13 Nisan 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KT 'ZRANANIO! DÖÂDLO SDPIDY O “Widd 9HY 9P OA SN 9Ş YOĞULAŞY Çnuna (21) 2naofüyo umunz o “Wyad) Ciytajsı M Uofyul daya Zy 1406 ) “Ş99TEyT Op Sam arg oS — — *19)89Yd19 Wöp göğdü purLLİL9)urH ''SIy YOSIL TDUrapA Uro YOOU 351 Pi0p 'eEP — u, zuc3 a Va BlereA Tt TT e — I rCİ | | *“gayosyocu YOr9f3 aplomM YOT — : Ç k yı | h ! N LISI5ITMU DU -| B h 3 g L ye: î"x ğq ğ BERTELESTİRE DCEREPEY GözçER İişetlEir (0s8n! ÜrGE a EŞM 5 S ERLBE 2 âğââgğggâ" ğğğ?*wğ% ZEşŞ ğg » DizlişirlEri gekdibe' ©FÜ a. & İâğğğîâggğğî ğğzğğğâs ğğğ İeidir —-. ha y b c Ö - “ a » - EELELEEİİLİE (ğElllş. (ç B 6 BRSmRaRE Pu eç beedi Ki $ b sEfei Decı, Siğtlişi K - âgâsgîâş ğ ğî PS Ja lT Gd g Bör30 $ n ERSGE süZ &i Ş z Sğâ—'î 5 SücEPR SN z KESEASE Ecbe GlPle G çç ” AM Ş îğşğğ ç İ ğ S 8 İ B ğğğs% ğğ- Ş F F AP n d h & ğ ü g _ #TKENE >SERİMERo AM ERİ SH AD gp Çir DGit lelie YŞ Gi B BE Tei eiil dik ? İ ü m'ğ ",.,.— KT a _ğ : K > Bi x HL RİRIR Gi : # Bi z Ski /lle ae BeRE . g ğr z SEç S;şğg ğğ' Şi ğ aG Ha b y Y D ğ ğğ E KA ğ %ğ_âm a ğ ğğşî ğ P 4 £ şi * ğ ğğgğ " L %î& — Bdi D ti E 186 CÜCENİN AŞKI , T te geri çekilirken, Juana, yüzünü elleri içine sakladı ve yavaşça ağlamağa baş- ladı. — Juana! ; İşe gene Pardayan müdahale etmek meçburiyetinlde kaldı ve cüceyi omuzla- rından tutarak ona doğru itti. Öyle ki, Şiko genç kızın ellerini tutacak kadar büyük bir cesaret gösterdi ve, neredey. se kendisi de, ağlayacakmış gibi sordu: — Niçin ağlıyorsun? Pardayanın ümit ettiği bu değildi. Bunun için, omuzlarını silkti ve lâkayt bir merhametle ve biraz da hiddet söy- lendi: — Aptal!... Bu mahcubiyetten kurtu- lamıyacak gitti! Büyük, küçük — bütün âşıklar zaten öyle aptal olurlar! Juana, her zaman oturduğu koltukta, ağlayıp duruyordu. Şiko, alçak, tabu, renin üzerine diz çökmüştü. Onun diz- lerine doğru yaslanmış, ellerini tutuyor ve onu eskiden mağrur yapan, şimdi isç kalbini aşkla dolduran bir bakışla ona bakıyorldu. Pardayan, bu hayat ve masum fakat ciddem büyük ve samimi aşkın tevlit et- tiği bu güzel tablo karşısında son derece mütehassis oldu ve onlara prestişle bak- tı. Bu sırada Juana, bir kuş — cıv:ltısına benziyen bir sesle mırıldandı: — Yaramaz!.. Yaramaz! İşte tam on beş gün oldu, seni göremedim! Pardayan gülümsiyerek idüşündü: — Anlaşıldı senin yaranın mahiyeti, küçük Juana! İşte bayılmanın, sararma- nn ve gözyaşlarının sırrı! Şiko, o kadar ince düşünmedi. Müt- hiş anlaşamamazlık devam ediyor, onla. rı ayırmak tehlikesini doğuruyordu. Cüce, bir türlü yenemediği — mahcu- - biyet ve son haddini bulmuş olan teva- -—-—'—ıü—*wı-a-ıH._ıl.ix meL5 YENİ, ei Ea ! f y V* BAkİK aa UN AT rüreükr K Ci | zuu sevkile, bütün — bu tebessümlerin, gözyaşlarının, tatlı sözlerin, görünüşte kendisine tevcih edildiği halde, hakikat te; arkada duran ve kardeşçe bir tebes- sümle kendilerine bakan şövalyeye ait olduğunu zannediyordu. Juananın sözleri onun için* gizli bir manayı ihtiva ediyordu ve bu — sözleri o, şöyle anladı: “Yaramaz, on beş gün bana — ondan haber getirmedin. Onu kurtarmak için beraber çalışacaktık halbuki sen yalnız hareket ettin ve ben İde onu kurtarmak işine iştirak etmek zevkinden mahrum kaldım. Onun için beraber ölmemiz icap ediyordu fakat sen tam tehlike anında eni kenarda bıraktın.,, İşte zavallr cücenin kendi — kendine söylediği şeyler ve işte bunun içindir ki bir kabahat işlemiş gibi başını önüne eğdi ve kekeledi: — Kabahat bende Meğil... meğe imkân olmadı.. — İyisi mi istemediğini söyle!.. Bera- ber hareket etmeği.. Onu küurtarmayı veyahut da onunla beraber ölmeği ka. rarlaştırmamış mıydık? Pardayan, böyle heyecanlı anlarında takındığı esrarengiz tavrını aldı ve: — Aman yarabbim, bu da ne demek? Diye düşündü ve ürpererek: — Ben ölseyidim bu iki güzel çocuk- ta mr ölecekti? Değrusu, kendimi kur- tarmağa uğraşırken, bu iki masum malı. lükun hayatlarını da kurtarmak için ça- İtştığımı zannetmiyordum.. — Kimbilir Belki de sırf bunun için böyle muvaf- fak oldum, Şiko yavaş bir sesle itiraf etti: — Senin ölmeni istemiyordum!.. Bu. nu kabul edemezdim... Hayır, edemez. dim. Haher ver- “ÜM'. vEş î-_!_"ü"-' İ'T,A'”- r v l 249 ALMANCA DERSLERİ ALMANCA DERSLERİ' K A ET İgcn $ Ti * z Si 5 K T0 y A T zi KAH L 3i GPL - <dinile; € b -) ŞCJĞEEğ B içim S Z: Ni(dile âllğıaâ €s33 #—'” 31501 5Ze i)5:55 3 < | 838 b ö DA HH 5- & ğ;müj imr F B RRE S 3 BĞBA $ 0 ğgğgâ # ; ğ SEEyl Pa OB gösde B OĞ g âgâ . .ğââ , Ş. ;ğğa g ist aliR Üs Öyâ 3 .â“â“'; udâğg gâdğî -âgağâ .I e P Bi ğâdğ z -ğğâi a î , dır. (2) Lokantadaki mobilya büyük bir zevkle intihap edilmiş. (3) Sandalyeler zengin, fantazi kumaşlarla kap. lanmış, (4) Akşam yemeği esnasında mükemmel bir or- kestra çaldı. (5) ÂAsri danslar, her yerde istekle oynahır Adansedilir). (6) — Dansedenler. salonun en gerisinde Kellner ein Trinkgeld zu geben, (6) Herr Ober, ich möch. CUCENİN AŞKI (2) Der herankommende Mann ist cin Kellner. (3) Der mızıika yerinde çalı. Mann, der geğenliber sitzt, ist sehr reich, (4) Sie haben yor. (8) Salonun ortasında duran garson elinde bir tepsi l1aşıyor. (9) Tepside iki şarap kadehi ile bir şişe şarap var. (10) Bu lokantada birçok garson hizmet eder. ()) Orkestra (1) Wollen Sie mit mir in das Restaurant Türkçelerin Almancası da şöyledir: Geschmack, (5) Das Möbel dieses Restaurants gefâllt mir sehr. (6) Der Örchesterpodium ist nicht sehr hoclh. (7) Gansediyorlar. * .. Söndern atch) (2) Onun evde ol. Almancaya çeviriniz () O, yalnız Türkce değil, Almanca da biliyor (konu. * Şüyor). - (nicht nur Tisch; (8) Wünschen die Herren etwas zum Essen? (9) Wissen Sie in welchem Restaurant iBt man gut und billiğ? (10) In einem grofBen Restaurant kann man ein Gedeck oder nach der Karte speisen, te meine Rechnung zahlen. (7) Reservieren Sie ungseinen süt mü arzu edersiniz? (4) Garson, yemek İistesini getiri. niz! (5) Bize iyi bir masa ayırmız! (6) Ağır tuvaletli ba- yan doktorun karısıdır. (7) Başgarson, hesabımı ödemek istiyorum (will). (8) Garsona bahşiş vermelisin (sollist), ((9) Bu lokanta çok ucuzdur. (10) Hangi lokantada iyi ve ucuz yiyebiliriz? (künnen), duğunu bilmiyorum (ob er). (3) Sıcak mı, yoksa soğuk vi a BAaAn 187 dun?.. Ya ben, benim halim ne olacak- tı?. Ben de ölmiyecek miyldim eğer.. Juana cümleyi bitirmedi ve daha faz- la kızararak tekrar yüzünü elleri içine sakladı. Onun bu cümleyi bitirememesi de yeni bir aksilikti. Çünkü — Şiko ona ; bir müddet şefkatle baktıktan sonra ba- | şınr salladı ve cümleyi şöyle — bitirdi: “Ben de ölmiyecek miydim eğer... O ölseyidi,, ve ayağa kalkarken Pardayana çevirdiği gözlerinde öyle 'hit elem oku. nuyordu ki, Pardayan onun — aklından geçenleri anladı ve gayriihtiyari bağır- dı: — ÂAptal!l, Şiko, hiç de hoş olmayan bu kelime- nin ve hüyük dostunun bu hiddetinin manasını bir türlü anlayamadı ve şaşkın bir vaziyette ona baktı. , XX BİB.ELZAR | Pardayan, vaziyetin uzayacığını ve, her seye rağmen, istediği vaziyetin ha- | sıl olmryacağını anladı. — Kaybedecek vakti yoktu, ertesi günü bütün kuvveti- ni toplaması için muhakkak birkaç sa. atlik istirahate ihtiyacı vardı. Binaenaleyh, iki saf âşık hakkındaki | projeden şimdilik vazgeçti — ve alaycı sesile bağırdı: : — Cici Juanatığım, anlaşılryor ki, aç- ha susuzluk ve uykusuzluktan ölmek üzere olduğumu unutüyorsunuz. Haydi bakalım, çabuk bana ve doştum Şikoya yemek. Hera de halbel şarapla.. | -Juana bir sıçrayışta koltuğunu terket | ti ve bağırdı: — Aman yarabbim! — Unuttum.. Ön beş gündenberi bir şey yemediimizı aptal gibi unuttum. - | o ki müâıhıleıiııln ve WMĞ#F_WEWM?AEWMr> mış olmasıma rağmen, onun kepdisini sonuna kadar seveceğini — anlamış ol. maktan mütevellit büyük bir sevinç ve saadetle, neşeli bir vaziyette — koşarak odadan çıktı. Âdeta, bit baba tebessümile gülümıı— 'yen Pardayan, onun, âmirane bir ses ta- kımmak istemesine rağmen, içinde iyi kalplilik okunan bir sesle emirler verdi. ğini duydu: “Barbara, Brijida, çabuk o- idamda masayı hazırlayın.. Güzel ziya- fet sofrasını koyun, Lora kızım, çabuk mahzene in ve en eski 'ınplmgıkırm İzabel siz de en semiz piliçlerden bir kaç tane seçin ve çabuk hazırlayın ve baabma götürün. : Mutfakta, beyaz takkeli ve önlüklü bir sürü ahçısile uğraşan babasına: — Babacığım, göreyim — sizi tıpkı Monsenyör Espinozaya hazırlamış ol. | duğunuz gibi, güzel yemekler hazırla- yın! Manüelin şefkatli ve kaba sesi eevıp verdi: — Kızım hangi büyük misefiri tat- min edeceğiz öyle? Prens falan mı? — Ondan daha büyük bir — misafir babacığım! Senyör dö Pardayan geldi. Bu sözleri öyle büyük bit —hürmet, muhabbet ve prestişle söylüyordu ki, en uzun nutuklar bile bunları ifade e. demezdi. : Anlaşılıyordu ki, takdir' ve hayranlığı yalnız küçük Jua- na duymuyordu. Çünkü, Manüel bütün işini gücünü bırakarak bu büyük misafi xi selâmlamağa hoım. görülmemiş bir darbeyle boğayı öldürmüş — olmasının dillere destan alduğunu bilmiyordu. ymuwwp Bringen Sie uns eine Flasche von bestem Wein. (8) Kellner, geben Sie uns neben dem Orchester &inen Tisch, 491 Der Stuhl, auf vretehem (dere) âçb sibse, ei Dit he “İŞBART ” J # A 4 Yüşüd Pardayana olan qmm. sırf Barba Rojayı kunınıık çit Balıpr eee *«Vİ v V

Bu sayıdan diğer sayfalar: