HABER — Akşam postası Ron 2 Sâyern —3 Agata iKriati — 4, Vils Kirofle » “Yazanlar; 1 çesterlen ©. Henri Ved — 7. G. D, H, ve M Kül — R Milvard Kenmedi — , Con Royd — 10 Ronald Aknoka — 11. Edgar Jepson — 12. Klemans Dan — 13. Antoni Berkeley. 3. Vaytçörç . l , setmiş şimdi, ilk sözlerinin tesirin a. | raltmğa çalışıyordu. Müfettiş ısrar et | Çeviren: fa. — Biribirlerile (o sevişiyorlar mıydı? Böyle halleri var mıydı? — Görünürde yoktu. — Bizibirlerine düşmanmıydılar yok- — Doğrusunu isterseniz bu noktaya cevap veremiyeceğim. Zira, ben yalnız matmazel ile meşguldüm. Amirali pek sık görmüyordum. Belliydi ki Cenni fazla söylediğini his medi, başka bir noktaya geçti. — O halde biraz.da (o matmazelden bahsedelim. Onun Holland ile nişanlı olduğunu biliyordunuz Meğil mi? — Kendisi söyledi. — Onu seviyor mu? — Evet diyemiyeceğim. — İkisini bir arada görmediniz mi? — Nadiren, hele öpüştüklerini, biri- birlerinin ellerini sıktıklarını hiç gör. medim, — Ya. Cenni matmazel kendine itina etmesini, şık görünmeği sever mi? — Bu sorduğunüuz suali kaç defa ben de kenklime sordum. Zira tuhaf; bazan öyle, bazan değil. Bazı gün, meselâ bu sabah olduğu gibi, tamamen çirkindir, ihmalcidir. Bazan da öyle bir tuvalet ,yapar ki, âdeta güzelleşir. — Ne zamanlar böyle yapar? — Farkına varmadım, Muayyen 2a- manjarda değil. Meselâ dün akşam pek . güzeldi. Giyinmek için bir saat meşgul | oldu. Halbuki başka zamanlar beş Ma- -kikada giyinir! Dün akşam giydiği be. yaz tuvalet, en sevdiği tuvaleti, — Bu tuvaleti pek görmek isterdim. Sabahtanberi üç, dörttür hep bu tuva- letten bahsediliyor. Cenni şimidi müfettişle tamamen dost olmuştu. — Öyle ama, değdi. Göremiyeceksi- niz. Tuvaleti de beraberinde götürdü. — Peki ama siz tuvaleti görmediniz mi? Bavula koymak için katlamadınız o? — Hayır. Siz sabahleyin geldiğiniz vakit daha onu uyandırmamıştım: Za. ten geç kalkar, fakat geldiğinizi gidip haber verdiğim zaman, tuvaleti, çorap ve iskarpinlerini sarklalyenin (o üzerin: den aldım, yerine koymak üzere götü- sürken, farkma vardı, kızdı, hepsini br. rakmamı söyledi ve beni dışarı çıkarttı. Tuhaf:ma gitti, Siri görmeğe indiği za- man gidip odasına baktım, (o biçbirisi ortada yoktu, » — Nasil ortada yoktu. o Aramadınız mı? — Aradım. Fakat dün akşam giydiği tuvalet, çofaplar, iskarpinleri kaybol- muştu, Sonra bavulu” kasırladığım 22. man, onlar gene — Beraber mi gü.Luz YOLSUMUZ. — Tabii. Başka ne yapâcık. Müfettiş bazi şeyler not etti ve: — Teşekkür ederim Cenni, dedi, bu beyaz tuvaletten ve ortadan kayboluşun dan kimseye bahsetmeyiniz, fakat ara- yınız eğer bi? şey bulursahir bana ba ber veriniz. Genç kız gidince Rac koltuğa'gömül iü ve düşünmeğe başladı. Elma Fitzge. raldın dayısı ve nişanlısı ile münasebet» Teri hakkında hizmetçi kızın söpledikle- ri doğru veya yanlış olmıyabilirdi. Bu. na ehemmiyet vermiyordu. o Onu asıl işgal