz yaşları arasından gülüyordu: — Beni istediğiniz zaman, hani ya beraber yemek yediğimiz akkşam, size “Evet,, demeliydim. “Evet., demek te istiyordum. Eğer 6 zaman Dunu göyle- miş olsaydım, sizi sevdiğimi itiraf et « miş olsaydım... — Fakat ben anlamıştım, ve şayet anlamamış olsaydım şimdi size müra . caat eder, daha doğrusu âvdet eder miy. dim?. Şarlot bir an sustu. Fakat, sonra, elde ettikleri saadeti dalma Mazinin fena günleri ile ölçen ve onları mes'ul tutan bütün kadınlar gibi sordu: — Peki amma, niçin bana haber ver- meden gittiniz? Niçin bu kadar... Bu kadar garip bir şekilde hareket ettiniz? Ben sizi olduğunuz gibi seviyordum, Şarlot kalktı Cimi tekrar kucakladı. Öylece yazıhaneye kadar, giştiler. Cim masasını geçti, Şarlot ta karşısında eski yerine oturdu, ver — — — İlkadan, dedi, kurtulmak istiyor - dum. İlka bir başkasını seviyor, beni öldürmek istiyordu. — Evet, müthiş bir kadın.. Sizi öldü zanneder etmez, onun hakkında bütün bildiklerimi söyledim. — Onu siz mi ihbar ettiniz? — Evet, Ben! Cim içini çekti : — İşte, dedi, ben de onun için avdet ettim. Görüyorsunuz ki beni katletme- di. Onu kurtarmak vazilemdir. — Muhakkak kurtulur. Bu nevi ka - dınlar daima kurtulurlar, Kurtulmasa bile mademki sizi öldürmek - istiyordu. Yoksa onu sevdiğiniz için mi kurtar . mak istiyorsunuz, ve onun için mi gel. diniz , Cim başını salladı: — Ben size,olan aşkım yüzünden siz den uzaklaştım, flka boşanmağı — asla kabul etmiyecekti. Yahut, beni zengin zannettiği müddetçe buna razı olmıya, caktı. Ve mademki sizinle evlenemiye cektim, en iyisi ortadan kaybolmaktı. Ben de öyle yaptım.. Kimbilir, diyor - dum, belki sonra.... Fakat şimdi iş de . ğişti.. arlot, ona, seven fakat sevgilinin mantığı kışlariyle bakıyordu. Sonra yavaş ya . vaş: — Bir an, dedi, artık ebediyen biribi- rimiz'n olacağını, artık hiç bir kuvve . tin bizi ayıramıyacağını düçünmüştüm. Çim kalktı. Bir aşağı, Lir yukarı da- laşmağa başladı. Böyle müşkül bir an. da Şarlota müracaat etmek, ona a basit, en makül hareket gelmişti. Lâ - kin şimdi anlıyordu ki Şarlota — müra- caatinin sebebi, İlkayı ölümden kurtar. mak içindir. Bu noktayı evvelce düşün- memişti. Ve şüphesiz İlka kurtulunca, bütün bu çektiklerinin Şarlot yüzünden olduğunu bildiği için, hiç bir vakit onun kocakiyle mes'ut olmasına müşaade et. Mmiyecekti. Cim: — Şarlot, dedi biliyor musun - ki ak- | lımdan fena fena şeyler geçiyor. Bu bain kadını bırakalım ölsün diyorum Şarlotun gözleri ondan bir an için olsun ayrılmamıştı. Lâkin şimdi, biraz T * kabul etmeyen kadınların ba- | evvelki şüpheli ve hattâ biraz da istih. kar eden mânaları kalmamıştı ! — Bunu, dedi, benim için yapmağa Tazı olur musun? . Cim hafifçe kızardı: — Bu, dedi, müthiş bit şey değil mi? Fakat senin için memnuniyetle yapa « rım. Bizim hür ve müs'ut olmanıza bâşka çâre yok . Şarlot kalktı, ona yaklaştı. Başını el- / lerine aldı, öptü ve: — Cim, dedi, biz, $en ve ben böyle bir şeyi kat'iyyen yapamayız.Fakat böy le bir şey düşündüğüne memnun ol. dum. Cim, ona baktı. Derin, derin... Son- râ kucaklamak istedi. Fakat Şarlot ha. fif bir hâreketle onu yerine oturttu vet — Hayır, dedi, hayır canım., Eskiden olduğu gibi bütün akıl ve dirayetimizi başımıza toplıyalım ve İlkayı nas:) kur « tarabileceğimizi düşünelim. Oturdular, Cim: — Yarın, dedi, vali sabah saat onda, vihat kararını verecek, — Albanide mi ?. — Evet. Bunun için, valinin yanma bu saatten evvel gitmiş bulunmamız lâ. ztm. — Mesele basit. Albani Buradan dört saatlik bir msafede. Cim düşünüyordu. gidip valiyi gör . me, bilhasta İlkayı, Şarlotün huzurun- da müdafaaya kalkışmak höş bir şey değildi. Bununla beraber, Şarlotun be- raber gitmesi lâzımdı. — Ben, dedi, valiyi şahsan tanırım. Beni de muhakkak hatırlar. Daha doğ « rusu eski halimi hatırlar. Eğer siz be. nimle gelmezseniz onu İkna edemem. hoş yanımda siz olmazsapız, bu dünya: da kimseyi benim ben olduğumua inan. dıramam. Şarlot bu sözlerdeki acılığı anlayın- ca, hafif bir güldü: — Ne kadar değişmişsiniz, ne kadar mükemmel surette bu işi becermişsiniz dedi. Bütün bu emeklerin kendi kendi- nizi yok etmek için olduğunu düşünü . yorum da... Şimdi de bir ölüyü dirilt . meğe çalışıyorsunuz. Cim, bu ne karı « şak İğen — Benimle Albaniye gelecek misi. niz?, — Vallahi bilmem... 'Tekrar Cim Bleyk olacağınız için, meselenin sonu nasıl bitecek, bilmiyorum. Bir defa, ha. yatta olduğunuzu öğrenince, İlka para- nızı elde etmeğe çalışacak. Sonra, bü - tün dünyaya, ortadan kaybolmak - için neler yaptığınızı, nasıl yüzünüzü, sesi . nizi, şeklinizi değiştirdiğinizi yayacak. Sizi gülüne mevkle koyacak. Onu kur « tarmağa mecbursunuz. Bunu kabul e- diyorum, Lâkin, yalnız başınıza hareket etmelisiniz. — Eğer yalnız başıma yapabilecek olstam, kolay. Likin, benim ben olduğu- mu isbat edebilmem için size ihtiya . cım var, Eğer yatdım etmezseniz, mu . hakkak idam edilir. — Bırakınız biraz düşüneyim. Vali masıl adamdır? İyi kalbli midir? — Benim bildiğim gayet iyi kalbli- dir.. Her halde o da benim gibi değiş - memi,tir. — Onu bu akşam muhakkak görme . Byiz.. t — Bu saatte mi? — Tabil telefon edelim, bir tayyare tutup gidelim. Şarlot elini Cim durdurdu: — Evvelâ, dedi, valiye telefon ede . lim . — Doğru.. Şarlot, telelonu açtı, vazyı Beklediler. Cim: — Siz, dedi, konuşunuz, Benim de yanımızda olduğumu söyleyiniz. Belki benimle de görüşmek ister. — Peki,, telefona uzattı. Fakat istea, (Devamı var)