21 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 9

21 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 Mayıs GmnKuriyef Hitler, garip adlı bir gümrük memurunun oğluydu, bunun için de anne annesinin soy adını almıştı Amerikanın garbindeki Gripple Yoksul bir hudud kasa M. Damodar Türkiyeden Greck, dinamitin ekmek peynir basmda doğan çocuk... sünger götürecek gibi satıldığı garib bir şehirdir Adoıf Hitlerin Hayatı Gandi artık söndü! Istanbula gelen bir Hindli böyle diyor! Altın avcıları arasında M. Damodar Hindistanın şimalindeki Abodabad mıntakasından Damodar Singh a dında bir Hindli İstanbula gelmiştir. Dün kendisile görüşen bir muharri rimize M. Damodar şunları söylemiştir: < Türkiyeye ilk defa olarak geliyorum. Memleketinize bilhassa Türk süngeri almak için geldim. Türkiyede iyi sünger yetiştiğini haber alarak buraya kadar geldim. İleride her yıl buradan 400 İngiliz liralık sünger alabileceğim. Türk malları bizde çok rağbet buluyor. Bilhassa Türk hav lulan ve Türk bornuzları çok aranı yor. Türk adım taşıyan herşeyin rağbet gördüğünü bildiğim için Türki yeden Hindistana sünger götürmeği düşündüm. Bunlan en ziyade banyolara satacağız. Bugün Tıcaret Oda sma giderek Türk süngertiliği hak kında malumat istedim, bana yardım ettiler.> Ayni zamanda bir kimyager olan M. Damodar Türkiyede gördüğü yeni hayatı çok beğendiğini, Hindistanın da bir gün bu mazhariyete nail ol masını dilediğini söylemiş ve mem leketinin vaziyeti hakkında demiştir ki: < Ingilizlerin idaresi altında yü rüyüp gidiyoruz. Hindistan öyle bir yerdir ki, birbirine uymıyan, birçok din, dil ve insanlar vardır. Bu insanlann aralannda uyuşarak kendi başlanna Hindistanı idare edebileceklerini ummuyorum. Hindistanda İngi liz olmazsa, muhakkak başkası gele çektir. Gandi ne halde? Gandi artık söndü. Esasen Hin distanın benim bulunduğum mınta kada onun peşinden giden yoktu. Onun arkasından gidenler pek azdır. Gandi örülmüş Hindistan malları gıymemizi istiyordu. Bu suretle İngiliz mallarının satılamıyacağıru ve İngil tereyi Hindistan için daha uygun bir hale getirmek kabıl olacağmı umu yordu. Fakat bu halden başkaları istifade etti. Meselâ, Japonya fırsattan istifade ederek Hindistanı ucuz Ja pon mallarile doldurdu^ Hitlerin doğduğu eo Ad.olf Hitlerin babasî, împarator Fransuva Jozefe benziyen, kadına düşkün bir adamdı. Adı Hitler değildi. Alman kulaklarna bile gülünc gelmiş, çocuklan korkutan, oğlunun akıllara hayret veren yükselişini bozmak değilse bile bulandırmaktan hali kalmıyacalc J plan acayib bir adı vardı: Şikelgruber!. Sosyal vaziyeti orta halliden de aşağı olan Aloys Şikelgruber, aile yuyasından, diğer birçoklan gibi pek genc yaşında ayrılmış, cebinde birkaç para ve yüreğinde, yüksek bir vazife almadıkça köyüne dönmemek azmile yola çıkmıştı. Babası gibi çiftlik uşagı olmaktan nefret ediyordu. Viyanada uzun zaman kunduracı lık etti, çok sıkmtılı giinler yaşadı ve nihayet kendi köy halkınm takdir ve hürmetini ona kazandıracağına şüphe etmediği mevkii ele geçirdi. 