eden şey, beyaz. tuvaletin orta dan kayboluşu, daha doğrusu Elma ta- rafından saklanışı idi. Acaba Elms da. yısınn katli hâdisesinde (o methaldar. mıydı? Dayısının ölüm haberini aldığı zaman ne hayret, ne de tecssür ifade ct- mişti. Eğer suçlu olsa, birinden birini taklit etmez miydi? Rac düşüncelerini bir tarafa teraktı. Daha sira buna gelmemişti. Tetkikatını ve tahkikatmı biticmemişti, Evvelâ, ga. zete meselesi vardı. Bu gazete maktu- in cebinde nasıl bulunuyordu. “İvning Gazet,,in son tabı Vinmuta (o eköpresle saat B,90 de gelirdi. Şüphesiz bu gazete &mirale getirilmişti, Bu 'da sanat 9 cen evvel olamazdı. Halbuki amiral 7 n evine, yemek yemeğe saat 7,10 da git- #mişti. Eğer gazeteyi papazın evde al. mamı$sa, bu, amiralin papazın evinden çıktıktan sonra evine uğramış ve gel miş olduğuna delâlet ederdi. Böyle ok duğu takdirde, gazete niçin cebinde idi? Okumak için yanma mı almış? o Buna Tefrika numarası — 11 — imkân yoktu. Yoksa, gazeteyi dışarda tosadüf ettiği birinden mi almıştı? Bu *akdirde de, bu, müvezzi olâmaz dr. Zi, ra müvezzi bu kadar geç vakte kadar dışarda kalmazdı. Olsa olsa, © gazeteyi Londradan gelen birinden, meselâ Hol. landdan almış olabilirdi. O Holland ki, yemekten sonra biraz sahilde delaşmış ve gidip erkenden yatmıştı. Fakat bü. tün bunlar tahminden ibaretti, Rac zile basti ve İçeri giren Emeriye: — Bana bak, dedi, amiral (— “İvning Gâzet,,in sön tabmı alır mıydı. — Evet, Müvezri Ber akşam saat 9 za doğru getirir. — Dün akşam da geldi mi? — Evet, — Gazete nerede? — Dışarda bıraktım. — Hâlâ orada mı? — Bilmiyorum. — Git bak bakalım, Oradaysa getir. Emeri gazetenin cinayet işile ne alâ. kası olup olmadığınt düşüne düşüne git ti, Rac telefonu aldı ve Vinmut kütüp- hanesini açtı. Telefon başımda kütüpha- ne sahibi Tolhsti vardr. (Devamı var) rd OT Deal (25 Maymunlarm oğlu bu soşkun sözlerden sonra © vaziyeti daha iyi kavramak istiyormuş gibi elini alnı na götürdü. Tam o sırada karısı Ceynin tit- riyen sesini işitti: — Tarzan onlar gene gelecekler değil mi? "Tarzan ömründe birinci defa o- larak Ceyne bir parça alâkasız ve | dalğın baktıktan sonra Se verdi: İ — Kim bilir, belki gelirler, belki gelmezler!... Sevgili orman yoldaşla- rım!,.. Sevgili yoldaşlarım!... Yanla - ! rmda bulundukları insanların sayısı arttıkça, onların da yürekleri sıkıl- mağa başladığını ben anlıyordum. Onlar yalnız ben ve Mugambi ile bu- lundukça o kadar rahatsız olmuyor - lardı. Çünkü doğrusunu söylemek Tizum gelirse ben de Mugambi de in- san takımından ziyade onların takı - mmdan ve ancak yarı insanız. ... Tarzan ile yolculuk arkadaşları. | nm, gemiden çıkmalarından bir s#- | ta sonra Kinkayt vapuru açıkta yarı | batmış ve üstü hâlâ dumanlarla kap- It olarak görünüyordu, Fakat bu sırada gemiden ikinci bir patlama daha duyuldu ve tekne büsbütün batıp adadakilerin gözlerinden kay” boldu. Gemiden duyulan bu ikinci pat” İsmanm neden ileri geldiğini Tar - zan ile arkadaşları iyi anlıyamamış- ardı. Fakat ikinci kaptan alevlerin vapuf kazanma kadar yetişmesiyle, kazanın patlamış olduğu düşüncesi- ni ileri sürdü. l l İ İ XX Tarzan ile yanındakilerin ilk dü- şüncesi alada tatlı su yeri bularak karargâhlarmı orada kurmaktı. Kin- kayt vapuru artık batmış olduğun dan bu ıs5vz adada belki aylarca müd” detle kalmak mecburiyetinde olduk- larını anlamışlardı. Bu ayların pek acıklı ve korkunç yıllara kadar uzan « mak ihtimali de vardı. Tarzan kıyıya en yakın olan tatlı su yerini bildiğinden arkadaşlarır; hemen oraya götürdü. Küçük ve saf sulu irmağın kenarmda vakit kay » betmemeksizin ağaç ve dallar kese i b. Tarihi macera ve aşk romanı —34 — Yazan (Vâ- Nü) Sünbül ağanın eğlendiği odanın kapıları açıld Geçen kısımlar hülâsası Ben, biribiriyle mücadele eden ca. sus şebekelerinin gadrine uğrayıp hadım edilmiş bir betbahtım. Şim. di, sahte horemağası Sünbül ağanın eğlenti meclisinde bulunuyorum. 5 .. Biri sarışın, öteki kumral iki peri- peykerin ortasına oturdum. Diğer bir kaç dilber de etrafımı aldılar... Fakat şüphesiz ki, en güzel kızlar, yine de Sünbül ağanm çevresini kuşatanlardı. Velinimetim, hazin hazin yüzüme ba kıyordu: — Vah evlât vah... Bunların hiçbi- rinden gâm alamıyacak bir haldesin öyle mi7... Vah vah vah... Bunlara ben sebebiyet verdim. Öyleyse, haydi ba. l kalım bu gamlı halinin bütün ıstra- / bını ruhunda topla da şöyle yanık ya. nık başla... Bir şarkı söyle... Yazan: Edgar Rice Burroughs Çeviren: A.E. rek kendilerini gecenin rutubetin - den, gündüzün alevli sıcağından ko* rumak için kulübecikler yapmağa başladılar. Bu orman azgın ve ya” bani canavarlarla dolu olduğundan, bunu düşünen gemiciler kulübelerini gk se yapmağa gayret ediyor - a) N Gemiciler durakyerini hale yola koymakla uğraşırken, Tarzan ken- disine düşen işin ne olduğunu pek iyi biliyordu . Bu ıssız adada yanıbaşındaki or- manda istediği kazıkları, direkleri ke. serek Kulübe yapmak, sık ve yeşil dallarla onların yanlarını, üstlerini örtmek, sonra yabani hayvanların gelmesine engel olmak için hepsinin etrafına kuvvetli çit çevirmek gemicilerin e linden gelen bir işti, fakat başka bir iş daha vardı. Karınlarnı doyura- cakları eti nereden bulacaklardı. Bu” nu maymunların oğlu, ormanların kahramanı Tarzanın temin etmesi lâzımdı. Tarzan yiyecek bulmak üzere sık ormana dalarken, karısı Ceynle kayıkta bulduklarını o söylediğimiz genç kadına Mugambinin dikkat et- mesini söylemişti. Bunun da sebe- bi Tarzanın vapurun gemicilerine itimat edememesiydi. Bu adamların ilk fırsatta kendilerine karşı bir kancıklık yapacr'xlarma inaniyor, gösterdikleri sadakatin korkuların. dan ileri geldiğini anlıyordu. Mu- gambi ile yerdi kadın Ceyni koru: mağa uğraşırlardı. e Tarzan Mu- gambinin kendisini çok sevdiğini biliyordu. Onun yiğitliğine