Sahibile konuşan köpekler HABER — Akşam Postası ' 22 ikinci teşrin 'l_!_î_âjd,f Tn Bir ay içinde okuyup yazmayı öğrenen köpek insan olmak istemediğini söylüyor, mektuplar yazıyor, sahıbıle dertleşıyordu! Almanyada hiç bir terbi- yeye tabi tutulmamış olan bir kö- pek kendi kendine hesap edebilir olduğunu göstermiştir. Mannheim de bir avukat karısı Mm. Mockel anlatıyor: Bir gün çocuklarına hesap dersleri verir- ken küçük kızı Fricda'ya şöyle ba- sit bir mesele vermişti: 122--2; çocuk suale cevap vermedi; masa- nın üzerinde yatan köpek (Rolf) sahibesinin gözleri içine bakmağa başladı. Kadın köpeğe: Ne istiyor- sun 2 ile 2 ne ettiğini bilir misin? dedi. Köpek hanımıma yaklaştı ve ayağı ile kolu üzerine dört darbe indirince kadın hayretten hayrete düştü. Bunun üzerine kadın 5 ile5 ne ettiğini sordu ve hayvan koluna 10 darbe indirdi. O akşam hayva- na daha bir çok sualler soruldu. Ve cem, tarh, zarp ameliyeleri- ni büyük bir kolaylıkla yapabildi. Elberfeld beygirlerinden daha zeki olan bu köpek çocukların he- sap derslerini dinliyerek, Alman diliyle verilen izahatı öğrenmiş ve hesap yapabilecek bir hale gelmiş- ti. Kendi kendine hesap yapmağı öğrenen Rolf fikrini anlatabilecek alfabeyi de keşfettiğine taaccüp etmemelidir. Mm. Mockel diyor ki bir gün, Rolf'a konuşmağı öğre- nip öğrenmemek istediğini - sor- dum., Hayvan büyük bir hahişle '(evet) diye cevap verdi. (Sahibe- siyle aralarında yapılmış bir alfa- be olmadığına nazaran nasıl köpe- ğin cevap verebildiğinden bahse- dilmiyor) Bunun üzerine tekrar sordum: (Rolf, kendin için bir al- fabe yapmak ister misin? Tekrar ayni hevesle, evet, dedi.) Rolf, şimdi dikkat et, alfabenin harfle- rini sayacağım ve sen de her harf için istediğin adedi söyliyecek- SÜT sarasörnn A harfi için hangi sayıyı İstersin? ..esssess. Hemen cevap ver- di, 4 Sonra B, ; cevap 7 vesaire, Rolf'un verdiği cevapları dik- katle kaydettim. Ertesi günü hay- vanm verdiği adetleri tamamiyle hatırında sakladığmı büyük bir hayretle gördüm; hergün beş harf öğrendik. Fakat zannediyorum ki Rolf bir günde bütün alfabeyi öğ- renebilirdi. Bundan sonra Rolf'e kolay kelimeleri hecelettim. Keli- meler meydana çıkınca kendisine gösteriyordum. Gayet kolay anlı- yor ve öğrenmekten zevk aldığı anlaşılıyordu. Rolf artık sahibesiyle veyahut misafirleriyle konuşacak hale gel- mişti. Bir gün eve bir çiçek büketi getirildi. Evdekiler bukette kaç çi- çek olduğunu saydılar; ve adet hakkında mutabık kalamadılar. 18 mi yoksa 16 çiçek mi var? Çiçek- ler köpeğin önüne yayıldı. ve bu- kette kaç lilâ renkte çiçek olduğu soruldu. Cevap: 1 Kaç sarı çiçek var: Cevap 4 Kaç beyaz çiçek var? Cevap 9. Bu cevaplarda köpek tamamiyle haklıvdı, Doktor Maçkensie köpeğe şu suali sordüu: “Sonbahar nedir?,, Rolf ümidin haricinde şu hoş ce- vabı verdi. Elmalar zamanıdır. Yaşlı, ve yüksek bir asalet ün- vanıne malik M, De Scheizesbarth sordu: ; Birkaç dakikada bü' yüyen Mango ağacl, Hintli fakirlerin marifetlerini AV “Sana hoş görünmek için ne yap malıyım,, , Rolf cevap verdi: “Kuy ruğunu sallamalısın,,, Ona pasta gönderen hanımlara — mektuplar yazarak teşekkür ederdi. Bu mek- tuplardan bir nümunesini aşağıda yazıyoruz. “Bütün — hanımlara çok teşekkürler; Pastalardan daha çok gönderiniz. Çok yorgun zavallı Rolfunuzdan çok selâmlar ve pu- seler:,, Mm Mockel 1915 senesinde ve- fat ettikten sonra, köpeğin zekâ- vetine iman edenler bile, verdiği cevapların ehemmiyetini kaybetti- ğini ve evvelki tezahürattan eser kalmadığını itiraf ediyorlardı. Baden — Baden li meşhur ru- hiyat mutahassısı doktor Neuman' ın, köpeği bir çok tecrübelere ma- ruz bıraktıktan sonra Rolf'un hiç bir işaret görmediği zaman, 1u- zumlu luzumsuz ayağını vurduğu- nu beyan etti. Bir gün yaptığı bir hile sayesin- de köpeğin Mockel ailesinden gör- düğü işaretlere itaat ettiğini aşi- kâr bir surette meydana koydu. Doktor Lötmar'ı yalnız olarak köpekle “Mösyö Ferdinand,, ismi altında takdim etti. Sonra köpeğe sordu: “Bu efendinin ismi nedir?,, Köpek cevap veremedi? O zaman Doktor Neumann alçak sesle Mat- mazel Louise Mockel'e dedi: “Lot mar isminin telâffuzu ihtimal çok | güçtür?,, Louise, hayır diye cevap verdi. Bunun üzerine ayni sual tekrar so- ruldu. Bu defa Rolf derhal cevap verdi: Lotmar. Doktor Klarifet Rolf'tan aldığı gayet samimi bir mektup üzerine çok nazikâne kabul edileceğini zannederken fevkalâde hiddetli bir köpek karşısımda kaldı. Ve ken disini ısırılmaktan güç kurtardı. Doktor Klarifet te köpeğin talim ve terbiye edildiğini ve hesap ya- pabilmek kudretine malik olmadı- gı fikrindedir. Bu hikâyenin şaşılacak ciheti, köpeğin hetelemeğe, saymağa ve okumağa muktedir olması değilde ders verilmeksizin kendi. kendine insan dilini öğrenmiş olduğunun inandırmak istenilmesidir. Rolf'un ahfadı da kendi gibi çok zeki hayvanlardır. Bunlardan birisi Lola isminde olup saiıîbi Mm. Kindermann tarafından ve- rilen talim ve terbiye derselrinden | hünerlörine di biz gok sür anlkı çok istifade etmiştir. Bu meşhur köpek bir ay içe- risinde okumağı ve yazmağı öğ- renmiştir. Sahibinin sözüne inan- mak lâzım gelse takvime ihtiyaç göstermeden ayın kaçı olduğunu, günlerden ne gün olduğunu, termo metreye luzum göstermeden dere- cei harareti, saati biliyormuş: Lola ile sahibesi arasında, ge- çen aşağıdaki muhavere şayanı hayrettir. “Mm., Kindermann — Lola, kö- pekler insanlarla beraber yaşama- ğı neden severler? “Lola — Bunu yemin ettim. “K — Kime? “L — Freşi'ye (Bekçi köpeği) “K — Hayır yalan söylüyorsun. Haydi söyle artık: “L — Bunun sebebi gözleriniz- de mütemadiyen beliren yeis ve kederdir. “K — İnsanların gözlerinde ye- is ve keder okuyan köpekler ne hissederler. “L — ÂAşk. söylememeğe “K — İnsan mı yoksa köpek mi olmak isterdin? “L — Köpek. “K — Bu da neden? “1 —İnsan çalışmak, köpek yok. “K — Öldükten sonra ne olaca- ğgını biliyor musun? “1, — Evet beni kurtlar yiyecek. “K — Lola, hele cevap ver, kö- peklerde ruh var mı?. “L — Evet. “K — Öldüğün vakit bu ruh ne- reye gidecek? “1, — Canım göklere, bütün ruh ların gittiği yere. Başka Alman, İskoçyalı, Belçi- kalı köpekler sahiplerinin terbiye vermekte meharetleri sayesinde zahiren olsun okumağı, yazmağı veayak darbeleriyle konuşmağı öğrendikleri vakidir. Fransada “Psişika,, Revüsü mü- diresi Mm, Karita Borderieux ha- len bu gibi işlerle iştiyal etmekte ise de Almanlar kadar muvaffak olamamaktadır. Zou (köpeğin ismidir) bir gün yemek masası üzerinde duran pek ' sevdiği bir tabak pastanın önünde birinci dersini almıştır.Mm. kö- peği masanın önünde bir iskemle- ye oturttu. Ve elini kaldırarak ona dedi: “Annenin elini görüyor mu- sun? Bir diyor. “Sonra elini uzata- rak ilâve etti: (Bir de). Çok itaatli | olan Zou elini kaldırdı. ve sahibe- sinin eli üzerine koydu. Âyni ma- nevralar 2,3,4,5 ve altı için yapıldı ve Zou her adet için — lâzım olan darbeleri indirdi. Sonra adetler, sıra gözetmeden, - çığlığı işitiliyor. | inanmak, daha yerindedir. Böyle A Hbaz GN GĞ K M M ÜERERe 9 el BO TESL AD DAT GALE GESUE A TTA TU N rupalı hokkabazlar da yapıyorlâ|, « Hindistanın — (Fakir) lerinin yaşayışları yaptıkları hareketler, her yerde alâka uyandırır. Her yerde ateş — yutan, cam parça- larına ve kılcın İseskin tarafına 'ya- lmayak basarak sıçrayan, vücütla- rına çivi, iğne, batıran, kendilerini diri dirigömdüren — bu adamlara Hindistanda — (Fakir) denilmez . Muhtelif mezheplere mensup olan bu adamlara, orada (rahip) deni- lir. Fakat, bunlar bütün dünyada (fakir) tabiriyle anılır. Hindistanın bu (Fakir) lerinin tılır. Bu arada, en merak uyan - dırıcı hünerlerden birisi de, diki- ne duran ip ve kesilen çocuk mev- zulu hünerdir. —Anlatılanlara gö- re, (Fakir), eline uzun bir ip alı- yor. Bunu hızlı hızlı çevirmeğe başlıyor ve birdenbire havaya doğ- ru fırlatryor. İp, bir direk gibi dim dik duruyor. Derken bir çocuk ge- liyor. Bir direk gibi dimdik duran bu ipe tırmanıyor. Bir an geliyor. ki çocuk, ipin yukarısında görün - mez oluyor. Bunun üzerine, fakir ağzına al- dığı bir bıçağı dişleri arasına sı - kıştırarak, çocuğun arkası sıra tır- manmağa başlryor. Nihayet, o da göze görünmiyor. Birdenbire, havadan çocuğun (Fakir) in ço - cuğu kestiği anlaşılıyor. Doğranan tılıyor. Bunlar, yerdeki bir sepe - tin içine birikiyor. Bir müddet sonra da (Fakir) aşağıya inerek, bir el hareketiyle direk gibi dim - dik duran ipi, tekrar ip haline ge- tirerek, yerdeki sepetin içinden , havada kestiği ve etini doğradığı çocuğu, dipdiri dışarı çıkarıyor ! Bu inanılmaz şeyi, bir çok kişi gözleriyle gördüklerinden bahse - derler. Fakat, gözleriyle gördük- lerini söyliyenlerin, bir göz boya - cılığın tesiri altında kaldıklarına 'Bir şey gördüklerini iddia edenle- lerin doğru söylediklerini kabul e- dersek fevkalâde meharetle yapı- lan bir hokkabazlık eserini tema- şa ettiklerini muhakkak — saymak lâzımdır. İpin sahiden havada dimdik durduğuna, tırmanmalara, kesilmeye, doağranmıya ve çocu - ğu sapasağlam tekrar — meydana çıkmasına inanmak, — bunları bir göz boyacılığı, bir hokkabazlık de- ğil de, bir hakikat olarak kabul et mek, imkânsızdır. yüksek sesle tekrar edildi ve her defasında köpek doğru olarak ce- vap verdi. Zou bu suretle, pasta kutusunun sayesinde, tâalim ve terbiyesine de- vam etti. Sağ ayak “onlar,, 1 ve sol ayak “vahidi kıyasi,, leri gösteri- yordu. Derslerine devam ederek tarh ameliyesini de öğrendi. Zou'nun sahibesi diyor: Bir gün kocamın huzurunda ona ders veriyordum. Bir cem'in adetlerini söyledim ve köpek düşündüğüm mecmüuu aynen bildi; ben de onu tebrik ederek pastasını veriyorken kocam mani oldu. “— Aldandı, dedi. “— Hayır aldanmadı, * (Devamı yarın) İpin direk gibi dimdik durM” | ı" nı, yalnız Hindistandaki (F ler değil, her yerde dolaşan *| Yı kabazlar da yapabilirler. l t Hintli kıyafetine girmiş olan " Ptum kabaz, sahnede bir takım $?7 'hl; mırıldanır. Bu arada ellerini Y* rıya doğru kaldırır. İp te 7. Yada yavaş dimdik olarak, SPE N doğru kalkar. Bunun hıle“' 'd'nh ve arka tarafında siyah bir P* |, "*! gerili olan sahneye, yukarıdaf' ::' cunda kanca takılı siyah ret”| ha bir ip indirilmesi, bu siyah IP“ n 'cundaki kancaya geçirilen yer | B beyaz ipin, yukarıya doğnl kı“l mesidir. — Hattâ, uzaktan, h% kendine yukarıya doğru kın“'*v Na yor ve dikiliyormuş gibi gört bu beyaz ipe, hokkabazın M 'ölı dığı da görülebilir. Hakikatte, * kabaz, bu beyaz ipe değil, ©" |'m arkasındaki siyah ipten bir * Ğlk. divene tırmankata ve beyaz ip€ Phi manır gibi vaziyet almaktadır' /| Nn Hindistanda (Fakir) lerin ”|i , hüneri de, toprağa atılan bıl' v Petie humdan bir kaç dakika i ıç hı“ı de bir mango ağacı ortaya çıkif'| sını temin etmektir. Tohum K ' dıktan sonra, fidanın, sonra ağacın, kurnazca duşül'd müş bir takım usullerle l:ıırıbl-fw : yerine geçirildiği ve bu suretle M& kaç dakika içerisinde Mango ai h'ni cının büyüdüğü intibamın uyj rıldiğı tahmini olunuyor. ; Diğer taraftan, Avrupıdi | bazı hokkabazlar ,toprağa ıf»”t ©£ ları bır tohumdan on beş, yi ı| F Iff çıkarıyorlar. Bunun ; atılan tohumun altmış saat kâ” gayet keskin alkol içerisinde " rakılmasında ve toprağın söl? miş kireçle karışık olmasındat' Dolayısiyle, on beş, yirmi d: içerisinde, tohumdan on santi/ re yüksekliğinde bir salata © ya çıktığı, vakidir! tarafına basarak ııçnmktlı $ çivi, iğne batırmakta da böy'* ; 1 leler vardır. Deriye bazı r sürülerek, bunlardan — müt€ olmayış , imkânı — bul af Ele kızğın demir alma “yi nunda da, derinin nnce(w' mayi sürülerek ıerthtırılm M ff!;ı; AA ZFFT FF oynıyor. — Âteş yutmıktlı Ç“l zeytinyağı içmekte de hep b,y tedbirler sayesinde, görenldf'ı) | rete düşürülüyor. (Fıkll') diri diri gömülmesinde de l!” ? kım “trük,, lerden istifade pir A v yor. Gömülen adam, gizli e r likten giren havanın bili’d' ::iı toprak altında nefes ala l'! yaşıyor! &y Gerçi, bazı kimseler, bî“::;ğ hiç değilse bir kısmının yapıldığını, bunları eırl—"'":u J zı kuvvetlerin tesiri altında İ" olduğunu iddia ediyorlars& n*' iddiaları tasdik edebıb"" oldukça saf insan © der. Yoksa, bu iddialara kolay inanılamaz. JO' d | Bununla beraber, "'ı e$ İ bunlar şüphesiz birer me?” ge' | » ridir. Böyle oyu:lll:dî; B MK görülen şeylerin NŞ eıb&,' ' intibamı uyandırm ' ar Mustafa Santur tün bir hünerdir. O kad