Haber'in hikâyesi — Rica ederim, diye daha ilk kelimelerde Rüstem sözümü kes - ti, bana acımana lüzum yok. Harpi te benim gibi gözünü, veya başka bir uzvunu kaybedenlere göste - rilen merhamet eseri iyi, tatlı bir şey... Fakat (Oben bu merhameti istemiyorum. Çünkü iki gözümün! de tamamile kör olmasına rağ . men ben kendimi eskisinden daha mes'ut hissetmekteyim! Ve sana yemin ederim ki gözlerim sağlam ken böyle tam bir saadet içerisin- de değildim. Bütün saadetler nisbidir diye - ceksin, fakat benim saadetim kati ve mutlak... Seni hayrete düşürüyorum de- ğil mi? İhtimal aklımdan bile bi. raz şüphe ediyorsun.. Müsterih ol, aklım her zamankinden daha sağ- lam! Seyahatten dönünce gelip ben: ziyaret ediyorsun, hatırladığına teşekkür ederim. Fakat kendini muhakkak bana açmağa mecbur bir vaziyette görme! (Senelerce ayrıldıktan sonra beni ayni evin, ayni odasında, ayni muhit içinde kör olarak buluyorsun amma, ben bu halimden şikâyetçi değilim! Seni daha fazla üzmemek için bunun sebebini anlatayım : Evet, görüş hassasını kaybet - mek acı bir şey... Lâkin dünyada saadet yalnız gözleri açık olan . lara mı mahsustur? Eskiden ben böyle düşünüyor - dum. Amma © sonra bu görüşün ok dar bir görüş olduğunu anla . dım. Eski yaşayışımı her halde hatır. larsın. Kâfi derecede param vardı. İstediğim (gibi yaşamam imkân (dahilinde idi. O zaman bir metresim vardı. Sen onu hiç görmedin, kızcağız pek kendi ha. lindeydi, kalabalıktan kaçtığı i- çin arkadaşlarım onu hemen hi; görmemişlerdir. Naciye sadıktı, beni delice se yiyordu, ayrılmamız için hiç birl sebep yoktu. Fakat sakat bir dü- şünce onunla © evlenmeme mâni teşkil ediyordu. Metresimi nikâhir karım yapamam diyordum. Zengin bir tüccarm kızile ni - şanlandım ve Naciyeden ayrıl - dım. Nişandan biraz (sonra dı harp meydanma gönderildim. Dönüşte , gözlerimi orada bı - takmıştım. Hiç bir tedavi, hiç bir mucize bana artık gözlerimi ve - remezdi. Artık ben, hakkında: — Zavallı delikanlı! denilen zavallılardan biri olmuştum. “ Evvelâ bu halime (kendim de acındım. En karanlık gecelerden daha karanlık olan manevi yan - lızlığın acılığını tadıyordum... Ai- lemden hayatta tek kimse yoktu. İhtiyar dadm bana yirmi beş se- ne evvel olduğu (gibi bakıyor, yürümeme yardım ediyordu. Ev - o. velâ odamda ve evin içinde do - laştıktan sonra, daha (iyileşince dadımla beraber yavaş yavaş s0- kağa da çıkmağa başladım. Gözlerimin karanlık içinde ka- lışı beni öyle müteessir ve meş gul ediyordu ki ilk önceleri ko . nuşmalar bile bana mânasını ax Tıyamadığım bir gürültü gibi gel- di. Fakat yavaş yavaş kulakla - rım bu gürültülerin O mânâlarını kavramağa alıştı ve o zaman 2- çık gözlerimin bana göstermed: - m m pr Körün saadeti ği bir sok hakikatleri, esrarı keş-i fetmeğe başladım. Senin gibi gözleri açık olanlar görünüşe aldandıkları, meselâ bir kadın hakkında hüküm ver - mek için tatlı bir gülüş ve güzel yüzile iktifa ettikleri halde , kör olan ben, onun hakiki şahsiyetini, maskesi altından Oo görebiliyor. dum. Tamamile iyileştikten sonra; bir gün, elân nişanlım zannetti - ğim genç kızın yanına götürülme- mi istedim. Nişanlım beni gayet nazikâne, iyi karşıladı. Teselli cümleleri sarfetti! Hareketsiz duruyor, ku laklarımın bütün (o hassasiyetini ve dikkatle onu dinliyordum. Ses ayni sesti, fakat o yalan söylü - yordu. Bundan emindim. Çünkü artık şu hakikate erişmiş bulunu- yordum: Gözler yalan söyler, yüzün !- fadesi sahte olabilir. Lâkin bir in- sanın sesi yalan söylemez! Göz - lerime sahip bulunduğum zaman- larda muhtelif istikametlere da - gılmış olan dikkatim, böyle bir şeyi farkedemezdi. Şimdi ise yüz oyunlarına, gülüşlere karşı hissiz olduğum için bana tatlr cümleler söyliyen bu sesin sahteliğini fa> kediyordum. Nişanlım, cesaret verici cümle. lerle beni adeta kapı dışarı etti. Kızcağız kör bir koca istemiyor. du. Yanımdan aytldiğin zaman müthiş bir kedere ( kapılmıştım. Talihime lânet ediyor, gözlerimi alan şerapnel parçalarının haya - tımr almadığına üzülüyordum. Bu sırada aklıma eski metre - sim Naciye geldi. Ayrılalı sene - ler olmustu. Beni unulmuş olma- sı bile akla gelebilirdi. Lâkin böy- le olmadı. Naciye beni sanki bekliyormuş gibi, beraber yaşadığımız zaman- lardaki halile karşıladı. Hâlâ sev diğini söylüyordu. Hayır! Bu ses yalan söylemi - yordu. Bu ses yalan söyliyemer di. Ondan ayrılmakia ne büyük bir aptallık ettiğimi anlıyordum. Acaba tekrar barışmamız, bir . likte yaşamamız kabil olamaz mı idi? Bunu ümit bile (edemiyor. dum. Naciye düşüncelerimi anlamış - tı, boynuma sarılarak: — Madem ki yalnızsın, dedi, beni yanında bir rehber, bir ko - ruyucu, bir hizmetçi gibi istemez misin? Saadetime kavuşmuştum. Açık gözlerimle görmediğim hakiki aş- kı bulmuştum. Sevincimden çıldır- ma derecelerine geldim. O zamandanberi beraber yaşı- yoruz. Ve dünyanın hiç bir mah- lüku benim kadar mesut değil - dir. Onunla evlenmeği çok istedim. Fakat razı olmadı. Bunun, maddi menfaat düşüncelerine atfedil - mesinden çekiniyor. oBana her şeyi, hayatı, saadeti veriyor, lâkin benden bir şey kabul etmek iste- miyor. Onun sevgisi beni, kaybettiğim ışıktan daha kuvvetli, bir aydın İk içinde yaşatıyor. Yanıbaşım - da onun yaşayışı bana hayat ve- riyor. Elbisesinin bir hışırtısı bile bence, dünyanın en güzel man - zalarına bedeldir. Bütün bu saadeti gözlerimi kay betmiş © olmaklığıma © borçlu- yum!. Bak, dinle şimdi sokaktan — di. Koridorda yürüyor... Kapmn| HABER — Akşüm Postskr İçime şüphenin ateşi (o düştü. Fakat askerdim. Ne yalan söyl: yebilir, ne de kaçabilirdim. Derhal giyindim. Askerle yola çıktık. O zaman jandarma alay dairesi Nuruomsaniyede kira ile; tutulmuş bir binada idi. İnzibat askeri beni doğru buraya getir di. Merkez kumandanı Eminin o- dasıma girdim. Beni görünce a- yağa kalktı. Elinde küçük bir kâ- ğıt parçası tutuyordu. o Üzerine kurşun kalemle bir çok (| isimler yazılı olan bu kâğıdı bana uzat. tı ve : — Azizim, (obizde kabahat yok! İşte polis (o müdüriyetinden bu kâğıt geldi. Sizi tevkif ediyo: rum,, dedi. Merkez kumandanına hiç bir şey söylemedim. Yalnız (başımı (peki) mânâsına gelen (tarzda salladım. Boynumu büktüm, bek- ledim. O bu sırada (zili çalmış içeri giren askere beni götürme - lerini emretmişti. Beni bu binanm sağ tarafında bulunan mahfuz bir bodruma in- dirdiler. Orada bazı kimseler da- ha vardı. Bunları tanımıyordum. İçlerinden yalnız birisi (o yanıma yaklaştı: — Vay Raşit! Sen misin? Di. ye boynuma sarıldı. Gözlerim karanlığa alışınca, bu arkadaşı tanıdım. oSüvari bir- başısı Adil idi. Bu bodrum katındaki misafirli - ğimiz çok sürmedi.. Kolağası Ya - sinağa idaresindeki bir manga aşker gelerek bizi tevkifhanei ör - fiye nakletti. Tevkifhanede on gün kaldık. Bu on gün içinde ne cehennemi bir hayat geçirdik; bu - nu bir daha hatırlamak bile iste - mem.. Bir dakika uyumak imkânı - nt bulamıyorduk. Gözümüzü ka - par kapamaz korkunç kâbuslar bastırıyor, sehpalar, ölü hayalet - leri ile dolu haşyetengiz rüyalar - dan titreyerek kan ter içinde uya - nıyorduk. Bu yüzden hepimize bir uykusuzluk hastalığı arız ol- muştu, Yorgunluktan ölü gibi yerlere serilmiş olduğumuz halde gözleri- mizi kapamak mümkün olmıyor « du. Bu müddet zarfında bizi bir gün divanıharbe götürdüler. o On beş dakika süren kısa bir celsede sat - bi surette isticvabımız yapıldı , Tekrar bizi tevkifhanci örfiye iade ettiler.. Biz isticvabımıza de - vam olunacağını, muhakememizin günlerce süreceğini zannediyor - duk. Bunun için hepimiz müdafaa - namelerimizi, hattâ vasiyetname - lerimizi hazırlamıştık. Hiç biri - miz işin hakiki mabiyetinden ve biribirimizin halinden (haberdar değildik.. Çünkü ayrı ayrı hücre- önünde... İçeri girmeğe tereddüt ediyor. Sen bir şey duymuyorsun değil mi? Amma ben duyuyorum. Şimdi kapıyı açacak.. İşte gel - di. F.M. Yakın tarihten , kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 22 — Hemşire nihayet hıçkırıklar arasında “aşağı- da idam gömlekleri ve sehpalar hazırlandı, dedi lere konulmuş, tamamen tecrid e « dilmiş bir halde bulunuyorduk . Biz böyle divanıharbin bizi ça - ğırmasını bekler dururken bir ge- ce her şeyin bittiğini (o öğrendik. Akşam yatsı ezanından sonra, gaz lâimbalarının solgun ışıkları altın- da oturmuş düşünüyordum. Etraf - ta bir fevkalâdelik, bir telâş his - settim. Demir parmaklıklı pence- reye koştum. Lâmbaları aydınla - tılmış avluda süngü çatmış bir sü- rü İngiliz askeri gözüme çarptı .. Bunlar pipolarını ateşliyorlar, gü- rültülü kahkahalarla gülüyorlar, birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Çok geçmeden zabitlerinin ver- diğibir kumanda ile silâhlarını al- dılar ve tevkifhaneyi beşer, onar metre fasılalarla tamamen kuşattı. lar, İngiliz askerlerinin bu kordo - mundan iyi bir mâna (çıkarmak bittabi mümkün değildi. Vaziyet hakkında malümat almak için ka- pıya gittim. Kapınm üstünde (küçük cam pencereye uzandım.. Koridor bo - yunca bekliyen Türk nöbetçiler de ziyadeleştirilmiş, ayrıca üçer, dör- der kişilik devriyeler bütün tevkif- hane dahilinde dolaşmağa başla - muştr. Hiç hayra alâmet olmıyan bu hazırlıklar, bizdeki (heyecanı son dereceye getirdi.. Gözlerimi pencereden ayıramıyordum. Bu sırada koridordan beyaz bir haya” let gibi hasta bakıcılardan biri ge « çiyor. Onun arkasından bağrıyo - rum: — Ne o hemşire, nedir, bu ha - zırlıklar... » O birden bire cevab veremiyor, arkası bana dönük (olduğu yerde mıhlanmış gibi duruyor.. | Yalnız omuzlarının titrediğini (ogörüyo- rum.. Kısık hıçkırıklar (o bücreme kadar geliyor.. O ihtimal göz yaş - larını bana göstermemek için yü- zünü dönmüyor.. Tekrar bağrıyorum: — Kuzum! Ne olursa olsun ba- na söyleyin... Tevkifhane eczahanesinde Ça - lışan bu iyi yürekli kadın deruni bir mücadele içinde yerinden kı - pırdamıyor. Nihayet bana dönü- yor, bütün tereddütleri yıkan a- zimkâr bir hareketle: — Aşağıda idam gömlekleri di- kildi.. Beyazıd meydanma sehpa- lar kuruluyor. Fakat siz korkma - yınız!.. Olduğum gibi çöküveriyorum ... Bu korkumdan mı?. O dakikadaki hâleti ruhiyemi tahlil etmeğe ben - ce imkân yok.. o Kadıncağızın bu sözleri bana fazla bir heyecan ver- miyor.. Çünkü günlerden beri ölü- mü düşüne düşüne ona vücudumu zu da, kalbimizi de, kafamızı da o kadar alıştırdık ki ruhumuzu vü- cudumuzdan ve bizi hayattan ayı - racak olan bu akibeti (Oameliyat masasında klorform (yutmuş bir hasta gibi maneviyatımız uyuşmuş bir halde ve soğuk kanlılıkla kar - şılıyoruz.. Yalnız bu sözleri duyunca ayak- larımdan doğru yükselen sıcak bir . | türdü.. 17 MAYIS — 1935 ateş vücudumu sardı ve beynimde toplandı; mafsallarım gevşedi. Sinirlerim birer çelik tel gibi gerildi. Fakat (dimağım işliyor. İdam gömlekleri dikilmiş, sehpa * lar kurulmuş.. Fakat biz korkmı - yacağız! Neden?. Bu bir teselli cümlesimi?. Yoksa bilmediğimiz fevkalâde hâdiseler mi geçiyor?. Çok gçmeden hücremin kapısı açıld.. İki gardiyan beni aldı ve karşı taraftaki geniş bir salona gö- Benimle beraber tevkif edilen ve tevkifhanei örfiye getirilmiş o- lan Adil, Cemal, Aziz Sami bura- da bir köşeye büzülmüşler.. Bütün felâketzede arkadaşlar başbaşa verdik.. Hepimiz asılaca - ğrmız da ittifak ediyoruz.. Bunun için ailelerimize son mektupları - mızı yazdık. Bazılarımız tövbe ve istiğfar etmeğe başladı.. Hapishanei umumide jandarma bölük kumandanı Enver isminde merd, kahraman bir genç yüzbaşı idi. Memleketin haline bizim gibi kan ağlayan bu ateşin zabit, her fırsatta, o zaman mevkii iktidarı ellerine almış olan (hainlere atıp tutuyor, Anadoluya geçmek için fırsat kolleyordu. Biz odada kurbanlık koyunlar gibi bekler dururken Enver içeriye girdi. Asabiyetten zangır “zangır titriyordu. Hemen etrafını aldık. « Gözlerinin etrafı kızarmıştı.. Mü - temadiyen dudaklarını ısırıyordu. Sorduk: — Asılıyor muyuz?. O yumruğunu önündeki masaya vurdu. Hiç bir endişe duymadan bağırdı: — Hayır! Sizi sehpaya götür mek için geleceklerle vuruşaca * ğım.,. Bütün bölüğümü hazırladım. Sizi alçaklara teslim etmiyeceğim. Ve sonra tabakasmı o çıkardı. Hepimize birer sigara (verdikten sonra bizi İngilizlere teslim etm? mek için (o bölüğiyle nasıl çar pışacağımı, bizi kurtarabilirse na * sıl ve ne gibi vesait ile Trakyayâ | kaçırabileceğini, bölükteki diğer arkadaşlarının da tertibat aldıkla* rmı ve işaret beklediklerini anlat“ te, i Biz hepimiz Enverin bu anlat” tıkları karşısında hayretten donuP kalmış bir vaziyetteyiz.. o Yaln# içimizden biri soruyor: — Ya kaçamazsak!.. Merd askerin verdiği cevah ki * . saca: — Hepimiz beraber ölürüz. o saylav olan bu zat da Ferid (pasa) hainiyle suikast hazırlatmakla it” ham ediliyor. Binaenaleyh idami” nı bekliyen kafile içinde o da Y6” almış... emel Aziz Sami lr kır şanmış, salonda nin 19 kenarında duruyor. Tünel ami rak Balta limanı sarayına girm i ve orada Ferid (Paşa) hainini öl”. dürmek isteyenler arasında  nan ve bu noktadan suçlu olan A ziz Sami idam edileceğine cok © min.. Her şeyini hazırlamış.» ei (Devamı var) ©