EŞ ÇE Tee e . DE I iu ü b M b : Aziz Mü'minler A ZİZ mü'minler! Sakın bizi, Allah ve Sevgilisi yolunda giriştiğimiz bu çetin mâlcadelede, din ve ahlâk bakımından dokunulması caiz olmıyan sır- ları eşelemek, dinen asılması mezmum olan perde- leri kaldırmak, dolayısiyle bütün hayâ ve edeb had- lerini taşırıcı kötülükleri teşhir yoliyle hayâ ve edep- ten fedakârlığa razı olmak gibi bir surla itham etme- yiniz! Eğer böyle düşünürseniz, bilmeden büyük bir vebal altına girersiniz! O sizin gayet iyi bildiğiniz kaide, kötülüklerin içtimai bir bandira halinde mey- danların gönderlerine cekilmediği, fezahatin içtimai bir gave şeklinde kendisine gazete sütunlarını ve ir- şat makamlarını kiralamadığı ve sadece mü'minler kadrosunda basit ve nefsani bir günahtan ibaret kal- dığı sartlara bağlıdır. Din, bastan basa şartlara bağlı- dır, aziz mü'minler! Şart vardır ki, onda hırsızlık mubah, şarap caiz, hile muvafık, adam öldürmek borçtur. Acından ölecek hale gelenin bir dilim ek- mek calması, susuzluktan can vermek üzere bulu- nanın birkaç yudum şarap icmesi, harb halinde bu- lunanım. hileye baş vurması ve askerin adam öldür- mesi gibi... Ham ve kaba softa olmamak, işte «Sırat-ı Müstakim» i teşkil eden ve bütün tezatları birleşti- ren bu namütenahi ulvi ahenk çizgisini tanımakla olur. Yer vardır ki, Müslüman, gözü önünde cereyan eden bir zina levhasının üstüne paltosunu çıkarıp atar; ve yer vardır ki, o vakayı hâkim huzurunda ve en ince teferruatına kadar tesbit vazifesiyle mü- kellef olur. * Bizim, ellerimiz, ceplerimiz, gözlerimiz, kulakları- muz, sandıklarımız, çantalarımız vesika ve müşahede doluyken, sadece Türk kadınlığının ve kızlığının na- musu adına ve yalnız vrensip bakımından ortaya at- tığımız bir iddiaya, hem de içtimai, fikri ve siyasi bir aksülâmel şivesiyle bu mukabele zuhur edince, bize, dinen, şer'an, ilmen, aklen, vicdanen ve ahlâ- kan her şeyi ortaya dökmek artık farz olmuştur, aziz mü'minler! Bizi ve din emirlerini iyi anlayı- mz ve yalnız sizin icin cihat etmekte olduğumuzu biliniz! BÜYÜK DOĞU * ' DELİ MİSİNİZ ? mak, hattâ namusu göste- Ne yapıyorsunuz efendi- rip «Hakkın var!» demek, ler, aklınızı mı bozdunuz? o da olmazsa başını çevir- Bizim, bu vatanda, bu va- mek ve bu bahsin üstüne tanın asliyle mahfuz iffet kül dökmek lâzım gelir- ve ismetine rağmen Keşiş, ken, nasıl olu faziletin dâvacılarını fazi- letsizlikle suçlandırmaya kadar gidiyorsunuz? Bu da taktik mi, bu da zekâ mı? Herhalde siz artık bütün politika zekânızı da kay- bettiniz ve dehşetinden şa- şı bakmava başlıyan ibiş- lere döndünüz! Erciyes, Toros, Ağrı bo- yunca yükseltilen fuhuş * siradağlarına karşı çikart- tığımız ve daha ilerisine suçlandırdığınız adamlar gitmeğe asla niyetli olma- şöyle bir doğrulur da, us- dığımız prensip sesimize kumru bolluğunda olduğu ÇÜNKÜ Çünküsü var!., Çünkü karşı edilecek mukabele 'gibi fuhuş ağını bir çekiş- bu mudur? Sadece sus- fe ayaklarınızın dibine ge- or da, siz,. kame yalama Madiselerin tirirse, kumsalda vıcık Vi- cık kaynayan çırçıplak ba- lıklar gibi önünüze serile- cek manzaranın dehşeti karşısında ne yaparsınız? Bu defa da palyaçoluk ro- lüne geçip «Bunlar tabii ve medeni hallerdir, bütün medeniyet dünyası bu ha- lin icindedir, din perdesi altında demagocya yapma- ya kalkmayınız!» mı dersi- niz? X* HEYHAT! Heyhat, son günlerini yaşayan sizde hicbir anla- ışa ve nefs müdafaasına ile kudret kalmamıştır! Bütün sokaklar, vapurlar, tramvaylar, otobüsler, da- ireler, yazıhaneler, ders- haneler, mevhaneler, u- mumhaneler, o muhteşem fuhşun en keskin bir be- dahet ölcüsü halinde izle- rini zâhir plânına kadar yaydığına her gün ve her vesileyle şahit olanlarla doludur! Fuhuş o kadar azmıştır ki, her sınıfa mensup bazı genç kız un- surlarının ellerine bir se- pet alıp «Veled-i zina satı- yorum! Yok mu satın ala- cak?» diye yeni ve öriji- nal bir ticaret tarzı tuttur- madıklarına şaşıyoruz! * HEY AKIL! Hey akıl, nerdesin? Ka- nunda tevatür beyyinesi- nin haysiveti bu kadar bü- yükken, fuhşun hangi $i- nıf ve zümrede isterseniz bazı örnekleriyle bütün hayâ ve hazer gömtekleri- “ni fora ettiği hakikatine, bütün sekenesiyle İstan- bulu, bütün nüfusiyle Tür- kiyeyi şahit göstermenin mümkün olduğunu unutu- yor musunuz? Ya bizim riyazi kat'iyetle neler tes- bit etmiş bulunduğumuz- dan ürkmüyor musunuz? Elimizde, hiçbir fahişenin çıkartılmasına (o müsaade etmiyeceği, ancak «visyöz» tabirinin ifade ettiği mü- nevver tabakadan genç bayanların razı olabileceği iğrenç pozlarda resimler vardır, Evet, resim; surat, kelle, göz, burun, tam hü- viyet; ve sonra isim, cisim, adres, ana, baba adı, dai- re, memuriyet, mektep, fa- külfe Vesaire... Polise ha- ber verdik, gelsin alsın! Siz korkmuyor musunuz? Balık ağını kumsala çe- kersek, meydana çıkacak tablo önünde kaç babanın, kaç ağabeyin, kaç kocanın intihara mecbur olacağın- dan korkmuyor musunuz? Nasıl olup da fazilet erle- rini faziletsizlikle ithama cüret edebiliyorsunuz? İs- tanbul kıyılarına bir «Mi- suri) seldiği zaman -Türk kadınlığı ve kızlığı asli ör- nekleriyle daima muazzez ve münezzehtir- sizin an- ladığınız mânadaki kadın- lık ve kızlığın, Amerikalı- ları tadmak icin nasıl bir- birlerini ciğnediklerini ve onlardan ne hâtıralar e- dindiklerini unuttunuz mu? Hayır, hayır, siz normal olamazsınız! Allah, feda ettiğiniz imanın arkasın- dan siğin aklınızı da çekip almıştır! Yahu, bizim yaz- dıklarımız, o bildiğimizin binde biridir; ve bizim bil. diğimiz, olanların milyar- da biri... Be, De.