1860 yı lıada înn nehri üzerinde, Braunauda 'Avusturya gümrük memuru olarak işe başladı. Büyük bir kısmî vaktile ihtilâlcî, bugün fevkalâde katolik olan aşağı Avusturyanın fakir ve ormanlık bir köşesinHitlerin babası 'de geçen bu basit hayatın derinliklelunan bu isim etrafmda mütalealar yürinde Balzakvari bir hikâye keşfedil rütüyorlardı. Aloys Şikergruberin Hitmiştir. ler ismini almasına 6 ikincikânun 1877 Aloys Şikelgruber, iki defa evjentarihinde müsaade edildiği, nüfus kümiş, iki defa bekâr kalmıştı, Küçük bir tüğündeki kayidlerle sabit olmuştur. kızı vardı. Bu sırada karşısına çıkan Hitlerin doğduğu köyün ahalisi, bir Klara Polzel ismindeki kadmla evturist yakaladıklan zaman, sanki bülendi. Bu kadın kırk yaşmda iken Hityük adamların çocukluklan muhakkak leri dünyaya getirmiştir. herkesin çocukluğundan başka türlü Aloys temiz, süslü, sebatlı, yumu olması icab ediyormuş gibi, Hitlerin, şak huylu, okşayıcı ve derin bakışlı, bugün birleştirmeği tasavvur ettiği ik" arkasındaki üniformasile kendini saymemleketin, Avusturya ile Almanyanın 'dıran ve ilk bakışta hoşa giden bir ahududları üzerinde doğmak orijinal damdı. İlk kanlan Anna ve Franziska liğini gösterdiğini, babasının da, tam ondan hiç hesab sormamışlardı. Yalnız, otuz beş sene, bu iki memleketi ayıran Johanna Hitler isminde bir adamın ideal hattı muhafaza etmiş olduğunu anlatır dururlar. Sonralan, Hitler bu tesadüften istifade etmeği ve dünyaya gelişinin mesud bir akıbet hazırlamağa matuf olduğunu söylemeği ihmal etmemiş, «doğduğum köyün vaziyeti, bana, bü yük bir vazifenin remzi gibi görünü yoP> demiştir. Hitlerin tercümeihali, yavaş yavaş bir program haline getirdiği bu müşahedeye dayanır. Münihten Viyanaya giden hat ü zerinde bulunan Braunau, ortasından Tunanın geçtiği şirin bir kasabadır. Bu kasabanın esasen bir şöhreti vardır. Bir diktatörün orada dünyaya gelmiş olmasile şöhret kazanmağa muhtac olmıyan bu kasaba, Austerlitz harbinden evvel 1805 te, ve Vagramdan evvel 1809 da, iki defa Fransız ordulannın, kendi sokaklanndan geçtiğini görmüştür. 1806 da, Jan Filip Palm isminde Nurembergli bir kitabcı, Bavyeranın Hitlerin annesi Klara kızı olarak dünyaya gelen üçüncü kay Fransızlar tarafından işgali aleyhinde yazılan bir kitabı bastığmdan dolayı, nanası, genc Klaradan yirmi iki yaş idama mahkum olmuş ve Napolyonun büyük olduğu yetişmiyormuş gibi bir emrile kurşuna dizilmişti. de ona kafa tutuyordu. Klara kocası Bütün bu mıntaka askerî hatıralarla Aloysu delice sevdi. Kaynana susmadoludur ve Hitlerin mekteb arkadaşğa mecbur oldu, fakat damadının eski larından birçoklarımn ecdadmm Na hayatile adındaki gülündük, torunlarıpolyonun ordusunda hizmet etmiş kimnı âleme maskara eder korkusile, vasiseler olduğu hâlâ söylenir. yetnamesine bir madde ilâve etti. Bu Hitler, Avusturya toprağında, Braumadde mucibince, torunları, mirasmdan istifade etmek istedikleri takdirde, keh nau kasabasmm, 20 nisan 1889 tarihindenberi pek fazla tamir gormediği di genc kızlık adını almak mecburiye^ halinden anlaşılan bir han odasmda dün tinde idiler. Bugünkü diktatörün anası ve babası Mösyö ve Madam Hitler ol yaya gelmiştir. Bu han odası, bugünkü Almanların tavaf ettikleri bir yermakta hiç tereddüd etmedıler. Bundan daha birkaç ay evvel, Brau dir. Buraya her mevsimde gelirler ve nau halkı, artık tarihe intikal etmi§ bu l bu mütevazı dekoru ziyaret etmek ü Hayatım Roşözlerde alttn aramakla geçirmış bîr ihtiyar hâlâ bir timid içinde isine devam ediyor Dünyanın her tarafında olduğu gibi Amerikada da birçok insanlar iş sizlik dolayısile kendilerıne türlü türlü işler icad etmek mecburiyetinde kalıyorlar. Bilhassa altın arayıcı hk bu hususta ilk akla gelen teşeb büslerden biridir. Fransanın çok gezmiş, dünyanın hemen her tarafını dolaşmış kadm muharrirlerinden Madam Sonia Tomara Amerikada altın arayıcılığa karşı olan düşkünlüğü tetkik etmek için ta Kaliforniyaya kadar gitmiş ve oradaki müşahedelerini cMiroir du Monde» mecmuasına yazmıştır. Madam Sonia Tamaraya bu tetkiklerinde evvelce Pariste tanış mış oMuğu halihazırda altın arayıcı lıkla meşgul bir genc, Johnny rehberhk etmiştir. Madam Sonia gördüklerini şöyle anlatıyor: « Nevyorka vanr varmaz Johnny den namıma bir mektub buldum. Mektubda şöyle yazıyordu: Pariste size söyledığim gibi epeyce zaman danberi altın arayıcılıkla uğraşıyo rum. Vakıa henüz milyoner olmadım, fakat hayatımı kazanıyorum. Buraya gelmeniz çok iyi olacak, sizi ve okuyucuları alâkadar edecek şeyler göreceksiniz.» Çocukluğumdanberi altının nasıl bulunduğunu ve altın arayıcüarın geçirdıkleri hayatı merak ederdim. O nun için Nevyorkta çok durmadan trene atladım ve altın membaı garbe doğru yol almağa başladım. Geçtiği mız yerler, bitmez tukenmez, cehennem gibi sıcak sahralardı. Mısisipinin çamurlu suları cenuba doğru akıyordu. Kansas çayırlıklarının da susuz sahralardan pek farkı yoktu. Seyahatimin dördüncü sabahı Roşöz dağlarının efsanevî tepeleri göründü. Bu dağ silsilesi karlı ve parıldıyan tepeleri, mavi gövdelerile önumüze geçilmez bir duvar çekilmış hissini veriyordu. Dostum Johnny beni Denver istasyonunda karşıladı. Bana yazdığı gibi kılığı, kıyafetı hiç te bir müyo neri andırmıyor, daha ziyade kovboya benziyordu. Johnnynın küçük o tomobilıne bindık, yavaş yavaş yol almağa başladık. Arkadaşım: 200 kilometro kadar gidece ğiz, dedi. Meşhur altın membaı Gripple Creek epeyce uzak değil mi? 200 kilometroyu katettik. İstedığimız noktaya eriştik. O zaman Johnny: Burası dedi, otuz sene evvel daha mamurdu. Fakat birdenbire halk ortadan kayboldu ve şehir bir çöl gibi ıssız kaldı. Şimdi iş tekrar değişti. Dünyanm her tarafından buraya altın arayıcısı geliyor. Çünkü Umumî Harbdenberi altın pahalılaştı. İki misline çıktı. Diğer taraftan dinamit çok ucuzladı. Dağlan delmek hemen hiç pahasına mal oluyor. Yalnız ne var ki çok kuvvet sarfediyor, sabahtan akşama kadar çalışıyor, pek az altın elde edebiliyoruz. Blok halinde bu lup birden zengın olan yok. Sola doğru bak ta servet peşınde koşanların halini gör! Başımı arkadaşımın işaret ettiği Mekteb tatîlinde çocuklar da babalarile birlikte alttn aramaya Gripl Grike geliyorlar tozlar bazan kamyonlarla, yahud katırlar sırtındaki torbalarla tasfiye evlerine götürülüyor, orada tasfiye ameliyesıne tâbi tutuluyorlar. Tabü netice anlaşılıncaya kadar altm arayıcıları binbir halecan ve heyecan geçiriyorlar. Ekseriya bir ton kaya to zundan 7 dolarlık altın çıkıyor. Fev kalâde zengin damara tesadüf edilirse 15 dolarlık altuı bulunduğu da vâkidir. Johnnynin çalıştığı ocağı geziyo ruz. Elektrikle işliyen bir tren bizi kayalıkların ortasma götürüyor. U zaktan derin derin patlama sesleri geliyor. Dinamit ve barut her tarafta faaliyette. Kayalar atıldıktan sonra tıpkı kömür ocaklarında olduğu gibi kazmalarla işe girişiyorlar. Fakat asıl merakh manzara büsbütün uzaklara gidildiği zaman göze çarpıyor. Hava billur gibi şeffaflaşıyor. Karlı tepe ler, nihayetsız sahralar insana korku veriyor. Butün Roşöz dağları bugün kendilerını bu çok guç işe vakfetmiş maceraperestlerle dolu.. Kolerado, Dakota, Kaliforniya, Arizona havalisinde hep altm aranıyor. Ekseri altın arayıcı lar hayatın daha kolay geçirilebildiği ve ucuz olduğu yaz mevsimini tercih ediyorlar. Kış geldimi yerlerine dö nüyorlar. Dağlarda toplanan altınlar Denverde kâğıd paraya tahvil edili yor ve oradan Mister Ruzvelt hüku metinin kasasına naklolunuyor. Buralarda en çok 1934 te altm çıkmış. Hatta harbden evvelki verimi geçerek rökor kırmış. Bir zamanlar ticaret ve sanayiin sönmüş olduğu bu yerde bugün bu işler tekrar inkişaf etmek üzeredir. Hususile kazma ve dinamit ekmek peynir gibi satüıyor. Ücra yerlerde konserve fiatleri de çok yüksek. Barlarda çalışan ve radyodan alman dans havalanna ayak uydurarak müşterilerle dans eden kadınlar da zan nederim ki çok kazanıyorlar. Çünkü bu havali halkınm dörtte üçünü eT kekler teşkil ediyor.» Izmirde Turing Klübün gezintiîeri İzmir (Hususî) Turing kulübün üçüncü gezintisi bu cuma Vali Ge neral Kâzım Diriğin başkanlığı al tında Ödemişte yapıldı, 750 kişi iş tirak etti. Mühim bir kısmı Bozdağ ve Gölcük yaylalarını, bir kısmı da Ödemiş ve çevresini, örnek köylerini gezdıler. Gezinti çok parlak ve ne şeli oldu. Gezgincüere Torbalı, Tire ve Bayurdır istasyonlarında halk ve beledıyeler çiçek ve ayran sundular. Turist lerden bir grup ile önümüzdeki kış kayakçüığı yapılacak, 1850 raka mındaki Çavdar yaylasına çıkarak yeni açılan yolun şenliği yapıldı. Vaktinde İzmire dönüldü. Yeşil Ti re, Sasal, Bergama, Kozak, Bursa, Çanakkale gezintiîeri de gelecek hafta programına girmiştir. ^^^ zere geçecekleri înn nehrini aşabilmek için aldıklan pasaport Şikelgruberin zamanmdaki pasaportlara hiç te benzemez. Bugünkü millî sosyalist parti neşriyatı, hudud çocuğu Hitlerin doguşunu millileştirmeğe çalışıyor ve «filhakika Hitler Bavyera hududunda doğmuş tur, fakat siyasal bakımdan Avusturyah olmakla beraber, damarlarında Bavar kanı vardır, diyorlar. O, her iti barla doğduğu şehrin şivesi ve görenekleri, ahlâkı ve çehresi itibarile bugün bile tatillerini geçirdiği bu güzel Alman vilâyetine bağlıdır:» j (Arkan var) ' tarafa çevirdim. Uzanıp giden nehrin kenarında erkek kadın kalabalık bir grup ellerinde birer tava altın avlı yorlardı. Bu, senelerdenberi devam edip gelen eski bir usuldür. Suya daldırüıp geri çekilen tavaların dıbinde küçük kuçük zerreler toplanır. *** Nihayet efsaneler şehri olan Gripple Creeke girdik. Bu şehir yüksek kayalar içerisinde vücude gelmiş bir yerdir. Hiçbir ağaca, ota tesadüf et menin ünkânı yok. Kayaların bir kısmı kül rengi, bir kısmı da kırmızıya çalıyor. Amerikanın birkaç sene içinde gelişigüzel büyüyüvermiş, cenub şehirlerinden biri.. Geniş sokakların iki tarafını süslüyen ahşab evlerin garib kuleleri ve kubbeleri var. Evlerin bir kısmı çok eski ve harab. Ötelerine berilerine yepyeni tahtalar mıhlanarak tamir edildikleri için göze fena görünüyor. En büyük caddesinde sinemalarda gördüğümüz du manlı ve gürültülü barlardan biri mütemadiyen işliyor. Öğle yemeğıni yemek için oraya girdik. Erkek müşterilerin çoğu tıraşsız ve bağıra bağıra konuşuyorlar. Yemekler hiç alışmadığım şeyler.. Her masada konuşulan yegâne mevzu: Altın!.. Herkes zengın bir damar bulmak hayal ve ümidi peşinde.. Herkes kendisini müstakbel bir milyoner farzediyor. Çunkü vaktile böyle zengin bir damara tesadüf ederek birkaç hafta içinde milyoner olmuşlann hikâyeleri ağızdan ağza dolaşıyor.. Johnny de Büyük Savaştan evvel açılmış eski bir ocakta çalışıyor. Yanımızdaki masada oturaniardan biri ise kocaman bir kayayı günlerden beri dinamitle parça parça ettiği halde henüz birşey bulamadığını anlatıyor. Bu şekilde senelerce uğraşmış ve inkisarı hayal ne'ycesi ölmüş olanlarm sayısı da pek az değil.. Bazı kayalar dinamitle atıla atıla toz haline geliyor, ondan sonra elenerek için den altın zerreleri ayırd ediliyor. Bu Bazan altm arayıcılar şunun bunun arazisinde de bu ktymettar madeni aramaya kalhışıyorlar. O zaman arazi sahiblerile alttn arayıcılar arasında kavgalar, hatta silâhlı mücadeleler de oluyor

Bu sayıdan diğer sayfalar: