| i il Tefrika ; 28 KÂBEDE MÜ'MİN » İBADETİ KâBEDE mü'min ibadetinin e- sası, İbrahim Peygamber ta- rafından bildirilmiştir. Hazreti İb- rahim, oğlu İsmail Peygamberle beraber mâbedin temellerini atıp yapıyı bitirdikten sonra, Melek Cebrail, kendilerine Hac merasi- mini öğretti. Bu merasim, Hazreti İbrahim'in Şeriatine ve sâf tevhi- de bağlı kalanlarca -ki Âlemlerin Efendisine ait bütün sov, bu Şeriat ve sâf tevhit üzerindedir- tâ bütür şeraitler ehramının zirve taşını ko- yan Son Peygambere kadar devam etmiştir. En Büyük Resulün elinde ger- j çekleşen ve tamamlanan şekil: » Zamanında ihrama girmek... Al- lahın o esnada vasak ettiği şey- lerden, zevcesine yaklaşmaktan, avlanmaktan, dünya kavgaların- dan uzak kalmak... Mukaddes Evi görünce tekbir ve tehlil et- mek... Hacer-ül-Esved'den başla- mak ve mübarek Tası elledikten sonra parmaklarını öpmek... Sonra Hacer-ül-Esved'in kapıyı takip e- den sağ tarafından hareket etmek ve örtüsünü sağ koltuğu altından sol omuzu üzerine atıp yedi kere (Tavaf) dolanmak... Mübarek Taşın yanından her geçişinde (İstilâm) onu öpmek ve tavafı istilâm ile bi- tirmek... Sonra Kâbede «Makam-ı İbrahim» de ibadet... Daha sonra Safa tepesine cıkmak, oradan Mu- kaddes Eve dönmek ve tekbir ge- tirmek... Peşinden Merve tepesine de cıkıp Safa'da olduğu gibi Kâbe- .ye dönmek ve tekbiri tekrarla- mak... Bu isi de yedi defada ta- mamlamak ve Safa ile başlayıp Merve ile nihayetlendirmek... Son- ra Mekkede ihram haliyle oturup dilediği zaman tavafı tekrar et- mek... Terviye günü (Zilhiccenin 8i) Mina'ya cıkmak ve orada kal- mak, arkasından Arafat'a geçip orada da kalmak... Bellibaşlı nok- talardaki durakları ve vazifeleri yerine getirmek... Mina'da, vâdinin ortasından yedi fiske tası alıp at- mak ve her atışta tekbir getirmek... Dilerse kurban kesmek ve başını tıraş etmek... Yine Mekkeye gelip Mukaddes Evi, ziyaret tavafiyle do- lanmak... Sonra tekrar Mina'ya dö- nüp orada oturmak ve cemreleri (tekbirle taş atma fiili) tamamla- mak... Ve yine Mekkeye dönüp ve- da tavafını yerine getirmek... İhram halinde olan, güzel koku- lar kullanamaz. Dikilmis elbise gi- yemez, başını tamamiyle örtemez, Başını zamanından evvel tıraş ede- mez, el ve ayak tırnaklarını kese- mez, vakti gelmeden zevcesine yak- laşamaz, hattâ şehvetle dokunamaz. Tavafları abdestsiz yapamaz, kat- iyen avlanamaz, hattâ avcıya av bi- le gösteremez, bir cekirge bile öl- düremez. Bütün bu yasakların, Hacci fesada uğratanlardan, belli- başlı kefaretlerle telâfisi mümkün olanlara kadar dereceleri vardır. Kâbede mü'min ibadetinin itika- di cephesi: Mü'minlerin gözünde Kâbe, dün- yada, ver vüzünü ebediyet âlemine bağlıyan biricik ulviyet noktasıdır. O, yer vüzünde sularla karaların ayrıldığı andan evvel mevcuttu. İlk defa ilk insan ve ilk Peygamber Cole vebalm Zaman ve mehâna | Hazreti Âdem tarafından bina edil- miştir. Tavaf merasimini ilk defa yerine #etiren, Âdem Peygamber- dir. Tavafta, meleklerin semadaki devirlerini ihtar eden bir mâna vardır. Hacer-ül-Esved, maddesi ve zatiyle değil, fakat mânası ve delâ- letiyle derin bir ihtiram hedefidir. Hazreti Âdem zamanından beri ay- nı sey... Bu tas süt gibi bembeyaz ve lekesizdi, fakat asırlar gelip geç- tikçe siyahlaştı. Ulvi mânaları haz- medemiyen küfre wöre, o, hem müşriklik, hem de İslâmiyet zama- nında Kâbevi harap eden yangın- lar neticesinde bu hale gelmiş, ka- rarmıştır. Küfür, malik olduğu gü- lüne vasıtalarla Hacer-ül-Esved'i kimya #özünden bile geçirmeğe kalkmış ve Taşın ulvi mânasını bir- takım kimya formülleriyle ifade ve madde vâhitlerine irca gayretine düşmüştür. Kâbe, Âdem Peygamberle İbrn- him Peysamber arası, uzun bir unutulma devri icindedir. Allahın emir ve işaretiyle kesif şerefi İb- rahim Peygambere düşer: An o vakti ki, İbrahim dedi: «Yâ- Gİ, İlevzu Merhum N Esseyyid ABDÜLHAKİM N £ ASAVVUF ilminin mevzuu, "keşf ve şehadet yoliyle, belki de vecd ve vicdan aynasından, doğ- rudaân doğruya Allahın zatı, sıfat- ları, şeeniyetleri, itibarları, isimleri ve fiilleridir. Resuller içinde en kâmili olan Hazreti Peygamber, veresesi olan gerçek âlimlere iki türlü miras bı- rakmışlardır: Biri zâhir, öbürü de bâtın ilmi... Zâhir ilmi o kıvmetli ve faydalı bilgidir ki, onu, Sahabiler, Resuller ob Resulünün fiillerinden ve sözlerin- den almışlardır. «Tâbiler» zümresi. din âlimleri ve salihlerin selefleri de, aynı ilmi tetebbu, taallüm ve talim edip ona söre amel kılmış- lar ve halkı ona göre amele memur “etrslerdir, Bu ilmin cercevesi, Ki- tab, Sünnet, Tefsir ve bunlara bağlı itikadi ve fıkhi bilgilerdir. Din cerçevesinin ilimlerinden başka, müsbet ve faydalı eşya ve hâdiselerin tefahhusu ve usul ve kanunlarının tesbitini.temin eden bütün ilimler, yine zâhir plânından olan hikemi bilgilerdendir, Bunlar, seriat ve nakil volivle alınmış ol- masalardı bile insanoğlunun doğ- ru aklı onları bulmaya yeterdi. Âlemlerin Fahrinin bu gibi ilim- lerde de kemal ile âlim oldukları, müteaddit hadislerle sabittir. Bâtın ilmine gelince: O, öyle bir mânalar âleminin ma- rifetidir ki, en yüksek makamda (Ev'edna makamı) mahlükların en yükseği ve en bilgiçi olan Peygam- berler Peygambevinin mukaddes ruhlarına ifaze olunmuştur. Bu, bir âvetle beyan buyurulduğu gibi