15 Kasım 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

15 Kasım 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan:i | Aka Gündüz ! Mr N6 — İnanmıyormusunuz? Benim gibi fakir bir adam sizin gibi zen- gin çocuklarına bir gün olsun yar- dım edemez mi? Gücünüze mi git- ti. Bir saatım var işte, salariz, ne çıkar, Sağ dönersen yerine koyar- sınız, Saro bir daha göldü ve miski- nin omuzunu okşayarakt — Darılma, dedi. Sanin lâfina gülmiyorum Saata gülüyorum. — Saatımın nesi var? Hiç etme- se on altın eder ya, Beşer beşer paylaşırsınız. — İşte buna gülüyorum ya, Ma- arif nezaretinin sana verdiği altın saat iki altın bile etmez. Miskin gözlerini açarak: — Neden etmiyecekmiş? Asrl bugünlerde altm para eder. — Öyle ama senin saatin altın değil ki. | — Ya! Nedir öyleyse? | — Kalp, kalp altın! —Anladın mı? — Ne biliyorsun? — Sana verdikleri gün — edebiyat fakültesi birincisine de onun — bir eşini vermişlerdi. Geçen kiş sat- mak İstedi de nereye götürdü ise “bu altın değillir, yaldızlı fakfun- dur, etse etse yenisi iki lira eder, biz versek versek bir lira veririz,, dediler. " Odaya bir iki komşu delikanlı - "daha geldikleri için konuşmaları: nr değiştirdiler, Odada sıkıntılr bir hava var - dr. Konuşulan lâflar birbirini tut - muyordu, esnemeler — başlayınca miskin' kalktı. Na Gidiyor musun? Söyliyece -< Yin bir şey mi vardı. — Hiç.. Ayağım bu tarafa sap: tr da onun için geldim. Yarm Ü- niversiteye erken mi geleceksiniz? İkisi birden: " — Evet, dediler. Zeus örken gel memiz için kart göndermiş. — Yarın konuşuruz. < Sokağla çılkımca uykusü gelmedi. Bini anladı. Nasıl vakit geçirece- Bini düşünürken tramvayın durdu- 'ğunu gördü. Şehrin öbür başına gidip gelmekle bir kaç saatini o- yalryabilirdi. Binerken biletçiye sordu: t — Sön tramvay kaçta? " — Bü söüdür. Arabalar azal - tıldı. Bu geceden gonra yeni itina - rer, Çüresiz odasına döndü. Varinı yoğumu tek, eski bavuluna yerleş - tirdi. Kitaplarının arasından üç küçük foıoirıf çıkarıp Koynunda- ki meşin portföyün içine köydu. ’meıdan önce üç resme de ü - Zzun urzun baktı. -Bakarken çukur- daki gözleri parlıyordu. Kirpik - lerite boncuk boncuk yaşlar asıl - miuştı. Büyük babasını yalnız şu bi - rinci fotoğraftan tanıyordu: Eski Ççağın şatafatlı üniformasını giy » miş, pela bıyıklı, — geniş omuzlu, avuçluğundan sırma püskülü sar- * 7 5Ş NU A Darln biç gi VON A NŞ M T M ae » V A D T ARRRERRRCCE N , e SAi KUŞ A bav. X YŞ L T Ç O, AŞ O DSN ÇN | kâan uzutı kıhıcli bir binbaşı... i ' Birmizraklı — süvari alayımın v bin başısr olan bu yiğit — duruşlu zâbit kimbilir kaç yıl önce anayutt smırlarının önünde can vermişti. Niçin can vermişti? Babasının anlattığına göre ken- di budunu başkalarına bir şey yap “namıştı, fakat başkaları yurdu - Sum Üstüne saldırmışlardı. Diple- masi kombinezon'arı bunun Böyle olmasını I:uııluı Yurdunun ve- . acunlar değer ka- vimli toni T 5000 — Alma ve başka dile çevirme Devlet yâsasınca korü'udur. zanç kaynakları da bu saldırış is- teğini körüklemişti. ngilizce dersleri | Müellifi: ömer Rıza — G v Unable (anebul) Kudreti yok Ühele (ankıt) amen