HABER — Akşam Postası Haber'in Hikâyesi | ÖL ÇO ofv'o'o YÖY Sevgililer gezmek için kimse - nin gezmeğe gitmedikleri günleri ve semtleri seçerler, Fakat benim sevgilim yok.. Bununla — beraber ben de kimsenin gezmeğe gitme - diği günlerde, kimsenin uğrama - dığı yerlerde gezmekten hoşlanı - rIm. . Nitekim geçen çarşamba günü de böyle yaptım.. İşim yoktu .. Sa- bahleyin erkenden beni Yalovaya götürecek vapura atladım.. Vapur tenha, hava rüzgârlı idi. Alt ka - maraya indim.. Yanıma bir iki ki - tap almıştım.. Bunları okumağa koyuldum. Okumak, vakti ne kadar çabuk geçiriyor? Ben kitabın sayıfaları - nı çevirdikçe zaman da saatin yel- kovanlarını değirme kanatları sür'atiyle çevirmiş.. Güverteye çık- tığrm zaman Adaları geçmiş, ve Yalovaya iyiden iyiye yaklaşmış O gün, otobüsler, kaplıcalar, ve gezinolar da tenba idi.. Yemek yedikten, banyo aldıktan, ve bi - vağ da'uykü kestirdikten — sonra .İıııcık hareket saati geldi.. Oto - büs bizi az vakitte tekrar vapuru- muza getirdi. Ve tam muayyen vakitte İstanbula doğru — hareket ettik. Vapurda dolaşryor, ve oturacak yer arıyorum.. En alt kamarada, — bir iki çift var. Bunları tanıyorum.. Sabah - leyin İstanbuldan beraber gelmiş- tik.. O zaman biribirlerine biraz daha uzak oturuyorlar, fakat da - ba çok konuşuyorlardı. Şimdi biribirlerine daha yakım oturmuşlar, fakat daha az konu - #uyorlar.Yüzlerine kızıl bir esmer- Kik vurmuş. Yorulan gözleriyle bi- ribirlerine bakıyorlar. Bu bakışlar o kadar mâna dolu ki meden fazla konuşmaya ihtiyaçları olmadığını anlıyorum.. Onların bu saadetleri bende kinle karışık bir hürmet uyandırı- yor.. Onları dünyada en çok ba - kılmış bakışlarla bakışır, — veen çok söylenmiş sözleri söyler bıra - karak orta kata çıkıyorum. Burada mütemadyien ağlayar gçocuğunu — kucağında — sallayan genç bir ana, ve lâkayd bir baba var, Oturmanın imkânı yok.. Yan kamaralar da çoktan açık göz sev- gililer tarafından tutulmuş. Yukarıya güverleye çıkıyorum . Burası nisbeten tenha. Yan tarafta güneşin batışını seyredebileceğim bir yer seçerek oturuyorum, Bugün istirahat etmiş, hava al - mış olduğum halde — kafamı yor - gun hissediyorum.. İçimde sanki pek çok kimselerle uzun uzadıya konuşmuş, ve yorulmuş gibi duy - gular var. . Yerime yerleştikten sonra etra- fıma bakmırken oturduğum yerin tam karşısında genç bir. kadımın oturmakta olduğunu farkettim. O- ÇO YAK J . ı!'* "'.uuu L L LA AAA nu tam profilinden görüyordum . Güzel ve mânalı bir profil.. Göz - lerini gitikcet ufka yaklaşan ve kı- zıllaşan güneşe dikmiş bakıyordu. Saçlarını arkaya toplamış, ve ku - laklarında iri, uzun kırmızı taşlı küpeler vardı. Güzel profilli genç kadın gör - müyordu.. Fakat benim ona karşı alâkam gittikçe artıyordu. Kızıl güneşin gözlerine çarparak bana gönderdiği bir şuadan gözlerinin yeşil olduğunu öğrendim.. Kendi kendime kimbilir, kimin sevgilisi, ve yahut yeni evlenmiş karısı diye düşünüyordum.. Hayır, karısı olamazdı.. Dudaklarının yanı bu derece pürüzsüz, yüzün - deki hatlar bu derece bakir olan bir kadın evli olamazdı. Her halde sevgilisi biraz dolaş- mağa gitmiştir diye düşündüm .. Fakat vakit geçiyor, kimse gelmi- yordu. Ve onda da bir kimseyi beklyior hissi yoktu. Buna karar verdikten sonra onu daha dikkatle tetkik etmeğe baş - ladım.. Bir bakıma güneşin aksini üstüne düşürdüğü tel kafeslerle o - nu kafeste bir kuşa benzettim. Bir an yeşil gözlü kuş var mıdır diye düşündüm.. Her halde olaca- ğma karar verdim.. Sonra onun bir sevgilim olması hali zihnime saplandı.. Bu fikir beni garib bir heyecana düşürü - yordu. Ve bunu düşünmekten çok zevkalıyordum.. Onunla beraber tıpki böyle gezme yerlerinin ten - ha olduğu bir günde birlikte Ya - lovaya gittiğimizi, vapurda gider- ken biribirimize biraz uzak otur - duğumuzu, fakat çok konuştuğu - muzu, akşam üzeri dönerken de biribirimize çok yakınm oturup pek- az şeyler konuştuğumuzu düşün - düm. Aklıma kaplıcalar parkının ıssız köşeleri, sık ağaçları geliyor. Bir anda onun yumuşaklığını diz - lerimde, ve hararetini dudakla - rımda duyar gibi oluyordum. Ona bütün heyecaniyle dünyada en çok söylenmiş olan: — Seni seviyorum! Cümlesini söylüyorum.. Ve hem ben, hem de o sanki bu cüm- leyi ilk defa söylüyor, ve söylüyor- muşuz gibi heyecana düşüyoruz . Bana dünyanın en güzel musiki - sinden daha tesirli olan inanmış bir sevgili sesiyle: — Bir daha söyle! Diyor. Ve benbu — cümleyi bir daha, bir daha söylüyorum. Bu düşünceler bir an beni sar - hoş etti. Yavaş yavaş tekrar ken- dime geldim.. Güzel profilli sev - gili hâlâ ufka bakıyor, ve bu kızıl engin cazibesine — kapılmış gibi görünüyor... Alt dudağındaki tatlı tebessüm beni yeniden heyecana düşürdü. Ayağa kalkarak yanına yaklaş - mak ve elini tuttuktan sonra: — Seni seviyorum! Dememek için büyük bir irade kuvveti sarfe- 30 H x7|RAN — 1935 Yakın tarihten — - kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 72 hazırlanınız bir iki güne kadar Türkiyeye dönüyorsunuz. Üç ay kadar — evvel bir gün kamptan izinli çıkmıştım. Malta- nın, İstanbulun İstiklâl — caddesi ayarında olan meşhur — (Valtta) caddesinde dolaşırken önüme yer- lilerden fakir bir adam çıktı. Ku - cağında, henüz süt yavrusu, sim siyah kıvırcık bir köpek satıyor - du, Pazarlığa — giriştik. Üç şilin | istedi; iki buçuğa aldım ve kam- | pa getirdim. Kampta — büyük bir köpeğimiz daha vardı. Eski İs - tanbul merkez kumandanı mer - hum miralay Cevadın yanından a- yırmadığı bu köpek çok — hassas, çok zeki bir hayvandı. Arkadaş - ların bir çoğunun — firarında bu köpeğin büyük hizmetleri görül - müştü. Dışat ile gizli muhaberelerimizi temin ediyor, mektup getirip gö- türüyordu. İngilizler, bu usta pos ta memurunun — faaliyetinden katiyyen haberdar - olamıyorlar - dı. Bizim kuzguni siyah yavruyu onun yanına verdik. Hayvan, ken- di çocuğuna bakar gibi ona bak - tı. Her gün onu sütle — besliyor, büyük arkadaşı gibi marifetli ve hassas yetiştirmeğe — çalışıyor - dum, İşte, Maltadan — Istanbula böyle sevimli bir hayvanı hatıra o- larak götürecektim. 