ER ENDÜSTRİ PİLÂNLARIMIZ Dâvalarımı - zın fihristi, hiç Li içtimai bö- lümde, kâmil kalarındaki ni- zam asüdeliği. ni belirtmediği için, Türkiye realitesinin ye çe bir hamlede ve bir umumi bakışla kün değildir. Dikkatimiz. istical kokan bir pilânsızlık anarşisinin girift sathı üzerinde çabucak yorulur, Endüstri kalkınması, karışık bir yumak ip ha- linde, zihni faaliyetinizi felce uğrata- cak kadar dimağ hücrelerine saldırır. Zirai dâvalarımızın bazin bilânçosu, sizi, bir canbazhane akrobatı maha- retiyile. bir ânda iki bin yıllık tarih ötesine götürür (Konfüçyüs) de top rağın ekilmesini tavsiye ediyordu. Ve eski Çinde yüz milyonlarca insan, ellerinde. usta bir farasetle yontul- muş budaklı bir ağaç parçası, dur- madan toprağı sürüyorlardı. Türkiye- de. Anadolu bozkırında, milyonlarca çilekeş insan, toprak sertliğini kara sapanın yorgun ve ihtiyar dişile tu- tuyor, Taze ve canlı olması gereken bu iki hayati fonksiyonumuz, endüs- tri ve ziraat, İk sihirli bir İş ve hedef mi Ahmed Abdülbaki 1946 yılının Haziran ayında, İs- tanbul gazetelerinde şöyle bir Ankara haberi çıktı : «İnönü Armağanı Kanunu tasarısı, Meclisin Pazartesi gündemine alın- mıştır. omisyonlar teklif e esaslı “değişiklikler yapmışlar Tasarının son şekline göre; İnönü Beğerlendirme Armağanı yirmi beşer bin Wiralık üç armağan olup dünya savunmasına ve iİstihsalin gelişmesine ve iyileşmesine yarıyan âçış ve bulgular sahiblerine verilir. Bu ar- mağanları hak edenler bulundukça yu- karıdaki üç bölümden her biri için üç yılda bir verilir. Bölümler sıraya konarak her bir bölüm için arma- ganı hak edenler kararlaştırılır.» Ve 1948 yılının ilk aylarında, İnönü Armağanı tiyatro mükâfa- tını, Cumhuriyet gazetesinde Ya- zı İşleri Müdürlüğü eden Cevat Fehmi isimli, iyi bir tiyatro seyir- cisi bile olmıyacak bir heveskârın kazandığı duyuldu. bir zincirin hal. * köşesinde, Türk vatanının saadet kay- nağını taşıyorlar. Fakat, bizim iyi bilmediğimiz şey, endüstri ile ziraatin, içtimai (norm lar manzumesinde hangi basamakta bulunduklarıdır. Dünyamı- zın topyekün kalkınmasında, bir tıl- sım gibi sarıldığımız endüstri bacası ile ziraat traktörü, kendi kendilerine yeter, bizatihi bir değer olacak mad di unsurlar değil, ruhi davranışın, emrine alıp yürüyeceği fikri vasıta- lar olmak gerektir. Nerde kaldı ki, ne sanayi pilânlarımızda, ne zirai se- ferberliğimizde. dâvalarımızın kökü- ne nüfuz eden zihin burgusunu he. nüz keşfetmiş bulunmuyoruz! Tarlaya sokacağımız traktör, çay kenarına di- keceğimiz . fabrika bacası, hava ve iklim istemeyen. buudu mücerredde büyüyüp gelişen esatiri varlıklar de. ğildir. Biz, fabrikayi, ser içinde limon ağacı büyütür gibi. acaip bir sün'i iklim içinde büyütmek istemekteyiz Fabrika adı, medeniyet ve irfan çağının muayyen ve mütekâmil bir devrine verilen bir alem olmuştur. Fabrika, Batıda, yüzyılların ötesinden ses veren bir anlayışın sembolüdür. Daha doğru bir ifade ile, ziraatte gelişme dediğimiz şeyle. endüstri adını verdiğimiz köklü mesele, ha- kikatte, ayrı ayrı şeyler olmamak lâzımdır. Makine, Batı tarihini tıpkı yazının icadı gibi, iki büyük devreye ayıran âlemşümul bâdisedir. Makine gürültüsü, (Sezar) atlarının nal sesleri gibi, medeniyet tarihini yeni baştan inşa eylemiştir. Bir (Eflâtun) gelme. seydi, (Rönesans) olmıyacaktı Makine, tezgâhın yerini almasaydı, Batı, batı: laşmıyacak, daha iki yüz sene evvel sokaklarında lâğamları açıktan akan pis Paris, aptesthanesi olmayan bir man- zarayla Avrupa, bir baştan bir başa, geriliğin meşheri kalacaktı. Sahrayı- kebir'in kıyısındaki Arap köyündeki pislik, orasının şark olmasından değil, oraya, gerçek mânesile makine girme- yişindendir. Biz, dağ yamaçlarını kazarak makine kurmadan önce, ruh asaleti- mizin üzerini örten o ince şahsi- yetsizlik kabuğunu kazımalıyız. Bu kabuğun altından, bütün bir Doğu kâinatının, Batıya analık etmiş, geniş cevheri seslenecektir, Batı, Doğuyu geçmemiş, Doğu, Batıya yol vermiş. tir. Fabrikanın irtisamı ruhlara düş- meden önce, fabrika, çocuk mağazası vitrinlerindeki Oyuncak tanklardan daha kuvvetli bir medeniyet silâhı olamaz. s3ı. Dâvanın kökü, ezeli Şark hazine- sini, Doğunun o bitmez tükenmez kültür kaynağını, Batının metod adı- nı taktığı günlük güneşlik bahçeye çıkarmaktır. Bu ışık sathı. Türk dâ- valarının şahsiyet ve mâna kazara. cağı kıymetler sahası olacaktır, En- düstri hamlesini, zirai dâvamızı, ta- rihi oluş şartlarının dışında, mücerret bir maddi varlık halinde mütalâa edenler, memleket realitesini tanıma- yan gafillerdir, Bir fıkıi sisteme bağ- lanmamak, düşünce hacmi dar, mad- deyi yine maddenin illetinde arayan sakat ve çarpık ruhlular, hep çıkmaz sokağın içinde at yarışına başlamak hevesindedirler Güneş görmeyen bu çıkmaz sokakta, jokeylerin at koş- turması şöyle dursun, mahalle ço cukları horoz bile döğüştüremezler i beş yılık endüstri pilânını hazırlayanlar, İkinci Dünya Harbinde, sırtımıza verecek beş arşın kaput bezi bulamıyanlar değil midir? Bu efen dilerin bütün politika hayatları, bir yi şaheseri iken, yine bunla. nasıl bir yeni endüstri pilânı Fi cüret ettikleri noktası, cidden şayanı meraktır, Onlar «pilân» fikri nedir, bilmiyorlar; bu. mubak kak... Fakat, biz de onlar sayesinde elhak puslayı şaşırdığımızı biliyoruz! Adesenin göziyle her hafta bir iş ve hedef: (Büyük Doğu) ge diyör ki: en ei şehrimizde gerçe manzara budu