29 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

29 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER — Akşam Postasr K da aç bir yerdir. Burada topu topufğ on somun ekmek bulamadık Her iki üç saatte bir muhafız - larımız duruyor, başbuğları acı bir ıslık çalıyordu. Bunun üzeri - ne fesleri sarıklı, elleri martinli bir takım adamlar kayalıklardaki çalı çırpıların — diplerinden çıkıp kendilerini gösteriyordu. Bunlar mahalli jandarmalardı. Korucula- rımız bizi onlara teslim — ederek bizden ayrılıyor, jandarma!ar da ikinci postaya kadar bize refakat ediyorlardı. Peki, buralarda gezip dolaştık- ları bildirilen haydutlar nerede? Yalnız bir gece kampımız karşı - sındaki dağlıkta tüfek sesleri işit- miştik. Bunun — haydudlarla bir müsademe olduğu söylendi. Lu - laş'ın anlattıklarıma bakılırsa hay- dutlar öc aldıktan sonra kaçan; yarı aç kalıp da yiyecek bulama - dığından dolayı işi soygunculuğa vuran yahut da arsıulusal karga - şalık çıkarmak için — Balkanlılar tarafından para ile tutulp bura - lara saldırılan serserilermiş.. Hem sıcak hem de * aç bir toprak Ülke yalnız sıcak değil, ayni || zamanda aç bir yerdir. — Bir dağ köyündea durduk.- Burada — topu topu on somun ekmek bulamadık. Köylüler gelecek hasadı bekler - ken sulu keçi sütüyle karınlarını doyurmağa uğraşırlar. Bir gün dağda bir papasın fa - kir kilerinden bir kaç parça etine ortak olduk.. Konuşurken dere - de dinamitle balık — avlandığının doğru olup olmadığını — sorduk. Papas bu sorgumuza şaşmış gibi gözlerini faltaşı gibi açtı: — Tanrrt esirgesin, hiç yabanice bir iş olur mu?. böyle İçeride bir takım — sargı bezleri gördük... — Bunlar nedir ?. Dedik. — Kurşun yaralarını için etzalı bez!.. Karşılığını verdi., Dolapta pa - paslara pek de yakışmayan daha bir kaç parça eşya vardı. Biz de içki dolu matralarımızı . sofraya koyduk. Papas büyük bir iştihayla sarmak artal'Oğulları_ııın ülkesi RNAVUTLUKTA epey atıştırdıktan sonra çeneleri [ açıldı; ahbaplığı koyulaştırdık. 'Tekrar yola çıktığımızda bay papas da bizimle birlikte yürüdü.. Dereye vardığımız da, gördüğü - müz sargı bezlerinden çıkardı, iç- lerine azıcık dinamit koyarak kü - çücük bir bomba yaptı ve suya at- tı. Bomba rekor teşkil edecek bir patlayışla gürledi ve suyun yüzü balıklarla doldu. Dağlıkta yiye - cek pek kıt olduğundan o gün ve ertesi gün akşama — kadar hep *“dağ ala balıklariyle,, geçindik. Sevimli ala vadisinden çıktık . Gürgen ormanlariyle örtülü dağa | tırmandık. Sonra tekrar yokuş a- | şağıya inmeğe başladık.. Sıcaktan her yanı kavrulmuş, kuru derele - | rinde çekirge sesinden başka bir şey işidilmiyen kupkuru bir mın - takaya girmiştik. Burada küçü - cük bir dereciğin akması yahut kuruması bütün bir köy için ölüm yahut yaşama hükmündedir, Şoşi yakınlarında fışkıran bir kaynağın suları her on iki saatte bir tam otuz tane kupkuru mınta- kayı sulamak için nöbetleşe pay - laşmaktadır. Bir çok familyalar müthiş susuzlukta ancak bu kay - k ef nak nyâindc korunabilmekte - dir. Yakıcı sıcaklar, kıt — erzak ve herkesçe tahtakurusu ve pireden tutun her türlü haşaratla dolu dö- şemelerin üstünde — yatmak artık canımıza tak etmişti; bu yolcu - luğa çıktığımıza, çıkacağımıza Arnavut gelinlerinin tistanları baştanbaşa altın sikkelerle dona: binkere pişman olmuştuk. Nihayet suya kavuştuk! Şoşiden cenuba doğru İşkodra- tılır. Hamamda bir güzel keselendikten sonra, ellere kına sürmek saçla- re siyaha boyamak ve kaşlara rasiık çekmek Arnavut gelinleri için gerek olan bir tuvalettir. En nihayet anneler ve ihtiyar kadınlar ge- linin Fistanını altın sikkelerle donatırlar. Bu sikkeler nesilden nesi- le intikal eder ve yalrız düğünlerde kullanılarak elden çıkarılmaz. mızdan nasıl atladığımızı bilmi - ( nağımıza sürerek vedalaştı.. Tı - yoruz. Üstümüzü başımızı yırtar - | raşları üzamış, öteki Arnavutlar casma çıkarıp — kendimizi serin | da fırça kılı gibi sert sakallarını suya attık. bire genişleyerek gene Kiri vadisinden sekiz saatlik bir yürüyüşle İşkodranın askeri ka - rakollarına vardık. Burada atlardan adamlara: — Tanrıya ısmarladık! Dedik.. Bizim Pete yanağını ya- Tıp fakültesi Haydarpaşadan