337 teşrinievvelinin bırıncı günü idi, Kamp kumandanı toplandığı - mız odaya geldi. Yüzü gülüyor - du. Bize şu tebligatta bulundu: — Hazırlanmız, bir iki — güne kadar Türkiyeye dönüyorsu - nuz. Hepimiz bir ağızdan sorduk: — Hepimiz mi? diyordum. İçimde — bir his bunu yapmamı, ve bu hareketim üzeri - negenç kızm hiç bir ürkeklik göstermiyeceğini söylüyor.. Alnı- rçın terlediğini, ve dudaklarımın kuruduğunu duyuyordum.... Bu - nunla beraber ayağa kalkmak için beni zorlayan duygular mantığı - mi yenemiyor... Camda güneşe uçmak isteyen bir sineğin duygu - larını duyuyordum. Gözlerim şimdi kızaran yüzünü | emiyor, Ve — birdenbire bundan yanmış gibi gözlerimin acıdığını hissederek gözlerimi yumuyorum. Batan güneşlerin gönderdiği so- guk rüzgârlar alnımdaki nemleri alryor. Sakinleştiğimi, heyecanı - mın yavaşladığını hissediyorum.. Iyice sakinleşmek — için gözlerimi açmıyor, soğuk — rüzgârları derin derin içiyorum. Böylece ne kadar vakit geçtiği- ni bilmiyorum.. Fakat gözlerimi açtığım zaman Büyükadaya ya - naşmış, güneşin batmış, ve güzel profilli genç kızın kaybolmuş ol - duğunu gördüm.. Acaba genç kız güneş battıktan sonra - serinleşen havadan müteessir — olarak aşağı karmaya mr inmişti, yahut Adaya| mı çıkmıştı, yoksa gördüklerimin bir rüya mt olduğunu kat'i surette kestiremiyorum.. Tembelliğim, tecessüsüme gale- be etti. Gözlerimin sevgilisini bul- mak için yerimden kalkamadım. Murad SERTOĞLU Hepimizi sevinç delisi eden ce- vap bir kelimeden ibaretti: — Evet! Bir an için adamın bizimle a- lay ettiğini düşündüm. Arkadaş - lar da ayni duygunun tesiri altın- da kalmışlardı. Hepimiz, kuman- danın etrafını almış, onu ardı a- rası gelmiyen bir sorgu yağmuru - na tutmuştuk. Kampta bulunduğumuz müd - detçe hepimize karşı iyi muamele- de bulunmuş olan kumandan gü - lerek bizi temin ediyordu: — Sözüme inanımız. Bugün va- liden kat'i talimat aldım. Hepi - niz kurtuluyorsunuz. Bir kaç gü - ne kadar sizi götürecek olan va - pur limana gelecek ve sevkedi - leceksiniz, Burada hiç kimse kal- mıyacak.,, .. &. Günleri iple çekmeğe başladık. Vakit bir türlü geçmiyor. Bir sene den fazla menfa hayatı — yaşıyan bizler, bir hafta daha bekleyemi- yorduk. Tevekkeli değil; (Elinti - zarueşeddü minennar) dememiş - ler... Kalplerimizi yakan bir azap içinde beş gün daha geçirdik. Teşrinievvelin altıncı günü, bi - zi topladılar. Kamp kumandanı şu ikinci tebligatta bulundu: — Sizi götürecek vapur geldi.. Şimdi derhal hazırlanıız, gidi » yorsunuz... Aylardanberi bir çilehaneden farkı olmıyan kamp bayram ye - rine dönmüştü. Artık şüphe ede - cek hiç bir şey kalmamıştı. Hepi - miz kurtuluyorduk. Bundan dola - yı sevincimiz ölçüsüzdü. Birbiri - mizin boynuna sarılıyor, öpüşü - yorduk. « İlk işimiz ailelerimize birer tel- graf çekerek vaziyetten onları ha- berdar etmek oldu. Ondan sonra eşyalarmızı toplamağa başladık. Bir saat içinde hepimiz hazırlan - mış, büyük avluda toplanmıştık. Kampta bizim hizmetimize ba - kan maltızlar, bizi sevinçle uğur - huyorlardı. — Onlar da bizim gibi seviniyorlardı, Fakat bu sevinçle - rine, uzun müddet beraber yaşa - mış insanların ayrılığından doğan bir hüzün — de karışıyor- du. Ben, dört aylık olmuş olan kö - peğimi de beraber götürmeğe ka- rar vermiştim. Maltadan — canlıt hayvan çıkarılmadığı, vapurların köpek, kedi gibi hayvanları alma- dıkları hakkındaki bütün duyduk- larıma — rağmen, bu kararımdan vazgeçmemiştim. Onun için tah - tadan bir sandık yaptırdım. Dört tarafından hava alacak — delikler açtırdım. Köpeği içine koyduk. ! Üstünü iyice kapattık. Diğer eş -| yalarla beraber bu sandığı da içi | çamşır dolu olduğunu iddia ede - rek vapura sokmağa çalışacak - tık. Hepimiz hazır olduktan sonra kamyonlarla limana — indirildik. Artık yanımızda süngülü, muhafız nöbetçi gibi şeyler yoktu. Menfa- da bulunan bizlerin memleketi - mize döneceğimizi — haber alan Maltalılar rrhtrma dolmuşlardı. Ben, gelirken o[dığıı gibi bir harb gemisiyle döneceğimizi düşü- nüyor ve Malta yolculuğunda ge « çen bir kaç güzel gecenin hatırala- rını canlandırıyordum.. Fakat li - mana gelince bu umudun yanlış olduğu anlaşıldı. Limanda içimizde bulunan ba « zı generalleri ayırdılar ve bir mo « törle ileride demirli bulunan ufak bir pasta harb gemisine götürdü - ler. Bize delimanda yan yatmış duran bacası kıçında koskoca bir gaz gemisini gösterdiler. — Maltız memurlar eşyalarımızı kayıklara yüklettiler. Ben — sandıkta köpek havlayacak diye akla karayı seçi - yordum. Halbuki, zavallı hayvan sesini bile çıkarmıyordu. Batumdan petrol almak üzere Karadenize gideceğini ve İstan - bulda da bir kaç gün duracağını öğrendiğimiz gaz gemisine gittik. Bizi geminin arka tarafında bulu- nan boşluk bir yere doldurdular .. Daracık bir yerdi.. Güçhalle yer - leşebildik.. Vatana kavuşmak pa- hasına — ayakta da gidebilirdik.. Onun için hiç birimiz müşkülpe- sentlik göstermiyor, — neş'e içinde eşylarımızı köşeye bucağa yerleş - tiriyorduk . Yataklarımızı da buraya yan - yana serdik,, Artık işimiz bitmiş - ti.. Güverteye gelerek etrafı sey - retmeğe başladık.. Rıhtrm kadın - l erkekli Maltız ailelerle dolu idi. Hepsi mendillerini sallayarak ve bağırarak bizi — seâmlıyorlardı.. Biz de onlara mukabele ediyor, se- lâmlar gönderiyorduk. | Akşam olmuştu.. Büyük bina « ları, tarihi kiliseleriyle, yemyeşil ağaçlariyle Malta bulutların ara - sına sokulmağa başlayan bir son « bamar güneşinin kızğımlığına bü- rünmüştü.... Deniz sakindi.. Kırışıksız sular - da gurubun renğarenk akisleri gö- rülüyordu. Vapurumuz demir al - dı. Yavaş yavaş limandan çıkryo - ruz.. Hayatımızın acı günlerinden hatıralar — bıraktığımız şehri son defa olarak seyrediyoruz. Ortalık yavaş yavaş kararıyor . Rıhtımda bizi uğurlayanlar silik birer hayal haline geldi.. Sularn rengi koyulaşmıştı.. Vapur engine açılıyor.. Etrafında ışıklar yanı » yor.. Arkadaşlarımızdan bir kış « mının içinde bulunduğu harb ge- misi, vapurumuz bir iki yüz met « re ileride gidiyor. (Devamı var) Z aÜi S ae