21 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 11

21 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2L Mayıs 1955 Türkiyede ( Kitablar arasında Piyer ve Jan j Izmirde başarılan köy kalkındırma savaşı Köycülüğe verilen önemlere yaratıcı atılmalar diye bakıyoruz İMmirde hakiki bir koyl&yü kalhmdırma tiyatatt tatbik eden çaltfkan ve kıymetli tzmir tlbayt General Kâztm Dirik, koy yolcaluhlartndan birinde höylü ve çocuklar arattnda [Bu sütunlarda köy davasının idiyolojisini yapmağa çalışıyoruz. Ar kadaşımız Salâhaddin Kandemirin yazılan yurd içinde haklı bir alâka uyandırdı. Bu yayım surüp giderken giizel îzmirimizde yıllardır gördüğü müz ve beğendiğimiz köycülük ça hşmalannı ve verimlerini ele alma • mak imkânı yoktur. tzmir tlbayt General Kâztm Dirik; önceleri tama men metodik olmamakla beraber; başladığt büyük bayındırlık ve kal kındırma savaşmda şimdiden muvajjak olmuş sayılabilir. Arkadaşımız Salâhaddin Kandemirin bu yaztst işte bu öğünülecek çalışmalara dair dir.] Cumurluk devrinin sosyal reforma işlerinde neler yaptığuu ve yapmak ta devam ettiğini göstermek için bugün ortada duran canh, bin türlü vak'alar vardır. Köycülük alanında da içli, özlü ve temelli birçok işler görülüyor. Misal mi istiyorsunuz, i§te îzmir ilbaylığının çalışmaları... Dünkü yazımda köycülüğün «yaratıcılık» olduğunu söylemiştim. Asırlardanberi hemen her yaru bakımsız kalmış olan bir yurdda yaratmanın ne demek olduğunu bugünkü nesle uzun uzadıya anlatmak istemez. tş başında didiş, dişini tımağına taka rak, kan kusup kızücık yedim diye rek savaşan birçok devrimcilerımiz bize yaratmanın nasü olabileceğini çok açık göstermiştirler, göstermektedirler. Başta Atatürk olduğu halde yeni Türkiyenin yaratıcılığını üzerine alnuş olanlar, her ne pahasına olursa olsun yollarında ilerliyorlar. Biz, Izmirdeki kallanma ve kuvvetlenme çalışmalanna bu bakımdan yaratıa atümalar diye bakıyoruz. Bu çalışmalar arasında köycülüğe veri len önem ise aynca dikkate ve düşünmeğe değer. Çok yaak ki henüz ya kından göremediğimiz bu devrim işlerini, hiç olmazsa uzaktan dinliye rek, basünlan eserlerden okuyup öğrenerek, seviniyoruz. Daha geçen yıllar içinde hazırlık yapıldığını işitti ğimiz köycülük çalışmalanna son yılda verilmiş olan özlü ve derin bir başarun, şimdiden beklenen sonuçlan vermeğe başlamıştır. İzmir ilbaylığını epey zamandan beri idare eden General Kâzım Diriğin köycülük alanındaki çalışmala « rım gazetelerde okuyor ve îzmirden gelen tanıdıklanmdan öğreniyordum. Dün adresime gelen büyük bir zarf içinden «İzmir köy bürosu» başlıklı broşürler görünce sevindim. Elimdeki işi bıraktım. Hemen bu müjdeci lerle başbaşa kaldım. Ükönce beş yülık köy kalkınma programını okudum. «Beş yühk» klişesi bana çok başka bir tesir yapü. Genel savaştan sonra komşumuz ve dostumuz Sovyetler Rusyasmda ve öteki devrimci yurdlarda başlanuş olan cplânlı, programlı hamledlik» başarunlarının ortaya ne büyük şeyler koyduğunu hepimiz biliriz. Bizim beş yülık sanayi programımızın ya » ratmaları gözönünde duruyor. Bu bakımdan İzmir ilbayhğmm «beş yülık köycülük programını» görünce elbette çok sevineeektim. Bu programda bir köyün neye ihtiyacı varsa hemen hepsi düşünülmüş, sıraya konmuş. Aylara, yıîlara aynlmış, devirlere bölünmüştür. Ekonomi ve kültür işleri başta gelmek üzere sağhk, tarım, yol, okula, spor, bağ cüık, meyvacüık... gibi en gerek li varlüc işlerinin bugünkü ihtiyaclara göre başanlması düşünülerek «zamana, zemine uygun» telâkkisinden daha üeri bir görüş ve düşünüşle köy veriminin «hamlelerle» başanlması temel prensip olarak kabul edilmiş tir. Baştanbaşa «pratik» bir karakter gösteren program bir «ideal Türk köyü» kurmak amacmdadır. Köp plânı çok güzel ve çok iyi düşünülmüş tür. Bu plân köyün kendine mahsus coğrafî, ekonomik ve finansal... durumu gözönüne getirilerek hazırlanmış, yapüması istenen bayındırlık için gerekli yapüann yeri ve şekli ona göre tesbit edilmiştir. Meydana getirilen eserleri gösteren fotoğraflar insanın sevinc ve umudunu artırıyor. Köylü için bastırüan küçük küavuzlar da çok değerlidir. Bağcüık, pamukçuluk, hayvan bakı mı... gibi köylünün dirimsel işleri için yazdırümış olan bü broşürler çok sade ve açık bir dille köylüye söylen mekte, onu uyandırmak için onun ta can evine girmeğe savaşmaktadır. General Kâzım Dirik, tköy işleri bürosu» yolile idare ettiği bu çetin işler için lüzumlu gördüğü direktifleri veriyor ve bunlan bilhassa idarecilere gönderiyor. Köy kanununun süa ve devamlı bir surette tatbikini hedef edinen ilbay, yaraücüığın yalnız is temek değil, kontrollu, disiplinli, devamb, kudreth" bir yapıcüık oldu ğunu herkese anlatmak ve öğretmek için çabalıyor. En az beş asır böyle ilgili bir devlet başarımından uzak kalmış olan yurdumuzda beş yüda neler yapüa büeceğini şimdiden kestirmek zor değildir. En akımsar (nikbin) bir he sabla bu programın dört beş kere yenileşmesi gerekli olduğunu herkes bilir. Bu sebebledir ki, «her başlan gıc zordur» sözünü hiçbir vakit unutmuyoruz. Şurasını tekrar edelim ki, yaratıa bir insan için en tath ve tükenmez zevk zorluklarla savaşmaktır. Kolay işler, sıraya girmiş masa işleri, ka • nunla çerçevelenmiş başarımlar içinde, herşeyi kahbına ve kitabına göre idare etmekten kolay birşey yoktur. Cumurluk devriminin yaratıcüanna candan muvaffakiyetler dilerken bu çeşid başarımlarda temel olan «köy kanunu» ndan biraz bahsetmeyi uy gun buluyorum. Köy kanununun Kamutayda müzakeresi sıralarmda Iç Bakanının ve saylavlarm bu bahse aid sözlerini zabıtnamelerde okumuştuk. Bu ka nundan devletin bekledikleri çoktur, büyüktür. Zaten kanunu şöyle bir okumak onun ne gibi esaslan tanıdı ğını gösterir. Kanunun tatbik alanına konduğu on yü içinde birçok önemli ve büyük işler görülmüştür. Türk köylüsünün asırlardanberi mahrum olduğu «devlet sevgisi» ni temsil eden bu ve bunun eşi kanun veya idarî tedbirler den bugüne kadar almması mümkün randıman elde edilmiştir. Şüphesizdir ki, böyle genel bir re forma hareketini kucakhyan kanun lar, başta onu tatbik edecek olan unsurların, ve kanunun tatbik edüdiği ulusun, ekonomik, coğrafî... şartlann ruh ve maddesine göre verimli sonuçlar doğurabilir. Hiçbir ard düşünceye gitmeden diyebiliriz ki, köy kanunu, bugün ver Tıb Fakültesi okurlarından Hayri Rüştü, Fransanın en büyük roman cüarından ve belki de en büyük romancısı Gi dö Mopasanın Pıyer ve Jan adındaki şaheserini dilimize çevırip, Resımliay basım evınde çok nefis bir tarzda bastırmıştır. Mopasanın dili, üslubu çok itinalıdır, çok süslüdür. Bunu yabancı bir dile, aslındaki güzelliği ve selâseti muhafaza ederek çevirmek çok çetin bir iştir. Hayri Rüştü bu işi muvaffakiyetle başarmıştır. Bazı kelimelerin ve terimlerin tam karşılığını bulmak fransızcayı çok iyi bilmeğe bağlıdır. Görülüyor ki, mütercim bu hususta kuvvetli bir bilgi sahibidir ve tebrike şayandır. Ancak, Tıb Fakültesinde okuyan bir zatın bu bilgisyıi edebiyattan ziyade kendi mesleğine hasretmesi bence daha doğru, daha yerinde ve daha faydalı olurdu. Rahmetli Cenab Şehabeddinin edebiyata fazla ehemmiyet vermesile, edebiyatımız kıymetli bir üstad kazanmış, fakat hekimliğimiz de çok keskin bir zekâ kaybetmiştir. Ben, tanımakla mübahi olmadığım Hayri Rüştünün, yabancı ve zengin bir dili bu derece bilmekle, hekimliğe, ilme, fenne çok büyük hizmetler edeceğine kaniim. Bununla beraber, güzel eserlerden yana fakir olan kütübhanemize, garbin Piyer ve Jan gibi değerli bir incisini armağan eden Hayri Rüştüye memleketin edebî zevkı namma te şekkür ederim. E. E. TALU Lord Snovden «Har Tarihsel izlere göre be mâni olamıyacağız» diyor (Baş tarafı birinci sahifede) isbat etmiştir. Savaşta yenilenlere zorIa bir sürii intikam muahedeleri kabul ettirilmistir. Bu muahedeler, daha aktedilir edilmez. yeni savaş yangınlannın tohumlan addedilmişlerdir. Yenenler, kendi eserlerinden korkmağa başlamışlardır. Çünkü yenilenlerin haksızlığa katlanmıyacaklanm pekâlâ biliyorlar. Müttefikler Versay andlaşmasının haksızlıklannı düzeltecek ve Alman yayı Uluslar Kurumuna çekecek yerde bu memlekea" tezlil edecek madun bir durumda tutmak istemişlerdir. Bu, hiçbir büyük devletin uzun müddet ta' hammül edemiyeceği bir durumdur.» Lord Snovden, Almanyanın silâhlan bırakma tekliflerini hanrlattıktan sonra, Almanyanın gerek silâhlan bırakma konferansından ve gerek Uluslar Ku rumundan çok meşru bir izzeti nefis duygusu ile çekilmiş olduğunu söylcmek tedir. Biitün kapılan açık tutmak lutfunde bulunmuş ve fakat istikbalde A l manyaya daha iyi muamcle edileceğine dair bir guna teminat vermemi; olan büyük devletler, müraiyanc bir takım nidalar yükseltmişler ve pek az samimî teessür izhar eylemişlerdir. Bu devletler, Almanyaya haksızlık etmek ve dünya erkân umumiyesini Almanya aleyhine körüklemek için hiç bir fırsatı kaçırmamışlardır. «Beyaz Kitab» teslihatınm