Uncamfortable (ankomfortebal) Ta- Ve babas bu geçmiş olguları | hat vermiyen her anlatışında sonuna şu sözleri katmağı unutmazdı: — Budunların birbirlerine hak- 81z saldırışlarını ve haksız sayaş- ları kaldırmanın bir yolu vardır. O da şudur: Diplomasiyi insanlı- ğa wvımek. Dıınyıdı dökülen kanları as- key kılıçları dökmemiştir. Diplo- mat kalemleri dökmüştür. Ordu- lar her çağa okan soysal, yiğit ve insan kalmışlardır. Ordular hiç bir vakit durup durdukları yerde ve kendi kendi- lerine atılmamışlardır. Bir bu - dunun, bir yurdun varlığını ko - ruyan ordunun davraaış ve alılış manivelelerini diplomatın elin - | den alıp budunun kendisine ver - meli. Miskin, babasının söyledikleri - ni ancak bu yaşta daha İyi düşü- nebiliyordu. Çünkü babsmm bu sözlerini dinlediği yllarda henüz küçüktü. Söylediklerini sadece bir fotoğraf camı gibi çekip ııldı « mişti. Bir asker doktoru olan babası da başka bir savaşta koleraya tu - tulup eve dönmeyince her şey ka - yışmıştı. Anası ile başbaşa kalan çocuk yıkılan baba yurdundan eti kenar bir mahallenin tavan ara - sına çekilince bütün benliği sar - sılmıştı. Evlendiği — gündenberi weremli olan anasını belediye kal- dırıp bir kenara gömdüğü hafta- “| larda çocuk lisenin orta smıflarm- | daydı. Hısım akraba, uzak — ya« kın dost, hiç, hiç kimseyi tanmmı- yordu. Bu üç fotoğraftan başka tek o- danın içinde nesi var, nesi yoksa hepsini yok pahasına sattı. Çün- kü anası veremden öldüğü — için hepsini ütüden geçirmişlerdi. Böy- le eşyaya da herkes yok pahası ve- rir. İşte o gündenberi bu pansi - yona yerleşmişti. Bunca yıldır o - da ağlıklarını hiç aksatmadan ve- riyordu. Fakat gene o; pansiyon- cunun gözünde sanki bir - sığıntı idi. Pansiyoncunun — canı hangi odayı isterse miskinin pılısını pır- tısımı oraya göçerirdi. Üç dört aylık yaz azatlarında tanımadığı mahallere gider, gaze- te satıcılığı ederdi. Uzak gezinti yerlerinde limonatacılara, kır mey hanecilerine yardım edeyek birik- tirdiğini kış için saklardı. Baba « dan kalma yetim aylığiyle bu para kendisini zarzor geçindiriyordu. Artık bu sâhahtanberi koynun - daki üç fotoğraftan, — sırtındaki torbadan ve ayaklarındaki çivili postaldan başka hiç bir şeyi yoktu. — Niçin bir şeyim olmasın? D'ye kendi kendini payladı, — Niçin bir şeyim olmasın? Üç seyim daha var. Yurt sevgisi, bu- dun sevgisi ve insanlık sevgisi.. Sonra acı acı gülümsedi: — Yurt gevgisi ama, — onu hit belli edamemişti. Arkadaşları o- nu yurtsuz diye dövüp tekmelet. memişler miydi? Budunsuz mis - kin! dive kaburgalarını, parmak - Jarımı, kafa tasını kırıp parçala - mamışlar miydı? — İnsanları ve insanlığı seviyor - du. Bu sevgivi onun içine döşek - teki anasımın bir iki satırlık söz - leri aşrlamıştı: (Devamı var) Ünder (ander) altında Undorstand (anderstand) anlar Ündress (andreay soyunur Unhappy (anheni) bedbaht Ünlock (anlok) kilidi açar Up (ap) yukarı. Upon (apon) üzerinde UÜpper (aper) üstte Upstairs (apsterz) yukarda — yu - karı katta Us (âs) bizi, bize Üse (yuz) kullanır. Üsed to (yuzd tu) hir şeye alışmış Üseful (yusful) fadaylı Usual (yuzvyel) mutat K Verb (verb) fiil Verse (vers) şiir parçast Very (veri) pek, çok Viltuge (vilee) köy Vislt (vizit) ziyaret Visit (vizit) ziyaret eder Yodce (voyes) ses Vowel (vovil) sesli harf w Wait (veyt) bekler Walting—room (veytia—rum) bek - Teme odusı Wake (vek) uyanır Walk (vok) yürür Walk (vok) yürüme Wall (vol) duvar Want (vont) ister, ihtiyaç hlıeıler Warm (vorm) srcak Was (voz) İdi. M Wasah (voş) yıkanır, yıkar Wash (voş) yıkanma Wateh (vötg) gözetler Water (voter) su Water (yoter) sular Wave (vev) dalga Wava (vev) dnlgalar 'w (nn yol “ÇelY Bd vüelmem vt a..u) M £cik) zayıf Wealth (vels) servet Wealthy (velsi) zengin Wear (vir) geçer Weather (vezer) hava Wednesday (venezdey) Çarşamta günü Week (vik) hafta Weekday (vikdey) haftâ günü Weop (vip) ağlar Welgh (vay) tartar Weight (veyt) tartı, ağırlık Weleome! (yelkam) merhaba Well (vel) koyu Well (vel) iyi Well1 Cvel) âlâ West (vest) garp Western (vestern) garp tarafında Wet (vet) ıslak Wet (vet) islanır What (vat) ne What (vot) ki Whenm? (ven) ne zaman When (ven) o zaman ki Whehever (venever) ne zaman İi Whtere? (ver) nerede Wherever (verever) het nerede Whteh (viç) ki While (vuayil) esmasında White (huvayit) beyaz Who? (hu) kim Wito (hu) ki Whole (hol) bütün Whose? (huş) kimin Why? (huvay) niçin Wife (vayf) zeyece Will (vil) irade Willingiy (villingli) istiyerek Wind (vind) rüzgâr Windoy (vindo) pencere Wine (vayn) şarap Wing (ving) kanat Winter (vinter) kış Wisdom (vizdom) akıl, kiyaset Wirse (voyz) akıllı Wish (viş) arzu eder Wish (viş) arzu, dilek With (viz) ile Withort (vişart) siz Woman (vumen) kadın Wonder (vonder) hayret Wonderful (vonderful) hayret ve- riği. i (Devunı var) | Yü d No, 87 ”V 15 ikinci teşrin 1937 AKDENİZ KORSANİ ŞAHİN REİS| Büyük macera, aşk ve harp romanmı — | Şahin reis, Ali paşadan Morâ Beylerbeyi gniüstiyordu. — | Lâkin bütün gün nafile nama- | kân tutmaz, limanlarâ, KÜf V) zı kıldığı halde bu oldukça iyi ha- vada bile içi dışıma çıkmış, başını minderden kaldıramamıştı. Yarım saatlenberi iki gemi bir- birine yanaştığı ve durdukları için biraz kendini toparlryabilmiş, zor- la yukarıya çıkmıştı. Ali Paşa Habibeyi gördüğü za- man ağzı açık kaldı: — Tevekkeli Şahin gibi bir ba- bayiğit senin uğruna ölümlere a- tılmış!... Ben doğrusu bu işde bir bilmece seziyorum... — Nedir paşam?... — Bu âhu mu seni avladı yoksa ,| sen mi onu?... —İkisi de bir yola çıkar paşam.. — Orası öyle... Orası öyle... Lâ- kin ben çok güzeller gördüm a- ma... Birdenbire sesini tatlı bir şaka ılı değiştirdi. Bir arkadaş gibi ge- “ne Şahn Reisin omuizuna okkalr bir tokat attı; —Reis!... Şeyh Ebüssaidin böy- le bir kızı varmış da neden habe- rim olmamış... Ben isterdim — ya- bul.. İkisi de gülüştüler. Ali Paşa gibi, genç kızım yüzü- nü, boyunu, bosunu gören bütün leventler de onun güzelliğine hay- pöryhe KEZEİMLERR İYEİ — Vay anasitirbe, dürdü *'dür- du da turnayi gözünden vurdü... Diye mırıldananlar oldu. Gemiden gemiye haber gitti. y SA7 imen” an he immıs bir ka kat güzel elbise bulundu. İçlerin - de garip bir tesadüfle gelin elbise- si de vardı. Nikâh kıyıldı. Şerbetler içildi, dualar yapıldı. Yeni evlilerin şerefine yirmi bir atım top, ÂAkdenizin geniş ve mas- mavi ufuklarında gürledi. Ali Paşa Şahin Reisi Cezayire götürmek için zorladı. Fakat o, ri- câ etti: — Beni, dediğim yei'örden b'- Yiüe sancak beyi yaptır... Eğer Sokullüya bir mektup verirsen bu olmuş demektir. Oralarda hem va- hat bir ömür süreriz, hem de le- ventlerim için bol bol âv bulunur. — Peki, sen — bilirsin!.. Fakat Cezayirde olsaydın benim çok işi- me yarıyacaktın... — Gene de yararım. Meselâ İ- nebahtı bütün kâfir gemilerinin yolu üzerindedir, burada ileri ka- rakol gibi beklerim... — Sahi! Mora Beylerbeyi Lâla Müstafa Paşa benimle beraberdi. İstanbuldan yeni vazifesine geli- yordu. Inebahtı Beyi Rüstem Bey ölmüş de benden onun yerine, de- niz görmüş, gözü pek, bir babayi- Bit istemişti, İnsanda talih olursa bu kadar olmalı... ; Şahin Reis gülümsüyordu Ali Paşa devam etti: — Bunun için İstanbula kadar gitmel.. Mustafa Pııı şimdi N varin'dedir. vz reyim, git gör ı.. Zımı yararlıkla- rmi vezirler meclisinde anmıştım. Hattâ Mustafa Paşa “şunu bana versenel,.,, demişti de ben “o, me- F MOE N M T A ASN S SA FNU BAD K UN PNT 3 YZ UA P TP Büraçe Pa SERAOR MA Y 1 NM |nubunda pusu nizlere sığmaz, eşsiz ” İ mandır.,, demiş, kulak 44 / tım... Şimdi seni kıuvşııllb w | ce öyle sevinecek ki... — — | — Teşekkür ederim!.. ” — Haydi seni biraz uğ! ğ ı Filoya emir verdi. ReiSf İ Paşanın gemisi yanyana W' F leri onların arkasında oldut” Z| de Mora tarafına döndüler: Şimdi bütün gemilerde çalmıyor, şerkılar söyleniy' Vi — yunlar oynanıyordu. Bu bif filosu değil, ©6 zamana eşi görülmiyen muhteşem #" ğün alayı idi. Akşam üzeri / şa Şahin Reisi gemisine gö — Size bir düğün hedi; zım,., Fakat ne vereyim7.. hıları, elmaslar, ipekler, p Bunlar senin elinden yığın geğtiği halde hiç birini K ayırmazsın! Bir düğün he di Ha:.., Evet... Elini alnma götürüyor, ni kaşıyordu. Birdenbire Reise baktı: — Buldum..: Bundan dahi'|| gun bir hediye olamaz.. Üy| en güzel ve en yeni gemileri | ikıı,nı sana veriyorum. Amiral gemisinden verile, retlerle filonun en güzel iki ©, si büyük bir sevinçle Şahin PJ | gemisine yanaştılar. Ali Paşt tanları ve leventleri ana t Karanlığı yavaş Ç | Akdenizin geniş ufuklarını * tır ve mavilikleri karaltırk! birlerinden ayrıldılar. Ayrı ayrı yollara atılan ik? hur deniz kurdu, gemilerin tılan toplarla birbirlerini R selâmladılar... İ Her iki taraf da o zam hur korsan şarkısını söyliyef” ni harp ufuklarına, yeni z8' doğru kocaman ve beyaz gibi kanat açmışlardı. gür sesleri, akşam karı enginlere yayılryor, gök akisler yapıyordu. Aradan ön iki yıl Şâahin Reis Inebahtı'n! yamacında herkesin bir yuya kurmuştu. Oıı”' geçtikçe güzelleşen, 018 Habibe ile Şahin Reisi gürbüz, on bir yaşında bir annesini andıran, beş sevimli; güzel bir kız yordu. Yalnız, HM ğındaki ben onun sina kaçmıştı, vi ALLRAİN . S Şah'n Reis yinl mileriyle her yaz, Adryatik ıılılllıriııi na gibi meşhur şehirlert nedik kapılarına b*' fin altını M“% 81z mallarla Ğ Sina bağazı ağzında, '“ğ':i' Giritten mal ı.uı# Va 4 Ceneviz gemiler” l' ha Di n

Bu sayıdan diğer sayfalar: