Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| J | wşnm — 1935 1%5,, XA._p %Ü îhmlh HABER — Akşam postası — — — Çölde Beton Sakaf H'Clı demiryolunun etrafına kazılmış bir çöl istasyonun kumla, güneşle ve bedevi larla savaşırken, meğer tü - llt İustası Hasan Efendi bunlara tü Veten bir de aşk sızısı çekiyor- ll! U':"uz bucaksız çölde sonu gel- e:î: gezintiler yapan Beninec - "'îll bilesinin en güzel ve fakat lâka en talihsiz kızı sabahları SÜt getiren şu ceylân bakışlı bube,, cik idi. Evvelâ Mah - :“hemll babası yoktu, sonra deve- '—",'_k'-u ve hattâ en fenası çadırı Yolttu, B'—ba—amı Allah aimıştı, o gıdın “eıermı kabile reisi Ebu Yu- M*Ç etmişti, iki kişi kalınca bü old Sadırlarının kendilerine fazla “R“Ilu ileri sürerek onu da hay Yısı zaptetmişti. Şimdi Mah b'clk sığıntı. şeklinde, yamak l'!ıy şunun bunun yanında ça,. Or, o ıuretle karını doyuru - kederli hayatını sürüklüyor- du' Ö]le jya.bir ailenin devesile Sadıeı da olmadıktan sonra yaşa" Mak neye yarardı. .“tı'lltta. Mahbubeciği getirdiği de kendileriniz değildi. Bunu flk bir pay almak için komşu N!n toplayıp getiriyordu. bubeyi seviyor diye bizim ı Hasan Efendiyi kimse a - h*ı amaz, kimse onu tabiat sa" ; 0 ky ı"“dlsmı, ileri süremez: Çün hy'mz Y Puup u;vçxn ÜÇi RORİ Pilp endamlı koyu esmer, ve fas| %Mfm Beykerden herhalde çok tatlı bir rengi olan, ko" mmdı gülüşünde, iltifat edi Mbtr taraftan Arap dilberinin htlrlığmı diğer taraftan ilinin bütün zarafet ve nüke ı%l"m taşıyan çok nefis bir mah: l“.q Acaba onu alsak ta meselâ “Ş“ıa getirsek Mahbubecik in, nı 8ene o halde mi görülürdü? "İbhelı idi, fakat orada, o kız N%çîğuh ve tam kendi dekoru - | Mnde Mahbubeye dikkat e- bu söylediklerimizden N lü görünmesine imkân yok k% Hasan Efendi de onu böy- üş ve böylece sevmişti. l., Weıi kaş gözle işe başlamış lq, Sonra çatra patra dile gelmiş- V eyç V8 en nihayet te her ikisi de he H"nhemmel surette yakmış" '.l'tı,:—u Efendi istasyonda yal- Olmamış, siperlerden öteye &z Zgin çölün üstünden ni" ıa_:t'm'! olmamış, hattâ herşeyi İı.h_d'-"lk Benineccarın çadır - b.._ı:;üuış, gene olmamış ve bi Allahım emri ve pey - h ::iı:'lh kavlile Mahbubeyi ister İ başka da çare kalmamış. lmm,_ Benineccardan ni - Öyiç y t%.dkohy değildir. İlk şifahi fa* ıbn Y 8elen rakamlar - şöyledir: Usufa tam yüz sarı İira, Mdyçir îı..u nin annesine de bunun Re elli sarı lira. dî’î ,.î;'l bu haber Hasazı Efen- kül etti. Çölün yakıcı .h'nd& biz yalnız: H"H Üh bu ateş! diye sızlanır ŞA fendi: NÇÜ DU hteş v MoKbNbo ! ai : Zim sütleri de artık ea “ürmez oldu, kabılemn olsa kız almak - hiç te| oğlanı getirip brrakmıya başladı İşte bunun üzerine Hasan E * fendi bütün bütün çileden - çıktı bütün tehlikelere rağmen tekrar Benineccar çadırlarını boyladiı yalvardı yakardı, nihayet birinci faturadaki rakamın tam onda bırı le sulh oldular: Ebu Yusufa on, ümmi Mahbube ye beş sarı lira. Hasan Efendi ke: meri çözdü ve çatır çatır tediyede bulundu. Ona kalsa Mahbubeyi de derhal kolundar: tutup getire- cekti. Fakat buna da biz mâni ol duk., Düğünsüz derneksiz bu işin olamıyacağını Hasan — Efendiye Vat'i olarak anlattık. Öyle ya, yal- mw:z Hasan Efendiye Mahbube !lâ- zım değ! e de biraz ala &;; ence Jazım. Bu çöl istasyonunun en büyük salonunu züfaf odası olarak ayır- dık ve ne mümkünse onunla dö * şettik; köşeye bir portatif karyola, yan tarafa divan makamında bir tahta kerevet koydurduk. Yemek yaptırdık. Eğlence tertip ettirdik, hülâsa istasyonu ve civarını bütün manasile şenlendirdik. Benineccar ile enikonu akraba olmaklığımıza rağmen bize hiç so. kulmadılar, paraları aldıktan son" ra Mahbubeyi ayni yırtık şalvar. ayni siyah örtü ile getirip istasyo- na bıraktılar. Ve sonra bir sürü ses ler çıkararak develerile çölde kay bolup.gittiler. — —- — Kableden aykılma, Mahbube" —ye büyük bir hüzün vermişti. Gül- müyor, eskisi gibi şakımıyordu. Onu zifaf odasma götürdük. Dw vardaki resimler, kırmızı beyaz renkler ve hele köşedeki portatif karyola bidayette onun çok me - rakını celbetti. Sevinir gibi oldu, fakat bir ara başmı kaldırıp istas- yonun beton sakıfımı üzerinde gö: rünce içine bir ağırlık çöktü, bo- gulacakmış gibi göğsünü tuttu ve kendisini zor dışarı attı. Bir daha da o beton sakıfın altına girmek. yirmi yaşma kadar yıldızları gö -| rerek sürdüğü ömrün itiyatlarını değiştirmek istemiyordu.Birkaçde fa Hasan Efendinin zorile istasyon binaya ve kendilerine ayrılan oda- ya girdiler, fakat tepelerine düşe cekmiş gibi tavanı üzerlerinde gör rünce Mahbubenin girmesile dı- şarı fırlaması bir oluyordu. Nihar yet akşama kadar Hasan Efendi Mahbubesile birlikte istasyon bi- nasının gölge tarafını kollayıp gü" neşin aksine devretmek zaruretin- de kaldı. Akşam olup ta - serinlik çökünce Hasan Efendinin içine de ferahlık çöktü. ' Mahbube yemeği dışarda yedi. yeni entarisini dışarda değiştirdi, yeni ayakkapları dışarda giydi, yüzünü dışarda yıkadı ve içeriye girmeğe asla yanaşmadı. Biz de düğün eğlentisini dışar" da yaptık, masaları dışarda kur - duk, askerler orta oyununu dışar” da oynadılar, yatsı namazma ka- dar hep dışarda vakit geçirdik. nihayet tekmil bu işler bittikten sonra yatmak için içeri girmek İâ* zım gelince gelinle güveyi arasın- da mühim bir ihtilâf zuhur etti. Mahbube geceleyin de dışarda yat mayı iltizam ediyor, Hasan Efen di kolundan tutarak binaya dogru çektikçe direniyor, ayağını yere dayıyor: — Mabissir ya seydi, ebeden ! ğ ” Te a BĞ Bi ve : Simdiki gel Bir zamanlar bir Yunanlı var - mış ki yatağındaki gül yaprakla - rından biri kıvrıldığı için uykusu kaçar, rahatsız olurmuş. Bir rüz - gârm hışıltısı, bir yaprağın kımıl danışı kendisini deli divane etmeğe yetermiş! Çok şükür bu eski Yunanlı bu- gün sağ değildir. Yoksa bugünkü motör gürültüleri, korna sesleri, duduk çığlıkları, türlü bağırma ve Chi yda acaba ne ya- pârci:i Son zamanlarda bir çok bilgi adamları şehir gürültülerini, en - nıyor. Şu keşfedilmiştir ki, dünyanın her yeri gürültüdür. Gürültüsüz bir dünya olamaz. Hatta Sahrayı kebirde bile kumlar, sıcak hava gürültüleri tevlid ediyor, çok kü - çük mikyasta olsa bile... Fen adamları “gürültü ölçüsü,, denilecek küçük bir takım âlet- lerle, gürültünün derecesini tayın 'edebilmektedirler. Bu ölçü, gürültünün derecesini herhangi yerde 80 olarak göste - rirse Zaraısıa bir Takanıllır. İnsan Jar, 80 nisbetindeki gürültüye kat- lanabiliyor. Fakat bundan yuka - rısı hiddet, asabiyet uyandırıyor. Nevyorkun en kalabalık ve gü- (kat'iyyen olmaz efendim) di“ yordu. 1 Nihayet gene biz araya girdik. Züfaf gecesini olsun çatı altında geçirmenin dini ve ahlâki zaruret. lerini anlatmaya çalıştık. Mahbu - be yaşlı gözlerini yüzümüze çevi- riyor, yalvarır gibi bize bakıyor, bir çok ağızlardan çıkan israr söz" leri karşısımnda bunalıp kalıyordu. Nihayet razı oldu, bin müşkülâtla Hasan Efendi önde sağ elini sıkı- sıkıya yakalamış sürükler vaziyet- te , Mahbube geride kolu gerilmiş bir halde içeriye girdiler. Lümba- yı söndürdüler. Mahbubenin bu karanlık odada ne kadar sıkılmış ken bulnacağını düşünerek alay ederken içeriden evvelâ bir gıçır- tı, sonra portatif karyolanın ince ayaklarımın kırılışımı anlatan bir çıtrdı duyuldu, sora Mahbubenin: Ya ümmi diye canhıraş sadası ve nihayet kapının açılrp kapanma sındaâan mütevellit bir patırdı du" yuldu. neden sonra da çölün orta- larından bir ince kadın sesi ak setti. İstasyondan içeriye girdiğimiz zaman köşede kırık bir portatif karyola, beride muztarip bir Ha- san efendi gördük, Mahbubenin fi rarına mı yansın, verdiği sarı İira- lara mı. Mahbube gitti, hâlâ gider. Ha: san efendi zevcesini bir daha gö- remedi, bulamamdı, beton sakıf onu ebediyen kaybettirmişti. M. ŞEVKİ NOT: Yokarıkı hikâye yeni çılan "Ah met oğlu Ahmet,, isimli kitaptan alınmıştır. M. Şevkınin bu eseri 70 sa« hi.feliktir. 30 kuruşa satılmaiıtadır. ,L_Sı.'.v.__* üdn dik ü G ı_v____.;____-:__ < d İŞLteni: düstri patırdılarıı etraflıca tetkik | ediyor. Gürültüyü, . faaliyeti kes- KĞ meden - susturmak için yollar ara. Cü Sessiz şehirle şehirler guruî'muden mMİŞ... yaşanılamıyacak bir hnale Fakat: 20 sene sonra gürültü ortadan kalkmış bulunacak — Büyük şehirlerin gumlhılerı bazan tahammül edilemiyecek dereceleri bulur... OrU G rültülü iki caddesinde hayatm ta- hammül edilemiyecek şekilde ol- duğu görülmüştür. Gürültü ölçüsünün i ibresi bura- da 92 ye çıkmıştır. Amerika çad “delerinin üzerinden geçen' trenle- rin çıkardığı gürültü ise 86 idi. Gürültü bazı yerlerde ayni me- safe dahilinde daha az veya çok olabilir. Bu da her mevkiin aksi seda şartlarına göredir. ' Bir tren düdüğü 100 rakamını keydediyor. Vapur düdüğünün se. si daha mutedildir. " Gariptir ki en çok gürültü kay- dedilen yer, “İnşaat yerleri,, ol - muştur. 22 çapta iki tüfeğin bir - den bir nişan alma yerinde patla- ması 103 nisbetinde gürültü yap- mıştır. Âyni zamanda dışardan bir trenin de geçmiş olması gürültü- yü yüz otuz bire çıkarmıştır. Ölçü 130 den yukarıyı kaydet- ti mi, doktorların ve mütefennin- lerin söylediğine göre artık, gü - rültü insan- tahammülünün tam manasile yukarısına çıkmış de - mektir. bala O derecede gürültüyü insan ar- tık işitmiyor.. Sadece seziyor. Muhtelif gürültülerin derecesi- ni tayin etmek için hazırlanmış fenni odalarda her türlü gürültü- yü tecrübe etmek mümkündür. Dünyanın en gürültülü yeri bura- lardır denebilir. Bütün gürültüle- ri bir arada başlatsalar, kendinizi “öldüm!,, sanırsınız. Fakat fen sahasında bunun bir diğer tarafı daha vardır. Nevyork tarihi tabit müzesinin pek hassas, sessiz odasına girecek olursanız orada da hayat bambaşkadır. İn - san orada âdeta kendi kalbinin tıipırdılarını — duyar. — Solukları işitir. Ses mühendislerinin iddiasıma göre, otomobil ve kamyon ' korna ve düdükleri irsanın cümlei asabi. —y_eıinde en çok tesir yapan şeydir. Bir tahmine göre bu nevi gü - rültü bir şehir gürültüsünün yüzde 36,29 unu teşkil ediyor. Tramvay- Höre ÇN d MK A - » Ti M N lar yıwle 12,29 zunu, rıdyalır ise 12,34 dünü teşkil ediyor. Şehir gürültülerini indirmek için mücadelenin, insanlık sıhhati namma bir vazife olduğunda dok- torlar durmaksızı ısrar etmekte - dir. İnsanlarda gürültünün yaptığı zarar yabana atılacak gibi değil - dir. Bir büyük Amrika üniversite- si psikoloji fakültesinin yaptığı tecrübeler neticesinde, meselâ gü- rültülü bir muhitte çalışan dakti - loların pek çok enerji sarfettikleri ve en çok da yanlış yaptıkları gö- rülmüştür. Bir telgraf kumpanya-. sı, dairelerindeki fazla gürültüle - ri ortadan kaldırmak suretile, me- müurların yaptıkları hatalardan yüzde 42 sini indirmiştir. Üniversite — profesörlerinden Henri Spuner gürültüden bahse « derken dimağile meşgul adamlar . dan çoğunun zihni rahatsızlıkları- nın gürültü yüzünden geldiğini söylemektedir. ; Gürültüden şikâyet bugünkü iş değildir. Romalılar devrinde bi, le iki tekerlekli arabaların gürül- tülerini tehdid eden bir kanun çi- * karılmıştı. Meşhur şahsiyetlerden çoğu bel li başlı gürültülerden ürkmüş, ses- siz köşelerde yaşamıştır. - İngiliz muharriri Karlayl horoz, tavuk seslerinden kaçardı. Alman feylezofu Şopenhavr kamçı şakla- masından muztarip olurdu. Ame- rikan mizahçısı Mark Tuvayn ses- siz ve durgun yerlerde yaşar ve neşeli fikirlerini orada yazardı. Şimdi “sesboğan,, tertibat yas pılmakta ve bunlar tekmil indi « | rilmektedir. Fen adamlarının iddi asına bakılırsa yirmi sene içinde “sessiz şehirler,, ortaya konacak« tır. Bunlara muvaffak olunursa, şehirlerimiz yaşanacak - birer yer olacak ve hastahane alillerinden bilhassa “cümlei asabiyesi bözül - muş,, kaydı azalacak, yani bu çe- şit hastalık kalkacak, sıihhat düze- lecek ve biz dirileceğiz! bi B ğt 'a W h Di İ el d W..._.. : W ğ LA LAh