artma sının bütün mes'uliyctini Almanyaya yükletmiştir. ttalyanm milyonlarca süngüsünden, Sovyctlcrin muazzam or dusundan, Fransanın ve onun peykleri olan dcvletlerin müdafaa tertibatından asla bahsedilmemiştir. Cenevre konseyinin Almanyaya karşı olan tevbihi, diplomasi tarihine mürailiğin son haddi olarak kaydedilecektir. Almanyanın güttüğü siyasaya teessüf olunabilir. Ancak Almanya, Versay andlaşmasının esaslı maddclerinden hiçbirini bozmamışbr. Süngülerin tehdidi alnnda kabul ettirilmi; olan bir andlaşmanııı manevî ve hukukî hiçbir dcğcri olamaz. Böyle bir andlaşma müttefiklerin girismiş olduklan taahhüdlerin ihlâli demektir. O taahhüdier ki Almanya onlana tatbik edileceğine güvenerek silâhlannı bırakmı;n. Mütarekenamenin esası, Vilsonun 14 maddesine istinad ediyordu. Bu maddelerden hiçbirine riayct edilme • miştir. Bilâkis berri Avrupa devlet lcri, silâhlannı arthrmışlar ve Almanyayı bir çember içine almak için icab eden bütün tedbirleri almı?lardır. Sovyet Rusya, bu entrikada önemli bir rol oynamışnr. Litvinof, muahe delerin müdafaası kcsildiği ve yabana memleketlerin iç işlerine yapılacak her türlü kanşmayı ayıpladığı zaman mabudlar her halde gülmüşlcrdir. E ğer Almanyanın Cenevrede enerji sahibi bir mümessili bulunmu? olsaydı M. Litvinofa kendisinin muahedeleri ne suretle bozmuç olduğunu ve Sovyet Rusyanın mütemadiyen yabancı memle ketlenn içeri işlerine kanşmakta bulunduğunu ihtar ederdi. Uluslar Kurumunun Almanya aleyhindeki güvensizlik reyi ve Başbakan M . Makdonaldın Newsletterdeki son hücumu, müzakereleri daha kolay bir hale getinniş değildir. 11 Topkapıdaki köşkler hangileri ve nerede idileı Bayazıd ve Yah köşkleri Bugun izi bÜe kalmıyan, Otmanit devrinin güzel yapdarından Cebeciler köfkü Fatih tkincî Mehmedin Defterdan Dursun Bey diyor ki: «Bu sarayı dilküşaya gene bir sur çektirip Frengi ve Türkü müdevver ve müselles ve envai evzaı lâtife ile musanna burgazlarla ve dergâh kapılarla bir güzel kale düzetti, ve kalenin surile saray duvannın arasını bağ ve bostan ve bahçe ve gülistan eylcdi.» Bu da ateşte pişirilen bir nevi kaymak, yani yoğurttu. Bunu da iri tahta ka şıklarla yedikten sonra, kalkblar, ve hizmetçiler sofrayı kaldınp ortahğı süpürsünler diye minderlere dizildiler. Hizmetçilerden biri. birincisinden sonuncusuna kadar dizlerine birer peşkir koydu, önlerine leğen ibrikle getirilen sabunla ellerini yıkadıktan sonra onunU sildiler. Bütün bu işler görülürken, sefir efendiye kahve getirildi, içine ikram olsun diye şeker de koymuşlardı. Kendileri de birer fincan içtiler. Bu kısa yemekte ve ondan sonra bundan başka birşey içtiklerini görmedim. Daha sonra köşk bekçisi sefir efendiyi köşkü gezdirmeğe götürdü. Burası, dışı dört köşeli, damının ortası kurşun kaplı ve ufak kubbeli bir binadır. Binanın içinde, asü daireye girmezden evvel, dairenin etrafını çeviren bir galeri vardır. Galeri açıkta, mermer direkli ve tam on kadem genişliğindedir. Buradan büyük salona girilir. Burada deniz tarafında bir, yanlannda da iki kerevet. karşıda da baştan aşağı tunc levhalarla kaplı bir ocak vardır. Kerevetlcrin üzerinde yastıklan ve minderleri yoktu. Fakat hepsi de köşede birbiri üstüne yığıh idi. Her kerevetin döşeme tahtası yaldızlar ve Arab tarzı renfc lerle boyah bir ufak sırttan mute • şekkildi. Bu üç kerevetten başka köşkün ortasmda ayni renklerle müzeyyen büyük bir kerevet daha vardı. Duvarlan kısmen beyaz rnermer, kısmen dallar ve arabca yazılar çizilmiş çinilerle kaplı idi, bizim kullandığuıuz duvar kâğıdı yerine. Keza, üç dört yerde, ufak şelâleler şeklinde fıskiyeler vardu sefir hazretleri orada iken açular. Duvara asılı ufak bir levha gözüme ilişti. Bu levha, şimdiki padişahın gencliğinde yazdığı yanm satınn etrafını süsliyen yaldızlı dallarla müzeyyendi. Ş a kelimelerden ibaretti: «Ameli Sultan Mehmed Han ibni tbrahim Han» yani lbrahim Hanm oğlu Mehmed Hanın eseri. Daha sonra sefir efendiyi ocağın yanındaki bir odaya götürdüler. Burada, padişahın oturmasma lâyık olmıyacak derecede kötü yapılmış, yaldızlı üç tahta iskemle ile de La Hayein babası tarafmdan vaktile Babıaliye hedi* ye edilmiş büyük bir ayna vardı. Keza, sefir hazretlerine som alhndan el yıkamağa yarayan bir ibrikle bir legen ve birçok ta gümüş kablar gösterdiler. Sonra, kâmilen altın sanılan bir de divit gösterdiler; fakat içi açılmca, görülüyordu ki, gayet ince altın kapla mayı tutmak için altma bayağıca gümüş koymuşlar.» Callandın bu tasvirinden anlaşılıyor ki, Yalı köşkünün şekli, Bağdad köşkünün ayni idi. Yalı Köşkü, vak'anüvis tarihlerinde sık sık zikrolunur. Çünkü bu kösk birçok vak'alara sahne olmustur. Bir zamanlar Türk donanması Akdenize hâkim iken kaptan paşa» lann el öprükleri yer, daha sonra, sürülen vezirlerin çektiriye ahlmalan için bir bekleme salonu halini almışhr. AHMED REFİK Binbirdirek musiki yayım kurumunun çayı Cuma günü Alemdar nahiyesi Halkevi binasında Binbirdirek musiki yayım kurumu ikinci başkanı Behiye Yalçın idaresinde danslı bir çay verilmi«tir. Genclerin kcndi aralannda teşkil et tikleri mükemmel bir caz davetlilere birçok parçalar çalarak güzel bir gün geçirtmiştir. Çaydan sonra bir de müsamere vermişler, bunda da fevkalâde muvaffak olmuş ve alkışlanmışlardır. miş olduğu randımandan daha çoğunu verebüirdL Eğer bazüanmız henüz köy mualliminin köyde ekono mik, sosyal... alanlarda lâzun olduğu kadar «müessir» olamadığını söylü yorsak; eğer köylümüzün hâlâ kanunun birçok maddelerini tatbik edemediğinden üzülüyorsak! ve eğer idare adamlanmızın birçok noktalarda karşüarına çıkan zorluklann bir kısmı nı yenemediğini görüyorsak, bunun sebeblerini de araştırırken «insaflı» olmamız ve mümkün mertebe objektif bir surette vak'alan tahlil etme miz icab eder. Böyle bir tahlil sonucunda bence şu «âmillerle> karşüaşüır: 1 Yeni devrin, devrim yürüyü şünün öz karakteri hakkmda münevverlerimizde sağlam ve olgun yeni