Misilsiz levha! lJısılsız levna! ENE 1945... Nisan ayının 21i... Milli Eğitim Ba- kanı Hasan Âli-Yücel Mersine gitti. Yanında maiyeti efradı: Orta Öğretim Umumi Müdürü Hayri Erdinç, Hususi Kalem Müdürü İsmail Hakki Uludağ, ve, ve meşhur Tonguç Baba; Köy Enstitüleri kahramanı İsmail Hakkı Tonguç... Doğru Mersin Orta Okuluna yöneldiler. Derslere girildi, türlü teftişler ve gösteriler (!) yapıldı, konu- şuldu, görüşüldü. Bay Yücel'in türlü fikriyatı dinle- nildi. Bir müddet sonra Bay Bakan, talebelerin tenef- tüste bulunduğunu görerek onların o esnada ne yap- tığını yakından müşahede buyurmak üzere bahçeye çıktı. Talebe toplanıyor ve kızlı erkekli sıralara gi- riyordu. Bay Bakan, mektep müdürüne (o zaman Mersin Orta Okulu Müdürü Mustafa Yılmaz, şimdi Adana Birinci Orta Okul Müdürü) döndü: -—- Bu talebevi nizin kız ve erkek diye böldünüz ve ayri ayrı şubelere ayırdınız? Müdür cevap verdi: -—- Arzedeyim efendim! Çocukların velileri, kızla- rının erkeklerle avnı dershanede okumalarını istemi- yorlar! Hasan Âli-Yücel asabiyetle coştu: Vay, sen çocuk velilerinden 200 yıl ileridesin! Sen mi onlara tâbi olacaksın, onlar mı sana tâbi ola- cak? sert bağıran ri Cenaplarına yeni bir özür daha göstermek istedi — Sebep Dala bu kadar değil efendim! Kızları, okudukları yabancı dil, valnız kendilerine mahsus olan çocuk bakımı, ev idaresi ve dikiş gibi ima den dolayı da ayırmak zorunda kaldık! v Hasan Âli, pürhiddet,"bu münakaşayı alenen din- liyen masum yavrucuklara döndü: — Kızlar, haydi bakayım, erkek arkadaşlarınızın arasına karısın! Haydi bakayım, erkekler! Kızların içine! Kızlar ve sekle birbirine karışacak, haydi Sbakayım'! Masum yavrular ,bu gök gürültüsü gibi emir kar- şısında biraz harekete geçtiler, birbirlerine karıştılar, sonra beceremeyip yine ayrıldılar. Bütün idare ve sl amal heyeti, hayret ve dehşetle tabloyu seyre- idedursu Hasan in Müdür Mustafa Yılmaz'a döndü ve b tekrar avaz avaz haykırmaya başladı osu; Müdür, herkesin içinde yüzüne karşı böyle sert , # -- Bak, vine birbirlerinden semi Hem bu kızlar, bu. talebelerle evlenecek değil mi? Memele- rini sıkacaklar dive mi korkuyorsun? Şimdiden bir- birlerine alışsınlar! Bu korkunç hitap o kadar müthiş bir tesir doğur- du ki, bütün kızlar' elleriyle yüzlerini kapayaraks kıpkırmızı cehrelerini sizlediler. Erkek talebenin de gözü verde... Bütün talim, tedris ve idare heyeti ha- yâ terleri döküvor!! (Hasan Âli-Yücel'in, Bakanlığı zamanında ağzına geleni söyliyen, bilhassa en acık teşbihler ve tasvir- lerle yüz kızartan, misli nörülmemiş küfürleri bir- biri ardına dizen ve bu hastalığı bilhassa kadınlar: ve en ciddi insanlar arasında gösteren bir tip oldu- ğuna şahidimiz, bütün Milli Eğitim Bakanlığı kad- odacısından müsteşarlarına Kadar bütün Ma- arif cihazıdır. İnanılmaz; fakat efsane asrında yaşız yorUZ, inanımz!) Bu sırada bir öğretmen lâfa karısmak istedi. Der- hal Bakanın maiveti tarafından «Sus, sus'» diye ikaz: sesleri yükseldi. İkazı yapanlar, ellerinin şehadet par-: maklarını ağızlarına sötürerek «Aman sus, ne yapı- yorsun!» demek istiyenler, Tonguç Baba, Umumi Mür- dür Hayri Erdinc ve Hususi Kalem Müdürü İsmail Hakkı Uludağ idi. Öğretmen, bu vaziyet karşısında vicdanından kopan sesi çıkaratısdi, onu midesine gömdü ve yutkunup kaldı. Hasan Âli-Yücel, kendisine hâs tavırlarla mütema- diyen cigara iciyor, cigaralardan' biri bitince öbürü- nü çıkarıyor, her defasında bütün maiyet tarafından! sekiz on kibrit birden cakılıyor; ve bu, tarihte bir eşi görülmemiş levha karşısında, masum yavrular, gözleri yuvalarından fırlamış, şaşkın şaşkın, bakis yorlardı. ği m 1: Simdi ğe Birinci Orta Okul Mü- dürü M witala Yılm Şahit 2: Simdi Adab İkinci Orta Okul Mate- matik Öğretmeni Tahsin Kut... Şahit 3: ri Mersin Lisesinde Tarih Öğret- meni Sami Onu Şah itd; Simdi Mersin Lisesinde Tarih' Öğret- meni Salâh Sel... Şahit 5: Şimdi Mersin Lisesinde Türkçe Öğ- retmeni Burhan... (Bu beş şahitten baska, ismini Sait Alkan, Hamit ve Sait Tarm diye okuduğumuz, fakat doğru okuyup: okuyamadığımızdan pek emin olmadığımız; eğer dâ-i va edilecek olursak aldığımız ihbar mektubunu hâ- kime verip herhalde onun kolaylıkla güler. ve bulduracağı, daha üz şahidimiz vardır.) değil, hastalığa mâni olmak- Görülmemiş Telkin B UNDAN bir iki yıl evvel İstanbul Sıhhat Müze- olmuştur. Fuhşun cinayet ve fecaatine ait balmumundan heykellerin, insanı ibret ve dehşete düşüren hastalik tim- sallerinin teşhir adildii gale- ve bir Sıhhat Müfettişi, Mü- e Müdürüne ve memurları- pi dönüp alenen demistir ki: insana korkunç — Nedir hisler veren bu heykeller, bu fuhuş aleyhtarı resimler ve levhalar?... Fubşun kötülüğü adına insanı bu kadar dehşe- te düşürmenin mânası var mıdır? Bizim gayemiz, fuhşa ME tır! Hepsi bu kadar! Ona gö- re hareket ediniz! Şahitlerinin ve dinliyenler- den dinliyenlerinin. ismini mahfuz tuttuğumuz ve bizce | yüz bin fuhuştan daha beter bir telkin ifade eden bu bâdi- seyi de, bilânconun, dilediği- niz hanesine kaydediniz! an N iğ İN lk db cl AE kel”