80 HAZİRAN — — —- Atlrların arkalarından gelen pi- | yadeler daha çevik ve atik dav - | ranmışlardı. Önde gidenlerin bir anda kuşatıldıklarını görünce ara larımda sıkı bir saf kurmuşlar, at kdların arkalarını çeviren akıncı - lara yüklenmek ve onları iki ateş W’ arasında eritmek — istemiaşlerdi. | Fkat atlılar yarım saat geçmeden yok olmuşlardı. | Hiçbiri kurtlmamak üzere ye- | re serilmişler, meydan — yalnız Türk pala ve kılıçlarına kalmış - tı. Böylelikle piyadelerin arka - dan vurmak arzuları hiç olmuş - tu. Üstelik şimdi onlara da kor -| kunç bir yılgınlık gelmişti. Çün- | kü Türk askeri kaleden — atılan sıkı top ateşine rağmen dosdoğ - ru onlara saldırıyordu. Fernando bunları kalenin maz- | gallarından heyecanla seyrediyor- du. En önde giden yüz süvari o -| nun seçme askerleri idiler, Kale - | dön yaprlacak olan bir çıkış sâva - şının başarılması için herhalde on: ların bulunmaları gerekti. Halbu- ki en çok güvendiği — kuvvet bu - kadar azmanda eriyip gitmişti. * Cesareti kırılmıştı, Ya şu en seçme piyadeler de on lar gibi kırılırlarsa!., Geriye dönmeleri vermeyi düşündü. Fakat bunu da bir türlü yiğitli- ğins yediremiyordu. Şaşkın bir halde idi. Bununla beraber emir vermeğe lüzum kalmadı. Çünkü piyadeler, — birer ejder korkunçluğuyle üzerlerine saldı - ran Türk askerinden biranda yıl-| mışlardı, Onlar da, biraz önceki mağrur zırhlı süvariler gibi ezile- ceklerine akıl erdirebilmişlerdi. Zabitler, askeri, düşmana karşı koymaları için kışkırtıyorlar, fa - kat bundan da bir şey çıkmıyordu. Çünkü asker, biraz daha geçilir - se ya düşman palaları altmda can vereceklerini, yahut kalenin etra - fmdki derin hendeği — dolduran çamurlu ve batak sularda boğula- caklarını anlamışlardı. Orda bo - #ulmasalar bile gene Türkler on - larr kanatları kırılan birer kara- batak gibi; oklariyle — birer birer avlıyacaklardı. Hendeğin üstüne atılmış olan daracık köprüden kaç kişi sağ ola. rak geçebilecekti? Korkunç bir panik başlamıştı. Daracık köprü, oraya hücum e- denlerin ağırlığı altında esniyor - du. Ortadan, kenardan, hattâ köp- | rünün korkulukları üstünden ge- çenlerin sayısı yoktu. Biran oldu ki, köprü alabildi -| ğine esnedi, çatırdadı ve üstünde- kileri oldukları gibi derin hende - ğe yuvarladı. için emir | | yordu. Bir de en çok n | güvendiği bir müfrezeyi kale ka- | de bir kaç gemi iler ikinci KADIRCAN KARLİŞ 'N Zürk askeri kaleden atılan sıkı top ateşine rağmen dosdoğru onlara saldırıyordu Fernando elindeki diğer askeri | de dışarı cıkararak onlara yardım edecekleri yerde, kaleden top ate- şi açmaktan başka bir şey yapmı- inandığı ve pısına koymuş, onlara: — Düşman hendek üstüne köp- rü atmak isterse, kale kapısı he- men kapanacak... Demişti. Müfreze kumandanı: — O zamana kadar bizimkiler geri dönemezlerse.. Diye sordu. Fernando bu kadar ince düşü - | necek bir adam değildi. Her şey - den önce kendisinin ele geçmeme- si lâzımdı. Hele kaleyi kurtarsın ve şu Allahın belâları buradan çe- kilip gitsinler de, ölen askerlerin yerine asker mi bulamazdı? Müfreze kumandanma — kızgın gözlerle baktı ve cevap verdi: — Dediğimi yap ve ötesine ba - rışma, sersem!.. Piyale paşa Fernandonun bu hü- cumunu gördükten sonra artık yir mi dört saât bekliyemezdi. O sırada Fransız Amirali Polin Hanri nin büyük müttefiki Kanuni Sul - | tan Süleymanın donanmasına gel- mişti. Piyale Beyle ayak üstünde gö - rüşürken: — Haşmetlü kral ikinci Hanri | hezretlerinin arzuları Kalbiya ka- | lesinin zaptıdır. Eğer bu kaleyi İs- panyolların ellerinden alırsak bu- radaki bü kuvvetleri zayıflı - yacak, bu yüzden bütün — Napoli civarını boşaltıp gitmeğe mecbur olacaklardır. Salerno da boş yere uğraşmaktansa hemen oraya git - meli Dedi. Piyale Bey bu sözlere şu ceva- br verdi: — Mademki öyledir, hazır sa - vaş başlamışken bir iki saat için - de Salernoyu alırırz. Buradaki işi- mizi yarıda brrakarak Kalbigaya gidişimiz, askerimizin canmı sı - kar ve düşmanı sevindirir. Zaten Kalbiga kalesi kıyıdan içerilerde olduğu için donanmamıza bir li - man gerektir. Bu liman da Saler- no olur, Amiral Polin bu sert ve kestirip atan sözlere hiçbir karşılık vere - memiş: — Siz bilirsiniz. Ben haşmetlü kral hazretlerinin arzularını bil - dirmek istedim, Diye mırıldandı: | Piyale Bey ön saflara — kadar| yaklaşıyor, topların — kaleye yak -| Iştırılması, metrislerin çabucak ka zılması işlerine bakıyordu. Bir ta- raftan da kale kapırsmın — önünde zavallı düşman piyadesinin yüz - HABER — Akşam Postası | den, kollarını açtı ve bana de sekseni, ateş alan kuru bir ça -| yır gibi eriyordu. İnlemeler, bağırmalar, küfürler, yardım istiyen sesler — biribirine karışıyor, ortalık bir mahşer yeri-| ni andırıyordu, | Türk topları dosdoğru kale ka. pısına doğru ateşe başlamışlardı. Köprüden yahut hendekten aşa » rak kurtulanlar da bu güllelerin altında parça parça oluyorlardı. Kale kapısı büyük bir gürültü ile | birdenbire kapandı, Şimdi Türk askerleri hendeğin üstüne kocaman kalaslarla — birer | ikişer adım aralıkla atıyorlar, yel. ken bezlerini onların — üstlerine | fırlatarak geniş birer kö raline Kkoyuyarlardı. Merdivenler — kale duvarlarına dayatılıyor, —herta-| raftan yaman bir hücum Salerno yu korkudan titretiyordu. Fernando bu acı denemeden sonra artık bir daha kaleden çık- mak düşüncesini çoktan kafasın - dan almış, sadece canmı kurtarma yı düşünmeğe başlamıştı. Kendi kendine şöyle söyleniyordu: | — Ah, Napoli Dükası (Don Al- | varo)nun imdat kuvvetleri çabuk gelse.. Ya o zamana kadar Türk. | ler kaleye girerlerse.. | O zaman Hüsmen Reisi — elden kaçıracaktı. Yakaladığı için ona büyük bir şeref kazandıracak o - lan değerli Türk akımcısmı öldü- remezdi, Çünkü bunu yaparsa ile- ride kendisinin fidye ile kurtula - bilmesi ümidini de öldürmüş ola - | caktı. Onun en çok gücüne giden bu değildi. Beatris de elden gidecek -| ti, Ah, onu ne derin, ne sarsılmaz | bir aşkla seviyordu. Bir zamanolduki — Beatrisden başka her şey onun gözünde de - ğerini kaybetti, Hepsi sıfır oldu ve © yalnız sevdiği genç kızı alarak İspanyaya kaçmayrı tasarladı. Eğer kale biraz daha sıkışır, Don Alvaro gecikirse böyle yapa- caktı. Fakat buna rağmen düşmanı kaleye sokmamak için elden ge - Teni esirgemiyecekti., Bu düşünce ile etrafına göz attı: — Kapiten Pakaçcelli nerede?.. Diye sordu, Onu yarım saat kadar önce giz- K kapınm ve diğer küçük kale ka- pılarile mazgal ve kontrolü, lâzımgelen koridorların tedbirlerin alınması için göndermişti. Çünkü| Türklere karşı yapılan çıkış ha - reketine kumanda eden şövalye Pelleni gibi — Antonyo da en çok güvendiği kumandanlardan biri i- di. Pellini ölmüş Antonyo (Devamı var) İ ö | inandığım İrymışım, — ilk ette izhar önce, şaşkın durdu. Sonra, bu hayrı etme dedi ki: “— Vazifeni yap, evlâdım... Allah v duymayasın... sin de asla pişmanlılı | Bu sözleri din ka-| d, bir “oh!,, dedi, en genç Sonra, yüzüne tatlı bir - ifadı vermeğe — Emin ol ki, cicim, bu mızm neticesinden fena bir çıkamayacak... Annen de bu söy lediklerinden dolayı mahçup dü graşarak: aşkı şecek... | söîl"-î — Sus, Deniz sus... Bu rin nafiledir... Ben, senin altın gi bi kalbinin kıymetini bilmiy muyum?... Sen bana ş ve her zaman için kendini ves-| din... Hattâ öyle zamanlar olu-! yor ki, seni daha fazla sevemedi- ğim için üzülüyorum... Fakat, sev- mek iktidarım bu kadar işte... İm- kânm bütün genişli rum. — Sevgilim, sevgilim... Ben se ni bilmiyor muyum? Adnan, bir kaç saniye sustu. Saonra, başını sallıyarak, dü-| şünceli düşünceli: ' — Kendi hakkımda verdiğim hükümler tamamiyle doğrudur! | Senin beni olduğum gibi görmene | atin mani... Böylelikle, bir taraf öte taraf sahte olmak üzere, biri- birlerine bir çok sözler ıöyl_—dir; ler. şe ı samimi, | Kadm ayağa kalktı. Kıpkırmı- zı dudaklarını sevgilisine uzattı. | Genç erkek, bu . dudaklara | endininkileri değdirince, duy. duğu zevk, bütün kederini dağıt da bu ti. Şimdi artık son manialar yenilmişti. | Derhal, muhavereyi pratik bir zemine getirdi: — Demek ki, annen mıza razı oluyor? izdivacı- | . Çok memnun oldum... — Ben de... — Peki, nasıl konuştunuz? — Müştereken, şu karara gel- dik: Evlenmemiz, mümkün oldu- ğu kadar çabuk olsun... Yarından tezi yok, bu evden çıkarsın, Reşa- diyeye gidersin... Fakat eğer kuv- | vetin yetişiyorsa... Nasılsın? — Mes'udum... Saadet Tâzım olan kuvveti verdi — Pek âlâ... Sen şimdi Reşadi- ersin... ÂAnnenle babana, in şekilde meseleyi a. çarsın... Ben de, annemle birlikte bir kaç gün sonra gelerek seninle | evlenmemizi isteyeceğim... bana Gülerek ilâve etti: — Desti izdivacımı talep edece- | ğim... — Düğü — Düğünümüz de nümüz? orada ol-| iyi değil mi?... On beş| yirmi kişi çağırırız... | sun... Daha Bunlarr. en iyi dostlarımız Tam mânasiyle samimi bir şey o lur... Can sıkıcı ziyaretlerden de kurtulmuş oluruz... tir seviyo-| i | vardır... Adamakıllı — Sonra, seyahate çıkarırz... Türkiye haricinde uzun bir gezin- ti yaparız... Fransaya, Almanya ya, İsviçreye, İtalyaya — gideriz... İstersen tam bir sene gezeriz... “Annem, İtalyada bizi bulur... Venedikte bir ahbabı var... O da oraya gider... İşte böyle bir sene dolaştıktan sonra, bir — kızımızın doğduğunu ve şimdi sütninesinin yanında olduğunu eşe dosta ilân ederiz... Çocuğu da bir kaç sene sonra meydana çıkarırız... Yaşı, böylelikle, kaynar gider... — Ne güzel bir plân yapmışsın, sevgilim... Anlaşılıyor ki beni çok seviyorsun... — Tabit değil mi? Lâkin, her şeye rağmen, Deniz asabiyete kapılıyordu... Acaba, fabrikalar bu bir senelik ortadan kaybolma neticesinde bozulmıya- cak mıydı?... Zenginlik şimdiki gibi devam edecek miydi?... Bunu düşündü. Hattâ, sordu. Delikanlı, onu temin etti. — Bizim işlerimiz gibi büyük r, emin ellerdedir, korkma... Onlar, kendiliklerinden yürürler.. Babadan kalma — müdürlerimiz mütehassıe- dırlar... Sonra, heyeti idare üya larımız da var... Onlar, benim ya pacağım işi yaparlar... Zaten ba- bam öldüğü zaman ben pek kü- çüktüm... Senelerce onlar işi ida- re ettiler, durdular. — Yani, sen, küçük bir Kral. dın... Onlar, naib heyetini teşkil ediyorlardı... Gülümsedi: — Evet... -dedi.- Kendimi he- nüz büyümemiş — sayabilirim... Bir sene daha çocuk olabilirim... — Eğer biz Türkiye dışmday- ken kardeşime ihtiyacın olursa ©- nu kullan... Tabii, ne kadar itima- da lâyık olduğunu bilirsin. Cok | ciddi, zekidir... Sana karşı da bü- yük bir dostluğu vardır. Delikanlı, mırıldandı: — Onu da düşünürüz... Sonra, başını çevirdi, Gözlerini sevgilisinin gözleri içine dikti ve sordu: — Söyle... Her şey yolunda, de- ğil mi?... Şimdi mes'ut musun? | — Tamamiyle... T (Devamı var; HABER Aksam Postası ISTANBUL ANKARA CADDESI Telgrat Adresit İSYANBUL HABER Telefon — Yazı: 23872 — idare: 24870 ABONE ŞARTLARI İ Türkiye Ecnebi N 1400 Kr. 2700 Kr. 730 , (3 aylık uw0 , ş 1 aylık 10 , | — İLÂN TARIFESİ ; Ticaret IMalarımım satırı 13,50 İ Rasmaf HAnlar 10 karaştar. | Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yeri — (VAKIT) Matbaası İDARE EVİ melik hk arasından seçeriz..| BMMEMESLNNaamze aa