bir «telâkki» nin henüz kökleşmemiş olmaft. Yani, ister idareci, ister oku • tucu, olsun her münevver Türkteki devrim heyecanı, ileri atümak arzu su henüz bir «duygu» obnaktan kurtulamamış, «fikir ve iş» hamlesini yaratmağa esaslı olan «zihnî itiyadlar, yahud ilimsel bilgiler» kategorisine girememiştir. tdareci, muallim yetiştiren yüksek okulalanmızm ders programlanna bir göz gezdirirsek burada yamız «nazarî veya kuru pratik» dersler oku tulduğunu görürüz. Mektebden çıkar çüonaz köye kadar giden bir tecrü besiz gencin kocaman bir tarih yapmış olan «küçük köy» içinde nasü çabalamakta olduğunu hepimiz biliyoruz. Demek istiyorum K koy kanunu nun tatbikatmda eğer bazı zorlukla ra raslanıyorsa bunun kaynağını daha geride ve daha yükseklerde aramalıyız. Belki bazıları benim kuru teori peşinde koştuğumu düşüneceklerdir. Fakat ben de böyle düşünüyorum: Mimar olabilmek için «inşa» sanatının hem teorisini, hem pratiğini bümek, iyi bilmek şarttır. San'at tarihini, tarihi, türlü mimari mesleklerin teorilerini... bümiyen bir mimar ol sa olsa «kalfa» dır. Halbuki «sosyete miman» diyebüeceğimiz her meslekten münevverlerimizin bugünkü devrim telâkkisine uygun olmak şartile ne çeşid bilgilerle posatlı olduklarını, hepimiz pek iyi biliyoruz. Bu düşünce iledir ki ben, ister köycülük, ister şehircilik veya herhangi sosyal bir iş olsun, böyle «dağınık, amprüî, hatta alaylı bir çalışma sisteminden yavaş yavaş, faxaı metodlu bir şekııae «gerçek uu marlığa» doğru gidilmesini candan di« liyonun. Ankara: SALÂHATTİN KANDEMİR Anlaşılıyor ki, on alhncı asırda, Sarayburnunda zarif sekillerile gözleri senlendiren köşkler, o zamanlar mcvcud değildi. Bu köşklerin yapılışı daha sonradır. ve tarihte yer hıtanlan şunlardır: Beyazıd köşkü, Cebeciler köşkü, Yah köşkü, Topkapı köşkü, Incili köşk. En eskisi Beyazıd köşküdür. Bu köşk, daha sonra Sepetçiler köşkü adını almıştır. Köşkün ilk miman belli değildir. İhtimal ki mimar Hayrettindir. Beyazıd köşkü «Galataya havale» deniz kenannda ve Bahçekapısı civannda, sarayın en güzel köşklerindendi. Üçüncü Murad, babasının ölümünü habe rahr almaz, lodoslu bir havada, geceyansı Sarayburnuna can attığı zaman, Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa gelinciye kadar Beyazıd köşkünde dinlenmişti. Köşkün, dcnizden bakılınca, sol tarafında bir tersane vardı. Saltanat kadırgalan burada dururdu. Yeşil kadırga diye meşhur bir kadırga burada yatardı. 1585 te Kılıc Ali Paşa enini, boyunu kendi tayin ederek burada bir Baştarda yaptınnıştı. O gün, vezirler toplanmışlar. hafızlann dualan arasında Baştardanm başlangıc merasiminde bulunmuşlardı. Kılıc Alf Paşaya, tersane cminine, tersane kethudasına, korsan reislerine, tersane mimanna hil'atler giydirilmiş, vezirlerin hediye olarak getirdikleri kumaşlar dağıblmış, sığırlar ve koyunlar kesilerek «Forsa kâfirlerinc» ycdirilmişti. Bu köşkteki hizmetçilerin zabitlcri bostancıbaşı, âmirleri başçuhadar ağa idi. Mimar Davud A ğ a încili köşku yaphğı zaman, Üçüncü Murad çok beğendi: « Bu ziba kasra muadil merhum Sultan Beyazıd köşkün merhum Kılıc Ali Paşa esasından tecdid etmişti. Hedmolunup yerine andan âlâ kasn Bana tekme vurmak suretile teşmuallâ eyle dedi.» riki mesaide bulunmağa imale edilebiMimarbaşı Davud A ğ a köşkü yıkleccek bir adam gösterebilir misiniz? hrdı. 1590 da temelini açbrdı. tnşaat Yeni bir harbin önüne geçmek için Sinan Paşanın azline kadar sürdü. arsıulusal siyasayı mutlak surette de ğiştırmek icab eder. Durumun anah Beyazıd köşkü yanındaki tersanenin tarlan îngilterenin elindedir. her za sol tarafındaki Yalı köşkü tarihçe çok mandan ziyade bugün tngiltere, Franmühimdir. Köşkü yaphran. Kanunî sa ve İtalyanın arkasından sürüklen Sultan Süleymandır. Bu köşkün denizmekten vaz geçmek mecburiyetinde cilik tarihimizde de ehemmiyeti vardir. Ingiltere, Almanyaya karşı yapdır. Kaptan Paşalar derya seferine çımakta olduğu sinsicesine hücumlann kacaklan ve derya seferinden döndükdan vaz geçmeli ve Almanyanın hu leri zaman, burada el öpcrlerdi. Köşkukan ve filen eşitlik istemesini ve hat kün on sekizinci asırdaki halini muhta müstemleke ve manda taleblerini katelif resimlerindfn anlamak mümkünbul etmelidir. Büyük Britanyanm Aldür. Fakat dahilî tertibat ve taksimamanyaya karşı böyle durum alması, n Gallandm ruznamesinde çok güzel Avrupanm banşını korumağa yanya tasvir edilmiştir. Galland, Fransız elçicaktır. si Naintelin Yah köşkünü ziyaretini şöyle anlatıyor: Kızılay haftası «Sefir efendi, padişahın Iiman tarafında ve deniz kenannda, sarayın ve Kızılay haftası münasebetile yapı lacak propaganda hazırlıklan bitmiştir. hatta sarayı ihata eden surların dışmHafta zarfmda halka konferanslar vedaki köşkünü gezmek istedi. Benim de rilecek ve neşriyat yapılacak, tayyare yanında bulunmakhğımı lutfcttiği için, ile broşürler anlacak ve tcmsiller ve ışte orada gördüğüm şeyler: Sefir, bir rilecektir. müddet bekçibaşı odasmda dinlendi. Bekçibaşı, sarayın birkaç âmirile bir Kongreye çağınş likte sabah yemeği yiyordu. Yedi kişi ufacık bir sofranın etrafına oturmuş Türk Mikrobioloji Genel Sekreterlardı. Sofranın üstünde iki küçük saliğinden: han duruyordu. Birinde birkaç dilim Yülüc kurultayımız 22/5/935 çar peynir, öbüründe de sarayda yapılan şamba günü saat 18 de Etıbba Oda • simsiyah ekmeklerden birçok ekmek smda toplanacağından bütün üyele • parçalan vardı. Ondan sonra, bunlarm rin gelmelerini saygüarımla dilerim. yerine b%ska bir yemek getirdiler. Zavallı bir yavru yandı Dün bir yaşmda bir çocuk feci bir surette yanmıştır. Hahcıoğlunda Taşcı sokakta onı ran amele /^rakilin oğlu bı'r yaşmda Teorosun üzerine kaynar yemek dö külerek birçok yerlerinden ağır su rette yanmış ve zavallı çocuk baygın bir halde çocuk hastanesine kaldml mışnr. Çocuğun annesi Sürpiğin bu işte bir suçu olup olmadığı hakkında tahki kat yapıJmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: