18 MAYIS — 1935 Yazan: KADiIRCAN KAFLI HABER — Akşcın Postası No. 8 “Top menziline girer girmez ateş edilecek, dikkat!,, Güvertede bir kargaşalık oldu, iki dakika geçmeden herkes yerini almıştı. Kürekler bızlı hızlı inip kalkı-| yor, gıcırdayan ıskarmozlar çabu cak yağlanıyordu. Gardiyanlar ellerinde kalın kır- baçlarla, forsaların aralarında do laşıyorlar, ağırlaşanlar olursa en- selerine, omuz bşlarına, sırtlarına | vuruyorlardı. Gemide tıs yoktu. Yalnız kü- reklerin esnemesinden doğan ha-| fif gıcırtılar, bir de küreklerin su- ya girip çıkmasından çıkan fışıltı duyuluyordu. Direkteki vardiya yeniden bağır: dı: — Kadırgada Ceneviz bayrağı Var., Kız gibi bir gemi., Gittikçe hızlanıyor, bizi gördüler. Reis de bunları görüyordu. Ce- Neviz kadırgasınm güvertesinde €e gidip gelmeler, koşmalar vardı. Lumbar kapakları açılıyor ve tunç topların ağızları güneşin ışıklarına rşı parlıyordu. ,Püşman kadırgası Kızıl Kadır - gadan önce Sicilya sahillerini tu:| tarak oradaki liman vaya kaleler- den birine sığınacağını anlamış ol- mali ki birdenbire provasını şimi le çevrildi. Lipari takım adalarr- | nın serpintileri arasına girmek, o- radaki yüzlerce boğaz ve kayalık-| larm arasından kaçarak Kızıl Ka - ı dırgayı şaşırtmak mı istiyordu. Hüsmen Reis alaylı alaylı gü - lümsedi; — Ne yapsen kurtulamazsın çe lebi... Kaçmak da yavuz bir gemi Yye benziyorsun ama, ben de kova: Tamakta herkesten üstünüm... Sırık Ahmet, Frenk Süleyman, Kaca Veli gibi başlıca leventler de gülümsiyorlardı: — Yağlı bi; parça... | — Evet... Yeni Miş, — Anasmın süt kuzusu... Diye konuşuyorlardı. Kızıl Kadırga sağrısma bir kam t SI yiyen aygır gibi iskeleye dümen kırdı. O da Sipari takim adaları Da doğru döndü. Reis dümenciye &tnir veriyordu: — Düşmanı sancak tarafımızdan Ayırmıyacağız. Atbaşı giderek top Menziline girer girmez ateş edile- Cek. Anladın mt Kara Memiş... Jalyan, Süleyman, haydi bakalım Siz de iş başıma... Kollar, bacaklar srvanmış, ka- 'ar ve külahlar bir tarafa atıl- Muştı. - Kılıçlar, baltalar, topuzlar duruyordu. İleride birkaç ":'rlerindı pişmiş kilden kum - &ralar tutuyorlardı. Bunlardan n;; kısmınım içinde rum ateşi de '*n patlayıcı ve yakıcı madde :!'dı. Eğer düşman gemisine ram d edilerek ele geçirmek — ümidi 'mluı, bun'ar atılıyor ve duqı nan elindeki kumbaralar hem daha büyük, hem de delikli idi. Bu kü: çük deliklerin içinde koyu nefti ve ya kara yılanlar kıvranıp duruyor- lardı. Bunlar da engerek yılanla: rıydı. Düşman gemisine ateş ver- mek ve hiç döğüşmeden ele geçir” mek — istenildiği zamanda bu kumbaralar atılıyordu. Kırılan kumbaraların içinde fırlıyan zehir- H ve korkunç engerek — yılanları düşman gemisinin güvertesini kap- lar, önüne gelenleri sokar ve öl- dürürlerdi. Bunlardan — korkan düşman askerleri için kendilerini | denize fırlatmaktan başka kurtu - luş çaresi kalmazdı. Hüsmen Reis bütün güve” yunca dolaştı.. Her şeyin k duğunu, kendi gözüyle göre v sonra kumanda köşküne döndü.. Kızıl Kadırga şaha kalkan bir - ho- olb at gibi köpükler sacarak ilerliyor, | <len | rıldıktan sonra diğer bir kaç ada - cığın aralarında dolaşacak, biraz vakit geçtikten sonra güneş bat - tığı zaman da birdenbire cenuba vuracak Palermoya sarkacaktı . — Vardiyan! Daha çabuk.. Ver şu tokmağıl.. — Tak, tak, tak, tak, tak... Kürekler hiç — görülmiyen bir | hızla işliyordu.. — İşte böyle.. Yavaşlatırsan bu sefer çekici kafana yersin!.. — Peki reis., Hüsmen Reis güverteye haykır- dı; — He..yyyyl. Yelkenciler!.. İp- leri gevşet!. Yelkenleri daha çok | ŞİŞİT Aemni | Kızıl Kadırga hızını büsbütün | artırdı ve çok geçmeden iki gemi - | nin burunları bir hizaya geldi.. | Ceneviz kadırgasında — yelken ipleri işledi, makaralar döndü.. Ceneviz gemisine gittikçe yakla - | Kürekler çılgın gibi işliyordu. Par«s şıyordu, Düşman gemisinin güvertesin - de telâşlı kumandalarm, gidip gel- melerin ardı kesilmiyordu. Bunun, savaş gemisi olmadığı, fakat bir savaş gemisi gibi silâhlandırılmış | olduğu ilk bakışta anlaşılmıştı. Su kesimi çizgisinin su üstünde oldu - ğu da açıkça görülüyordu: — Kendişi yağlı bir parça am - ma, içi boş sanırım.. Bunu dalyan Mustafa söylemiş - Üa Tilki Hasan söze karıştı: — Bazan da yültte hafif, baha - da ağır olur.. . Aferin Tilki... Bir akıncı gibi düşünüyorsun !, Son sözlerde Hüsmen Reis tara- fından söylenmişti.. Ceneviz kadırgası Galinari ada- cığının burnuna doğru son hızla gidiyordu. Anlaşılan orayı kıv - tiyi kaybetmişti.. Şimdi geldiği yoldan geri dönmek, Mesinaya kaçmak için hazırlanıyordu. — Kara Memiş!., Düşmanı pro- vaya al!.. — Peki Reis!.. Kızıl Kadırga bir anda döndü ve düşman kadırgasının — üstüne korkunç bir ejder gibi saldırdı . Ceneviz kadırgasının bordasın- daki sekiz toptan altısr patladı,... Gülleler Kzıl aKdırganın 20 ku- laç kadar ilerisine — düştü, altı su sütunu havaya yükseldi.. Düşman kadırgası hazırlıkları - na rağmen yolunu değiştirmemiş- t. Son manevranın da kendisini kurtaramıyacağını anlamıştı.. Hâ- lâ gözleri Galinari burnunda idi.. Hüsemn Reisin sanacağa — dümen kırmasmı da kendisi — için fırsat sanmıştı. (Devamı var) tezgâhtan — in- TtüpyyaaililiagitülE y y ÜN eai aai MAT çaT gy Tgayaı | | Neyzen Tevfiğin yeni bir şiiri: Neyzen Tevfiğin yeni bir şiiri | nin farkıma bile varamadı. v Atlatürklür kamu Türkün Atası, Tanrı tanı (1) Önderin kafatası! * « & Doğdu Tanrıtanından Türk güneşi, Yenilendi Türk kanınvı ateşi! . * » Bu eski Türk değil, bu Türk yenidir; Öz ulusal türe yeni dinidir! .. * Atatürktür Bengi suyun (2) anıa,, Onu bilen asıl özün tanıdı! . . * Kendini bil,uy Önderin sözüne; Tap özüne, gir acunun - 52 * * » Önderine bağlan, acunu dönder; Atatürke esen (3) sun, saygı gönder! Neyzen TEVFİK Tanrı ışığı (2) Abıhayat a (3) Selâm &teşe veriyordu. Bir — kısım - gggi yi NN pp g0NM goyyl PN ga go0 gyıyya gy aNN aof ağaayyııR ggg a kaçan bir şikâr gibi içeri gir-) îBı'ıır Aşkın Hikâyesi ; Nakleden: Sül Ağa bavulları taşıdı.. Bilet alın- dı. Zaten trenin de gelmesine bir | ı şey kalmamıştı.. | Nihayet, tren geldi.. Bindiği va- gon hayli doluydu.. Lâkin, genç ı kız, bunu değşitirmek — lüzumunu | duymadı.. — Yerleşebildiği kadar | yerleşti... İki yolcu biraz açılmış ' ortalarında, ona, yer vermişler - di. Vagonda, bir takım kasabalı kı- lrklı adamlar vardı. Civar kasa - balardan birinde pazar kurulmuş oradan dönüyorlarmış.. Köşede iki bahriyeli oturuyordu.. Beyaz yakaları, loşluk içinde, — leke gibi duruyaordu. Herkes, yüksek sesle konuşuyor- du. Biribirleriyle şakalaşıyorlar, gülüşüyorlardı.. Kızcağızım burnuna sarımsaklı yemekler kokusu çalınıyor, tiksin - tiler duyuyordu. Diğer taraftan da, sigara dumanı kokusu, genzini yakıyordu. — Sıcaktan bunalıyor- du. Midesi bulanıyordu. Kendini zor zaptediyordu. Ah, bu seyahat!.. Bunu asla u - nutamıyacaktı!.. , Eğer istikbalin, kendisi için pek feci günler hatırladığını bilseydi, bu muhiti bilepek — şirin, pek hoş | bulur, baline şükrederdi.. Lâkin, insanlar, taliin kendileri- ne ne hazırladıklarını bilmezler. Samiye, düşünceleri içinde ka - panıp kalmağı, etrafiyle alâkadar olmamağı muvafık buldu. Böyle - Tikle, hiç bir şeyin farkında olmı - yacaktı. . Hem, mesele gayet basitti. Elinde olmaksızın, hayalinden bir çok manzaralar geçiyordu. Ahî bu tren seyahati... Bundan bir kaç | ay evvel yaptığı seyahatten ne ka- dar farklıydı! Bu kadar değişmesi için, meğer, pek kısa bir zaman | lâzımımış. Buraya geldiği zaman, | ruhan da genç kızdı. Hayatın ne olduğunu bilmiyordu. Şimdi ise, her şeyi öğrenmişti. Bir erkek metresiydi. Ve meşru olmıyan aş: kinin mahsulü karnımndaydı. Bu gocuk, iki Samiyenin —eeki ve| yeni Samiyelerin— arasına büyük bir frak koyuyordu. Hâkim olamadığı bir bütün kalbini kaplıyordu. Düşüncelerine o derece dalmış- | tı ki, ineceği istasyona geldiği-| İ hüzün, Farkma vardığı vakit, titredi. Boğucu kâbustan ayrılıyormuş gi- | bi titredi. Acele ile aşağı indi. | Şimdi artık heyecanı arttı. Bir ta- | | kım otel komisyoncuları, şoföıler.î yolunu kesiyordu. Götürecekleri | yerlerin isimlerini söyliyerek müş-| teri çekmeğe uğraşıyorlardı. : Samiye, haşin bir jestle, bunla- | rın etrafından dağılmalarına — se- bebiyet verdi. Karşı kaldırıma geçti ve nerede bulunduğunu ta- yin etti, | Rauf, ona, Millet oteline inme- | sini tavsiye elmişti. Bu otel, tarife nazaran, istasyon caddeşinin — s0-| nunda olacaktı. | Kızcağız, bütün evleri gözden | geçirdi. Millet otelinin tabelâsı, | gözüne çarpmıştı. Önünden geç- | ti. İçeri girmek cesaretini göstere- |Z Fakat, nereye gidecekti? ı Z A Korka karka geri döndü. Avcı- di, Taşra otellerinin ne olduğum bilirsiniz. Bir demir karyola... Bi dolap... Toz kokusu. Samiyecik, burada yattı. Fakat bütün gece uyuyamadı, Sabahle yin erkenden kalkarak, Istanbul adlı sokakta kendisine adresi veri: len Lütfiyi görmeğe gitti. Şişman bir adamla karşılaştı. — Siz Rauf Beyin zevcesi misi: niz?... Hah, tamam, âlâ.., Zevciniz bana telefon etti.. Her şey ta. mam... Şimdi sizi evinize göürece- ğim.. Haydi, oğlum, şu kâğıtla: rı getir, hanım sizi bekliyor. Böyle “oğlum,, dediği, uzun boylu, solgun benizli bir çocuktu. Bir masanın üzerine eğilmiş, bir şeyler yazıyordu. Oğlan, kâğıtları hazırladığı sı- rada, Lütfi, genç kadını lâkırdıya luttu ve bu lâkırdıları dinlerken, Samiye, Raufun buraya, —söyle- diği gibi— ayak bile basmadığını öğrendi. Her şey, bir telefon muhavere- siyle halledilmişti. Postayla gönderilen bir para da meseleyi tamamlamağa kâfi gel- mişti. — Zevciniz, tüccarmış... Güç meslek... Bunun ne olduğunu ben de bilirim. Lâtfi, bir mevzudan öbürüne altkıvordu. İşlerini meh re ettiğini söyliyerek, öğünüp du- ruyordu, — Merak etmeyin, size gayet iyi bir hizmetçi buldum, Evinizin civarında oturuyor. Hiç zorluk çekmiyeceksiniz. Böylelikle, onu evinizde beslemek mecburiyetin- de kalmıyacaksınız... Kocanızın emirlerini yerine getirdiğimi gö- rüyorsunuz.. Müsterih olun... (Devamı var) girAz ONU KULLANINIZ! Akşam Postası İDARE EVI ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgrnf Adresii İSTANBUL HABER Türkiye Ecnebij 1400 Kr. 2700 Kr.j 790 , M0 5 400 , 800 L İ e' ” *ek', iLÂN TARIFES! İ Ticaret Uânlarmın satır 12,50 | Rosani Üğnlar 10 kuruytur. ? sahıbı ve H'Eşrn'ı! Müdürü HASAN RASIM US Basıkdığı yer: — (VAKIT) Matbansı KUPON 420 .w 18-5-935