harp iş lerindeki tecrübesine de son derece güveniyordu. Tuhaf bir. tesadüfle Tarzanm kayığı ile gemiye gelen genç yerli kiz, Ceynin bir tapıcısı, deta kul kö- lesi olmuştu. Zavallı mablâk Ceyn gibi medeni ve yüreği sevgi dolu bir kadının kendisine gösterdiği merha- met ve iyi muameleden şaşırmış ve bu beyaz kadmı bayağı gökten in. miş bir melek saymağa başlamıştı. Onun yanından ayrılmıyor, gözleri gözlerinin içine bakıyor ve onun ber isine yetişmete uğraşıyordu. Tarza gerek Mugambiye gerekse yerli kıza bunları bildiği için güvene- mm am mam mam Tunduğunu © düşünerek, coşkunlukla “başladılar: “Ey Perizad..... — Emredersiniz... Yüreğim çarpıyordu... Sesim?... Acaba sesim hâlâ var mıydı?.. Yok sa düdük gibi çıkacak, komik bir bal mi alacaktım... Sünbül ağa, saz takınma bir işsret verdi. Kızlar, mecliste bir üstadın bu. Bu şarkıyı gayet Iyi söylerdim. Al- Jaha sığındım... Başladım... Ve kendi kudretimden kendim de heyecana düştüm... Sesim, mahvolma- miıştı... Evet, mahvolmamstı... Mah - volmak şöyle bilâkis inkişaf etmisti diyebilirim... Bunun sebebini enlıya - madım, Fakat Sünbül ağa, bir taraf. tan: > — Yaşa... Yaza... Yaşa Anber Mus. bilirdi. Kinkayt vapurunun kötü akıbete uğramamdan dolayı büyük bir acı duyan Ceyndi. Oğlunun dü- şüncesi içini yakıyordu. Vapurla Uzambi ırmağı ağzından denize çıktıkları zaman Ceyn pek kısa bir zamanda İngiltereye yara- caklarını ve ellerinden almmış olan çocuklarını bulacağını ümit ediyor. du; bunun için yüreği büyük bir 0 vinç ile dolup taşıyordu. Fakat Kin. kayt vapuru anlattığımız kazaya uğ rayıp da içindekiler ıssız adaya sığ nınca o da İngiltereye gidip çocukla» rm bulmak bahtiyarlığı da tekrar elden kaçmış gibi görünüyordu. Geniş dünyanın bir ucunda, bi- linmiyen bir bucağında kalmış D adaya kendilerini alıp medeniyet il- lerine götürecek bir gemi ne vakit gelecekti? Burada kendilerinin bir tekne yapmaları ve koca denizin korkunç fırtmalarında bu teknenin Avrupaya ulaşması imkânı var my- dı? Adaya çıkalı iki hafta olduğu halde gerek gemiciler gerekse Jar zanla Mugambi yapılması çok lâzım bir takım işlerle uğraşmışlardı... Her şeyden evvel adanın en yük sek ve denize doğru uzanan burnu- ha gece ve gündüz için:bir gözcü ko- nulması düşünülmüş ve böyle yapıl” miştt. Bu gözcünün işi adanm W- “ak veya yakınmdan gecebilecek lan gemileri görmekti, Nöbetçinin ya nina büyük bir odun ve çalı çırp! Yi- Öğ da yığılmıştı. Açıktan bir gemi» nin geçtiği görülür görülmez bu dağlar gibi çallara ateş verilip gemi- dekilere adada bir takım insanların bulunduğu anlatılacaktı. Bundan başka ormandan getiri- len yüksek bir çam ağacı da gemi di- reği dikilmiş ve yardım istenildiğini sine dikilmiş ve yardım istenildiğini anlatmak için üstüne kocaman kır mızı bir bayrak çekilmişti. Fakat haftalar geçtiği halde ada” nın eteklerinden sonsuz ufuklara doğru uzanmış denizin dalgaları üs- tünde tek bir gölge, ufak bir duman, aksamdan sabaha, #akahtan akşama kadar oraya dikilmiş gözlere ucuz buckar bir rssızlığın sert yüzünden başka bir şey görülmüyordu. (Devamı var) Kinkayt vapuru açıkta yarı batmış ve üstü hâlâ dumanlarla kaplı olarak görünüyordu i İçeriye Ayşe girdi... Benim nişanlım Ayşe... tafa! - diye haykırırken, diğer tan da: — Sen hadım olduğundan do sesin daha güzelleşti! . diyordu. © Çünkü esssen tarzın hazindi, yanıkÜ Şimdi içinin teessürü büsbütün çerene Yurmus... Yaşa... Vallahi b mestettin.. Kör bülbül kadar h sin Anber Mustafa... Bahçemde bülbül ötüyerdu... Ben, biliyo mus'kiye merikliyım. O bülbülün hoşuma gitti... Bir gün dut yemesi den, yahut kaçm başka bir bağa gil mesinden korktum... “Ne yapayım dl bu mahlüku büsbütün kendime V İedeyim?,, dedim. Adamlarımdan “tuzak kural:m!,, dedi, Tuzak kuru du, Bülbül tutulup gözleri kör edil ve kafese konuldu. Şimdi eskisindi daha güzel ötilyor. Daha yanık... $ de onun gibi... İçimi çektim: — Ben de tuzağa düşmüş, alil miş bir musikişinssım... Benim mimden başkaları haz duyuyorlar. diye düşündüm. Belki de 'aklıma başka şeyler geli” cekti: sevgilim... Ayse... Ve işte, Ö marlarım yanıyordu... Bu kadınlar ipek kumaşlar arasında bana tüp” meleri aklımı alıyordu. 2 Sünbül: ( — İç...» diyordu. — Kullanmam efendim... — Ne dömek?.. İçeceksin.. artik mevzini imamlığın kalmadı Benim adamımsın. İğ... Halinde öyle hâkim bir ifade dı ki bütün dini terbiyemin bana )$ kiyi fena bildirmesine rağmen, eliğ kadehe götürdüm. / *ma o zukkun ilk tecrübe edişim geldi. Fakat, bu ba” dınlar, bu musiki, bu nefis mezeler.» Dayanamadım. Kadehi kaldırıp diktim. Ve doğrusu, Allah taksiratımı fetsin, bu sefer, içki pek zevkime i tİ. Yine damağımı, hançeremi, miğ& mi yaktı, Fakat, karnımdan b doğru, lâtif bir sarhoşluk çıktı! mete her şey, Sünbül ağa... - diye h kırdım... — Öyleyse oku. Ömrinün sonunl, kadar istikbalin müemmendir!... Okudum... *, — İçi — İçtim... » Bilmem kaçmer kadehteydi. Aâ larından "biri, haremağasının . Yaklaştı. Kulağına bir şey fısıldadı. Sünbül ağa: — Hay hay... Buyursun, gelsinl. dedi, Ben, artık, kâh gülen, kâk ağlıys” Nerede olduğumu bilemiyordum. Ve birderibire nerede olduğumu bü bütün şaşırdım... Çünkü, kapalı ki lardan biri, #nstzm ardına kadar ât ve bir kadın eşikte belirdi... Bir kadm... Gözlerime inanamadım... Elimde kadehi yerimden kalktım. — Bu kim?.. Bü kim?. Bu kim” - diye yürüdüm... Kizalr, sakalaşarek: — Otur, Anbor Mustafa... kadmı görünce bizi hemen b gitmek olür mu?.. Ayıp değil mi na?.. Bu, bizi tahkirdir!... . diye, ni çökerek deminki yumuşak giltele rin üstüne oturttular... ğ Fakat ben haykırdım: — Hiçbirinizi istemiyorum... onu... Onu... Onu. : Canımla, başımla, vücudumla, o #* dına doğru atılıyordum... Zira, O din benim Aygemdi... Ayşem... gor İyora Uuey YO dage 'mogtoja Uİ oyYopU YE —