iki yıl bile olmadı. Fakülte İstan- - bul yakasına geçer geçmez de es - ki fakülte binasına Haydarpaşa ti, yani bina bakımsız bırakılma - dı, Şimdi esefle ve yüreğimiz sız - layarak öğreniyoruz ki Tıp fakül- tesinin bugün memleketimizde eşi | olmayan büyük nebatat bahçesi ve serleri, kütüğü — sökülmüş bi- | rer bağ tarlası haline gelmiş. Bunun mes'ullerini araştırmak bu memleketin bu yüzden — ettiği ziyanı tesbit etmekle ilgili olan - lar uğraşırken biz de bu çok de - ğerli nebatat bahçesinin kurumu hakkında malümat topladık. Öğrendiğimize göre eski fakül - tenin bu kıymetli bahçesini süsle- İşkodralı iki çocuk kendi resimlerini nasıl almış oldu. | yen serleri 1323 senesnide o vak- ğunu anlamak için büyük — merak | tin en meşhur ermeni zeginlerin - Ia!uımfw içindedir. Arnavut — çocukları öyle sokakta başı boş bırakılmaz - dalma göz altında bulundururlar, — Yanlar rında büyüklerinden birisi olı lısının bahçesinde bulunuyordu . Avrupadan getirilmiş olan bu gezmeğe de çıkamazlar: serler ve içindeki Hindistan cevi- ya giden yol birdenbire 1200 met- | Zine kadar — nadide nebatat ve re yükseklikten düşer — ve Guri j | terlerin iç ve dışındaki Tütyadan Kuk'dan geçer. Bomboş ve ıssısız | heykelleriyle beraber bir irade ile yarı yabani yerlerden boyuna a- | 1000 altın liraya satın alındı. şağıya iniyoruz. Arasıra tektük | — Fakat bunların oradan söküle - yolcularla karşılaşıyoruz. Arka - | rek nakli bir mesele oldu, Evvelâ sında 25 kilo kadar mısırla aç, | bu iş Galatada camcı İngiliz Ah - köyüne doğru üç gündenberi yü - | mede havale edilmiş iken sonra - rümekte olan bir kadına da tesa - | dan serasker Riza (paşa) nım em- düf ettik . riyle bu işe Feshane yüzbaşıların- Uzun zamandır. - özlediğimiz | Abdurrahmanın idaresinde Fesha- | Kiri ırmağına Peraklinin yakının- | ne inşaat ustaları memur edildi .. | dan akarken görebilmek için siv - l Serler söküldü ve bugünkü Gül- hane hastahanesi bahçesine kurul- mağa başlandı. Fakat o sırâda Ab- dülhamide vaziyet bildirildi. ri taşlı patikadan beş saat yürüdük.. aşağıya tam Nihayet suya kavuştuk! Aılan-l lisesi ve muallim mektebi yerleş - | den Azaryanın Büyükderedeki ya- | Gittikçe darlaşan, sonra birden- f sın verdiği ürpertiye daralan | sıkarak dayandık ve ses çıkarma- | | Bu tema - dişlerimizi yüzlerimize sürdüler. dık.. Otomobile atladığımız gibi şeh- re doğru sürdük.. —Uzun müddet inerek hem | arkadaşlarla biribirimize bir tek atlarımıza, hem de yanımızdaki | söz söylemedik. Belki de bu uzak ve ıssız dağlardan kurtulmuş oldu- ğumuz için sevinmiyorduk , SON Ahmed Ekrem : - ada Haydarpaşadaki eşi bulurimaz Arnavutluğun devlet merkezi hoşar adımlarla garplılaşmaktadır. nebatat bahçeSİ mahVOIUyor Burada iş güçle, pazarlıkla uğraşır ken müezzinin “haydi namaza,, de“ mesine icabet etmeğe kimse vakit bulamıyor. Solda gördüğünüz a-| ). 4anbul tarafına ieğöN topa'topu dam Tiran'ın en büyük camiının müezzinidir. Bu sefer de nebatat bahçesinin e vakit yeni — yapılmakta olan (Tıbbiyei şahane) yanında kurul- masına karar verildi, Tekrar ser - ler söküldü ve Haydarpaşaya nakledildi. ve yüzbaşı Abdurrah - mana serlerin — yerleştirilmesi işi havale edildi. Herşey yerli yerine yerleştiril - miş, serlerin camları da takilmış « tı.. Fakat bu işler oluncıya kadar devrin mürteşi paşaları da o na - dide veeşi bulunmaz - nebatları taksim edivermişlerdi. Şimdi nebatat bahçesi var.. Fa- kat nebatat yoktu.. Tıbbiyenin a » çılış töreni 16 Şaban 1323 de ya « pıldı ve ancak gelen yıllar hürri- yetin ilânından sonra on binlerce lira sarfiyle hakikaten eşi az bu - lunur bir kolleksiyon vücude geti- rildi. — İşte şimdi bakımsızlıktan yerinde yeller estiği — anlaşılan bahçe budur. HESREERERSESSAZİZSLESS SRSSRRLESARESERSENNESZEBESSSSRREEEZ Doktor ! Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliye mütehassısı â Urologue — Operateur a Babiâli caddesi Meserret ote- li 88 numarada her gün öğledeni sonra saat ikiden sekize kadar. aei DOKTOR Kemal özsan Ürolog — Operatör Bevliye Mütehassısı Kraköy — Ekselsiyor — muğazası yanında, Her gün öğleden sönra 2.den 8-& kadar. — Tel: 41235

Bu sayıdan diğer sayfalar: