Eski arkadaşlığımıza güvene - rek ısrar edince Muhsin, nihayet derdini anlatmağa razı oldu: — Bir kaç gündenberi, neden değiştiğimi, niçin sinirli, düşün - celi, hülâsa bedbaht göründüğü- mü muhakkak öğrenmek istiyor- sun demek... Sana bir kelime ile izah edeyim: Yirmi yaşımın ka - dınını gördüm ! Arkadaşıma dikkatle baktım. Parmaklarının arasında duran ci- garası sönmüştü. O, bunun (far - kında bile değildi ve ikide birde elini tablaya götürerek cigaranın mevcut olmıyan küllerini - silki - yordu. Kendisinde hakikaten bü- yük bir değişiklik farkediyor- dum. Neşeli, kaygusuz — Muhsin tamamile değişmiş, iki günden - beri eski neşesini kaybetmişti. Halbuki hayat ona yalnız sü lümsemiş, hiç acı taraflarını gös- termemişti. Zengindi, bütün dü - şüncesi zevkine ve eğlencesine in- hisa - ediyordu. Donjuanlığı arka- daşlarını kıskandıracak derecede meşhurdu. İhtimal kadın kalple- rini kolayca — avlayıvermesi de bunlardan birine esaslı — surette bağlanmasına engel teşkil etmiş, evlenmediği gibi bir kadınla de- wamlı bir rabıta da tesis — etme - mişti. Uzunca bir süküttan sonra tek- rar söze başladı: — Hiç düşündün mü, biz yaş- ta bazı adamlar için “yirmi ya- şinin kadını,, ne demektir? Ya-| ni ilk aşkları... Ben hiç düşün -| memiıtim. Bunun ayni zamanda tatlı ve ıztırap verici olaca- iw.hıi saklıma — getirmemiştim. Ve ,gönün,;biçinde birdenbire ©- nu, yirmi yaşımın kadınını, kar - şımda gördüm. İşte şimdi beni, bunun için böyle, akıntıya kapıl- mış bir kayık gibi kuvvetsiz ve i- radesiz, hayata karşı zevki kal- mamış bir vaziyette görüyorsun.. | Madem ki bir kere başladım,| sana hepsini anlatacağım. Yirmi yaşmdayken, sen de ha- tırlarsın ya, babam sağdı ve faz- la serbest bir hayat sürmeme ©- nun ahlâk hakkındaki telâkkileri ve bana verdiği paranım miktarı mâniydi. Bundan başka, mahcup- tum da... Sonradan bu sıkılganlığımı za- manla kaybettim ve zannede -. şimdi hiçte öyle deği- rim lim. — Hayatı ozaman büs- bütün — başka — türlü tasav- vur ediyor, aşk hakkında türlü hülyalar besliyordum, tam mâ - nasile romantiktim.. — Aşka dair bu telâkkim ve üstelik - sıkılgan- lığım, sizin gibi, kolay maceralar peşinde dolaşmama da mâni olu- yordu. Hattâ, sıkılganlığım yüzünden bu bahisleri arkadaşlarımla bile konuşmuyordum. İşte bu sebeple ilk aşkımı sana da hiç söyleme - miştim. Onu daha ilk görüşümde sev- miştim. Sıkılganlığımı nasıl yen - dim, onunla konuşmağa nasıl mu- vaffak oldum? Bunları anlatmak | uzun sürer, Kısacası Leylâ ile X-- mi Leylâ idi - seviştik: ve ailele- rimizden gizli mesut bir hayat yaşamağa başladık. Bu, bir ,yıl sürdü. Öyle mesut bir yıl ki şim- di bana hayatımın dışında, on - dan ayrı, ondan üstün bir hayat gibi geliyor. Bir sene... Ve sonra her şey de- ğişti. Evvelâ hangimiz ayrılmak temayülünü gösterdik. Bunu ıııı.[ ae R e Fakat bu sıralarda askerliğim gelmişti, İstanbuldan — ayrıldım. Leylâ münasebetimizin duyula - rak istikbali için tehlikeli bir de- dikodu çıkmasından korktu, ben de ailemden çekiniyordum. Askerlikten dönüşte onu ara - dım. Eski evlerinden çıkmışlar - dı. İzini bulamadım. Ve günler geçti. Leylâyi, hattâ ismine - va - rıncaya kadar unuttum. Başkala- rını sevdim, hiç bir zaman bula - madığım daha samimi, daha kuv-. vetli aşklar peşinde koştum. Ha -| yatım boş ve mânasız eğlencelerle geçti. Muhsin tekrar sustu. — Ayağa kalkarak odanım içinde sinirli a- dımlarla aşağı yukarı dolaştı. Ci- garasının sönmüş: olduğunu ni - hayet farkederek tekrar — yaktı. Ve odanım içinde — dolaşmasına devam ederek anlatmağa başla - | dı: — Geçen akşam, — İstanbula dönmek üzere eksprese bindiğim zaman, kompartımanda yalaız bir yolcu bulunduğunu gördüm. Bu yolcu bir kadındı. Belki daha yaşlıydı, fakat ©- tuz yaşından fazla göstermiyor - du. Çok şık, müreffeh bir hayat yaşadığını, — giyinişi ilk bakışta gösteriyordu. Birden titredim, Leylâyi tanı - mıştım. Daha doğrüsu — tanıdı - ğımı zannediyordum. Çünkü karşımdaki şık, olgun — kadınla ilk gençliğimde tanıdığım genç kız arasında hiç bir münasebet, yoktu. Epi tereddüt ettim. Acaba ya- nıliyor muydum? — Buna imkân yoktu. Aradan geçen ve sayısını hatırlamak — istemediğim — yıdlar her şeyi — değiştirebilir, gözleri değiştirmezdi ve ben bu gözler - 20 MAYIS — 1935 Yakın n tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlaçıyor; No. 25 Dramalı Rıza, meydanı siyase- te götürülürken “lânet olsun itti- hatçılara ki sebebi felâketim ol- du,, demiş ve idam sephası önün- de “asekrler!,, diye bağırmak is- temiş ise de inzibat memuru tara- fından derhal sustuyulmuştur,. Sabık bahriye yüzbaşısı Hali!| Ibrahim idam edileceği esnada sa- ikai havf ile yere yatmıştır. Belediye memuru Mehmet Ali| de “Yaşasın ittihatçılar,, diye ba- gırmıştır. Yalnız, maliye muhassesat ve mazuleyn şubesi mümeyyizi evveli Tevfik Süküti hiçbir şey söyleme- miştir. Meydanı siyasette yüzbaşı Halil İbrahim, Dramal: Rıza, Tev- fik Süküti ve en sonra Mehmet A- K idam olunmuşlardır. Dramalı Rıza üzerinde zuhur e- den yedi lira üç çeyrek ile bir kol saatini ve polis müdüriyetinde bu-| hunan 270 İirasını tahsil edip ar kadaşı bulunan Halil İbrahimin a- ilesine verilmesini ve Halil İbra- him de bir kol saatinin ailesine ve- rilmesini vasiyet etmişlerdir. Halil Ibrahim, vakit kazanmak için polis müdüriyetinde bulunan çamaşırlariyle fanilâsmın getir - tilmesini ve kendisinin böyle i - dam olunmağa kail olmadığını söy lemiştir.,, Peyamı Sabah maslüpların gö - güslerine yapıştırılan levhaları da den Leylâyi tanıyordum. Yavaş - ça seslendim: — Leylâ... Kadın hiç ses çıkarmadı, Da- ha hızlı bir sesle tekrar ettim: — Leylâ, sen misin? Cevap verdi: — Yanılıyorsunuz efendim. Fakai, ses... sesi onun, Leylâ- nın sesiydi. Yanılmama — imkân yoktu. Hemen yanına gittim. Yal vardım: — Niçin yalan — söylüyorsun? Sensin! Hiç dokunmadığım, daima sev- diğim Leylâ işte karşımda... A- man yarabbi ne saadet! Aramız- da öyle bir bağ var ki yıllar de - gil, hiç bir şey kıramaz.. Boyuna söylüyordum, hattâ ne söylediğimi bilmeden — boyuna aşkımdan, sevgimin kuvvet'n - den bahsediyordum. Ve sözle - rimde samimiydim.. Maziyi unut- muş, aradan geçen yılları aklım - dan silmiş, tekrar yirmi yaşıma dönmüştüm. Karşımda o zamanki sevgil,m vardı. O zaman yaplı - ğım gibi etlerini — avuçlarımın i- çine, dudaklarıma götürerek öp- tüm. O da müteessir olmuştu, yet cevap verdi: — Evet benim.. Ve seni derhal tanıdım. Lâkin artık mevcut ol- mıyan şeyleri — diriltmeğe çalış- mak niye yarar? Sen artık başka, bir adamsın... Ben de başka bir kadınım.... Şiddetle itiraz ettim. Om ©- lan sevgimin hiç değişmediğini söyledim. — Hayatımın ne kadar boş, basit ve yeknesak geçtiğini bir kaç cümle ile anlattım. Sonra aa İbatr Seme mea el el Ce nıha- ! yazmıştır. Bu levhalarda ayni me- alde olan şu satırlar göze çarpı- yordu: “Anadoludaki kuvvayi milliye namı heyeti fesadiyeye mensup olup bunların maksat ihtilâlcuya- neleri için Dersaadette bazı zeva> ta suikasda teşebbüs etmelerin - den dolayı birinci dıvanıharbi ör- fice bilmuhakeme idamlarına ka- rar verilmiş ve idamları iradei se- niyei hazreti padişahiye iktiran et- miş olan heyeti fesadiye......,, Sayıfalar tutan divanıharbi ör- fi kararnamesinde de suikast mü- rettepleri dolayısiyle Anadoluda milli kurtuluş için çalışan vatanse- verlere karşı en galiz hücumlar ya- pılıyordu. mızdanberi ne yaptığını öğren - mek istiyordum. — Ne lüzumu var? Dedi, ma-| demki bir kaç saat sonra trenden| inince yeniden — kaybolacağım. Buluşmamız bir tesadüften iba - ret... — Leylâ, diye yalvardım. Za- lim olma... — Böyle olmak lâzım.. Hiç bir şey öğrenemiyeceksin.. — Eski günleri hatırla Leylâ.. Birbirimizi nasıl sevdiğimizi dü - şün. Daha ihtiyar değiliz. Önü - müzde seneler var, mesut bir ha- yat yaşamamız hâlâ imkân dahi- linde.. Sözümü kesti: — Bilâkis imkânsız.. Yolları - mız ayrıldı. . Birleşmemize artık imkân yok. Ellerine sarıldım: — Peki amma niçin? Omuzlarını kaldırdı: — Söylemek faydasız.. We azizim sabaha kadar, tren Muhalefet gazetelerinin bu ya- zıları içimizi ve beynimizi kayna- mış kurşun gibi yakıp kavuruyor - du. Fakat ne çare ki meydan on- larındı. Biz tamamen mahküm ve| aciz vaziyette bulunuyorduk. e Yüzbaşı Halil ibrahim, Dramalı Rıza, Tevfik Süküti ve Mehmed Ali idam olundular layan hareketlerini haber alıyorduk.. Mukadderatımız hakkında he - nüz hiç bir fikir sahibi değildik .. Kurtuluş ümidi en zayif bir iht - mal halinde bile aklımızdan geç - mutazaman | miyordu. | —— —————— | Ferit Paşa suikasti müretteple- rinden olarak yakalanan — mira- lay mütekaidi Raşidin idamdan kurtalur kurtulmaz - çocuklarile bir arada çıkardığı bir resim Evvelce tevkifhanei örfide bu- lunan ittihatçılar zamanında di- vanıharp reisi clan topçu Riza (pa-| şa), Yıldız yağması işine karıştı- gından dolayı yakalnmış olan Ga-| lip (paşa) hareket ordusu kuman- l danlarından Hüsnü (paşa) — bir | müddet sonra bizim bulunduğu - muz hapishaneye naklolundular. Bunların içinde topçu Rıza (pa- şa) bütün mahrumiyetlere ve felâ- ketlere rağmen neşesini kaybetme- mişti. Biz idamdan bahsettikçe o güler, ensesini göstererek: “— Benim ensem kalındır. İpe yakışır!,, derdi. Bu yeni gelen paşalar ve aske- ri mahkümlarla beraber hayli ka- labalık olmuştuk.. Fakat, bu kala- balık aramızdaki düşünce birliğini ve ruh yakınlığını hiç bozmıyor - du... Milli kuvvetlerin Anadoluda gün geçtikçe tebarüz etmeğe baş - Haydarpaşaya gelinceye kadar kendisine yalvardığım halde ne| hayatı hakkında bir kelime söyle- di, ne de benimle birlikte gelm- ğ razı oldu. du, fakat ne yapalım ki kader hayatta yollarımızı ayırdı. Bu - gün tesadüfen buluşuyoruz. Bi - razdan ayrılacağız. Meyus ve bitkindim.. Kaderi - me razı olmaktan başka çare ol- madığını anlıyordum. Tren istas- yona girmek üzere idi ki Leylâ dudaklarını uzattı. Onu — derin, vahşi bir puseyle öptüm. Tren durmuştu. Leylâ kolları- mın arasından sıyrılarak vagon -| dan indi ve yolcu kalabalığı ıııvl sında kayboldu.. Onu takip et mek cesaretini bile kendimde bu- lamadım. İşte son günlerdeki kederli ha- limin sebebi.. F.M. Bir sabah erken — hapishaneye gelen muhafızlar bizim odanın ya- nındaki odada oturan dahiliye na- zırlarından Hâzımı alelâcele alıp götürdüler. Hâzımın aramızdan ayrılışı çok hüzünlü oldu... Hâzım, evvelce Kadıköyünde o- turuyordu., Dahiliye nazırı bulun- duğu sıralarda bir gün — vapurla Kadıköyüne gidiyormuş.. Vapur Sarayburnu önlerine geldiği za - man Dolma bahçe açıklarında top- larını kaldırmış, duran — düşman zırhlılarını göstererek: — Bakm hele şunlara! Böyle bi- zi tehdid ediyorlar!.. Demiş ve itilâf kuvvetleri hak - kında tarizkâr sözler sarfetmiş ... Orada bulunan yabancılardan biri bu sözleri duymuş, İngilizlere ye - tiştirmiş... Hâzım, Milli harekâta Larsı da alâka gösteriyor, İstanbuldaki ça- lışmalara fırsat veriyor, hattâ A « nadolu ile şifreli muhaberelerde | bulunduğu söyleniyordu. Vapurdaki hâdise bunlara inzi » mam edince adamcağızı yakala -» mışlar... . Hâzıma en ziyade İngilizler diş biliyorlardı. Binaenaleyh, ceza - sımın çok ağır olacağından endişe ediyordu.. O sabah, kendisini — almağa geldikleri zaman yanında kızı bu- lunuyordu. Zavallı kızcağız, o gün gazete - lerde babasının idam edileceğini okuyunca perişan bir halde hapis- haneye koşup gelmişti.. Fakat kendisine yapılan — telkin üzerine babasınm yanında soğuk kanlılı - ğgını muhafaza etmişti, hattâ onu: — Babacığım korkma! Ortada dönen sözler yalandır. — Padişah cezanızı mücbbet küreğe tahvil et- ti... Gibi sözlerle teselli etmeğe ça* lışıyordu. Fakat gardiyanlar esasen hastâ | bir halde yatağında yatmakta o'an — Seni hâlâ seviyorum, diyor—î babasını palas pancırasgö'üzm ğe kalkışınca kızcağız bütün me * tanetini, soğuk kanlılığını — kay * betti ve bir çılgın gibi ortaya alı * larak: — Evvelâ beni asın, sonra baba” mı, diyerek bağırmağa, saçların! yolmağa, kendini yerden yere at * mağa başladı.. Biz bir taraftan babayı. teselli: diğer taraftan kızı teskin etmeö* çalışıyoruz.. Baba kız biribirlerine sarılmı$ * lar, hüngür hüngür ağlıyorlar. Bir taraftan muhafızlar acele ” diyorlar, Hâzım bitkin bir yatağında şaşkın, şaşkın etrafın? bakmıyor, gözlerinden M!“’. lar ' yaşlar boşanıyor. Yi